İçeriğe geç

Bağbozumu Şarkıları Kitap Alıntıları – Şükrü Erbaş

Şükrü Erbaş kitaplarından Bağbozumu Şarkıları kitap alıntıları sizlerle…

Bağbozumu Şarkıları Kitap Alıntıları

Kentler de insanlar gibi mizah duygusuyla birlikte kederim de yitiriyor sanırım. Geriye, belleksiz sokaklarda bir yeni zaman politikacısı ile plastik şarkılar kalıyor.
Öğrendiği her yeni cümleyle, küçücük hayatım hem biraz daha sevip, hem de o hayattan biraz daha uzaklaşacağım, o yaşlarda hangi çocuk bilebilir ki.
Akşamlar, biçilmiş ekin kokularıyla gelirdi; sesleri banka kredisinin faiziyle yükselen babalarla, etekleri yemek derdine düğümlenmiş annelerle gelirdi..
“Her şey daha çok zaman olsun diye hızlandı.Zaman ise gittikçe azalmakta”
“Kentler de insanlar gibi mizah duygusuyla birlikte kederini de yitiriyor sanırım.”
“Sözüm ağzında kaldı
Kime ne söylersen söyle
Benden başlayacak cümlen.”
Güneş değil, inandım.
Serçeler başlatıyor sabahı.
Annem yine sustu.
Alyansını çevirip duruyor parmağında.
Hiç geçmiyor duvardaki zaman.
Mezar taşlarının dili yok, unutma.
Yazmasaydım, yaşamamış olacaktın.
Dünyanın bütün gülleri ağzında açıyordu

Tanrı kirpiklerinden yürüyordu canıma.

Ey gönül haresi keder, insan kendinden ne kadar uzağa gider
Biliyor musun, hoyratlık değil de.
İncelik yakıyor canımı..
Beyaz tülbentlerinde siyah zamanlar.
Kadınlar çaresizliğin cenazesini kaldırıyor.
İnsan sözlerden yapılırmış.
Payıma düşen rüyayı.
Gördüm bitirdim.
Nar ağaçlarına dedim ki, bir çocuk tanrıyı kalbimin hizasına getirdi; güzelliği incitmesin onu, kötülük değmesin eteğine.
Öyle bir sonsuzluk ki ömrün ömrümde.
Sende duruyor dünyanın bütün zamanları.
Gülümseyen bir acıyla tutundum soluğuna.

Ey gönül haresi keder, insan kendinden ne kadar uzağa gider

Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Dünyanın bütün gülleri ağzında açıyordu
Çoban ateşleri, nar oyukları, yıldız böcekleri
Gövdemde sonsuzluğun dilsiz ayini
Tanrı kirpiklerinden yürüyordu canıma.
Seni düşünmek kadar büyük özgürlük yok…
İnsan sözlerden yapılırmış
Payıma düşen rüyayı
Gördüm bitirdim.
Yalnız ölenler unutur birbirini,
Seni sevmeye yeni başladım.
Seni düşünmek kadar büyük özgürlük yok..
“Öyle bir sonsuzluk ki ömrün ömrümde
Sende duruyor dünyanın bütün zamanları”
Zaman sayılmıyor sevgilim
Hayat Kaf dağının ardına çekildi
Çiy taneleri kumlarda birer Leyla masalı
Yıldızlar başka avuçlarda terliyor
Kimse kendinden bir yere gitmiyor
Yaşıyoruz sessizce yaramızı severek.
Gamzelerine cemreler düşen
Ayrılık görmemiş bir bahçede
Badem çiçekleri, deniz, incesaz bir gökyüzü
Yapraklanıp durdu canımda boşluğun.
Dünya kan uykularda. Böyle bir yalnızlıkta Seni düşünmek kadar büyük özgürlük yok. Kalabalık, yağmalıyor insanı. Senden uzak aldığım her soluk, ihanete dönüşüyor. Bütün bir dünyasın. Gözyaşıyla, şiirle, şarkıyla, şarapla, mumla ‘Üç nokta beş harf’ düştüğüm güzellik. Suyumu kanatlandırdın, taşıma buluta çevirdin, sözümü menevişledin Sana şükürler olsun ey göklerin ve yerlerin sahibi. Derin uçurumlar üzerinden sevdin beni.
Uyandım. Yaşadığıma bir daha şükrettim. Birazdan kalkacaksın. Odan can bulacak. Eşyalar kirpik kirpik uyanacak. Aynan bayram yeri. Su değil parmakların akacak musluktan. Terlikler ayaklanacak. Giyindiğin her şey teninle sarhoş. Pencere, korunun rüzgarıyla öpecek ensenden. Işık, ışığa karışacak. Ben, bütün bunların ortasında, titreyerek bakacağım sana. İnsan nasıl ağlamaz bu büyük masala. Günaydın, beni doğuran sabah.
Sözlerimle bıraktın
Yusuf kuyusuna beni
Bir gök damlası yüzün
Uzaklaştıkça sonsuz
Sesin çekildi sesimden
Ağzım kumlar avazı
Kim verecek bana senin özgürlüğünü?
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Aşkı bir gövdeden doğuran dünya
Sen koydun bu kalbi bu güzelliğin önüne
Ayrılığa bırakma beni
Ölüm bir gün nasılsa sürecek hükmünü
Kalbim
Kederin kime
Uzak sensin.
Ey gönül haresi keder, insan kendinden ne kadar uzağa gider
Güneş evlerden çok

Mezar taşlarını ısıtıyordu.

Ölüler gökyüzüne gömülseydi keşke
Cennet mavi olabilir ama
İnsanın çilesi daha güzeldir.
Mezar taşlarının dili yok, unutma.
Ey gönül haresi keder, insan kendinden ne kadar uzağa gider
Hayatın gecesi, lambasını da beraberinde getirir.
Gerçek zamanla yüreğin zamanı nasıl karışıyor böyle.
Kadınlar çaresizliğin cenazesini kaldırıyor.
Bilmez misin ki bu dağların ağaçları kayalardır.

‘ Ferit Edgü’

Bilmez misin bu evlerin özgürlüğü mezarlardır
Üç renkli bir kefene sarılır rüyaları.
Evlerin pencerelerini tamamıyla açabilen tek bir rüzgar biliyorum : Ortak keder.
Bir bağbozumu şarkısı saçların yastıkta.
Her şey dünyada olur. Sevincinizi sevin.
Sözüm ağzında kaldı.
Kime ne söylersen söyle,
Benden başlayacak cümlen.
Yazmasaydım, yaşamamış olacaktın
Sende dünya çiçek açtı,

Bende sessizlik

Hangi acıyla yaprak dökersek dökelim
İnsan kendini seveceği bir dünya buluyor
Odan başımda dönüyor. Pencerenden uzanan koru içimde uğulduyor. Sana ait ne varsa bir yaşama ayini. Zamanlar karıştı. Doğumum ne zamandı, ne zaman öldüm. Ödülüm neden cezam. Bir taş gibi susuyorum. Ey gecikmiş aşk, sen de bir yalnızlıksın bu yılkılık yalnızlıkta
Biliyor musun, hoyratlık değil de İncelik yakıyor canımı
Kalbim
Kederin kime
Uzak sensin.
.
Hayal hatırada soğuyor
Kalbim
Gölgeler içindesin
Öyle bir sonsuzluk ki ömrün ömrümde Sende duruyor dünyanın bütün zamanları
Sonra bir söz oluyor, bir bakış
Işık gölgeye değiyor.
Dünyanın bütün karıncaları yürüyor parmak uçlarına.
Hayal oluyor
Heves, ten ateşini düşürüyor kana.
Sokak köpeklerinden öğreniyordum Sevgisizliğin açık yarasını
Çakıl taşlarında kış denizleri
Bedende yanıp bedende sönen
Odalar dolusu hayal kandili
Güneş evlerden çok
Mezar taşlarını ısıtıyordu
Git kurtar kendini dostum! Kurtar canını tüm bağların zulmünden! Ve bırak evleri, onları yapanlara mezar olsunlar!
Git! Seninkinden başka toprak bul! Kendi ülkenden başka ülkeler! Ama asla kendi canından başka can bulamazsın!
Düşün! Tanrının toprakları sonsuz genişlikteyken, seni alçaltan bir ülkede yaşamanın ne kadar anlamsız, ne kadar şaşırtıcı olduğunu!
Gerçek zamanla yüreğin zamanı nasıl karışıyor böyle

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir