İçeriğe geç

Babalar da Ağlar Kitap Alıntıları – Sinan Yağmur

Sinan Yağmur kitaplarından Babalar da Ağlar kitap alıntıları sizlerle…

Babalar da Ağlar Kitap Alıntıları

Ne duruyorsunuz, yüreğinizde bir pişmanlık kurşunu ile yaşamak istemiyorsanız koşun babanıza, içinizi gözyaşlarınızla yıkayarak dökün ve o nasırlı ekmek kokan elleri çokca öpün.
Babanız için dökecek bir damla yaşınız kalmışsa eğer, inanın babalar için ağlamaya değer.
Saatini birlikte görebileceğimiz güzel zamanlarımıza kurman temmenisiyle
Demek ki hayalleri de değişebiliyormuş insanın
Kimse bir baba kadar konuşmaya, iç dökmeye ve ağlamaya susamamıştır.
Böyle yaşardı babalar. Çok düşünür az konuşur belki hiç gülmezlerdi. Akıllarından ne geçer, içlerinde neler kaynar, hangi hayallerin ardından giderler? Bilmezdik. Çalışırlardı bilinmez bir hayat için ölesiye çalışırlardı. Şikayet, yazıklanma, yılgınlık olmazdı hallerinde. Bu gücü nereden buluyorlardı? Hiç mi yorulmazlardı, hiç mi üzüldükleri, umutsuzluğa düştükleri olmazdı ?
Eksilmez bir devamlıktı baba. Bütün evi, Sokağı ve hayatı doldururdu.
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Şöylemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?
Cemal Süreya

Vesikalık fotoğrafı kadar yeri vardı babamın dünyada
Ben ölürüm de ah, siz üşürsünüz demişti son nefesinde.

Gönlümü incitiyor her tebessüm
Kalbim çarpıyor her baba lafına..
‘Gönlümü incitiyor her tebessüm
Kalbim çarpıyor her baba lafına ..
Korkmadan kırdığımız kalplerin birinde,belki de her gün babası için ağlayan bir yetimin narin gözyaşları saklıdır ve bu en çok babasını ağlatır.
Nasiha Akdoğan
Zenginlik,han hamam sahibi olmak demek değildir.Zenginlik çoluk çocuğa yetecek kadar ve kimseye muhtaç olmayacak bir şekilde kolaylıkla geçinip gitmek demektir. Asıl rızık insanın kendi yiyebildiği rızıktır.Toplayıp toplayıp da başkalarına bırakılan mal rızık değildir.
Rabbi evzinî en eşküra nîmetekelletî enamte aleyye ve ala validate ve en amele salihan terdahü ve aslihlî fi zürriyetî,innî tübtü ileyke ve innî minelmüslimiyn.
Allah’ın rızası,anne_babanın rızasında,Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir. (Tirmizi,Birr,3)
Gönül gözüyle bakacağımız çiçeklerden biri de babamız olsun.
Geri geleceğini biliyordum yavrum.Ben babamı dağ başına atmadım ki ,sen beni atasın.Beni bu dağ başında bırakamayacağını biliyordum
Ben sana paşa ,padişah olamazsın demedim a oğul;adam olamazsın adamdemiştim,hatırla
SAVAŞIN ORTASINDA KOMUTANSIZ KALMAKTIR,BABASIZ KALMAK!
Hayatın delik cebinden döküldü umutlarımız da cebi yamamak gelmedi aklımıza.
Bitmeye mahkum bir şarkının ilk ezgisine takılmışsa ümitlerimiz,zamanın bizle görülecek hesabı var demektir.
Bir ses beklemek senden
Bir soluk beklemek
Sevdiğini söylemesen de olur
Sevilen kahrı takdir buyurmuşsa
Seveme düşen çaresiz boyun eğmektir.
Lütfen bir kere!Allah aşkına bir kez olsun kapatma yüreğini konuşmak isterken.Karanlıklara bırakma kelebeğini,karanlıkta göz kırılmaz ki baba.
Zamanla değişirmiş sevgiler şarkısının yalancı çıkmasını o kadar isterdim ki.
Kim uydurdu Erkekler ağlamaz yalanını?Kimin zoruna gidiyor erkeklerin ağlaması.Erkeğin yüreği,özlemi,hayal kırıklıkları yok mudur,yoksa erkeklerin doğuştan bazı sinirleri körelmiş midir?
Şimdiki gençler başka türlü babacığım;her sözden tek anlam çıkarıyorlar.
Değişim kaçınılmazdır.Her seyi bildiklerine inanan insanlar tehlikelidir.
Zalimlik zayıflığın işaretidir.Bağlılık ve şefkat ,sevginin ana maddeleridir.Sevgi yok edilemez,öyleyse insanın en kuvvetli gücü sevgidir.
Sevgi kutsaldır. Idealistlik zaaf degil,kuvvettir.Eger onlara fırsat tanırsanız her insan iyidir.Her hangi bir sebeple ayrım yapmak yanlıştır.
Doğum ve ölüm aynı döngünün eseridir.Ne bizimle başlar,ne de bizimle sona erer.
Babamın dediği gibi
Ancak mezarımda dinlenmeliyim
..
Saçımdaki her yeni beyaz beni mutlu ediyor.Vuslat yaklaşıyor diyorum .
Ben artık ölümü seviyorum
Senin bizlere anlattığın gibi ölmekten hiç korkmuyorum.
Peki neden yaşayacaktım?Bâşarmanın neye faydası vardı?Gidilen yer iki karış toprak,götürülen iki metre kumaş degil mi?Bu çaba ne için?Neden bu yorulmak?Herkes yazgısını yaşıyor.Fazladan emek harcamak kime ne yarar sağlayacak?
Hani yüreği titreten bir söz vardır;Evlatlar babalarını nasıl hatırlamak isterlerse o haliyle hatırlarlar.
Meğerse esas gurbet içimizdeymiş de bilememişiz.
Bir gün olsun rahat yüzü görmedin,hic kimseye minnet etmedin.
Sen bastan beri bu dünyanın adamı degildin babam.Kirletilmiş değerler senin pal yüreğini incitirdi.Yüreğinde ne hırçın dalgalar kırılır ve durgunlaşırdı.Kara bulutları dağıtır süt beyaza boyardın kısık bakışınla
Bu Adam Benim Babam
Fatih Kısaparmak

Bu adam benim babam
Sekiz köşe kasketiyle
Omuzunda sekosuyla hey!
Cebinde yok parası
Bafra’dır cigarası
Yüreğindedir yarası
Altı çocuk büyütmüş
Bir işçi maaşıyla
Bu adam benim babam hey!

Ağlama benim babam
Ağlama naçar babam
Kara gün geçer babam hey!
Bir kapıyı kapayan
Gene açar babam
Ağlama benim babam hey!
Ağlama mazlum babam
Ağlama naçar babam
Kara gün geçer babam hey!
Bir kapıyı kapayan
Gene açar babam
Allah büyük babam hey!

Bu adam benim babam
Derdi dağlardan büyük
Çaresiz (biçare) , beli bükük hey!
Bir gün olsun gülmemiş
Rahat nedir bilmemiş
Gözyaşını silmemiş
Bir lokma ekmek için
Kimseye eğilmemiş
Bu adam benim babam hey!

Benim babam mert adamdı
Mangal gibi yüreği
Yufka gibi kalbi vardı
Hayatım boyunca o’na özendim
Fedakardı
Bir dikili ağacı olmadı belki
Ama kendisi
Onuruyla yaşayan koskoca bir çınardı
Üstümdeki kol kanat
Sırtımı yasladığım dağ gibiydi
Ben babamın oğluyum
Tepeden tırnağa Anadoluyum.

Babamın ağır hasta olduğu haberini alır almaz köye doğru yola çıktım. Menünüzün içindeki insanların sesini duymuyordum .Babamı düşünüyordum.O esnada radyoda Fatih Kısaparmak Bu adam benim babam türküsünü okuyordu,kadife sesiyle adeta mazinin paslı kızgın bıçağıyla ciğerimi dağlıyordu.
Babamın eğitimi falan yoktu.Dogru düzgün bir okul da bitirmemişti.Cumhuriyetin ilk yıllarında köyümüzde açılan okuma yazma kurslarında ,alfabeyi öğrenmişti,o kadar.Çiftçiydi.Baltasına ,satırına,otağına,çekicine,tırpanına,kazma küreğine,kazığına yaslanan bir rençper
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Söylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?
Cemal Süreya
Yaşam en acımtırak yanıyla çürütürken gövdemi,sinemde kökün hâlâ taze babam.
Babaların uğradığı haksızlığa üzülmüşümdür her zaman .İçlerinde taşıdıklaŕı kayanın ağırlığı bitirir onları.Onlar da anneler kadar sevilmeye,güzel ve ince sözlerle okşanmaya muhtaçtırlar
Babalar,otorite ve güçlerine rağmen ,anne ve çocuklar cephesinin karşısında çoğu zaman yenik düşen yalnız ve zavallı adamlardır.
Babasızlık,evin sahipsizliği,kapıların boşluğu,yolların ıssızlığı ,yeni bir hayat gibi gelip yerleşirdi. Artık onun kokusunu,yüzünün ışığını arardık odalarda ,eşyalarda elinin sıcaklığını yoklardık.Uzaktan gülümsediğini hayal ederdik.Sıcak ,kapanmaz bir yaraydı ölüm aramızda .Derken,alıştığımızı sanırdık,yalan!
Dokunsak kanardı yara
Babamız öldü mü böyle ölürdü!
Babamızdan geriye bos bir ev kalırdı,sahipsiz .Hıc bir bedenin dolduramayacağı köşeler,hiç bir ele yakışmayacak aletler..Sahibiyle göçüp giden bir saltanat gibi büyüsünü yitirirdi herşey.
Böyle bir adamlardı ki yerleri asla dolmazdı.
Bu yüzden ölümleri kocaman ,tarif edilmez bir boşluk doğururdu..
Eksilmez bir devamlılıktı baba. Bütün evi ,sokağı ve hayatı doldururdu.
Varlığında heybetiyle,sesiyle,öfkesiyle
Yokluğunda çıkıp gelme,gelip kızma ihtimaliyle..
Tarih vefasızlık etmiş babalara, gelenek hakkını yemiş babaların.Edebiyatımız bile nankör davranmış babalara. Babalar ile ilgili çalışmaların neredeyse yok denecek kadar az olması,babalarımızın iç dünyalarına yabancı kaldığımızın veya pek itibar göstermeyişimizin acı gerçeğidir.
Babalar,buzdolabının içindeki lambalar gibidir;buzdolabının kapağını açmadıkça içerisini görmemizi sağlayan lambanın varlığının farkına varamayız.
Toplumsal değerler-ne adınadır bilinmez-babalar ile evlatlar arasındaki duygusal bağlar arasına duvar örmüştü,
Kimi anneler de babalarımızı olduğu gibi görebilmemizi engelleyen perdelerdi
Kimi anneler icin babalar,Akşam baban gelsin yaramazlığını söyleyeceğim diye çocukları korkutmaya yarayan varlıklardı.
Ağlama bu gunler gelir de gecer babam
Ağlama bu dertler elbet biter babam
Ovasız köylerimde dumanlar biter.
Ben yandım sen yanma Allah aşkına babam.
Gelenek,babalara bebeğini kucağa alıp koklaya koklaya öpmesini ,sevmesini,yasakladı,kınadı.Bizler uyurken bir hırsız gibi sokulup öpebildiler ancak.Ağlamaları yasaktı babaların.
Babası pek anlaşılmadı yavrularınca,ya da nedendir bilinmez daima yanlış anlaşıldı.
Hayatta en cok babamı sevdim. diyor Can Yücel.Hıç birimiz hayatta en cok babamızı sevemedik.Daha doğrusu babamıza duymamız gereken sevginin önüne daima başka sevgiler gecti.
Babalar, buzdolabının içindeki lambalar gibidir; buzdolabının kapağını açmadıkça içerisini görmemizi sağlayan lambanın varlığının farkına varamayız.
Gönlümü incitiyor her tebessüm
Kalbim çarpıyor her baba lafına..
Sadece bilmek istiyorum baba.Ölmeden duymak istiyorum seni seviyorum de . Ya da neden söylemediğini açıkla mazeretlere sığınmadan. Söz acı da olsa cevaplara gücenmek yok . Ağlamak yok. Sahi beni hiç ağlarken görmüş müydün son zamanlarda. Ya da en son ne zaman ağladığım yürek takvimine yazılı mıdır? Bir kez olsun söyle ne olursun, söz şımarmam, korkma sadece duymak istiyorum. İçindeki sevginin sesini dile getirmediginde ne sana faydası var ne bana keşkelerle başlayan, nedamet tüten acı hatıraları anmaktan başka.
Haydi baba seni seviyorum kızım de en azından bir dene. Ben de yılların özlemiyle doyasıya hoyratça sarılayım, küçükken sarıldığım gibi masumca Annem yine söylenip dursun babasının kızı diye arkamızdan hayıflanarak
Savaşın ortasında komutansiz kalmaktır , babasız kalmak .
Neydi değişen , hayat bize oyun mu oynuyordu? Biz büyüdükçe sevgilerimiz küçülüyor muydu?
Gözde yaş yoksa , ruh gökkuşağina sahip olmaz .
Zalimlik zayıflığın işaretidir . Bağlılık ve şefkat , sevginin asli unsurlarıdır . Sevgi yok edilemez , öyleyse insanın en kuvvetli gücü sevgidir .
Babalar, fedakarliklari çok çabuk unutulan cefa işçileridir.
Demek ki hayalleri de değişebiliyormuş insanın .
Ailelerde sevginin mühendisi anne , sayginin mimari da baba olmalıdır
Baba tut elimden
Beni cocukluğuma götür hadi
Hayatta, ben en çok babamı sevdim .
Allah’ın gözünde her insan eşit olduğu hâlde, insanlar eşit yaratılmamıştır. Öyleyse kendilerine yardımcı olmayan insanlara yardım etmek bizim sorumluluğumuzdur. Zalimlik zayıflığın işaretidir. Bağlılık ve şefkat, sevginin asli unsurlarıdır. Sevgi yok edilemez, öyleyse insanın en kuvvetli gücü sevgidir. Değişim kaçınılmazdır. Her şeyi bildiklerine inanan insanlar tehlikelidir.
Bilirsiniz şu hepimizi etkilemiş olan “Cesur Yürek” filmi şöyle bir sözle başlar “Resmî tarihe inanmayın, çünkü onu, kahramanları asanlar yazdılar”.
Umut, oradadır biraz da. Biraz da, o biricik çocukları büyüyünce kurtaracaktır belki her şeyi. Katlanırlar. Soğuğa, yoksulluğa, gurbette
Mezarlarımız yaklaşır mı birbirine yoksa kaybolur gider mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir