Neyzen Tevfik kitaplarından Azab-ı Mukaddes kitap alıntıları sizlerle…
Azab-ı Mukaddes Kitap Alıntıları
Ulu Tanrı’m olan nura bıraktım,
Sabreyledim, kırk yıl sıktım dişimi,
Gün görmeyi Nefh-i Sûra bıraktım.
İnsanlığa hâlâ imanın mı var?
Zalim idbâra düşerken dinden istimdât eder .
Düşmanı teshir eden başındaki mehpare Türk
Kadınlığı siper-i intikama indirmiş
Esir olunca kadınlık nikaha bağlanmış,
Müzeyyenata da bakmış, tel örgüdür sanmış,
Değil mi ya? İpek, altın saadetin temeli?
Kadınlığın bu kelepçe içinde kalmış eli.
Kadın elindeki kirmiş bir erkeğin dince,
Bu kir çıkarmış elinden boşarsa fikrince.
Peki, bu halde kadın kim olur tefekkür edin
Benim evimde karım şu, esire bir hain!
Bir izdivac-ı mussannayla def’-i şehvet için
Şu zen muhayyer alınmış senin elinde geçin
Hakaret et, boşa, döv, söv, elindedir dizgin,
Bu kısrağın damarında fakat siyah bir kin
Gezer, durur, uyumaz ha, bütün gece dolaşır
Bu intikamı kadınlık damarlarında taşır.
Meyhaneye postu sersem artık,
Alem mi ne der? Ne derse boştur
Allah şu tabiatım ne hoştur!
Halime bak da varlığından utan!
Memleketi altüst edip yıktılar,
Bir takım pandukuz efendim sensin!
Taşındılar, kaşındılar, on üç yıl
Başı, kıçı, uyuz efendim sensin!
Âlim, cahil, handavallı, külhani,
Sözüm burdan öte, Malta yaranı.
Hepisi de birbirinden yabani,
Domuz oğlu domuz efendim sensin!
dedikleri, boyalı
Bir çakalmış, ilmi Turan masalı.
Gelmemiştir cihan cihan olalı
Böyle bir zırtapoz efendim sensin!
Fikret, Cemil gitti, kim ne diyecek?
Bu da sanat, bence hani yiyecek?
Donumuz yok götümüze giyecek
Alayımız kokoz efendim sensin!
Dersin bana ey Allah ‘ın öküzü!
İcirirsin on dört bin okka düzü,
Beni bulutlar da mihman edersin!
Serserinim, düştün aşkınla meye,
Nasıl girdin elimdeki şu neye?
Hem seversin beni Neyzen ‘im deye,
Hem de sarhoş diye destan edersin!
Anırırken tepişen bunca eşek hep âlim!
Hepsi de kendisinin gittiği yol doğru sanır,
Razıdır yaptığına az buçuk elden utanır!
Utanırdan garazım menfaatinden korkar,
Yoksa her şeye müsait o sarık, kanlı yular!
Sargı sarmış gibi bir kör çıbana, manzarası,
O kızıl fes,o Grek damgası, yüzler karası!
Taşıdı yüz sene bu illeti bîçare vatan,
O cinayet sürüsü gitti sılaya karadan!
Ademin hasleti temsil edemez bu piyesi,
Türk ‘e düştü beşerin zaviye _ i tevsiyesi.
Ya şu zavallı ahaliye hangi göz bakacak?
Vurulur yoksa gidersin yine gurbet eline
Acınacak dostun cananın mı var
Dünya yansa yorganın yok içinde
Harab olmuş evin dükkanın mı var
Çal nayını ferahnakte ver karar
Götün nazır kulağın müsteşar
Kumda oyna çöp batmasın aşikar
Düşünecek senin zamanın mı var
Kendi cihanda bak sen keyfine
Kulak asma halkın hayfa hayfine
Tamburuna kemanına define
Sen de katıl neyde noksanın mı var
Şu kırk yıldır senin daran alındı
Suratına yüz bin kara çalındı
Nasıl olsa bu bokluğa dalındı
Neyzenden de büyük isyanın mı var
İster yaşa, ister öl, ister dilen.
Avrat pazarında yanlış işleyen,
Akrepsiz saate çevirdin beni!
Yaktı beni Kel Ali’nin perçemi.
Devrilen kûh ü nifakın tepesinden aşıyor.
Bâb-ı Ali, kolunu pençe-i hak bükdükçe,
Bir diyafram gibi daireler darlaşıyor.
İster yaşa, ister öl, ister dilen.
Avrat pazarında yanlış işleyen,
Akrepsiz saate çevirdin beni!
Atatürk’e inananlar er olur, sulhu korur!
Kaybolunca onu kalbinde bulur her millet.
Ta ezelden yayan koşarak geldim.
Alev yanaklara sarmış dediler,
Sevda seli oldum, taşarak geldim.
Kapılmışım aşk oduna bir kere,
Katlanırım her bir cefaya, cevre
Uğraya uğraya devirden devre
Bütün kâinatı aşarak geldim.
Pek dolaşma gönül viranesinde
Gururlu güneşler boyun eğildir,
Şaka yoktur aşkın efsanesinde.
Çok mutlu yıldızlar çıktı çığırdan,
Farkı yoktur âşıkların sağırdan,
Önce dumanları başlar ağırdan,
Bir cezbeyim aşkın pervanesinde.
İhtimal vermezsin, hem inanmazsın,
Ateşler sarmıştır, sen uyanmazsın.
Mest olduktan sonra artık yanmazsın
Gönlüm gibi hikmet peymanesinde.
Çağlayan gözyaşı mı, yoksa ki hicran seli mi?
Tanrı kitabında her yaprak benim,
Gökten indiğime nişan istersen,
Yıldızı karalı al bayrak benim.
Kendin gibi seni arayan pek çok,
Hiç şaşırmaz kaderden attığın ok,
Sevdiğini aşka nişan edersin.
Hava bekler, kim bu rüzgârı çeken?
Sabahcılık, akşamcılık der iken
Ayılmaya vakit, zaman kalmadı.
Kalmadı halkımızın Hind horozundan farkı!
Çakal doğmuştur aslandan beşer şeklinde bir kitle.
Goncası milliyetin ağyar elinde tez solar.
Hür yaşa bak yadigârı ceddinin şu ordular
Karşısında İtilaf orduları zor durdular,
Düşmanı teshir eden başındaki mehpâre Türk!
Tıpkı beygirler gibi döndürdü şeyh ayin için,
Sırtta heybe, cerre çıktın gafleti telkin için,
Pek fedakârâne yandın bir Kureyşî kin için,
Çal da söylet bunları sazındaki evtara Türk!
Cehli kahrettikçe idrakinle fenne, ilme tap,
Gitme mazinin karanlık yollarından, garbe sap,
Varsa İblisin külahı, sen atik davran da kap,
Sıç da giydir düşman-ı bîdad olan eşrara Türk!
Aşk-ı Gazi ateşiyle kaynayan millette kan,
“Hâkimiyyet milletindir gökte ol sahip-kıran.
Zağlasın çarh-ı felek şimşirini, sen salt kuşan,
Bir emirberdir kapında bastığın seyyare Türk!
Eder Kuran’a rağmen servet-i milliyeyi israf,
Kelamullah’a karşı sarkıtır bir gûş-ı istihfaf.
Taşır bu illeti cebren bütün eslâf ile ahlâf,
Şeriat mı bu israfâta kail yâ Rasülallah?
Yazık şu millete, âlim diye cahillere kanmış.
Asılsız safsatayla gençliğin efkârı yıpranmış,
Zekâ tehdid ile cebren bu menkulâta aldanmış.
Kal’a-i asâr-ı zulme verdim istihkâm-ı tam
Ettim istibdâd ile tarihte ibkâ-yı nam.
Öyle tarsin eyledim, olsa cihan zir ü zeber
Attığım üss-i mezalim haşre dek eyler devam.
Ben o celladım vatanda açtığım her yârenin
İltihabı bir zaman etmez kabul-i iltiyâm.
Nerde Cengiz engizisyon, nerde Haccac u Yezid,
Nerde Timur – Hülagû, nerde ecdâd-ı izam,
Nerdedir Şeddâd u Nemrüd, nerdedir Ad u Semûd,
Her cihetçe zaliman-i dehre ben oldum imam.
Ben ölürsem mülk ü millet bitmeden volkan gibi
Ka’r-ı lâhdimden tüter eflâka düd-i intikam!
Ol kadar ezdim şu miskin milleti ki etmesin
Fasl-ı dâva eylemekçün rûz-ı mahşerde kıyam!
Yanaşması, o bayraklı Kahraman.
Sadrazamlar içinde en düztaban
İmzacılar başı Mervan’ım mı yar?
Be Allah’ın numunelik öküzü!
Ben mi yuttum on dört bin okka düzü,
Bekri Mustafa’dan fermanın mı var?
Âşık incitmek acep cananların mutadı mı?
Gözlerin mirât-ı İskender gibi yaktı beni
Tığ-ı çevrin etti viran hane-i abadımı.
Hak seni Tevfik’e mazhar eylesin ey bîvefa!
Eyledi aşkın perişan fikr-i istidadımı!
Ağzıma sıçtı felek, hem de di geçmişim.
Uzun derbederlik hayatımda, o kaldırımdan bu kaldırıma; o kapıdan bu kapıya; o diyardan bu diyara; neyim ve meyimle bir kuru yaprak gibi savruldum. O günlerde beni sinenize bastınız, gönlünüzde yer verdiniz, kusurlarımı affettiniz!
Rica ederim, burada da müspet bir hakikat aramayınız! Hatalarıma göz yumup bunları hoş görünüz!
Size fazla bir hizmetim olamadı. Şimdilik;
Başı yoktur sonu yoktur şu kitab-ı dehrin,
Ortasından elimizde iki üç yaprak var.
mısralarında ifadesini bulan şu cildi sunabildim. Baki hürmetler, hepinizin gözlerinizden öperim.
Beşiktaş, Saman İskelesi, 10 Eylül 1948
Neyzen Tevfik Kolaylı
Kâinat isminde hiçten bir kitabım var benim!
Neyzen’im, gönlümde bin bir küp şarabım var benim!
Yazılmıştır kapında gamla kırk yıllık serencamım,
Bulunsun derdime çare, tükensin dilde âlâmım,
Eminim çok görülmez böyle istirham u ibramım,
Üçüncü Arz-ı hâlim bu sana bil yâ Rasûlallahl
Ayrı ayrı her birinin hisabı,
Her bir dinin sensin putu, mihrabı,
Yalanına kendin iman edersin.
Gönül eğlenmiyor bir şeyle şimdi.
Bu yerde oldu hayatı ölümle tahlilim.
Ortasından elimizde iki üç yaprak var.
Daha hâlâ beni ben anlamadım.
Ben bu sonsuzlukla serhadd-ı fenada kalmışım.
Kâinat isminde hiçten bir kitabım var benim!
Ya hitabımdan okursun, ya kitabımdan beni,
Yazdığım efsanede on altı babım var benim!
İnleyen saz-ı kazanın acaba bam teli mi?
Elindeki kalemde pinhan idim!
Bir şimşeğim, hicran çakar geçerim.
Pişirdiği pazarlıklar çok yavan,
Matbuatın ocağında kaynayan
Kazanlara bir kulp takar geçerim.
Her solukta bir gam yakar geçerim.