İçeriğe geç

Bak-ara Y İşaret 2 Kitap Alıntıları – Deniz Erten

Deniz Erten kitaplarından Bak-ara Y İşaret 2 kitap alıntıları sizlerle…

Bak-ara Y İşaret 2 Kitap Alıntıları

&“&”

Vücudundan ve dilinden, düşüncenden dışarı çıkardığın her şey Rıza-i İlahi yönünde olursa Nur’a döner.
Artık biliyoruz ki dünyada doğal bir elektromanyetik alan var ve bu alan egemen" olduğu için diğer alanların da bu alana uyumlu şekilde titreşmesini sağlıyor. İşte mesele de burada devreye giriyor! Eğer beyin frekansımız da dış müdahalelerle bozulursa dünya ile aramızdaki titreşimsel uyum bozulduğu için hem bedenen hem de ruhen hastalanmaya başlıyoruz…
…atmosferin iyonosfer" tabakası "radyo" dalgalarını" iletir demiştik… Evet ama "Ses" insanın aslî varlığının ışık ve radyo dalgaları niteliğinde olduğunu da aklımızda tutalım çünkü bu bilgi, yeryüzüyle atmosfer arasındaki ilişkinin aynı şekilde insan ve atmosfer arasında da var olduğuna tanıklık eder. ( Aynı durum insanın aurası adını verdiğimiz kendine ait atmosferi ile insan arasında da vardır. )
Kelimeler tehlikelidir. Doğru anlaşılmazsa bizi bize mahkûm ederler.
Korku, hırs gibi titreşimlerimizi düşüren olumsuz duygulardan arınıp yüksek titreşimde kalmaya çalışmak, evrenin bize hizmet eder hale gelmesini sağlayacaktır.
Bizler Allah’a kulluk yapmaya üşenirken, onlarca şeye gönüllü kölelik yapıyor ve her geçen gün esaretimizin nasıl arttığını fark edemiyoruz.
Oysaki öğrenmek baki ve hür olmanın tek yoludur.
Her şeyden soyunmadan özündeki varlığı giyinemiyor insan…
Allah her kuluna ulaşmıştır ve onu düşünmüştür. Bu yüzden de mesaj verilen bilgiden sorumludur…
İster Aztekler ister Atlantis deyin, bilgi yani İslami yol” her zaman Tek’tir…
Fark ise bu bilgiyle ne yapıldığı, hangi mertebede uygulandığı ve ne yönde kullanıldığıdır. Her birimiz kendi algıladığımız oranla yürürüz bu yolda.
Fatır Suresi 24. ayet:
Muhakkak ki biz seni, hak ile müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik. İçinden bir uyarıcı gelip geçmiş olmayan hiçbir ümmet yoktur.”
Bunu tekrar yazmak istiyorum:
"İçinden bir uyarıcı gelip geçmemiş hiçbir ümmet yoktur… "
Yani Allah her topluluğa ulaşmıştır. Dünyanın uzak bir ucunda yaşayan ve İslamiyet’ten haberi olmayan adamın günahı nedir gibi sorulara verilen yanıt da böylece gayet nettir…
Bir tohumdan bir ağaç çıkacağını bilirsin, o ağaçtan da dallar, meyveler çıkacağını; ama önce o minicik tohumun güneşle, suyla, gübreyle beslenip fidan olması ve yavaş yavaş koca bir ağaca dönüşmesine yardım edersin.
Verilen her emek, yani bilgi", kademe kademe o tohumu ağaç olmaya hazırlar. Özümüzde ağaç olduğumuzu bilsek de, tohuma ağaç olmadan o yükler birden yüklenmez.

Ve şunu da unutmayalım, "gübre" tohumun ağaca dönüşmesinde "gereklidir". Aynı bizlerin güzellikler yanında "hatalarla" da beslenmemiz ve "büyürken" doğruyu bu şekilde bulmamızın gerekli olduğu gibi…

İnsan… İnsan arayış demektir. Yolcu demektir…“Çokluğunu” bulmak için “yokluğunu” arar bu hayat yolculuğunda…Ve o,tüm hayatı boyunca hayallerini dışarıda zannederken karşılaştığı acılarla da aldığı yaralarla da başka bir istikamete değil aslında hakiki kendine, “öz’üne yolculuk ettiğini fark eder bir gün. Hayallerinin,özlemlerinin ve herkesin peşinde olduğu Kafdağı’nın ardındaki o meşhur hazine’nin izini sürerken, aslında aşılması gereken tek Kafdağı’nın kendi nefsi olduğunu fark eder… İşte bu yolda ilerlerken insan, onu bekleyen hazinenin sahibinin, ona kelamıyla elçileriyle işaretler bıraktığını görmeye başlar. Ve her şeyin onun için çok önceden büyük bir sevgi ve şefkat ile hazırlanmış düşünülmüş olduğunu…
Eğer ki inşa ettiklerini sarsılıyorsa… Eğer ki hayatınızdan vazgeçilmez sandıklarınız uzaklaşıyor,kayıp sandıklarınız artıyorsa… Bilin ki aslınıza hicrettesiniz; giden herkes ve her şey, sizin hazine’nin tek sahibi Allah’a, kanatlanıp uçmanıza yük olan ağırlıklardır… Bırakın gitsinler… Rüzgar ve ruh birbirine benzer… Eğer kendinizi O’nun nefesine ruhuna bırakırsanız, o size yeni kanatlar verir ve kanatlarınız altındaki rüzgar olur… Çünkü O’nun her şeye gücü yeter…
… Ve giden herkes sizin takikat Allah’a kanatlanıp uçmanıza yük olan ağırlıklardır. "
Teslimiyet hakikattir, direnmekse illüzyon.
Bütün insanlar seni kendi menfaati için ister, Allah ise seni senin menfaatin için ister."
Kibir, kabirdir…
İnsanı hakikate kör eder.
Kibir, şeytanın en sevdiği günah, Allah’ınsa en sevmediklerinden…
Dini anlatımlara tepkisi olan insanlar hep dinen bize sunanların sorgusuz sualsiz kabul ettirmeye çalışıldığı iddiasının arkasına sığınır. Oysa ki bunun tam tersidir Kuran hiç mi aklınızı kullanmazsınız" diye her birkaç ayetten birinde bizi sorgulamaya iterken, bizler asıl sorgulamamız gereken ve dünyada bize gerçekmiş gibi sunulanları sorgulamadan hap gibi yutarız.
Bütün insanlar seni kendi menfaati için ister, Allah ise seni senin menfaatin için ister.
Doğadaki insan haricindeki diğer varlıklarda, birbirine benzeme birbirinin özelliklerine bürünmeye çalışma yoktur. Çünki insanlardaki gibi bir benlik bilinci hiçbir varlıkta yoktur.
Benlik demek senlik demektir.
Kelimeler tehlikelidir. Doğru anlaşılmazsa bizi bize mahkum ederler.
En büyük ilim hiçbir şey bilmediğini bilmektir ve en büyük kaşifse kendini keşfedendir…
Her şeyin anahtarı uyanıştır…
Teknoloji arttığında şifa artmalıyken , teknoloji arttıkça hastalıkların artması bun âdeta delil teşkil ediyor…
Bir insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin ki her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.
Özüne inmediysen, henüz tamamlanmadın. Ve bu dünyada tamamlanmazsan diğer dünyada tamamlanma sürecinden geçmek durumunda kalacaksın.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Kafanızda ”putlaştırıp” şekillendirdiğiniz her kavramı kırın, aksi halde kalbiniz olan Kabe temizlenemez.
Nasip…Kısmet…Eğer Allah istemezse nerede yaşadığının, nereye yakın olduğunun önemi yok, O’na ulaşamazsın…En yakınlar sana uzak olur…
Ve eğer Allah isterse, bir dağ başında olsan bile O sana ulaşır ve seni bağrına basar. En uzaklar sana yakın olur.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Hayat bir illüzyon, bir yanılsama… Bir kişinin onlarca farklı aynaya baktığında kendini farklı farklı şekillerde görmesi gibi.
Ne söylediğinize dikkat edin, çünkü onlar sizin elinizle yazdığınız kader satırlarınız olabilir.
çokluğunu" bulmak için "yokluğunu" arar bu hayat yolculuğunda insan…
En büyük ilim hiçbir şey bilmediğini bilmektir ve en büyük kaşifse kendini keşfedendir…
Allah bize her an ayet dediği ve anlamı işaret, iz" olan olaylar gösterir… Ama kaderimizdeki patikayı cüzi irademizle çizmemizdeki belirleyici unsur o işareti "ne yönde" OKU’duğumuzdur…

"Bu bir bir işaret!" derken dikkat edin… Bazen hayat nefsinizin yazmak istediği yerden ruhunuzu silmiş olabilir…

Ey insanlar siz Âlem-i Kübra’sınız (Büyük Âlem) ve bütün âlemler Âlem-i Süğra’dır (Küçük Âlem).
– Hz. Ali
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Ne söylediğinize dikkat edin çünkü onlar sizin elinizle yazdığınız kader satırlarınız olabilir.
İnsan (aşağıların aşağısı) sürüngen bir beyinle (bilinçle) güzel bir şekilde (uyanmış) ayağa kalkmış bilinç arasındadır.
Hayat bizden götürmüyor temelde…
Nefsimizden götürüp ruhumuza getiriyor. Asıl kazanç budur.
Haram, kısaca sizi kendi hazinenizden MAHRUM eden davranışlardır.
Allah yolcusuna o yolda verilen armağan ve azık… Hidayet… Hediye…
İslamiyet vuslat" yani Allah’a varmak için bir yolculuktur. O yolculuk temelde insanın kendi içine yapılır. Çünkü Allah bize şahdamarımızdan daha yakındır. O’nunla bilincimiz arasındaki perdeler kalktığında bizdekinin sadece O’nun tecellileri olduğunu fark etmek kendi yokluğumuzda O’nun varlığına kavuşmak olacaktır.
Kuran’da verilen öğretiler Allah’a ulaşma yolunda Miraç merdivenine tırmanırken en emin, en doğru ve en güvenli şekilde Allah yolcusuna ışık tutar.
Midesini yemekle dolduranın gök melekutuna (sırlar alemine) yükselmesine izin verilmez."
Hz.Muhammed (sav)
Aşk hayranlıktır ve Allah’a duyulan hayranlık sonsuz olduğundan O’na duyulan aşk da sonsuzdur…
Mesele sadece sıkıştığımızda değil her an O’nunla olabilmektir. Çünkü aslında her an O’na sığınmamız gereken bir evren ve bedende yaşıyoruz.
Oturanın değil gerçekten" yol alanın manzarası değişir.
Dünden bugüne idrakin artmamışsa, aynı yerde dönüp duruyorsan, sorgulaman gerek. Yolcu musun, yoksa bir mertebede kaldın da yol almadan yol aldığını mı sanıyorsun?
Kalbimiz olumsuz duygular hissettiğimizde beyne düzensiz,
olumlu duygular hissettiğimizde ise ritmik sinyaller yollar. Bu sinyaller beyinde şifa verici, gençleştirici hormonları devreye sokar.
Hepimiz kendi kitabımızı açığa çıkarmak için buradayız.
Kuran kendi kitabımızı okumak üzere bize verilmiş bir Allah ikramıdır. Kendini okumayı Kuran’la öğrenen, kendi kod ve şifrelerine ulaşan, başka bir kitap olan evreni okur.
İnsanın bilinç sıçramasında hakikat ilminin tadına her bakışında varlığından sıyrılması, Allah’ı tanımaya başladıkça O’nun aşkıyla sarhoşluğuna düşmesi bu sınırsız ilim ve sevgide elbette ki kaçınılmaz.
Enes Bin Malik; Resulullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu anlatmıştır:
Sadece ramazan demeyiniz.
Allahü Teala nasıl şehr-i ramazan (ramazan ayı) buyurmuş ise…
siz de öyle deyiniz." (Buhari)
Bedenimiz suyla temizlenirken kalbimiz ancak aşk ateşiyle temizlenir ve ateş suyu doğurur da o da gözlere yaş olur.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir