İçeriğe geç

Babam Beni Şahdamarımdan Öptü Kitap Alıntıları – Ozan Önen

Ozan Önen kitaplarından Babam Beni Şahdamarımdan Öptü kitap alıntıları sizlerle…

Babam Beni Şahdamarımdan Öptü Kitap Alıntıları

Seni seviyorum. Sende beni sevme..
Bir portakal ağacının hayatı boyunca yetiştirdiği 18.000 portakaldan sonuncusu ol,
Ve C vitamini olarak girdiğin vücuttan büyük bir fikir olarak çık esatiri yunaniye seni de yazsın.
Benim için zeytin fidanı dik, zamanla ölmez ağacı olur adı;
yaşar ve yaşadığı sürece hiç kimseyi öldürmez.
Bir kitapçıya uğra,
okuduğun ve sevdiğin bu yüzden bir arkadaşına da ödünç verdiğin bir kitabı sana geri dönmeyeceğini bildiğin için yeniden satın al.
Bu kitabı bir başkası istiyorsa da ona ver ki, anlında kocaman kocaman enayi yazsın.
Enayi ol çünkü bilgelik enayilikten doğar.
21. Yüzyılın Oscar Wilde’ı sen ol, havandan geçilmesin,
ölürsen mezar taşından ruj izi eksik olmasın.
Güzelliğin hükmünü Paris’e bırakma, güzelliğin hükmünü veren sen ol.
Iskenderiyeli hypatia dan daha güzel olmaya çalışacağına,
ondan daha bilge olmaya çalış.
Aşk ya da bilgelik uğruna dağları delmene gerek yok, dağlarda üç beş gün geçirmen kafi.
Sana deli diyene sen divaneyim de,
Lykia yolunu yürücem deme hiç değilse bu yaz yürü o yolu.
Oguz Atay’ın tutumayanlarını artık bitir,
bir kitap yazmasanda bir kitap yazsaydın adını ne koyardım diye düşün.
ve bir kenara not et
Kulübe hoşgeleceksin çünkü bir kitap yazmaya başlamış olacaksın.
Sende beni sevme, nolursun
Duşun altında değil de denizin ortasındaysan ve gökkubeye bakarken boşlukta uçuyor olduğunu düşün,
gülümseyeceksin..
Su gibi olursan, kalbinle düşünebilecek, aklınla sevebileceksin.
İşin sanatın olsun seni sevmekte benim sanatım.
Yorulursan ayaklarına ben yaparım en güzel masajları, dithyrambos bağ bozumu şenliklerini başlatır, bağlar bile değişimle bozulur, bahgar yeniden gelince..
Parasız da kalmayız, parasız kalacaksakta aç ve keyifsiz olmayız;
denizlerin balıkları ve ormanların meyveleri hala canlı ve leziz,
plajlar hala yatılabilecek ve cırcır böcekleriyle panik atak geçircek derecede hala geniş.
Ben süt beyaz omuzların uzerine kupidonlar bile kondururum, uğruna daktiller dökerim, sen bir işe yaramasanda olur.
Çünkü sevgide işlevsellik yoktur ve benim işim sevmektir.
Senin için beş para etmesemde olur çünkü seni seviyorum
Pes suhan kütah bayed vesselam bende seni deme bana aniden
bir şeyler söyle
“Babasını çok seven bir çocuk, babasının eve dönmesini, babası hayatta olmasa da hep bekler.”:(
“Sevdiğin biri ölünce; içinde kırk mum birden yanarmış diye söze başladı Fısıldayarak devam etti: Her geçen gün içindeki o kırk mumdan biri sönermiş Kırkıncı güne gelindiğindeyse o son kalan mum hiç sönmez, sen ölene değin içinde hep yanarmış.
Yalnız kalmak istiyorum cümlesini duyup da bunu bir hakaretmiş gibi algılayanlarsa, burunları sürte sürte anlayacaklar: Yalnızlık herkes için değerli ve gereklidir. Egosantrizm değildir bu. İhtiyaç ve haktır.
Evli çiftleri oluşturan bireyler de dahil herkes, tek başına, fişi tamamen çekip bazen saatlerce, bazen de günlerce yalnız
kalabilme hakkı na sahip olabilmeli.
Yalnızlık asosyalliktir, asosyallik kötüdür.
Niyeymiş?
Yalnızlığı asosyalliğe, asosyalliğiyse bir zaafa denk tutan bu ezber, birçok insana şizofrenik çelişkiler yaşattı Hiç lüzumu yokken, yalnızlığın keyifli saatlerini kaçırdık. Saçma sapan barlara doluştuk, üstümüze üstümüze gelen kalabalıklara karıştık
Yalnızlık ne çok kötülendi.
Evdeyken dışarı çıkmadığım için pişman oluyorum; dışarıdaykense yatağıma bir an evvel dönmediğim için.
Ülkede yer yerinden oynarken ya da örneğin, en sevdiğin insanı kaybettikten sonra Ben halen alışamadım” desen bile; tüm bunlara alışman için elinden geleni yapan bir düzen, seni elinden kolundan tuta tuta o düzenin parçası haline getiriyor.
Alışıyorsun.
Uzun zamandan beridir gerçek hayatın başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı.
Alışamasaydık eğer, bir gün dayanamazdık şu acayip dünya haline
Ama içinde bulunduğumuz düzene alışınca da, olup biten her şey meşrulaşmaya başlıyor: Kötü evlilikler dahil. Pis sokaklar dahil. Gürültülü ortamlar dahil. Diktatörlükler dahil
Kaderin içinde belirleyici hükmü olan bir şey varsa eğer, o da alınan kararlardır. Aksi halde hayat, kötü bir şakadan ibaret olurdu.
Bir gün herkes, intihar edemiyor olmanın, intihar etmekten çok daha zor bir şey olduğunu anlayacak.
Kafam –hâlâ– iyi
Başım –hâlâ– bozuk
Anlıyor musunuz?
My workplace is my mind.
Günahlarıma hayranım.
Erkenden yaşlandım.
Sırtıma şimdiden ağrılar saplandı ve şimdiden deli gibi sigara tüketiyorum.
Âşık oldum. Nefret ettim.
Bir günümün yirmi sekiz saat olması gerektiğine karar verdim.
Pornografik rüyalar değil istediğim; tüm yeteneğimi çalabilecek kadar etkili bir tene sarılıp da uyumak istiyorum.
Kalp kıranların en sevdikleri cümledir Ben böyleyim .
Bu gidişle yemediğim halt kalmaz.
Seni seviyorum desem de, bana Ben de seni deme; bana hiç kimsenin duymadığı alternatif Ben de seni ler uydur
Sen de beni sevme, ben seni severim.
Sen bugünlük keyfine bak.
Gerçek olamıyorsan bile pek de güzel uydurulmuş bir yalan ol.
Bazı fotoğraflar vardır ki, o fotoğraflar, bize aslında kim olduğumuzu, onlara her baktığımızda, olan gücleriyle hatırlatır. Artik, o fotğraftaki insan olmadığımızı oldukça iyi bilmemize rağmen, bir şey, bize yeniden o fotğraftaki insan olmayı çıldırtasıya özletir
Bir kitapçıya uğra ve daha önce okuduğun ve sevdiğin ve bu yüzden bir arkadaşına okusun diye ödünç verdiğin bir kitabı, sana geri dönmeyeceğini bildiğin için yeniden satın al.
Yalan yok: Hayat hep çiçek değil.
Adı konmuş ya da konmamış sıkıntılarımız var. Hepimizin
Gizlenmesin.
Kendi olarak, sana gelen
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen
sensiz de olabilcekken, senin ile olmayı seçen
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan
O, işte
Yaşadığım çok kötü günler, yaşadığım anlardaki yoğunluğunu yitirdi.
Yaşadığım iyi günleri de unutmuşum. Sonuç: Anlamsız, bir ortalama.
Bir düşünsene:
Hükümet değişmiş
Aynı kişi olmanı bekliyorlar: Aynı düşman. Aynı sevgili. Aynı çocuk Seni öyle tanımış olanlar, seni hep öyle görmek istiyor.
Sana dair O, öyledir kaftanları biçip O var ya bulvarları döşüyorlar.
Sevgiliye, kamboçyalı kör masözler gibi dokunabilmeyi,
Bazen de balkondan içeriye bir kuş girmesini istiyorum..
Tuhaf ancak ama köpeğimin konuşabilmesini istiyorum.
Bana bu gece, sanki her gecemiz yılbaşı olacakmış gibi, sevmek için bahane lerle gel..
Belki yüz binlerce kelime, on binlerlerce cümle kuracaksın ama insanlar seni olaylar karşısında ki tavrınla hatırlayacak.
Yunan radyolarından rasgele şarkılar dinleme ihtimalimiz hele..
Denize inen sokaklar bir de..
Atlaslar açsak önümüze.. Adalar beğensek..
Gömlek düğmelerimizi koparsak birer ikişer..
Son satırları da dudak dudağa konuşsak diyorum?
Ege’de bir yerlerde, daha iyi olmanın ve iyi etmenin yollarına düşeceğim
Lodos mu? Eserse essin.
Deniz mi? Tutarsa tutsun.
Yağmur mu? Yağarsa yağsın.
Turuncu balıkları bulmaya gidiyorum..
Pat, pat, pat, pat . . .
Pancar motorlu balıkçı teknesi sesi
Sen ne güzel şeysin.
Hem eskiye özlem, hem de hayali kurulan tatlı geleceksin.
Yaz gelir ve cırcırböceklerinin sesiyle deniz kokusu birbirine karışınca; kısacık bir şortla bir ömür geçirebileceğini zannedersin.
Yazın kalabalık nerde değilse ordayım; kışınsa, yaz nereye yakınsa orda..
Güzel şeyler, sahibine ulaşmayı bilmiyor bazen..
Uzun zamandan beridir gercek hayatın başlamak üzere olduğu izlemine kapılmıştım.
Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel,
öncelikle erişilmesi gereken bir şey,
bitmemiş bir iş,
hizmet edilecek zaman,
ödenecek bir borç oldu.
Sonra hayat başlayacaktı.
Sonunda anladim ki bu engeller
benim hayatımdı ..
Matador olmanın tehlikeni geleceğini değil de boğa olmanı gururlu itibarını isteyeceğiz.
İçinde Eiffel Kulesi olmayan bir Paris filmi çekmen şart.
Aşktan ve felsefeden başka hicbir şeye itaat etmeyeceğiz ve okşayacağız ayva tüylerini gecenin..
Kadehlerimizi, Akdeniz’in sularını yara yara giden bir balığın gümüşi sırtının güzelliğine kaldıracağız.
Hölderlin niçin Bir zihin ve kalbin varsa, yalnızca birini göster; yoksa her ikisini de mahkûm ederler. diyor?
Beyinle sevip kalbinle düşünmenin vakti geldi.
Galaksinin bir yerinde, tüm keder makineleri ni kapatıp yürüyüse çıktım; artık bunu mütemadiyen yapıyorum; telefonsuz, televizyonsuz, internetsiz..
Hayat kısa. Çok kısa. Halen yiyebiliyorsanız, anne reçeli yiyin .
Buralarda diktiğimiz zeytin ağaçları var: büyüdüklerini görmek isterim.

Ama biliyormusun?

Aklımda uzaklar.

Tarihsel süreçte tekne sahiplerinin çogu erkeklerdir. Teknelere isim koyanlar da erkekler olduğundan, hayatlarında iz bırakan kadınlarının, annelerinin, eşlerinin, sevgililerinin ya da kızlarının isimlerini, gözbebekleri olan tekneklere de isim olarak uygun görmüşlerdir. Engin denizlere açılan denizciler, suyun ortasında seyir halindeyken, tekneklerinin kendilerini tıpkı bir ana rahmi gibi koruduklarına, karaya sağ salim dönebilmeleri yolunda da dişi bir ruhun kendilerine şefkatle eşlik ettiğine inanmışlardır
Çocuklar kalamara , kalamarlar dolunay sandıkları deniz fenerine aşık.
Aşk, kalbin ilkbaharıdır.
Insan sadece insana aşık olmaz.
Ege’ye aşık olur misal.
Zeytin ağacına da aşık olur.
Badem çiçeğine de.
Bir arının becerdiği işe de.
Olur da olur..
Bir duble rakı, materyalizm dahil tüm -izm leri mat edebilecek denli güçlü bir güzelliğe sahiptir. Tıpkı rakı içmeyi seven kadınlar gibi..
İğde çiceği kokusuyla aşka gelmek mi?
Kokla, erteleme
Konuş.
Yaz gelsin de bana.
Evimin balkonu ‘Ege’ olsun.
Yatak odam ‘Akdeniz’..
Kadehlerimizi, sabahlayarak yaşayan insanlar arasındaki görünmez köprüler e kaldırdık
Hiç lüzumu yokken, yalnızlığın keyifli saatletini kaçırdık. Saçma sapan barlara doluştuk, üstümüze üstümüze gelen kalabalıklara karıştık..

Yalnızlık ne çok kötülendi öyle.

Bugün ne istemediğini anlıyorsun, yarın ne istediğini anlayacaklar.
Gece insanı olsam bile sabahları da seviyorum ama sabahın en fena yanı, günün en uygunsuz, güneş gözüne en cok battığı, günün en acayip saatinde yaşanıyor olması : ‘Geç saatte sabahlar’ istiyorum.
Eylül gelince, aşkı olduğu kadar ölümü sorgulayanlar da her yeri doldurur: Yakalarımıza sanki Srebrenista Çiçeği ilişmiş gibidir ve nedenini kestiremediğimiz bir şeyin yasını tutmaya içten içe eylülde başlarız..
Belirli bir yolum yok ama ayaklarım var.
Günahlarıma hayranım.
Geçtiğin her yolun toplamı sensin. Geçtiğin her yolda sana benzeyecek.
Senin için beş para etsem de olur çünkü seni seviyorum.
Pes sühan kütâh bâyed vesselâm.
Ben de seni. deme.
Bana aniden bir şeyler söyle..
Yeri gelir, sana şiirlerden börek açarım..
Kitap yazamıyorsan bile bir kitap yazsaydın adı ne olurdu diye düşün ve kenara not et.
Oğuz Atay’in Tutunamayanlar’ını artık bitir..
Gerçek olamıyorsan bile pek de güzel uydurulmuş bir yalan ol..
Yedi vadili ahir zamanda, kalbur samanda öyle bir keyf çat ki seni masallardaki tembel ağustosböcekleri bile kıskansın..
Benim için, bir zeytin fidanı dik, zamanla ölmez ağacı olur adı; yerini severse üç bin yıl yaşar ve yaşadıği zaman boyunca da hiç kimseyi öldürmez.
Bir portakal ağacının hayatı boyunca yetiştirdiği on sekiz bin portakaldan sonuncusu ol ve C vitamini olarak girdiğin vücuttan büyük bir fikir olarak çık; Estar-i Yunaniye seni de yazsın..
Heves, senin ya da ülkenin en zor gününde dahi, bir gece yarısı demlemeye karar verdiğin çay demek değil mi?
Bu aralar başım kelimelerle fena dertte.
Yalan yok: hayat hep çiçek değil.
Adı konmuş ya da konmamış sıkıntılarımız var. Hepimizin..
Gizlenmesin..
O vakit olsun be usta
Bülbül olup firdevs bağında ötelim.
İçelim şarabı mestanelikte, dâr’a düş olalım.
On dört bin yıllık derdin içinde divane de olsak, derman, biz onu çağırmadan bulsun bizi..
Zeytinlik gördüğüm her yer bana yakın bir tanıdık gibi gelir hep; zeytin dallarının gölgesinde bir masa görünce oturmamak için direnemem: İtalya’da da olsam, İspanya’da da olsam, bir zeytin ağacının altındaysam, üç beş dakikaya oranın yerlisi olurum.
Sessizliğiyle bildiğin o çocuklar, günün birinde arabandaki radyoda dinlediğin o içli şarkıcılara dönüşecek; hem de sen onları bir zamanlar kekeme sanıyorken.
Yalnızlık, ne çok kötülendi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir