İçeriğe geç

Bana Bir Son Lazım Kitap Alıntıları – Kaan Duru

Kaan Duru kitaplarından Bana Bir Son Lazım kitap alıntıları sizlerle…

Bana Bir Son Lazım Kitap Alıntıları

Hikayeni anlatmak ister misin? dedi Milletvekili.
Hikayem
Ne anlatabilirdim ki, anlatacak ya da dinlemeye değecek ne yaşamıştım? Ayrıca bilmek istediği neydi? Her şeyi en başından mı? Eğer öyleyse, benim yirmi iki yıllık yaşantımı, şimdi burada taş patlasın bir buçuk iki saate sığdırmaya çalışmak, acısıyla tatlısıyla onca yaşadığım anıya hakaret sayılmaz mıydı? Yoksa kısaca neden, nasıl burada bulunduğunu mu merak ediyordu
Bence bu hiç deşilecek bir yara değildi.
Bu durumlarda sadece kocamı ayarttın bahanesiyle kadınlara suç bulmak ne kadar doğruydu? Sanki erkeklerin hiç suçu yokmuş gibi, aldatılma konusunda bütün suçu kadınlara yüklemek, erkeğin iradesiz aklı yetmeyen, aciz bir varlık olduğunu kabul etmek değil miydi? Peki kim ister böyle bir erkekle hayat geçirmek, onun için hayat boyu çıkabilecek sorunlarla savaşıp ömür geçirmek?
Her birimiz türlü acılar çekmiştik. Zaman hepimizi yakıp geçmişti ve büyümüştük Bırak artık dedim. Bırak, uğraşma kimse için Kimse, kimsenin ölümüne bağlamasın saadetini
“Piç kurusu seni” dedi, “akşam içtin kolaları, içtin meyve sularını, şimdi yatağa işedin. Kölen miyim ben senin? Söyle kölen mi? Ha!”
Gökmen yine ablamın boynuna sarılmak için hamle yaptı. Nazan ellerini bir kez daha boynundan çekerken fırlayıverdim yataktan, “Bırak, çocuğu vurma artık.”
“Karışma sen” dedi Nazan, “altına işedi bu, göl etti yatağı.”
Dayanamamıştım daha fazla, ağlayarak Gökmen’i kucağıma alıp kendi yatağımın üzerine bıraktım. Gökmen elleriyle yüzünü kapatmış, arkası dönük ağlıyordu, ağladığını işittikçe daha da sesli ağlamaya başladım.
“Ben sana kızmadım ki” dedi ablam yanıma gelip, “sen neden ağlıyorsun?”
O ara annemin sesini işittim. Gökmen’in işediği koltuğu temizlemiş olmanın verdiği sinirle beni ağlarken gördüğüzamanlarda söylediği o sözü söyledi yine.
“Ne ağlıyorsun, kocan mı öldü?
Hışımla kaldırdım başımı yataktan, “Sen bu dünyada ki en büyük acının koca ölmesi olduğunu mu zannediyorsun?” dedim. “Tahammül edemiyorum artık senin bu saçma laflarına, anlıyor musun? Kafayı yiyecek gibi oluyorum burada. Çekipgideceğim ben” dedim. “Cezaevi buradan daha iyi. Keşke hiç
gelmeseydim. Zaten bir daha da gelmeyeceğim buraya, hatta iyi ki girmişim cezaevine, kurtulmuşum…”
Bazı dualarım vardı en içten,en samimi halimle ettiğim. Dualarım gerçekleştikten sonra keşke hiç kabul olmasaydı dediğim Belki de dua etmekten çok neyi, nasıl istediğimizde alakalıydı asıl olan. Belki de hayırlısı böyleymiş deyip geçmek lazım her yolu deneyip de ulaşamadığımız emeller için
Benim bu hayatta tek yeteneğim bunca yıl yaşamış olmak. Bunu baz alarak haydi sana bir şans verdik,en baştan yeniden yaşa deseler inan bana yaşayamam, ölürüm. Çünkü nasıl başardığımı hala aklım almıyor
Belki de birinin canını bile isteye yakmayı istediğime göre ben de iyi bir insan değildim,sadece henüz elime kötülük fırsatı geçmediği için iyi bir insan olmaya mecbur kalıyordum
Günler aylar geçiyordu ama ben hala sabahları, ben neredeyim diyerek uyanıyordum.
Adam vurmakla bitmez lafının, geçmiş ve şimdiki zaman olmak üzere iki ayrı anlamı var benim için
Sabah Gökmen’in ağlamasıyla uyandım, odamın tam karşısındaki banyonun önünde kıyafetlerini çıkartmaya çalışıyordu ablam. Bir taraftan da sallayıp silkeliyordu kolundan.Uyku sersemi yarım açık olan kapıdan görüyor olsam da tam
olarak anlayamamıştım olup biteni.
Gökmen, “Anne anne” diyerek ablama sarılmaya çalışıyordu, onun vurduğu yerlerinin acısını yine ona sarılarak unutmak için. Sarılmaya çalıştıkça Nazan daha da sinirleniyor, kollarını
boynundan iterken suratına bir tokat atıyordu.
“Piç kurusu seni” dedi, “akşam içtin kolaları, içtin meyve sularını, şimdi yatağa işedin. Kölen miyim ben senin? Söyle kölen mi? Ha!”
Gökmen yine ablamın boynuna sarılmak için hamle yaptı. Nazan ellerini bir kez daha boynundan çekerken fırlayıverdim yataktan, “Bırak, çocuğu vurma artık.”
“Karışma sen” dedi Nazan, “altına işedi bu, göl etti yatağı.”
Dayanamamıştım daha fazla, ağlayarak Gökmen’i kucağıma alıp kendi yatağımın üzerine bıraktım. Gökmen elleriyle yüzünü kapatmış, arkası dönük ağlıyordu, ağladığını işittikçe daha da sesli ağlamaya başladım.
“Ben sana kızmadım ki” dedi ablam yanıma gelip, “sen neden ağlıyorsun?”
O ara annemin sesini işittim. Gökmen’in işediği koltuğu temizlemiş olmanın verdiği sinirle beni ağlarken gördüğüzamanlarda söylediği o sözü söyledi yine.
“Ne ağlıyorsun, kocan mı öldü?
Hışımla kaldırdım başımı yataktan, “Sen bu dünyada ki en büyük acının koca ölmesi olduğunu mu zannediyorsun?” dedim. “Tahammül edemiyorum artık senin bu saçma laflarına, anlıyor musun? Kafayı yiyecek gibi oluyorum burada. Çekipgideceğim ben” dedim. “Cezaevi buradan daha iyi. Keşke hiç
gelmeseydim. Zaten bir daha da gelmeyeceğim buraya, hatta iyi ki girmişim cezaevine, kurtulmuşum…”
Hani filimlerde, kahramanın içinde bulunduğu zor durumdan kurtulmak için son an da bir umut ışığı doğar ya İşte öyle bir son diliyorum.
Hiç sahip olmadığım birini kaybettiğim için ağlıyordum
O anki öfkemi, sinirimi bastırmak için dişlerimin arasından çıkardığım anlamsız bir söz, Hayat işte!
Ya dedi görüyor musun? İnsanlar böyledir işte
Hayat İşte dedim, o anki öfkemi, sinirimi bastırmak için dişlerimin arasından çıkardığım anlamsız bir söz
Şimdi ne oldu? Ve ne olacak bundan sonra? Kim bilir? Kim bilebilir? Kime sorayım?
Belki de hayırlısı böyleymiş deyip geçmek lazım her yolu deneyip de ulaşamadığımız emeller için.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Peki ya ben? Benim sadece hayallerim vardı
Gözlerimin daldığı yerde başlayan o hayalin, hiç gerçek olmayacağına emin oluyordum artık.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Babamın hali ürkütmeye başlamıştı beni, ne yapsam adım adım izliyordu. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı ve biten sigarasının ateşiyle paketinden çektiği diğer sigarasını yaktı. Sormaya cesaret edemedim bu halinin sebebini. Çocukları uyandırmak için odadan çıkacak oldum. O pantolonunun arkası hiç iyi değildir dedi, onu hemen değiştir
Neden diye düşünsemde dönüp soramadım, bir tahminim olmuştu sonunda. Üzerimdeki pantolon diğerlerinden daha dar olduğu, vücüt hatalarımı daha çok belli ettiği içindi tabii ki, başka neden olabilirdi ki Çocukları uyandırmadan yattığım çekyatın altından bir pantolon alıp değiştirmek için banyoya gittiğimde asıl sebebin düşündüklerimden farklı olduğunu anladım. İç çamaşırımın tamamen kan olduğunu, kanın patolonumun arkasından çıkmış olduğunu gördüm. Bu ilk kez başıma geliyordu, ilk kez adet olmuştum.
Ya! dedi görüyor musun? İnsanlar böyledir işte Konuya hakim olup olmadığım hakkında kendimi yokladım bir an. Derdine şahit değildim ama konu insanlar olunca benim de söyleyecek çok sözüm vardı.
Her şey acı bu dünyada, her şey günah, her şey mutsuzluk.
Her şey acı bu dünyada, her şey günah, her şey mutsuzluk.
Benim bu hayatta tek yeteneğim bunca yıl yaşamış olmak. Bunu baz alarak haydi sana bir şans verdik,en baştan yeniden yaşa deseler inan bana yaşayamam, ölürüm. Çünkü nasıl başardığımı hala aklım almıyor.
Hani filmlerde kahramanın içinde bulunduğu zor durumdan kurtulması için son anda bir umut ışığı doğar ya İşte öyle bir son diliyorum.
Sade ikimiz, unutmuş, unutulmuş, her türlü kayıddan âzâde iki mevcûd gibi yaşardık, ilk insanlar gibi yaşardık, benim olsaydın felaketlerine, meråretlerine, afetlerine tahammül içün kuvvet bulur, hayatımın sebebini anlardım, benim olsaydin hayatı severdim.

(Mehmet RAUF-Siyah Inciler)

Her acının kendine has bir mevsimi
Her acının kendine has bir kokusu var.
Bazen bir güneşin tenimdeki yakıcı ısısı
Bazen bir rüzgârın içimdeki sarsıntısı
Bazen boğazıma düğümlenen kar soğuğu Bazen de kulağımdan uçup gidin seslerin yok oluşu
Alır götürür ruhumu

Ve bazı acılar vücudumun en göze çarpan yerinde oluşan derin yara izleri! Her baktığımda hatırlar, hatırladıkça yeniden yaşarım o anı

Uğraşma kimse için. Kimse kimsenin ölümüne bağlamasın saadetini.
Belki de birinin canını bile isteye yakmayı istediğime göre ben de iyi bir insan değildim,sadece henüz elime kötülük fırsatı geçmediği için iyi bir insan olmaya mecbur kalıyordum.
Herkesin yükü kendine ağır, dertsiz insan var mı bu dünyada.
Siz ağabeyi mi oluyorsunuz? dedi, başçavuş Selim’e
Evet dedi, baba bir kardeşiz
Üvey ağabeyisiniz yani?
Biz tarlaya bakmıyoruz Komutan Bey tohuma bakıyoruz dedi Selim, kahkahayla gülüştüler.
Kendi kendime iyiliştirmeye çalıştığım yaralarım vardı sadece,iyileştirirken bir de yeniden açılanlar.
Unut artık diyor artık buradasın ve buraya alış.
Haklıydı belki ama alışmak kabullenmek demekti, alışmak boş vermek demekti, alışmak orada edindiğim tecrübeleri ve hatta dışarıyı unutmak demekti ve ben asla alışmayacağım.
Belimden bağlı bir iple uçurumdan sarkıtılmış gibiyim. Korkmamak için aşağıya bakmamak benim elimde. Ama düşünmemek elde mi, o birden koparsa diye
Sohbet uzamıyordu, uzayamıyordu. Ne söylesem, bıçak gibi kesiyordu önünü.
Ölmek istemiyorum ama yaşamakta da hiç gözüm yok.
İyiyim dedi, sen nasılsın?
Sanki az önce konuşmuşuz da tekrar bir şey sormak için aramışım gibi bir his verdi ses tonu.
İman kuvvetiyle dayanıyorum
Benim seçimim olmayan hiçbir şeyde pişmanlık yaşayamazdım.
Bu durumlarda sadece kocamı ayarttın bahanesiyle kadınlara suç bulmak ne kadar doğruydu? Sanki erkeklerin hiç suçu yokmuş gibi, aldatılma konusunda bütün suçu kadınlara yüklemek, erkeğin iradesiz aklı yetmeyen, aciz bir varlık olduğunu kabul etmek değil miydi? Peki kim ister böyle bir erkekle hayat geçirmek, onun için hayat boyu çıkabilecek sorunlarla savaşıp ömür geçirmek?
Neydi beni en kahreden olay Acılarımın arasında ayrım yapamıyordum
Ula Kocakarı dedim. ‘sen var ya hükümet olsan milletin hep kesersin’ işaret parmağının ucunu göstererek, ‘Azıcık da bırakayım bu da buna lazım olur demezsin’ dedim.
Siz diyorum, siz neden yatıyorsunuz? Merakımdan değil sadece konuyu benden uzaklaştırmak için.
Bak kızım diyor yaşlı kadın ellerini iki yana açarak, bunların hepsi fuhuştan yatıyor ben de bunların çaçalarıyım bir de kahkaha patlatıyor.
Çaça ?
Yani satıcı.
Atılıyor oradan birisi. Yahu babaanne korkutmasana kızı, neraden düştüm bu o İçine diyordur içinden.
Hikayeni anlatmak ister misin? dedi Milletvekili.
Hikayem
Ne anlatabilirdim ki, anlatacak ya da dinlemeye değecek ne yaşamıştım? Ayrıca bilmek istediği neydi? Her şeyi en başından mı? Eğer öyleyse, benim yirmi iki yıllık yaşantımı, şimdi burada taş patlasın bir buçuk iki saate sığdırmaya çalışmak, acısıyla tatlısıyla onca yaşadığım anıya hakaret sayılmaz mıydı? Yoksa kısaca neden, nasıl burada bulunduğunu mu merak ediyordu
Bence bu hiç deşilecek bir yara değildi.
Nasıl yani, hiç konuşmadığın birini mi seviyorsun?
Saçmaymış gibi ona sorduğum sorunun cevabını kendi iç sesim veriyordu ve bu apseli bir dişin ağrımasından daha dayanılmazdı.
Her şey acı bu dünyada, her şey günah, her şey mutsuzluk.
HAYALLERİMDEKİ ABARTIDA SINIR TANIMIYORDUM.
Allah bu be, belli mi olurdu Belki öyle bir hayat yaşardım ki, hayatım bir başkasının kaleminden yazılır, ben öldüğüm gün ülke bayrakları yarıya inerdi.
Allah ölümün de hayırlısını versin
Ne kadar beklesem, sonu değişmeyecek olan anı yaşamak kaçınılmaz.
Her acının kendine has bir mevsimi
Her acının kendine has bir kokusu var.
Bir su birikintisinde yüzüme baktım,güzellik çirkinlik ayrımının ilk kez farkına varıyordum. Yansımamdan hiç memnun değildim. İçimde garip tarifi zor bir his oluştu. Keşke ölsem dedim içimden.
Benim babanla sonum yok dedi annem
O ara beni iterek telefonu kaptı babam.
Ne demek sonum yok dedi. Bu kadar çocuğu ben ot başından mı topladım? Eğer sen istemiyorsan ben de istemiyorum. Hepsini götürüp yetimhaneye vereceğim.
Cevap gelmeyince birkaç kez tekrar etti alo, alo, alo.
Benim bu hayatta tek yeteneğim bunca yıl yaşamış olmak. Bunu baz alarak haydi sana bir şans verdik,en baştan yeniden yaşa deseler inan bana yaşayamam, ölürüm. Çünkü nasıl başardığımı hala aklım almıyor.
Bana bir son lazım; bu ölüm olmamalı!
Bazı dualarım vardı en içten,en samimi halimle ettiğim. Dualarım gerçekleştikten sonra keşke hiç kabul olmasaydı dediğim Belki de dua etmekten çok neyi, nasıl istediğimizde alakalıydı asıl olan. Belki de hayırlısı böyleymiş deyip geçmek lazım her yolu deneyip de ulaşamadığımız emeller için.
Ya! dedi görüyor musun? İnsanlar böyledir işte

Konuya hakim olup olmadığım hakkında kendimi yokladım bir an. Derdine şahit değildim ama konu insanlar olunca benim de söyleyecek çok sözüm vardı.

Sabah Gökmen’in ağlamasıyla uyandım, odamın tam karşısındaki banyonun önünde kıyafetlerini çıkartmaya çalışıyordu ablam. Bir taraftan da sallayıp silkeliyordu kolundan.Uyku sersemi yarım açık olan kapıdan görüyor olsam da tam
olarak anlayamamıştım olup biteni.
Gökmen, “Anne anne” diyerek ablama sarılmaya çalışıyordu, onun vurduğu yerlerinin acısını yine ona sarılarak unutmak için. Sarılmaya çalıştıkça Nazan daha da sinirleniyor, kollarını
boynundan iterken suratına bir tokat atıyordu.
“Piç kurusu seni” dedi, “akşam içtin kolaları, içtin meyve sularını, şimdi yatağa işedin. Kölen miyim ben senin? Söyle kölen mi? Ha!”
Gökmen yine ablamın boynuna sarılmak için hamle yaptı. Nazan ellerini bir kez daha boynundan çekerken fırlayıverdim yataktan, “Bırak, çocuğu vurma artık.”
“Karışma sen” dedi Nazan, “altına işedi bu, göl etti yatağı.”
Dayanamamıştım daha fazla, ağlayarak Gökmen’i kucağıma alıp kendi yatağımın üzerine bıraktım. Gökmen elleriyle yüzünü kapatmış, arkası dönük ağlıyordu, ağladığını işittikçe daha da sesli ağlamaya başladım.
“Ben sana kızmadım ki” dedi ablam yanıma gelip, “sen neden ağlıyorsun?”
O ara annemin sesini işittim. Gökmen’in işediği koltuğu temizlemiş olmanın verdiği sinirle beni ağlarken gördüğüzamanlarda söylediği o sözü söyledi yine.
“Ne ağlıyorsun, kocan mı öldü?
Hışımla kaldırdım başımı yataktan, “Sen bu dünyada ki en büyük acının koca ölmesi olduğunu mu zannediyorsun?” dedim. “Tahammül edemiyorum artık senin bu saçma laflarına, anlıyor musun? Kafayı yiyecek gibi oluyorum burada. Çekipgideceğim ben” dedim. “Cezaevi buradan daha iyi. Keşke hiç
gelmeseydim. Zaten bir daha da gelmeyeceğim buraya, hatta iyi ki girmişim cezaevine, kurtulmuşum…”
Öldüğünü bilmek bile soğutmamıştı içimi.
Öldüğünü bilmek bile soğutamamıştı içimi.
Gözleri tıpkı bademe benziyordu. Eminim dünyanın en güzel gözleriydi bunlar.
Her birimiz türlü acılar çekmiştik. Zaman hepimizi yakıp geçmişti ve büyümüştük Bırak artık dedim. Bırak, uğraşma kimse için Kimse, kimsenin ölümüne bağlamasın saadetini
İçimden sövmek de yetmiyordu artık!
Ve Bazı acılar, vücudumun en göze çarpan yerinde oluşmuş, derin yara izleri Her baktığımda hatırlar, hatırladıkça yeniden yaşarım o anı.
Her acının, kendine has bir kokusu var
Unutma, ne yazdığından çok, nasıl yazdığın önemli.
Bu yaştaki çocuklar için koladan daha zararlı şeyler vardı, sevgisizlik gibi..
Haklıydı belki ama alışmak kabullenmek demekti, alışmak boş vermek demekti, alışmak orada edindiğim tecrübeleri ve hatta dışarıyı unutmak demekti ve ben asla alışmayacağım.
O ara annemin sesini işittim. Beni ağlarken gördüğü zamanlarda söylediği o lafı söyledi yine

Ne ağlıyon gız, gocan mı öldü

Bu yaştaki çocuklara kola içirmek zararlı ya, onun için icmesin .. dedi.
Bu yaştaki çocuklar için koladan daha zararlı şeyler vardı, sevgisizlik gibi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir