İçeriğe geç

Badem Dalına Asılı Bebekler Kitap Alıntıları – Cengiz Dağcı

Cengiz Dağcı kitaplarından Badem Dalına Asılı Bebekler kitap alıntıları sizlerle…

Badem Dalına Asılı Bebekler Kitap Alıntıları

&“&”

Tanrı isteyince her şey olur derdi annem. Toprak yeşerir, ağaçlar çiçek açar, Tanrı isteyince. Kırlarda kuzular meler, inekler buzağılar. Yeryüzüne yağmur yağar, Tanrı isteyince derdi annem. Kar, tipi, fırtına dünyamızı allak bullak eder ıssız soğuk gecelerin sonunda güneş doğar allı pullu ışıklariyle masum insanların gönüllerine göre bir dünya dokur, korkulu gecelerimizi unutturmak için; derdi annem
Badem Dalına Asılı Bebekler…
Savaşmadan önce yenilgiye uğradım. Dört yanımda tapınağımı koruyan yeşil üniformalılar bakıyor bana. Bizim tapınağımız zalimler tapınağı. Bebeklerimi boyamayacağım bundan böyle. Zemberekli maymunumu oynatmayacağım ipin ucunda. Kurbağayı çıkarmayacağım yılanın karnından. Ölü böceklerimi pamuğa sarıp gömmeyeceğim toprağa. Ben zalimler tapınağı içerisindeyim. Karlar üstünde donakalmış bir sinek gözüme ilişse kaldıramam; sineği üfleyemem, kulağımın içine koyup ısıtamam. Zalimler tapınağı içerisindeyim, bekçiler gözetliyor beni…
Çocuk olma." derler bana ağladığımda. Âlâ âlâ. Bekliyeyim. Anam ölsün, babam ölsün, beşiğim çürüyüp toz olsun. Doksan beşimde de olsam, "Çocuk olma." diyecekler bana ağladığımda. Ağlamak için mutlaka çocuk mu olmam lazım?
Biz beton odalarda doğan, beton odalarda yaşayan, beton odalarda ölen, beton sandukalara yatırılıp beton mezarlara gömülen insanlarız. Çocukken babam beni duvarları beton odadan alıp yola götürdü -gözlerini aç, ileriye bak, dedi; baktım: yolda yeşil üniformalıları gördüm. Çocukken annem beni duvarları beton odadan alıp yeşil yamaca götürdü -gözlerini aç, ileriye bak dedi baktım; badem ağacına asılı bebekleri gördüm. Çocukken Zöhre hanım beni duvarları beton odadan alıp güneşli üzüm bağına götürdü – gözlerini aç, ileriye bak dedi baktım üzüm bağında beslenen tavşanları gördüm…
Tanrı isteyince her şey olur, derdi annem. Toprak yeşerir, ağaçlar çiçek açar Tanrı isteyince. Kırlarda kuzular meler, inekler buzağılar. Yeryüzüne yağmur yağar, Tanrı isteyince derdi annem. Kar, tipi, fırtına dünyamızı allak bullak eder; ıssız soğuk gecelerin sonunda güneş doğar; allı pullu ışıklarıyla masum insanların gönüllerine göre bir dünya dokur, korkulu gecelerimizi unutturmak için, derdi annem…"
“Yel eskende sallanır
Ağaç dalları.
Bizim için haram oldu
Kırım yolları…”
Kırıp kestiler elbet. Ama kırıp kesilenler bu topraklarda kaldılar . Biz bu topraklar üstünde yaşadıkça insanız. "
Eski dosttan ayrılmak ne zormuş meğer! "
Ver dişinden tırnağından artırıp
Aç ölüme kurban olgan halkına.
Altın inci gümüşünü sattırıp
Ver olmasın ahı sebep halkına…
Yel eskende sallanır
Ağaç dalları,
Bizim için haram oldu,
Kırım yolları…"
Ben, bana özgü küçük dünyamın ortasında dünyamın her köşesini aydınlatan sönmez bir ışık yaktım; bakan görür – kaçmaz hiçbir şey gözlerimizden."
Başımızdan tırnağımıza kadar kızıl olsak bile yaşatmayacaklar bizi bu topraklar üstünde. Onlar bizim canlarımızı istiyorlar!"
Ağlıyorum. Neden? "Çocuk olma" derler bana, ağladığımda. Âlâ âlâ. Bekliyeyim. Anam ölsün, babam ölsün; beşiğim çürüyüp toz olsun. Doksan beşimde de olsam, "Çocuk olma" diyecekler bana ağladığımda. Ağlamak için mutlaka çocuk mu olmam lazım?"
Bu toprağı kimseye veremeyiz. Topraksız biz, biz olmaktan çıkarız. İnsanlığımız beş paralık olur… Bu toprağın her karış yerinde bizim izlerimiz var. Bizim ellerimiz altında yeşerdi bu toprak… Bu toprak, topraktan öt bir şey, canımız bizim…"
Hayvanlar sizi! Sizi din ve ahlâk postuna bürünmüş canavarlar!"
Evin kadını ölünce ev de ölüyordu."
… dünya, benim şimdiye değin gördüğüm gibi değildi; ama niceydi? Bilmiyorum. İnsanlar, benim şimdiye değin gördüğüm gibi değillerdi; ama niceydiler? Bilmiyorum.
Hay, Tanrım!Tarlaya fide eken, gebe karısının saçlarına akdiken takan, çıkrıklı kuyu yapan, camide namaz kılan insanlar böyle mi ölür?
Evin kadını ölünce ev de ölüyordu.
Kar da ölüm gibiydi. Ak ve sessiz
…ruhların kaynaşmadığı odalarda oturamam.
Az mı kovaladı beni hüzün ve gözyaşı benim küçük dünyam içinde ?
Zaman umutları yitirir. Zaman yeni umutlar doğurur.
Bizim üzüm bağlarımız böylesine sağır ve üniformalı mı kalacak sonsuzluğa dek?
Sonra dünyada en güzel yerin mezarlık olduğu inancına kaptırıyordum kendimi.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Evin kadını ölünce ev de ölüyordu
Ölüyorduk biz de mutlu ölümlerle.
Eski dosttan ayrılmak ne zormuş meğer !
Bu dünyada üç nesneden korkarım:
Bir ayrılık
Bir yoksulluk
Bir ölüm",
Eski zaman içinde, kalbur saman içinde, hari­tada bir il vardı, adı Kırım. Bu ilde bir yiğit yaşadı, adı Alim sanı Aydamak. Acırdı fakiri, yedirirdi yok­sulu, severdi köylüyü; çünkü bilirdi zenginsiz de ye-şerirdi toprak, ağaçlar meyve verirdi; ama köylü -süz toprak çöle dönerdi. Bu yüzden köylü de severdi Aydamak’ı, zenginse kendisini gördüğünde kopardı ödü.
Bu topraklar üstünde yaşatmadılar de­mesinler bana! Kırıp kestiler, öldürdüler derseler, âlâ, derim. Kırıp kestiler elbet. Ama kırıp kesilenler bu topraklarda kaldılar. Biz bu topraklar üstünde yaşadıkça insanız, oğlum. Sağdan soldan haber geli­yor gene; toprağı elimizden alacaklarmış. Alacak­larsa canlarımızı alacaklar, toprağı değil. Sen az da­ha büyü hele; bu toprağın sırtını eşele, tarlaya güb­re taşı, verimli yıllarda yüreğin sevinsin, verimsiz yıllarda yüreğin yansın; toprağa alın terini dök; sonra biri .gelip sen bu topraklar üstünde yaşama­yacaksın ; seni, eline ayağına kelepçeler takıp uzak ve belirsiz yerlere süreceğiz desin, bakayım o zaman nasıl lâf edersin.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Az daha büyüyünce bir koca bulacağım. İsterim kocam güçlü olsun. Ayakkabı alsın bana… Ama ko­cam da babam gibi fakir olsun isterim. Bundan böy­le zengin kişi kalmıyacak dünyada. Öldürecekler iş­çiler tüm zenginleri… Fakirler kaloş ayakkabı giye­cekler."
İnsanoğlunun öfkesi ne güçlü! Susuyor herkes. Çıt yok.
Depremden sonra artık yer sarsılmaz derler ya, kişioğlu gene de deprem korkusu ile yaşar.
Bunca bayramın ve aşkın tanığı oldu eşyalar. Zaman umutları yitirir. Zaman yeni umutlar doğurur. Başka başka bir evde, başka bayramların ve başka aşkların tanığı olur eşyalar.
Ruhlar girmez beton odalara. Biz beton odalarda doğan, beton odalarda yaşayan, beton odalarda ölen, beton sandukalara yatırılıp beton mezarlara gömülen insanlarız.
Görüyordun halkımızın karşılaştığı ve ileride karşılaşacağı tehlikeleri.İnsanlarımızın kendi varlıklarında ahlâk sağlamlığı ile ahlâk çöküntüsü arasındaki farkı ayırt edemedikçe bu tehlikelere karşı koymayacağını biliyordun.
Anormal bir zaman içinde normal bir hayat yaşamak bizim halk için yabancı sayılmaz.
… zenginsiz de yeşerirdi toprak, ağaçlar meyve verirdi ama köylüsüz toprak çöle dönerdi.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
– Başka ne istiyorlar?
– Canlarımızı istiyorlar kardeş, canlarımızı!
Bu toprağı kimseye veremeyiz. Topraksız biz, biz olmaktan çıkarız. İnsanlığımız beş paralık olur… Bu toprağın her karış yerinde bizim izlerimiz var. Bizim ellerimiz altında yeşerdi bu toprak… Bu toprak, topraktan öte bir şey, canımız bizim…
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Bu ev bizim. Ata mirası toprağımız üstüne kuruldu. Bu toprak bizim… bizim olarak kalması şart.
Evin kadını ölünce ev de ölüyordu.
Tanrı isteyince her şey olur, derdi annem. Toprak yeşerir, ağaçlar çiçek açar Tanrı isteyince. Kırlarda kuzular meler, inekler buzağılar. Yeryüzüne yağmur yağar, Tanrı isteyince derdi annem. Kar, tipi, fırtına dünyamızı allak bullak eder; ıssız soğuk gecelerin sonunda güneş doğar; allı pullu ışıklarıyla masum insanların gönlüne göre bir dünya dokur, korkulu gecelerimizi unutturmak için, derdi annem.
Birden ağlamaya başladım. Ama neden? Ağlamam için bir neden mi gerekti? Ağlıyordum işte.
Annem babama siz" derdi hep.
Dünya, benim şimdiye değin gördüğüm gibi değildi ama niceydi? Bilmiyorum. İnsanlar, benim şimdiye değin gördüğüm gibi değillerdi ama niceydiler? Bilmiyorum.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Sanki ruhu konuşurdu onun. Ruhuna has bir dil, ağzında değil de yüreği içindeydi.
Her hareket bir nedene bağlıdır. Mezarlıkta, mezar kazılıyorsa bir kişi öldü demektir. Bir yerde köpekler havlıyorsa, huzursuzluk var, demektir.
Dünya benim şimdiye kadar gördüğüm gibi degildi; ama niyeydi? Bilmiyorum.
Insanlar benim şimdiye değin gördüğüm gibi değillerdi; ama niceydiler? Bilmiyorum.
Çocuk olma" diyecekler bana ağladığımda. Ağlamak için mutlaka çocuk mu olmak lazım.
Zaman umutları yitirir. Zaman yeni umutlar doğurur.
Bunca bayramın ve aşkın tanığı oldu eşyalar. Zaman umutları yitirir. Zaman yeni umutlar doğurur. Başka bir evde, başka bayramların ve başka aşkların tanığı olur eşyalar.
..bütün kıvanç ve heyecanlarını kocaman vidalarla kendi içlerine vidalamış boşluğa bakıyorlardı.
Anormal bir zaman içinde normal bir hayat yaşamak bizim halk için yabancı sayılmaz.
Ağlamak için illa çocuk mu olmam lâzım?
Zaman umutları yitirir. Zaman yeni ümitler doğurur.
İstiyorsan al beni yüreğinin yarası üstüne koy. Ben senin yüreğin için derman olmazsam kim olur?
Anormal bir zaman içinde normal bir hayat yaşamak bizim halk için yabancı sayılmaz.
Ağlamak için mutlaka çocuk mu olmam lâzım?
Biz bu topraklar üstünde yaşadıkça insanız, oğlum.
Gözlerim gökyüzüne bakıyordu. Ve önemli olan gökyüzüydü. Mavi mi mavi; açık ve belirli; ama gene de dünyamdan ayrı ve tecrid edilmişliğine ömürlerin bir akıbet yeri olduğuna beni ikna edemeyen gökyüzüydü önemli olan.
Yıllar yılı sandıkta saklı kalan sadece bu fotoğraf değildi; bütün bizim hayatımız saklıydı.
Sonra dünyada en güzel yerin mezarlık olduğu inancına kaptırıyordum kendimi.
Hayatımızı yaşamamız için gerekli olan şeyleri kendi ruhlarımız arayıp bulacak, çözümleyecek, gerekirse, teşviksiz ve baskısız kendi varlıklarına kabul edecekti.
Bu toprağı kimseye veremeyiz.Topraksız biz, biz olmaktan çıkarız.İnsanlığımız beş paralık olur…Bu toprağın her karış yerinde bizim izlerimiz var.Bizim ellerimiz altında yeşerdi bu toprak..Bu toprak, topraktan öte bir şey, canımız bizim…
Varlığım ile yokluğum arasındaki farkı kesin olarak hissedemiyordum.
Yazmaktan usandığımın farkına vardığı zaman
Tökay’dan Tatarca şiirler, Çehovdan piyesler okuyordu.Benim için okuduğu bu eserlerden kendisinin de büyük bir zevk duyduğunu yüzünden ve heyecanlı sesinden anlıyordum.
Tarihin en karanlık köşelerinde buldukları yasalarla bizi idare etmek istiyorlar. Silah ve güç onlarda.
Bu dünyada herkes haddini bilmeli.
Çocuk olma " diyecekler bana ağladığımda. Ağlamak için mutlaka çocuk mu olmak lâzım ?
Çocuk olma" diyecekler bana ağladığımda.Ağlamak için mutlaka çocuk mu olmam lazım?”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir