İçeriğe geç

Baba ve Piç Kitap Alıntıları – Elif Şafak

Elif Şafak kitaplarından Baba ve Piç kitap alıntıları sizlerle…

Baba ve Piç Kitap Alıntıları

&“&”

İnsan yağmuru sevmeyebilir, sevmeye mecbur değil elbet, ama her ne olursa olsun gökyüzünden gelene sövmemek gerekir çünkü hiçbir şey öyle kendi kendine düşmez yukarıdan ve yağan her nimetin de musibetin de ardında Allah vardır.
Yaşadığın hayatı sevmek için bir sebep bulamiyorsan yaşadığın hayatı seviyormuş gibi yapma
Hiçbir şey insanları ortak bir düşman kadar hızla ve kuvvetle birbirine yakınlaştırmaz
“ Ya kral olacaklardı ya hiç. Kral olma ihtimalleri pek düşük
olduğuna göre, somurtarak demleniyorlardı kendi köşelerinde. „
Bu açıdan bakınca, yağmurda hüzün gibi bir şey galiba: İlk başta aman bana ilişmesin diye didinir sakınırsın, emniyetli ve kuru kalmak için elinden geleni yaparsın, ama baktın ki olmuyor, baktın ki yağıyor üzerine dört bir koldan, gark olursun ta dibine kadar ve bir kez bu kadar battın mı içine, ha bir damla eksik ha bir damla fazla ne fark eder. Yağmur da hüzün gibi bir şey, yakalandın mı bir kez, azı çoğu yok artık. Olsa olsa kuru kalabilenler" ve "sağanaktan nasibini alanlar" var. 
Yaşadıkça düzelmiyordu hayat , tıpkı yaşlanmakla büyümedigi gibi kişinin.
Bütün mutlu aileler birbirine benzerler ama her mutsuz ailenin mutsuzluğu farklıdır.
Edebiyatın gelişmek için özgürlüğe ihtiyacı vardır".
Zihnim bir yabancıdır gece olunca, konuşmayacağım onunla. Yoksa ayartır beni korkutur.
İnsanın hayatında öyle anlar gelir ki iyilikte yetmez iyiler de. Kötülerin yardımına ihtiyaç duyuverirsin.
Gidenler de belki ebediyen onu taşımaya mahkumdular yanlarında. Bırakmakla unutulmuyordu İstanbul.
Bir varmış bir yokmuş. Tanrı’nın mahlukları tahıl kadar çokmuş;fazla konuşmak günahmış.
Günahmış çünkü haddinden fazla konuşursan hatırlamaman gerekenleri hatırlayabilir, anlatmaman gerekenleri anlatmaya başlayabilirsin.
Geçmiş kurtulmamız gereken bir pranga. İnsanı ezen bir külfet. Geçmişim olmasaydı, hiçkimse olabilseydim, sıfır noktasından başlayıp orada ebediyen kalabilseydim. Tüy gibi hafif. Aile yok, anı yok, hiçbir pokpüsür yok.
“Hayat tesadüflerden ibarettir,efendim.”
Yaşadıkça düzelmiyordu hayat, tıpkı yaşlanmayla büyümedigi gibi kişinin.
Kızlar varlıklarını bir önsöz" olarak görmüşlerdi senelerce, esas kitaptan önce yazılmış bir önsöz, beklenen şarkıyı önceleyen peşrev, beklenen oğlan çocuğundan önce geliveren gereksiz, geçici aşamalar…
… aşk iktidarı sever. Bu sebeptendir ki başkalarına ölümüne âşık olabiliriz, ama bize ölümüne âşık olanları içten içe küçümser, öteleriz…
“Zaman okyanusta bir damladır sadece.Budur anın tanımı.Hangisinin büyük hangisinin küçük olduğunu görmek için ölçemezsin damlaları.
Hayatın özü direnişte yatar.Ancak direnenler insan gibi yaşar.
Keşke güzelliğin o kadar da arzulanası bir şey olmadığını anlatabilseydi ona.
Yaşadıkça düzelmiyordu hayat,tıpkı yaşlanmakla büyümediği gibi kişinin.
Belki dünyanın kurallarını bilmiyordu kedi. Gökyüzünde düşen hiçbir şeye küfredilmemesi gerektiğini tembihleyen olmamıştı ona. Kimse dememişti, ne yağarsa yağsın tepene semadan, kabulündür. Buna yağmur da dahil."
Zira aşk iktidarı sever.Bu sebeptendir ki başkalarına ölümüne âşık olabiliriz,ama bize ölümüne âşık olanları içten içe küçümser öteleriz.
Susturulanlar öyle rahatlıkla heba edemezlerdi kelimeleri. Kimlikleri ellerinde alınanlar öyle kolay kolay terk edemezlerdi kökenlerini."
Geçmiş kurtulmamız gereken bir pranga. İnsanı ezen bir külfet. Geçmişim olmasaydı, Hiçkimse olabilseydim, sıfır noktasından başlayıp orada ebediyen kalabilseydim. Tüy gibi hafif. Aile yok, anı yok, hiçbir bokpüsür yok."
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Dokuzuncu Madde: İçerideki uçurum seni dışarıdaki dünyadan daha çok heyecanlandırıyorsa pekâlâ içine, yani kendi zihnine düşebilirsin."
Hayatın özü direnişte yatar. Ancak direnenler insan gibi yaşar….
Her şey mevsiminde güzel.
Zira aşk iktidarı sever. Bu sebeptendir ki başkalarına ölümüne âşık olabiliriz, ama bize ölümüne âşık olanları içten içe küçümser, öteleriz..
“Alıp da kullanamayacağın kadar karanlık, tutup da hesap soramayacağın kadar yıllanmış bir bilgi sadece ıstırap veriyordu insana.
Kızarmış patatesin, pilavın, makarnanın, böreğin ve hatta gerekirse ekmeğin yanında bile pekâlâ ekmek yiye bilirdi.
Ne de olsa kadınlar birbirlerinin bıraktığı enkazlar üzerinde çalışmaktan hoşlanır.
zaman okyanusta bir damladır sadece. budur anın tanımı. hangisinin büyük hangisinin küçük olduğunu görmek için ölçemesin damalarını.
bir varmış bir yokmuş tanrının mahlukları tahıl kadar çokmuş fazla konuşmak günahmış.
Bu açıdan bakınca, yağmurda hüzün gibi bir şey galiba: İlk başta aman bana ilişmesin diye didinir sakınırsın, emniyetli ve kuru kalmak için elinden geleni yaparsın, ama baktın ki olmuyor, baktın ki yağıyor üzerine dört bir koldan, gark olursun ta dibine kadar ve bir kez bu kadar battın mı içine, ha bir damla eksik ha bir damla fazla ne fark eder. Yağmur da hüzün gibi bir şey, yakalandın mı bir kez, azı çoğu yok artık. Olsa olsa kuru kalabilenler" ve "sağanaktan nasibini alanlar" var.
Tanrı bizi, kendi halkımızdan korusun.
İnsanların ezici çoğunluğu asla düşünmez, düşünenler de asla ezici çoğunluk olmaz. Ayrımı gör! Tarafını seç!
Tarafını seçemiyorsan bari sadece yaşa, hırslarından arın; bir şu yosunu ya da yaban otu ol.
Ancak bir Ermeni sayıca böylesine azalmasının, azıcık kalmanın ne manaya geldiğini anlayabilir.Budanmış bir ağaç gibi küçüldük…Barman’ın evladı Ermeni’dir ve Ermeni gibi yetiştirilmelidir."
Birinci Madde: Yaşadığın hayatı sevmek için bir sebep bulamıyorsan yaşadığın hayatı seviyormuş gibi yapma!
Beşinci Madde: Hayatta başarmak için yeteneğin ya da sebebin yoksa, uğraşma boşuna, bir şey olmakla yetin. Sahip olma, sadece ol!
Başrolü oynamadıkça hiç dahil olmak istemedikleri bir senaryo gibiydi adeta hayat. Ya kral olacaklardı, ya hiç…
bütün mutlu aileler birbirine benzerler, ama her mutsuz ailenin mutsuzluğu farklıdır."
Zirâ aşk iktidarı sever. Bu sebeptendir ki başkalarına ölümüne âşık olabiliriz, ama bize ölümüne âşık olanları içten içe küçümser, öteleriz."
İnsan geçmişinden usul usul kopamaz her zaman, öyle peyderpey kendiliğinden düşen ölü bir tırnak gibi.
Ama sevgili kardeşim sen de pekala biliyorsun ki geçmiş geçip gitmiş bir şey değildir. Geçmiş şimdiki zamanın içinde yaşar ve atalarımız çocuklarımızın içinde nefes alıp verirler.
Kız çocukları annelerinin kendilerini doğurduğu yaşa gelince kadın sayılmalıydılar.
Alıp da kullanamayacağın kadar karanlık, tutup da hesap soramayacağın kadar yıllanmış bir bilgi sadece ıstırap veriyordu insana.
Hiçbir şey insanları ortak bir düşman kadar hızla ve kuvvetle birbirine yakınlaştırmaz.
Kahverengilerden ve grilerden mürekkepti kalabalık. Kahverengilerin ve grilerin arasında, nasıl olduysa kumaşa karışmış eflatun bir iplik, uyumsuz mu uyumsuz bir tondu Zeliha. Ne var ki kalabalık, onun ahenksizliğini yutup kendi temposuna uyduracak kadar cevval ve yekparedeydi.
Babasız bir çocuk neticede bir piçti ve İstanbul’da bir piç, sallanan bir diş gibi her an düşmeye hazırdı.
Evlilik denilen kurum, insanı sonsuza kadar süreceğine inandırıp ardından pat diye ortada bırakıveren bir yanılsamadan başka neydi ki sonuçta?
İnsanin fiziksel olarak ayrı olduğu birine hâlen zihinsel ve duygusal olarak bağlı olması ne korkunç şeydi".
Bu dünyada dinginlik şanstı, şanslılar da dingin"
Çok yazık! Sokakta sarkıntılığa uğradığında asla tepki verme, muhatap olma çünkü tacizcisine küfretmek şöyle dursun tepki dahi veren kadın, tacizcisini daha da kışkırtmaktan öte bir şey yapmamış olur!
Ne diyorsun ulan sen?" Zeliha kendi sesinden ürktü, öylesine çığlık çığlığa. "Bu şehirde bir kadın rahat rahat yürüyemez mi?"
Bir varmış, bir yokmuş
Tanrı’nın mahlukları tahıl kadar çokmuş
Fazla konuşmak günahmış…
Aşk iktidarı sever. Bu sebeptendir ki başkalarına ölümüne aşık olabiliriz ama bize ölümüne aşık olanları içten içe küçümser, öteleriz.
Bu açıdan bakınca, yağmurda hüzün gibi bir şey galiba: İlk başta aman bana ilişmesin diye didinir sakınırsın, emniyetli ve kuru kalmak için elinden geleni yaparsın, ama baktın ki olmuyor, baktın ki yağıyor üzerine dört bir koldan, gark olursun ta dibine kadar ve bir kez bu kadar battın mı içine, ha bir damla eksik ha bir damla fazla ne fark eder. Yağmur da hüzün gibi bir şey, yakalandın mı bir kez, azı çoğu yok artık. Olsa olsa kuru kalabilenler" ve "sağanaktan nasibini alanlar" var. Elif Şafak – Baba ve Piç
bu dünyada dinginlik bir şanstı, şanslılar da dingin
Cevaplarıyla ilgilenmediğin sorular sorma.
“Alıp da kullanamayacağın kadar karanlık, tutup da hesap soramayacağın kadar yıllanmış bir bilgi sadece ıstırap veriyordu insana.
Bu açıdan bakınca, yağmurda hüzün gibi bir şey galiba: İlk başta aman bana ilişmesin diye didinir sakınırsın, emniyetli ve kuru kalmak için elinden geleni yaparsın, ama baktın ki olmuyor, baktın ki yağıyor üzerine dört bir koldan, gark olursun ta dibine kadar ve bir kez bu kadar battın mı içine, ha bir damla eksik ha bir damla fazla ne fark eder. Yağmur da hüzün gibi bir şey, yakalandın mı bir kez, azı çoğu yok artık. Olsa olsa kuru kalabilenler" ve "sağanaktan nasibini alanlar" var
Şartlar olağanüstü olduğunda tuhaflıkları normal kabul etmek insana özgü bir meziyetti.
Gidenler de belki ebediyen onu taşımaya mahkûmdular yanlarında. Bırakmakla unutulmuyordu.
İnsan özgür doğar ama her yerde zincirlenir.
(Rousseau-Toplumsal Akit)
Yaşadığın hayatı sevmek için bir sebep bulamıyorsan yaşadığın hayatı seviyormuş gibi yapma.
Zaman okyanusta bir damladır sadece.
Karşılıklı tutkulu bir bağlılıktan ziyade ortaklaşa geliştirilmiş alışkanlıkların verdiği avuntu şeklinde tanımlanabilirdi evlilikleri. Özünde aşk olduğu iddia edilen, sonra da çiftlerin birbirinin gözünü oyduğu binlerce evlilikten daha iyiydi.
Sevdiğin bir arkadaş bulursan, eninde sonunda hepimizin varoluşsal açıdan yalnız olduğunu, sonsuz yalnızlığın er ya da geç en beklenmedik arkadaşlıklara bile galebe çalacağını unutacak kadar alışmaya kalma ona.
Rüzgarı dilediğim gibi değiştiremem ama yelkenleri ayarlayabilirim daima varmak İçin istediğim limana.
İlmin zıddı cehalettir. Marifetin zıddı ise inkar.
İnsanların ezici çoğunluğu asla düşünmez, düşünenlerde asla ezici çoğunluk olmaz. Ayrımı gör! Tarafını seç!
Tarafını seçemiyorsan bari sadece yaşa, hırslarından arın; bir su yosunu yada yaban otu ol.
İnsan özgür doğar ama her yerde zincirlenir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir