İçeriğe geç

Baltacı ve Büyük Petro Kitap Alıntıları – Ahmed Refik

Ahmed Refik kitaplarından Baltacı ve Büyük Petro kitap alıntıları sizlerle…

Baltacı ve Büyük Petro Kitap Alıntıları

Özellikle Çar’ı esir edip İstanbul’a götürmekte mi elinde değildi, diye hiddetli kızgın tavırlarla Baltacı’ya sorduğu zaman, Baltacı manalı, hile ve desise ile dolu nazarlarını Şarl’a çevirmiş;

— Ben onu esir edersem, memleketini sonra kim idare eder diye cevap vermişti.

Şarl kendini kaybedercesine bir heyecanla doğru Baltacı’nın çadırına gelmiş, imzaladığı sulh anlaşmasından dolayı kendisine sitemde bulunmuştu
Osmanlı Orduları Kosova, Niğbolu, Varna, Mohaç zaferlerinin parlak neticelerini ancak imha muharebeleri sayesinde kazandıkları, düşmanlarından “barış mükâfatı” diye verilen hediyelere asla tenezzül etmedikleri halde Baltacı Mehmet Paşa, hırs ve menfaat tesiri ile bu prensibi unutmuş, vatanına en faydalı olacak bir fırsatı büyük bir başarı temin ediyorum zannıyla elden kaçırmıştı
Petro, Osmanlılardan intikam almak hırsıyla mağlup ve perişan dağılmış ordusuyla memleketine dönerken, Osmanlılar anlaşma hükümlerine riayet düşüncesiyle Rus ordusuna her türlü kolaylığı gösteriyorlar, erzak tedarik ediyorlar, onlari felaketten kurtarmaya çalışıyorlardı.
Devlet Giray barış anlaşması yapıldığı takdirde Çar’ın senelik Tatar hanlarına kırk bin duka vermesini, Osmanlılara ihaneti sabit olan Moldova Prensi’nin görevden alınmasını talep ediyordu. Fakat Mehmet Paşa, Osman Ağa’nın teşvikiyle, bu sözlerin hiç birine önem vermemiş, barış antlaşması hükümlerini istediği gibi düzenlemişti
Tatar hanı Devlet Giray ile Ponyatovski, Ruslarla anlaşma imzalanmasını asla arzu etmiyorlardı
Marit, Baltacı’yı ricalar ve niyazlar, tebessümler ve gözyaşlarıyla ikna ederek anlaşmayı imza etmeye razı ettikten sonra bütün mücevherlerini ve servetini toplamış, hatta zabitlerinden de ödünç para alarak bu kıymetli hediyeyi Baltacı’nın kethüdası Osman Ağa’ya Petro’nun bir mektubu ile beraber göndermişti.
Osmanlılar tarafından esir edilirsem artık beni çarınız ve senyörünüz saymayınız. Hatta benim yazım olduğunu bile anlasanız yine tarafımdan hiçbir emir beklemeyiniz. Kendim gelinceye kadar bekleyiniz. Şayet ben mahvolur ve gerçekten de vefat etmiş olduğumu duyarsanız, o zaman içinizden en liyakatlisini bana halef seçiniz.
Petro, mektubuna şu şekilde başlıyordu: “İşte yanlış fikirlere kapılacak hiçbir günahım olmadığı halde orduma dört misli yüksek bir Osmanlı ordusu ile ordugâhımda kuşatılmış bulunuyorum
Ponyatovski, Rus ordusunun felaketini Şarl’a haber vermiş, 12. Şarl, yanına kırk kadar subay alarak Çar’ın felaket ve yıkılmışlığını büyük bir sevinçle görmek için Bender’den hareket etmişti.
Petro’nun, 140.000 kişiye ulaşan Osmanlı ordusuna karşı 60.000 kişilik bir ordu ile her türlü engele karşı koyamayacağı apaçıktı
Büyük Petro Prut Nehrini geçen Tatar askeriyle arkadan, Baltacı Mehmet Paşa’nın komutasındaki ordu ile de cepheden kuşatılmıştı
Kırım Hanı da yetişmiş, on bin Tatar askeri de atlarını nehre salarak geçmişlerdi. Hatta geceleyin tam bir faaliyetle dört köprü inşa edilmiş, bütün Osmanlı Ordusu karşı sahile geçmişti
Ulah Bey’i açıktan açığa Osmanlı tabiiyetinde bulunduğunu ispat etmiş, hemen 20.000 kişiye yakın bir kuvvetle Petro’nun hareketine mani olmuştu
Petro, evvela orduya aldığı fertleri hayat boyu asker olma şartıyla almış, orduyu milletten büsbütün ayrı bir sınıf haline koymuştu.
Numan Paşa adalete son derece uyuyor, bütün işleri en küçük ayrıntısına varıncaya kadar uyguluyordu. Adalete uygun davranması rüşvet ve yolsuzluğa alışan memurları rahatsız ediyor, ayrıntılı işlerle meşguliyet ise mühim işlerin yapılmasını önleyip, iptaline sebep oluyordu
İmzalanan karşılıklı anlaşma gereğince Azak Kalesi Rusya’da kalacak, Dinyeper Kaleleri Osmanlı Hükümetine verilecek, Kırım Hanı’na vergi verilmeyecek, Rusya ile Kırım Hanlığı arasında tarafsız bir bölge bırakılacak, Rus ziyaretçilerin Kumame’yi ziyaret etmelerine engel olunmayacaktı.
Osmanlı mülkleri altüst olmadıkça Karadeniz’de de hiçbir ecnebi gemisi görünemez” diyordu
Okrançev “Kale” adındaki gemisiyle hareket etmiş, İstanbul önlerine geldiği zaman kırk top atarak Sarayönü’ne demirlemeye başlamıştı. Osmanlılar, Rus harp gemilerini görür görmez gemileri ziyaret etmişler, nereden geldiklerini ve nereye gittiklerini sormuşlardı
Fakat Petro, Rusya’nın icabında hiçbir şeyden korkmadığını Osmanlılara göstermek için donanmasını da Karadeniz’e gönderecek, Okrançev, bindiği harp gemisi ile sarayın surları önünde demir atacaktı.
Petro bu hedefe ulaşmak için Osmanlılara karşı bir Azak (Azof) Seferi açmış, fakat dâhili durumların bozuk ve perişan olmasına rağmen irsi özelliklerini koruyan Osmanlı askerlerine karşı hiçbir başarı kazanamamıştı.
Petro’nun bu hizmetleri Rusya’yı ihya etmişti. Hatta Rus yazarlarından Pagodin Petro’dan bahsederken “Petro Rus tarihinin kendi başına yegâne cevheridir
Petro bu isyan belirtilerini bastırmak için Rusları gunud darbeleri altında eziyordu. İstereliçlerin kafalarını kendi eliyle kesiyor, ruhban sınıfının baskısından kurtulmak için patrikliği lağvediyordu.
Artık Osmanlı İmparatorluğu’nun en zayıf noktaları, Osmanlı içişleri idaresinin perişan halleri tamamiyle anlaşılmıştı. Ordularımızın mağlubiyeti birbirini takip ediyordu
İşbaşında bulunanlar ise kendi menfaatlerinden başka bir şey düşünmüyorlar, yanı başlarında bulunan hükümetlerin hallerini, ilerlemelerini, siyasi durumlarını dikkati nazara alacak yetenek ve güce sahip bulunmuyorlardı. Onların fikrince bütün kuvvet, kudret, ihtişam hep kılıca, topa, kan dökmeye kale zapt etmeye dayanıyordu. Güya Fatihlerin, Selimlerin üstünlük devri bunlar için bitmeyen bir sermaye idi.
Memlekette vatanseverler ve zekâ sahipleri yok değildi. Fakat bunlar hile ve desiselere ve yolsuzluklara tenezzül etmedikleri için hep kale komutanlıklarına, hudut boylarına gönderilmişlerdi
Fakat düşünüyorum da, bu imparatorluğun idaresi böyle kasapların, baltacıların elinde bulunursa nasıl iyi gider?
Köprülülerin makamını şimdi her türlü vasıf ve meziyetten mahrum, gözleri menfaat hırsıyla perdelenmiş baltacılar ve saray hademeleri işgal ediyordu. Osmanlı Devletinin idaresi bu cahil ellerdegünden güne gerilemeye, zaman zaman yıkılmaya yaklaştığı zaman da hem civar hükümetlerde koca bir milletin ihyasını temin edecek, kavimlerin sosyal hayatında inkılâplar husule getirecek siyasiler yetişiyordu.
Devletin siyasi işlerini idare edenler baltacılıktan yetişme, bu işleri yürütmekten habersiz, rüşvet ve adam kayırma ile makam kazanmış zatlardan ibaret idi
Baltacı Mehmet Paşa idari işlerde hiçbir maharete sahip değildi.

Fakat hilekârlıkta, rüşvet almakta son derece maharetli idi

Vezir-i azam olanların haşmet ve kıyafette diğer vezirlere benzemeleri reva olmayıp itibarda baş durumda oldukları gibi süslenme malzemelerinde ve haşmette de onlardan saygın olmaları icap edeceğini söylerdi
Ahmet Paşa rüşvet ve yiyiciliği son dereceye vardırmıştı. Rütbe ve kadroları parayla satar, kendisine kadrolara tayin talebiyle gelenlere açıktan açığa pazarlığa başlardı. Ahmet Paşa ötekinden berikinden para çekmeyi o derece mucidane bir sanat haline getirmiştir ki, kendisine avam arasında “Kavanoz” unvanı verilmişti.
Kavanoz Ahmet Paşa yeniçeri isyanları esnasında ikbal mevkiine ulaşmış, yüksek sadrazamlık makamına yeniçerilerin tavsiyesiyle yükseltilmişti.
Hayatının hemen büyük bölümünü Karaağaç Köşkleri’nde gönül açan sayfiyelerde geçirir, lalelerle süslenmiş bahçelerde çırağlar tertip ettirirdi.
III. Ahmet tahta çıkışının ertesi günü camiye giderken vezirinin katlini isteyen asi ve şımarık askerlere onay verdiği zaman, zaaf ve teslimiyetini tam olarak ortaya koymuştu
İçişleri, bir asırdan beri devam eden idari dalgalanmaların, rüşvet ve yiyiciliklerin kanlı ve feci sahnelerin, en zararlı tesirleri altında perişan olmuştu
Şimdi artık milletin yegâne varlık sermayesini teşkil eden askeri nüfuzda yok olmuş, haysiyetin görüntüsünden eser kalmamıştı.
“I. İbrahim kadınlar içinde sarayın süslü bahçelerinde zevk ve sefahatle hayatını sürdürür, I. Mustafa milletin hazinesini ihtilal şuuruna feda eder, IV Murat gaddarane bir şiddet ile saltanat sahifesini kan lekeleri içinde bırakır..”
Drava suyu kenarında Karlofça kasabasında düşmanlarla sulh yapıldı. Macaristan elimizden çıktı. Yunanistan’da Mora Venediklilere bırakıldı. Azak Kalesi Büyük Petro’ya terk edildi. Batı Ukrayna Lehlilerin elinde kaldı.
Bir millet kendisine kötülük edenleri hiçbir vakit unutamaz. Zaman içinde bulunan çevrenin ve baskının tesiri ile bu hataları geçici bir suskunlukla geçiştirir.
Hâlbuki bir milletin mukadderatının geleceğinin idaresi bir kavmin siyasetinin planlanıp başarılı şekilde yürütülmesi büyük bir tecrübe ve zekâya, derin bir uzmanlık ve dehaya lüzum gösterir.
Siyasi işler Baltacı’nın idrak edemeyeceği bir saha, ilim ve marifetti. Bu sahada işleri yürütebilmek için Sokullu’nun dirayetine Köprülü’nün uyanıklığına sahip olmak, uzun bir tecrübe ve irfan ile sivrilmek gerekirdi.
Baltacı ordu idaresinde gösterdiği fıtri dirayeti siyasi işlerde hiçbir şekilde gösterememiştir. Tarihi belgeler tam bir tarafsızlıkla ispat ediyor ki Falçi Anlaşması’nın bütün sorumlulugu III. Ahmet’in bakanı Baltacı Mehmet Paşa’ya aittir.
Bultava başarısı Ruslar için ne derece büyük bir önemi haiz ise, Prut Zaferi de biz Türkler için o derece şanlı bir galibiyet sayılmalıdır
Gerçekten bir millet için geçmişine bağlılık, pek büyük bir kuvvettir. Bu güç geleceği düzeltme ve aydınlatmaya yardımcı önemli bir unsur olduğu gibi, parlak ve şerefli günlerin, muhteşem devirlerin zaman zaman hatıralarıyla onun kalbinde yok olmayan bir sevinç bırakacak yegâne vasıtadır.
Rus ordusu perişan olacağı bir sırada sadrazamın sulh anlaşmasını kabul etmesini yalnız tamahkârlık duygusuna bağlamak doğru değildir. Baltacı, askeri tecrübelerden yoksun, yapı itibariyle tereddüt eden bir yapıda oluşu ve sonucundan kendisinin sorumlu olacağı harbin gidişatından korkması hasebiyle buna karar vermiştir.
Petro, Osmanlılardan intikam almak hırsıyla mağlup ve perişan dağılmış ordusuyla memleketine dönerken, Osmanlılar anlaşma hükümlerine riayet düşüncesiyle Rus ordusuna her türlü kolaylığı gösteriyorlar, erzak tedarik ediyorlar, onları felaketten kurtarmaya çalışıyorlardı.
Bu icraatın en mühimi Kırım Hanı’nın yalan dolanları neticesi olarak Ozi Valisi Yusuf Paşa’yı azletmesi idi. Yusuf Paşa tam yirmi sene Ozi Valiliğinde bulunmuş, sınırların muhafazasında büyük bir üstün zekâ örneği göstermişti. Şimdi bu hizmetinin mükâfatı olarak sırf Kırım Hanı’nın düşmanlığı, kendisinin 12. Şarl ile münasebetini çekememesi yüzünden kendisi Kılberun’da hapis ediliyor, bütün malları ve eşyaları hükümet namına haciz ediliyordu.
Baltacı Mehmet Paşa siyasi işlerde hiç maharete sahip değildi. Hatta ordunun sevk ve idaresine memur olduğu zaman kendi de aczini itiraf etmiş, gençliğinden beri takip ettiği mesleğin böyle büyük işleri başarmaya yetmeyeceğini söylemişti.
III. Ahmet, tacını tahtını korumak için kızlarağası’nın veya Valide Sultan’ın yalan dolanlarına önem vererek ayda bir Sadrazam değiştirmekle meşgul olduğu sırada Büyük Petro Rusların vahşet ve cehalete dayanan hayat tarzını idari organizasyonunu sosyal hayatını değiştirmek, Rus milletine medeniyet bahşetmek ve sonra bu kuvvete dayanarak civarındaki zayıf ve mülki idareden mahrum devletleri ezmek için hazırlanıyordu.
Petro’nun Avrupa tezgahlarında işçilikle, gemicilikle geçirdiği hayat tarzı ve mesaisi ile III. Ahmet’in Bağdat Köşkü önünde denizin mavi sularına karşı renklenen lalelerin gönül okşayan renklerini seyretmesi arasında pek büyük fark vardı.
Onların fikrince bütün kuvvet, kudret, ihtişam hep kılıca, topa, kan dökmeye, kale zapt etmeye dayanıyordu. Güya Fatihlerin, Selimlerin üstünlük devri bunlar için bitmeyen bir sermaye idi.
Bu büyük devletin işleri bir karışıklık içinde yürüyor, bu hale vatanımızda oturan ecnebiler bile hayret ediyordu.
Fakat III. Ahmet’in çevresi daima yalan dolan dedikodu ile dolu olduğu için sadrazamlık makamı hiç kimsenin uhdesinde kalamıyor, vezirlerin seçiminde Kızlarağası’nın ve Valide Sultan’ın tesirleri gözüküyordu.
Ahmet Paşa ötekinden berikinden para çekmeyi o derece mucidane bir sanat haline getirmiştir ki, kendisine avam arasında Kavanoz unvanı verilmişti.
Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa Rus Ordusunu imha etmek elinde iken hiçbir şey yapmayarak Çariçenin rüşvetlerine kapıldı. Petro ile Prut’ta bir anlaşma yaptı. Bu anlaşma gerçekten Rusya için zararlı idi; fakat askeri durum göz önüne alınırsa o derece ağır değildi.
Karl Riterton Saks
Petro 1711 de Osmanlılara yeni bir darbe vurmağa çalışırken Prut’ta büyük bir mağlubiyete uğradı. Burada bütün eserleri ve faaliyetleri hatta oba tehlikeye girdi. Fakat eşinin sağlam duruşu ve sadrazamın rüşvetçiliği kendisini bu felaketten kurtardı.
Brunker
Artık Baltacı Mehmet Paşa tam istikbalini korumuş, gördüğü tebessümlerin, aldığı hediyelerin etkisi ile bu zararlı anlaşmayı yapmıştı. Osmanlı Orduları Kosova, Niğbolu, Varna, Mohaç zaferlerinin parlak neticelerini ancak imha muharebeleri sayesinde kazandıkları, düşmanlarından barış mükâfatı diye verilen hediyelere asla tenezül etmedikleri halde Baltacı Mehmet Paşa, hırs ve menfaat tesiri ile bu prensibi unutmuş, vatanına en faydalı olacak bir fırsatı büyük bir başarı temin ediyorum zannıyla elden kaçırmıştı.
Petro, Osmanlılardan intikam almak hırsıyla mağlup ve perişan dağılmış ordusuyla memleketine dönerken, Osmanlılar anlaşma hükümlerine riayet düşüncesiyle Rus ordusuna her türlü kolaylığı gösteriyorlar, erzak tedarik ediyorlar, onları felaketten kurtarmaya çalışıyorlardı.
İşte yanlış fikirlere kapılacak hiçbir günahım olmadığı halde orduma dört misli yüksek bir Osmanlı ordusu ile ordugâhımda kuşatılmış bulunuyorum. Cenab-ı Hak hiç ümit etmediğimiz bir zamanda imdadımıza yetişmeyecek olursa burada erzaktan tamamen mahrum olduğumuz için ya parça parça edilecek veyahut esir olacağız. Şayet Osmanlılar tarafından esir edilirsem artık beni çarınız ve senyörünüz saymayınız. Hatta benim yazım olduğunu bile anlasanız yine tarafımdan hiçbir emir beklemeyiniz. Kendim gelinceye kadar bekleyiniz. Şayet ben mahvolur ve gerçekten de vefat etmiş olduğumu duyarsanız, o zaman içinizden en liyakatlisini bana halef seçiniz
Petro
Petro, Rusların boş itikatlarından, cehaletinden, adetlerinden ve dinlerine bağlılıklarından nefret ederdi. Bu sebepten Rusları vahşet içinde yaşatan bu etkileri ortadan kaldırmak istemiş, buna muvaffak olmak için de her türlü zora başvurmuştu. Petro’nun maksadı Rusya’ya öncelikle sosyal reformlar yapmaktı. Rusların eski kaba, din taassuplarına dayanan cahilce gelenek ve düzenlerini ortadan kaldırmak, Avrupa’nın fikri hürriyetini, insanların refahını, sanat zevki üzerine kurulu makul ve esaslı prensiplerini ortaya koymak en birinci emeliydi.
Petro’nun Avrupa tezgâhlarında işçilikle, gemicilikle geçirdiği hayat tarzı ve mesaisi ile III. Ahmet’in Bağdat Köşkü önünde denizin mavi sularına karşı renklenen lalelerin gönül okşayan renklerini seyretmesi arasında pek büyük fark vardı. III. Ahmet, tacını tahtını korumak için kızlarağası’nın veya Valide Sultan’ın yalan dolanlarına önem vererek ayda bir Sadrazam değiştirmekle meşgul olduğu sırada Büyük Petro Rusların vahşet ve cehalete dayanan hayat tarzını idari organizasyonunu sosyal hayatını değiştirmek, Rus milletine medeniyet fikirlerine kurulu bir kuvvet bahşetmek ve sonra bu kuvvete dayanarak civarındaki zayıf ve mülki idareden mahrum devletleri ezmek için hazırlanıyordu.
Memlekette vatanseverler ve zekâ sahipleri yok değildi. Fakat bunlar hile ve desiselere ve yolsuzluklarına tenezül etmedikleri için hep kale komutanlıklarına, hudut boylarına gönderilmişlerdi. İşbaşında bulunanlar ise kendi menfaatlerinden başka bir şey düşünmüyorlar, yanı başlarında bulunan hükümetlerin hallerini, ilerlemelerini, siyasi durumlarını dikkati nazara alacak yetenek ve güce sahip bulunmuyorlardı. Onların fikrince bütün kuvvet, kudret, ihtişam hep kılıca, topa, kan dökmeye, kale zapt etmeye dayanıyordu. Güya Fatihlerin, Selimlerin üstünlük devri bunlar için bitmeyen bir sermaye idi.
Osmanlı siyaseti acınacak bir halde idi. Kara Mustafa Paşa ordunun vakar ve görünen haysiyetini Viyana hendeklerine defnettiği zaman siyasi nüfuzumuzda onunla birlikte sönüp gitmişti.
Devletin siyasi işlerini idare edenler baltacılıktan yetişme, bu işleri yürütmekten habersiz, rüşvet ve adam kayırma ile makam kazanmış zatlardan ibaret idi. Avrupa’nın en büyük devletlerini irfanıyla, siyasetiyle idare edip karşısında durmaya mecbur eden Osmanlı siyasetinin harika bir zekâ sergileyerek çekip çeviren Köprülülerin makamını şimdi her türlü vasıf ve meziyetten mahrum, gözleri menfaat hırsıyla perdelenmiş baltacılar ve saray hademeleri işgal ediyordu.
İdari işlerin cahiller elinde kaldığına yüreği kan ağlayan pek çok kimse vardı. Hatta 3. Ahmet’in Başkâtibi Zühtü Bey bu halden gönlü kan ağlayarak: Bu gidişle gelir zeval mülke. Çünkü cahil girer bütün seleke (işlere) demişti.
Ahmet Paşa rüşvet ve yiyiciliği son dereceye vardırmıştı. Rütbe ve kadroları parayla satar, kendisine kadrolara tayin talebiyle gelenlere açıktan açığa pazarlığa başlardı. Ahmet Paşa ötekinden berikinden para çekmeyi o derece mucidane bir sanat haline getirmiştir ki, kendisine avam arasında Kavanoz unvanı verilmişti.
III. Ahmet yapı itibariyle zayıf olduğu gibi safa ve istirahate yatkın idi. Hayatının hemen büyük bölümünü Karaağaç Köşkleri’nde gönül açan sayfiyelerde geçirir, lalelerle süslenmiş bahçelerde çırağlar tertip ettirirdi. Dâhili programlarının mühim bir bölümünü düğünler ve ziyafetlerle geçiren bu padişah üç senede temiz soyuna yıldız gibi sekiz kız evladı ile acılı bahtlı sarayı çok süsleyen üç şehzadenin sahibi olmuştu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir