İçeriğe geç

Aynadaki Gibi – Sessizlik… Kitap Alıntıları – Ingmar Bergman

Ingmar Bergman kitaplarından Aynadaki Gibi – Sessizlik… kitap alıntıları sizlerle…

Aynadaki Gibi – Sessizlik… Kitap Alıntıları

“Gerçek olduğumu hissetmem için birinin bana ulaşmasını bekliyordum.”
Onu sevdiğimi biliyorum, ne olursa olsun kendimi sıyıramayacak kadar ona bağlı olduğumu biliyorum.
Çünkü ben onun yaşamının tek dinlendirici köşesi oldum, belki de sığınabileceği tek kişi..
MINUS (korkulu): Bana Tanrı’nın varlığını gösteren bir örnek ver. (Susar) Veremezsin.
DAVID: Şöyle yazılıdır kitapta; Tanrı sevgidir.
İnsan, hayatında çeşitli davranışlar dener ve hepsini anlamsız bulur. Üzerimizde öylesine büyük kuvvetler var ki, yani bizi ürperten, titreten kuvvetler var demek istiyorum. Ruhların ve anıların arasında ihtiyatlı davranmak gerekiyor.
Birden boşluk doluyor ve umutsuzluğun yerini yaşam alıyor. Bu bir çeşit bağışlama gibi..
..kişi büyülü bir çember çiziyor çevresine ve kendi gizli oyunlarına uymayan her şeyi bu çemberin dışında bırakıyor. Yaşam bu çemberi aştığı zaman, oyunlar küçük, karanlık ve gülünç oluyor. O zaman kişi yeni çemberler çiziyor ve kendisine yeni bir sığınak kuruyor.
Senin boşluğunda duyguların yeri yok. Ve sen doğru olanı bulabilmekten yoksunsun. Her şeyi nasıl anlatmak gerektiğini biliyorsun, her an en doğru sözleri buluyorsun. Senin bilmediğin bir tek olay var: Gerçek yaşam.
Onu sevdiğimi, ne olursa olsun kendimi sıyıramayacak kadar ona bağlı olduğumu biliyorum. Ben onun yaşamının tek dinlendirici köşesi oldum. Belki de sığınabileceği tek kişi.
Cehennemi başka bir yerde aramanın gereği yok Çünkü asıl cehennem, belirli olan ve kişilerin içinde bu­lundukları somut durumdur.
İnsanın desteğe en çok gereksinme duyduğu, tutunacak bir dayanak noktası aradığı «o son anda» var olan tek şey sadece sessizliktir.
DAVID: Görüyor musun Karin, kişi büyülü bir çem­ber çiziyor çevresine ve kendi gizli oyunlarına uymayan her şeyi bu çemberin dışında bırakı­yor. Yaşam bu çemberi aştığı zaman, oyunlar küçük, karanlık ve gülünç oluyor. O zaman kişi yeni çemberler çiziyor ve kendisine yeni bir sığınak kuruyor.
KARIN: Zavallı babacığım.
DAVID: Gerçek içinde yaşaması gereken, zavallı ba­bacığın.
Ah Ka­rin, insanın kendi kendisini görebilmesi ne korkunç.
Baba, insanın çıldırmasını görüp anlaması öyle acı verici ki.
Gerçekten sevenlerin, sevdiklerine karşı olan davranışları yerindedir hep.
Ama bilmen gerekir ki, benim bir duvarım var etrafıma ördüğüm. Mutlu olsam bile bunu sana anlatamam veya gösteremem.
Gözlerinin içine bakabilirim ama senin derinliklerine ulaşamam. Beni anlıyor musun? Ben o duvarın gerisindeyim.
O duvarla kapattım kendimi, her şeye.
O kadar uzağım ki her şeye
Unutulmuşluğa gidiyorum, yalnız ölüm sevmeli beni.
İnsan, hayatında çeşitli davranışlar dener
ve hepsini anlamsız bulur. Üzerimizde öylesine büyük kuvvetler var ki, yani bizi ürperten, titreten kuvvetler var demek istiyorum. Ruhların ve anıların arasında ihtiyatlı davranmak gerekiyor.
(Gülümser.) Bunu söylemeye mecburum.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Vicdan azabın seni bağırtmadan git.
DAVID : Görüyor musun Karin, kişi büyülü bir çember çiziyor çevresine ve kendi gizli oyunlarına uymayan her şeyi bu çemberin dışında bırakıyor. Yaşam bu çemberi aştığı zaman, oyunlar küçük, karanlık ve gülünç oluyor. O zaman kişi yeni çemberler çiziyor ve kendisine yeni bir sığınak kuruyor.
KARIN : Zavallı babacığım.
DAVID : Gerçek içinde yaşaması gereken, zavallı babacığın
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Her şey, baktığın açıya göre değişir.
Hayır, beni rahat bırak! Git artık! Uyumak
istiyorum. Git artık. Yorgunum. Git!
Her şeyi unutmalıyım ve yalnız ölüm sevmeli beni.
İnsan, hayatında çeşitli davranışlar dener ve hepsini anlamsız bulur. Üzerimizde öylesine büyük kuvvetler var ki, yani bizi ürperten, titreten kuvvetler var demek istiyorum. Ruhların ve anıların arasında ihtiyatlı davranmak gerekiyor.
Birden boşluk doluyor ve umutsuzluğun yerini yaşam alıyor. Bu bir çeşit bağışlama gibi.
Kişi büyülü bir çember çiziyor çevresine ve kendi gizli oyunlarına uymayan her şeyi bu çemberin dışında bırakıyor. Yaşam bu çemberi aştığı zaman, oyunlar küçük, karanlık ve gülünç oluyor. O zaman kişi yeni çemberler çiziyor ve kendisine yeni bir sığınak kuruyor.
İki dünyada, birden yaşayamaz insan. Seçmesi gerek. Benim, bir dünyadan ötekine gitmeye ve yeniden geri dönmeye gücüm yok. Yapamıyorum bunu.
Kendimi kurban edişimi kim görüyor? Ölüm. Sevgimin büyüklüğünü kim ölçüyor? Yalnız bir hayalet. Bana teşekkür eden kim? Sonsuzluk.
Ne yapıyorum ben? Yaşamamı kurban etmek mi? Ne için? Sonsuzluk için! Tamamlanmış bir yapıt için mi? Sevgi için mi? Çıldırdım mı?
MINUS: Benim dünyamda bir Tanrı yok Bana Tanrının varlığını gösteren bir örnek ver Veremezsin.
DAVID: Şöyle yazılıdır kitapta: Tanrı sevgidir.
MUNIS: Bütün bunlar yalnız söz benim için, tümüyle anlamsız sözler
DAVID: Sana biraz kendi umudumdan söz edeceğim.
MUNIS: Tanrı sevgisi mi bu?
DAVID: Sevginin, gerçek bir duyu olarak, insanların dünyasında varolduğunu bilmemdir bu.
MINUS: Senin demek istediğin, sevginin apayrı bir şekli
DAVID: Her türlü sevgi En yüksek ve en alçak, en yoksul ve en zengin, en gülünç ve en güzeli. Çılgıncası ya da marazisi. Sevginin her çeşidi.
MUNIS: Sevgiye karşı duyulan özlem.
DAVID: Sevgiyi özlemek ve yadsımak. Umutsuzluk ve umut.
kişi büyülü bir çember çiziyor çevresine ve kendi gizli oyunlarına uymayan her şeyi bu çemberin dışında bırakıyor.
insanın kendi kendisini görebilmesi ne korkunç.
Boşluğumun yerini bir şey aldı, neredeyse ismini anmaktan çekindiğim bir şey. Sevgi.
Sen inandığın dinde bir avuntu buluyorsun Ve anlaşılmaz bağışlanmada.
ben Tanrının bize görüneceğini sanıyorum. Kapıdan geçip odaya, yanımıza geleceğini Herkes öylesine sessiz, öylesine durgun ki Ve bekliyorlar. Ya onların sevgileri
tüm sonsuzlukların sonsuzluğuna değin seninle birlikte kalacağıma söz veririm.
Ben onun yaşamının tek dinlendirici köşesi oldum. Belki de sığınabileceği tek kişi.
Birbirimize bakabiliriz. Tıpkı bir aynadaki gibi
Mükemmeliğin en son noktasında duruyorum. Ve heyecandan titriyorum. Unutulmak benim sahibim olacak ve beni sadece ölüm sevecek.
Onu sevdiğimi, ne olursa olsun kendimi sıyıramayacak kadar ona bağlı olduğumu biliyorum. Ben onun yaşamının tek dinlendirici köşesi oldum. Belki de sığınabileceği tek kişi
Birden boşluk doluyor ve umutsuzluğun yerini yaşam alıyor. Bu bir çeşit bağışlanma gibi..
Ölüm cezasının bağışlanması gibi.
Bütün bütün bir kayboluş olamaz; çünkü delilik bir musibetse, bir ışıktır da..
Cehennemi başka bir yerde aramanın gereği yok.. Asıl cehennem, belirli olan ve kişilerin içinde bulundukları somut durumdur.
İnsanın desteğe en çok gereksinim duyduğu, tutunacak bir dayanak noktası aradığı ‘o son anda’ var olan tek şey sadece sessizlik.
İnsanlar var olduğu sürece, sevgi de varolmalı. O da yaşam kadar sonsuz. Ve onun kadar yıkılmaz bir şey.
Yaşayabilirsin, ama tutunacak bir şeyin ol­malı.
Önemli olan kişinin kendi kendisine inanma­sı. İnsan yerinde davranmasını bilirse, sonun­da her şey yoluna girer.
Herşey, baktığın açıya göre değişir.
Zaman zaman öylesine güçsüz oluyor ki in­san.
“Birden boşluk doluyor ve umutsuzluğun yerini yaşam alıyor. Bu bir çeşit bağışlama gibi.”
“Birden boşluk doluyor ve umutsuzluğun yerini yaşam alıyor. Bu bir çeşit bağışlama gibi.”
– (…) Birden boşluk doluyor ve umutsuzluğun yerini hayat alıyor.
Bu bir çeşit bağışlama gibi ”
“Birden boşluk doluyor ve umutsuzluğun yerini yaşam alıyor. Bu bir çeşit bağışlama gibi.”
Gebe kaldığım vakit
gördüm ki kokmuş bir balıktan farkım yok.
İnsan, seçmekte hürdür.
Her şeyi unutmalıyım ve yalnız ölüm sevmeli beni.
Gerçek bir sanatçı için yaşamanın ne anlamı var ki?
Onu sevdiğimi, ne olursa olsun, kendimi
sıyıramayacak kadar ona bağlı olduğumu biliyorum. Ben onun yaşamının tek dinlendirici köşesi oldum. Belki de sığınabileceği tek kişi.
Onu sevdiğimi, ne olursa olsun, kendimi sıyıramayacak kadar ona bağlı olduğumu bili­yorum. Ben onun yaşamının tek dinlendirici köşesi oldum. Belki de sığınabileceği tek kişi.
Anna: Neye bakıyorsun öyle?
Johan: Hiç, ayaklarına bakıyordum.
Anna: Niçin?
Johan: Sen nereye gidersen onlar da seninle geliyorlar. Sanki kendi kendilerineymiş gibi.
İnsanlar var olduğu sürece, sevgi de varolmalı. O da yaşam kadar sonsuz. Ve onun kadar yıkılmaz bir şey.
Sevginin, Tanrının varlığını ortaya mı koyduğunu ya da Tanrının kendisi mi olduğunu bilemeyiz. Ama bunların ikisi aynı şey.
Tanrı sevgidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir