Nuri Pakdil kitaplarından Bağlanma kitap alıntıları sizlerle…
Bağlanma Kitap Alıntıları
Yapayalnız dolaşıyor bu çağın insanı. Çünkü birlikte yürüyecek kadar güvenmiyor kimse birbirine.
Ruhumuzun gereksinimlerini konuşmanın ayıp olduğu bir çağda insanlık idam edildi.
Her şeyi attım üstümden elimde bir kitap kaldı.
Gülüşümüz bile acıdır bizim.
Çok güçtür insanın tutunabilmesi insana..
Adaletsizliği, zulmü, ancak vicdanlı olabildiğimiz zaman durdurabileceğiz: tüm yeryüzünde.
Uçurumdur düşünen insanın önü: derin yaralar.
Yargılıyız acı çekmeye. Acının her şeye egemen olduğu bir çağda yaşıyoruz.
Çok güçtür insanın tutunabilmesi insana!
Kim duyumsatacak vicdanımızı bize? İnsan mı, toprak mı? Ölüm mü, yaşam mı?
İnsan, aşmak zorundadır kendini: kendi kendini öldürmeye, bir çukura düşmeye karar verebilen insan, niçin, kendi kendini aşmaya, doruklara çıkmaya karar vermesin?
İnsan, iç dünyasını bakımlı tuttuğu oranda algılayabiliyor yaratılışındaki bilgeliği.
Yüreğimiz var, var ama yüreğimizi dayayacak bir yer yok.
Uçurumdur düşünen insanın önü.
Yapayalnız dolaşıyor bu çağın insanı. Çünkü birlikte yürüyecek kadar güvenmiyor kimse birbirine.
“Tüm okuduklarımız” derdi, “tüm okuyacaklarımız” derdi, “bizi, olgunlaştırmalı, daha iyi anlayabilmemiz için Kutsal Kitabı.”
Çağdaş insanın korkusu, vicdansızlığından kaynaklanıyor belki de.
Yargılıyız acı çekmeye. Acının her şeye egemen olduğu bir çağda yaşıyoruz: en çok insan öldürülen bir çağ çünkü bu. Özellikle, Türkiye’de her şeyin üstünü yoğun bir acı kaplamış : gülüşümüz bile acıdır bizim.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsanlar cümlelerle yaklaşırlar birbirlerine : sonra uzatırlar ellerini:tutunmak için.
İnsan, biraz da, bir eklentidir sonsuza. Sonsuz da, ola ki, insan var diye, başsız olmakta, bilinememektedir sonu. Bütün anlamlar insanda birikmiştir: başlangıçta, insan yüklendi çünkü: sorumluluğu. Büyüklüğü, sorumluluğu yüklenişinden geliyor insanın: yoksa etimizin, kemiğimizin ne değeri var? + ekmeği aşan büyüklük burada işte.
çağımızda en çok buna gereksinimimiz var:yüreklendirilmeye.
İnsan, bir bakıma, çok derin bir kuyuya atılmış gibi.
“ Yapayalnız dolaşıyor bu çağın insanı.
Çünkü birlikte yürüyecek kadar güvenmiyor kimse birbirine
Çünkü birlikte yürüyecek kadar güvenmiyor kimse birbirine
Çağdaş insan, hâlâ duyumsayamadığı bir ezinç yaşıyor: Tanrısızlığın bilinmez ağırlığı altında. Oysa, insanın temel gereksinimi Tanrı olabilir ancak.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsan, savunmasız bırakıldı çağımızda.
Ruhumuzun gereksinimlerini konuşmanın ayıp olduğu bir çağda insanlık idam edildi.
Çağımızda en çok buna gereksinimimiz var: yüreklendirilmeye
Uçurumdur düşünen insanın önü..
gülüşümüz bile acıdır bizim.
Acının her şeye egemen olduğu bir çağda yaşıyoruz.
Çok güçtür insanın tutunabilmesi insana!
İnsanlar cümlelerle yaklaşırlar birbirlerine..
Yüreğimiz var, var ama yüreğimizi dayayacak bir yer yok.
kitapların sayfalarından tüm yazıların silineceği bir gün gelecek. O gün gelip çattığında, çağdaş insan, BİR GEREKLİLİĞİ, hâlâ kalbinde duyumsamamış olursa? (: Gene, gücün içinde, duruyor gizli, ey insan!).
“Korku” derdi, “bir arkadaş gibi yanında olmalı insanın” derdi, “umutla dengelemek için : içimizi”.
“Korku” derdi, “bir arkadaş gibi yanında olmalı insanın” derdi, “umutla dengelemek için : içimizi”.
“İnsanlar” diyordu, “sürekli denetildiklerini iyice unutmuşlar gibi”. Çağdaş insanın, büyük bir eksikliği de kuşkusuz şurda: günüyle tarih arasında bir bağ kurmamasında, belki kuramamasında + ilençli kavimleri hiç usuna getirmemesinde, belki getirememesinde + Kutsal Kitap’la varlığını doldurmamasında, belki dolduramamasında: tüm bunlardan yoksunluk, yoğunlaştırıyor insanın üzerindeki ilenci.
Çağdaş insan, hâlâ duyumsayamadığı bir ezinç yaşıyor: Tanrısızlığın bilinmez ağırlığı altında. Oysa, insanın temel gereksinimi Tanrı olabilir ancak.
Çağdaş insan, hâlâ duyumsayamadığı bir ezinç yaşıyor: Tanrısızlığın bilinmez ağırlığı altında. Oysa, insanın temel gereksinimi Tanrı olabilir ancak.
makineleşen çağdaş insanın derin uçurumu burda: tekdüze bir yaşamla kuşatılmış olmasında + bu kuşatmanın gide gide yoğunlaşması bir de = (En temel soru). ‘İNSAN’ BİTECEK Mİ? TAM SONDA MIYIZ? SONA MI YAKLAŞIYORUZ? İnsan, iyice nesneleşen yanlarını çok keskin bıçaklarla yontmazsa, kendi kendini kanatmazsa, bitebilir insan soyu. Evrensel işlevini artık algılamayan insanın bir anlamı kalacak mı?
İnsan, unuttu yeryüzünün anlamı olduğunu + başlangıçta, sorumluluğu ilk yüklenenin kendisi olduğunu = derin boyutlar içinde, yeniden, algılamamız gerekiyor konumumuzu.
İnsan, yazık ki, gittikçe makineleşiyor: dört duvar ortasında -bu duvarlar da sana doğru yürürken- şimdi ne yapacaksın insanoğlu?
İnsan; büyük, tek, benzeri olmayan bir olgudur + bundan olacak, insan, ekmeksizliğe, susuzluğa bir süre dayanabilir de, içindeki BÜYÜKLÜĞÜN kurumasına bir an bile dayanamaz, sanıyorum = ekmeksizliği de, susuzluğu da, kendi büyüklüğünden beslenen güçle yenecek çünkü.
Çağdaş insanın düşünsel sapıklığı; içdünyamızı, içimizdeki gizi oluşturan ögeleri irdelemek istememesidir, bundan kaçmasıdır.
Çağın boğuntusu, insanın salt maddesel düzlemlerde yığınlaştırılmışlığında toplanıyor: eşyalaştırılan insanın çağa yansıyan acıklığı.
Yığınlaştırılan insan, müthiş de bir yalnızlık içindedir.
Yığınlaştırılan insan, müthiş de bir yalnızlık içindedir.
güvensizlik: kimseye güvenemez olduk: kuşku, hepimizi maymunlaştırdı. Artık, güvenebilecek birkaç kişinin çıkması durumu değiştirmiyor.
İ n s a n ı n ö z ü a r t ı k y o k. Tüm çılgınlıklar burdan kaynaklanıyor olmalı. Çağın kanseri bu ‘insan özü’nden yoksunluk.
İ n s a n ı n ö z ü a r t ı k y o k. Tüm çılgınlıklar burdan kaynaklanıyor olmalı. Çağın kanseri bu ‘insan özü’nden yoksunluk.
Savaşım gücünü yoğunlaştıran insan, daha anlamlı biçimde girmiş olur insanlığa. İNSANLIĞA GİRMEK. Merhamet ile aşk, özsuyu olmalı bu savaşımın. (İnsan hamurunun mayasını bulmuş gibi oluyorum burda ben). İnsanlığa girdikçe daha çok tutunabileceğiz birbirimize: bağlanma, insanlığa girmek demektir: insanı savunmak.
Kendi kendime düşünürüm: nasıl, kendi kendinin de engeli olabiliyor insan, diye. Bir çelişki gibi görünse de, insan, kendi kendinin de engeli olabilir: yaratılış bilgeliğini kavramaya doğru ilerlemeyen insan, bunun gereği zihinsel edimlerini manevî kaynaklarla donatmayan insan, sürekli kendini bir tembelliğe iten insan, kendi kendinin de engeli olur: aşmaya, daha ileri varmaya engel olur: insan, aşmak zorundadır kendi kendini: kendi kendini öldürmeye, bir çukura düşmeye karar verebilen insan, niçin, kendi kendini aşmaya, doruklara çıkmaya karar veremesin?: insan, manevî kaynaklardan uzaklaştıkça parça parça öldürmüş olur kendini: taksit özöldürüm bu.
Sınırsız bir büyüklüktür insan: evrensel ülkü yaklaşımıyla ulusal bileşime varmadı mı o ulus, yatalak bir hastadır artık: ulusumuzun şimdiki konumu.
Yargılıyız acı çekmeye.
gülüşümüz bile acıdır bizim.
gülüşümüz bile acıdır bizim.
“Çok genişlemeli kalbimiz” derdi, “sevebilmek için”.
Her gece, insan, kendini yeniden olumlayarak sabahı bulmalı.
İnsanlar cümlelerle yaklaşırlar birbirlerine: sonra uzatırlar ellerini: tutunmak için.
Çok güçtür insanın tutunabilmesi insana!
Çok güçtür insanın tutunabilmesi insana!
Ortadoğu, sanki, bir coğrafya olmaktan çıkmış, arkadaşımız oluvermişti. (Bir sabahtı, görmeye gitmiştim kaldığı otele, Ulus’a; 1973 sonlarıydı: hemen sormuştu: “nasıl Ortadoğu bugün?” = “Ahmet nasıl?” der gibi bir soruştu).
Niçin, yalnızca dar alanlarda baş kaldırıp duruyoruz?
Bütün anlamlar insanda birikmiştir: başlangıçta, insan yüklendi çünkü: sorumluluğu. Büyüklüğü, sorumluluğu yüklenişinden geliyor insanın: yoksa, etimizin, kemiğimizin ne değeri var? + ekmeği aşan büyüklük burada işte.
Haksızlığı, sömürüyü, zulmü önce sanatçının vurgulaması gerektiğini anlatırdı.
•••
“Umut hiç kalmadı mı?”. (Bakardı yüzüme: “var” derdi, “var. İnsanın içindeki buzullar; sanatın, edebiyatın verdiği ısıyla, insan sevgisiyle kolayca eritilebilir. Umut var insanda hâlâ”).
•••
“Umut hiç kalmadı mı?”. (Bakardı yüzüme: “var” derdi, “var. İnsanın içindeki buzullar; sanatın, edebiyatın verdiği ısıyla, insan sevgisiyle kolayca eritilebilir. Umut var insanda hâlâ”).
“tüm okuduklarımız” derdi, “tüm okuyacaklarımız” derdi, “bizi olgunlaştırmalı, daha iyi anlayabilmemiz için Kutsal Kitabı”. İnsanın sıcaklığının ancak Kutsal Kitapla duyumsanabileceğini, insan sıcaklığının ancak Kutsal Kitapla yeryüzünde büyütülebileceğini anlatırdı bize (+ Eklerdi: “insanın bunalımı Kutsal Kitabı yeterince anlayamamasından ileri gelmiyor mu?”).
Büyük bir yalnızlık içindedir çağdaş insan.
Sürekli, bir tutunma, bir dayanma gereğini duymuşumdur: gerekiyor çünkü: ulaşılınamayacak bunsuz hiçbir yere: bunsuz bir milimetre ilerlenemez: tutunmadan insana: insana yeniden bağlanmadan: insanı yeniden sevmeden: insanların acılarıyla yeniden acılanmadan:
insanla ulaşılacak Tanrı’ya.
insanla ulaşılacak Tanrı’ya.
ruhumuzun gereksinimlerini konuşmanın ayıp olduğu bir çağda insanlık idam edildi.
yana kaymış gözlerimizle, birbirimizin asılı bedenlerini seyrediyoruz ipte.
yana kaymış gözlerimizle, birbirimizin asılı bedenlerini seyrediyoruz ipte.
Evrensel adalete, barışa, sömürüsüz bir dünyaya bizi ulaştıracak yolda yürüyelim insan kardeşlerim.
Çağdaş insanlığın sıkıntılarının kökeninde neler var? Bir yanımızın sürekli kuruduğunu duyumsuyor muyuz? Tonlarca çimento çimento dökülüyor çağdaş insanın kalbine.
İnsan, iyice nesneleşen yanlarını çok keskin bıçaklarla yontmazsa, kendi kendini kanatmazsa, bitebilir insan soyu.
O, hep, insanın vicdanı kalmış mi hâlâ, araştırıyordu: bir kırıntı da bulsa, bir insanda, bu kırık tellerden bir ezgi oluşturmaya bakıyordu.
Sınanmak için, bir sınavdan geçmek için yaratılmıyor muyuz?
İnsan, savunmasız bırakıldı çağımızda.
Kimseye güvenemez olduk: kuşku, hepimizi maymunlaştırdı: tiyatrolardaki soytarılara benziyoruz. Arada güvenilecek birkaç kişinin çıkması durumu değiştirmiyor. İnsanın özü artık yok. Tüm çılgınlıklar burdan kaynaklanıyor olmalı. Çağın kanseri bu ‘insanın özü’nden yoksunluk.
İnsan, aşmak zorundadır kendi kendini
İnsan , manevi kaynaklardan uzaklaştıkça parça parça öldürmüş olur kendini.
İnsan , manevi kaynaklardan uzaklaştıkça parça parça öldürmüş olur kendini.
İNSAN SEVGİSİ PEYGAMBER SEVGİSİYLE BAŞLAR.
Gülüşümüz bile acıdır bizim.
Acının her şeye egemen olduğu bir çağda yaşıyoruz: en çok insan öldürülen bir çağ çünkü bu.
Çok genişlemeli kalbimiz, sevebilmek için.
Acımadan insanlara, sevmeden insanları, nasıl kurtarılır insanlar?
Değer tekti bizim için = alınteri + emek.
Gecenin tanıkları gündüzün tanıklarından az değil.
Her gece, insan, kendini yeniden olumlayarak sabahı bulmalı.
Her gece, insan, kendini yeniden olumlayarak sabahı bulmalı.
PEYGAMBER’E BAĞLANMADAN YÜRÜNMEZ
AŞILMAZ HİÇBİR ENGEL
PEYGAMBERLE ALGILANABİLİR YERYÜZÜ.
AŞILMAZ HİÇBİR ENGEL
PEYGAMBERLE ALGILANABİLİR YERYÜZÜ.