İçeriğe geç

Babaannemin Usturası Kitap Alıntıları – Esra Pekin

Esra Pekin kitaplarından Babaannemin Usturası kitap alıntıları sizlerle…

Babaannemin Usturası Kitap Alıntıları

Zaman acının ilacıydı. İnsan düşünen değil alışan bir hayvandı.
Kendine bir hayat edinmen gerekiyordu. Edindin. Edindiğin hayata tahammül gösterebileceğini sanmıştın. Yanılmışsın.
“ Bu gece burada kalır mısın, gidersen beni de yanına alır mısın, buz kalıbı kadar soğuk kalbimi canın yanacak olsa da avucunda taşır mısın?” diyemedin.
Diyemediğim her şeyi demişim gibi yapar mısın?
Özrüm kabahatimden büyük, küçükmüş gibi varsayar mısın?
“ Mucize; başkalarının başına geldiğinde özenilen bir rüyayken, kendi başımıza geldiğinde sıçrayarak uyandığımız bir kabustan farksız mıdır? Çünkü herkes açıklayamadığını kavrayamayacak kadar insandır.”
“ Çok bilinmeyenli bir denklemi çözmek için fazla ahmaksın. Yani insansın. Bıraktın. Sağlamasını yaptığında hep yanlış sonuca ulaştığını kavradın. Kendine kalanla yetinmeyi, hayatı vadettikleriyle sürdürebilmeyi, kendince yöntemler geliştirmeyi, fazlasını istemeden önce iki defa düşünmeyi erdem sayanlardansın. Yöntemlerin tuhaf karşılanabilir. Alışılmışın dışında sayılabilir. Yadırganıp, ötelenebilir. Kimisini kan tutabilir. Keyifleri bilir.”
Babaannen demişti bir keresinde;
“Kim olduğunu ancak kim olmadığını anladığında bilirsin.”
“ Tehirli bir tren gibisin, istasyondan az evvel ayrılmış tek yolcuya da geç kaldın. Yalnızlık seçimindi, öyle sanmıştın. Susmayı marifet, gitmeyi maharet, arkanı dönmeyi ise utanç sandın.”
“ Hayatın çoktan seçmeli sınavlardan yüksek puanlar alarak geçti. Hayatın çoktan seçmeli soruların cevaplarının hep aynı olduğunu anladığında değişti. Seçenekler en fazla beşti, sonra azalarak bitti. Seçenekler azalsa da zamanla, seçim göreceli olarak kolaylaşsa da, seçmek mutluluğu garanti etmedi.”
“ İzninle bir süre marketi dolaşacağım. Kaybettiğim kendimi yeniden bulacağım. Bulduğum an buradan can havliyle kaçacağım.”
Hakikat matruşka bebekleri gibi; tam buldum derken diğeriyle karşılaşıyorsun.
Zaman acının ilacıydı. İnsan düşünen değil, alışan bir hayvandı.
Burada herkes yabancıdır ve öyle kalır. Senin gibi Tanışmakla soyunmak arasında geçen zamanı kayıp sayan diğer herkes gibi
Hayatın çoktan seçmeli sınavlardan yüksek puanlar alarak geçti. Hayatın çoktan seçmeli soruların cevaplarının hep aynı olduğunu anladığında değişti. Seçenekler en fazla beşti, sonra azalarak bitti. Seçenekler azalsa da zamanla, seçim göreceli olarak kolaylaşsa da, seçmek mutluluğu garanti etmedi.
Kendine bir hayat edinmen gerekiyordu. Edindin. Edindiğin hayata tahammül gösterebileceğini sanmıştın. Yanılmışsın.
Beri değil öte durulur; aradaki mesafe her daim korunur. İşte böyle öteki olunur, yaban durulur. Dilin kemiği böyle kırılır, ayarı tutmaz olur. Tuhaf denilen, tuhaf kalmaya mâhkum olur. Sonunda beri değil öte durulur. Umarım birileri belasını bulur.
Söyle bakalım Ayaz, anneni mi babanı mı daha çok seviyorsun? sorusunun tek bir cevabı vardı. Çabucak kavradın.
İkisini de.
Sevmiyordun ama bunu kendine sakladın.
Yalan söylemeye işte böyle başladın.
Yöntemlerin tuhaf karşılanabilir. Alışılmışın dışında sayılabilir. Yadırganıp, ötelenebilir.
Kimisini kan tutabilir. Keyifleri bilir.
Canını yakmak, nefes aldığını hatırlatabilir.
Kendine bir hayat edinmen gerekiyordu. Edindin.
Edindiğin hayata tahammül gösterebileceğini sanmıştın. Yanılmışsın.
Çok bilinmeyenli bu denklemi çözmek için fazla ahmaksın. Yani insansın.
Şarabın öncesi malum, sonrası haindi.
“Kendimi teselli ederken birkaç kırık teselli sözcüğüne ihtiyacım yok ki. Bu konuda yeterince deneyimli ve bir şair kadar yaratıcıyım.”
Mandalina yememiş birine tadını tarif edebilir misin? Çünkü her duyu bir başkasıyla kavranamayacak kadar kendine has,izole bir evrenin içine hapsolmuştur. Bilmediğin bir meyvenin tadını işittiklerinle çözebilir misin? Hepimiz bildiklerimizden ibaretiz..
Zaman acının ilacıydı. İnsan düşünen değil,alışan bir hayvandı.
İnsan ne olmazsa yaşayamaz biliyor musun?

Merhamet edeceği kimse yoksa yaşayamaz. Acıyacak kimsesi yoksa acınacak bir ‘ben’ yaratır.

Mucize; başkalarının başına geldiğinde özenilen bir rüyayken, kendi başımıza geldiğinde sıçrayarak uyandığımız bir kâbustan farksız mıdır?
İnsan gerçeği bildiği, ama anlatamadığı sürece yalan söylemeye yazgılıdır.
Özlediğini gördüğünde anladın ve ne yazık ki sonrasında da unutmayacaksın..
Zaman acının ilacıydı. İnsan düşünen değil, alışan bir hayvandı..
Başından beri yapman gerekenleri yapmaktan artık usandığın, olması gerekeni olduramadığın için
Yapmana izin verilenlerin, yapmak istediklerinle aynı olmasına müsaade edilmediği, onaylanmayan bir hikayenin özlemini içinde büyüttüğün için
Bir başkasının hayatından farksız bir hayatın olmadığı için..
Olmadığını erken farkettiğin için.
Kalbin atsın diye Ümit etmekten bezdiğin, bedenini doyurmakla yetinmeye alışmaktan korktuğun için
Beşeriyet ne de iyi rol kesiyordu.
İnsan gerçeği bildiği, ama anlatamadığı sürece yalan söylemeye yazgılıdır.
Sanki iki yakası bir araya gelmiş bir İstanbul gibiydi yokluğu, gördüğün tek mavilik eskiden martıların oynaştığı gökyüzüydü.
Yalnız ikimizin yüzdüğü küçük bir akvaryum olsun dünya. Hepsi bu, fazlası hava civa.
Tehirli bir tren gibisin,istasyondan az evvel ayrılmış tek yolcuyu da yayan bıraktın. Almayı istediğin tek yolcuya da geç kaldın. Yalnızlık seçimindi, öyle sanmıştın. Susmayı marifet, gitmeyi maharet sandın. Arkanı dönmeyi ise utanç
Umut! Hayatın boyunca çıkmak için bir delik atadı durdu umutsuzca. Sen köşe bucak kaçtın, oysa usanmadan koşturup durdu peşin sıra. Şimdiyse tünelin ucunda kaybettiğin değil hiç bilmediğin bir dünyayı vaadediyor iki taşın arasında.
Ya Pink Floyd olmasaydı nasıl olurdu, hiç düşündün mü?
Zaman ilaç değil, panzehiri olmayan bir zehirdi.
Susmayı marifet, gitmeyi maharet sandın. Arkaya dönmeyi ise utanç
Hayal, hakikatin aynadaki aksiydi.
Sanki iki yakası bir araya gelmiş bir İstanbul gibiydi yokluğu
Teferruat ilişkilerin anahtarıydı. Sözcükler, ancak sorulmadan söylendiğinde vardı.
Lakin insan en çok kendine yalan söyler. Aynada gördüğümüz yüz bile karşımızdakinin gördüğünün tam tersiyken, sesimiz sandığımız bile kendimizin değilken nasıl doğru bilebiliriz kim olduğumuzu.
Hayal hakikâtin aynadaki aksiydi.
Hepimiz bildiklerimizden ibaretiz.
En sevdiği kısım buydu. Hâkimiyetin kimde olduğunu bedenine hatırlattığı o an Hayatta olduğunun ayrımına vardığı son bir meydan okuma!
Canı yanmıyorken yazdığı satırları, canı yanıyorken okumaya tahammül edemiyordu.
İnsan düşünen değil alışan bir hayvandı.
İnsan ne olmazsa yaşayamaz biliyor musun?
Merhamet edeceği kimse yoksa yaşayamaz. Bazen hem öznesi hem nesnesi olur aynı cümlenin. Acıyacak kimsesi yoksa acınacak bir ‘ben’ yaratır.
Umut fakirin ekmeğidir! Cesaretin en riyakar arkadaşı, gerektiğinde yaveridir Sonunda işin içinden çıkmayı beceren menfaatperest yardakçısıdır
Mucize; başkalarının başına geldiğinde özenilen bir rüyayken, kendi başımıza geldiğinde sıçrayarak uyandığımız bir kabustan farksız mıdır? Çünkü herkes açıklayamadığını kavrayamayacak kadar insandır.
İnsan gerçeği bildiği, ama anlatamadığı sürece yalan söylemeye yazgılıdır.
Zaman ilaç değil, panzehiri olmayan zehirdi.
Anımsamak seyrek de olsa hayatı kolaylaştırır, ekseriyetle zorlaştırır.
Kim olduğunu ancak kim olmadığını anladığında bilebilirsin.
Lakin insan en çok kendine yalan söyler. Aynada gördüğümüz yüz bile karşımızdakinin gördüğünün tam tersiyken, sesimiz sandığımız bile kendimizin değilken, nasıl doğru bilebiliriz kim olduğumuzu.
Hayatın çoktan seçmeli soruların cevaplarının hep aynı olduğunu anladığında değişti. Seçenekler en fazla beşti, sonra azalarak bitti. Seçenekler azalsa da zamanla, seçim göreceli olarak kolaylaşsa da, seçmek mutluluğu garanti etmedi.
Doğru cevap hep o seçeneklerin dışındaydı.
Zaman acının ilacıydı. İnsan düşünen değil, alışan bir hayvandı.
Kim olduğunu ancak kim olmadığını anladığında bilebilirsin.
Tüın kış, yazın gelmesini hasretle beklemiş; bir dinip bir başlayan arsız bir tropikal yağmurunun oyununa geldin. Layığını buldun. Savanların suya doydu. Sen yağ, dedin; o savurdu. Adı, Ayazdı. Göresin var, savur savur savrulasın var; endişelerinin hepsini elinin tersiyle itesin var; arkana bakmadan kaçasın, pişman oldukça geri dönesin; sevdaya tutulasın var.
Hayal, hakikatin aynadaki aksiydi.
İnsan bildikleri kadardır.
Mandalina yememiş birine tadını tarif edebilir misin? Çünkü her duyu bir başkasıyla kavranamayacak kadar kendine has, izole bir evrenin içine hapsolmuştur. Bilmediğin bir meyvenin tadını işittiklerinle çözebilir misin? Hepimiz bildiklerimizden ibaretiz.
Zaman acının ilacıydı. İnsan düşünen değil, alışan bir hayvandı.
Yalnızlık seçimindi, öyle sanmıştın. Susmayı marifet, gitmeyi maharet sandın.
kim olduğunu ancak kim olmadığını anladığında bilebilirsin.
Kimse kendini, kendi hikâyesinin yan karakteri saymaz ve hiç kimse bir hikâyenin yan karakterini kendi hayatının baş kahramanı yapmaz!
Ben seni unutmak için sevmedim, gülmen ayrılık demekmiş bilmedim, bekledim sabah akşam yollarını, ölmek istedim, bir türlü ölmedim.
Varlığıma olan borcunu, hayatta kalarak göstermek zorunda olduğunu bilecek kadar çok sevmesini isterdim beni.
Ne kadınlar vardı aklında sevdiğini söylediği ama sevemediği; ne de filmler vardı, defalarca gördüğü halde yine de seyretmekten bezmediği
Seviyorum.
O senin onu sevdiğini biliyor mu?
Bilmiyor.
Umursuyor mu?
Sanmam umursadığını.
O seni sevmese de onu sever miydin?
Severdim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir