İçeriğe geç

Aylak Kitap Alıntıları – Stefan Zweig

Stefan Zweig kitaplarından Aylak kitap alıntıları sizlerle…

Aylak Kitap Alıntıları

burada insanlar beni anlamıyorlar, ben de onları anlamıyorum.
Kendilerine yalan söylendiğini de biliyorlar, herkesin kötü ve aşağılık olabileceğini de. Anne babalarını eskisi gibi sevmiyorlar, onlara inançlarını yitirdiler. Artık biliyorlar ki kimseye güvenemeyecekler, hayatın tüm yükü bundan sonra çelimsiz omuzları üzerinde yükselecek. Çocukluğun kaygısız rahatlığından bir uçuruma yuvarlandılar sanki.
Karanlık, ışık geçirmez gecenin orta yerinde uyanan ve yapayalnız olduklarını hisseden korkmuş çocukların kapıldığı türden bir acı
Geçmiş bir kez daha usul, neredeyse işitilmez adımlarla benliği ile içinde yaşadığı anın arasına yerleşiyor
Karanlık, ışık geçirmez gecenin orta yerinde uyanan ve yapayalnız olduklarını hisseden korkmuş çocukların kapıldığı türden bir acı
Burada insanlar beni anlamıyor, bende onları anlamıyorum.
Dünyayı açılırken beraberinizde taşıdığınız tüm ilkelerinize hala sadık olduğunuzu söyleyebilir misiniz?
Her biri olduğu gibi hasar görmeksizin hala sizinle mi, yoksa bazıları öldüler, soldular mı ?
Yoksa sonunda onları göğsünüzde kaba kuvvetle söktüler ve dunyevi hedeflere yetişen faytonların binlerce tekeri altında parçalanmak üzere at pisliğinin içine mi attılar? Yoksa hala hepsine sahip çıkıyor musunuz?
Sadece arzulayan ama istemeye korkan, sadece vaat eden ama asla vermeyen bir yarıda kalmışlığın güzel rüyası
Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum:
Gerçek sevgiyi!
Ancak gerçeklik tüm düşlerden daha güçlü ve daha sağlamdır.
Uğruna ağladıkları mürebbiyeleri değil artık, artık kaybettikleri anne babaları da değil; hayır, vahşi bir dehşetle sarsılıyorlar, bugün ilk kez ürkekçe bakma fırsatı buldukları bu bilinmeyen dünyadan gelebilecek her şeye karşı duydukları korku bu.
Peki ama o zaman neden ağlıyor ki? Adam da ondan hoşlanıyor.İnsanın aşık olmasının güzel bir şey olduğunu düşünmüşümdür hep.
Kontes uğruna ölecek ama onun haberi bile olmayacak, taşkın hayatına ait en küçük bir çırpıntı bile kadının hayatına dokunmayacak, yabancı bir hayatın kendisine böylesine bağlı olduğunu, kendi hayatına çarpa çarpa parçalandığını bilmeyecekti.
Geçmiş bir kez daha usul, neredeyse işitilmez adımlarla benliği ile içinde yaşadığı anın arasına yerleşiyor.
Düşlerimin arzusunu kocam yerine getirdi ve tam da buna gücü yettiği için benim eşim oldu.
İlk gençlik aşkının hafif şekerimsi kokusu, insanın uyanır uyanmaz hor gören bir ifadeyle dudak büktüğü ama bir yandan görmeye, yaşamaya devam etmek istediği bir rüya misali baş döndürücü tatlılığıyla içlerinde filiz vermişti.
Daha binlerce insanın aynı yazgıya boyun eğdiğini, yaşadıklarının gündelik hayatın içindeki sıradan bir trajedi olduğunu biliyordu ancak tüm bunları başka kimse böylesine acı biçimde yaşamamış gibi geliyordu.
Elle toplanmış, renkli gösterişleri sözcükleri anıştıran çiçekler satın aldı: tutku gibi ateşin altın rengiyle ışıldayan laleler, hafif ve egzotik rüyalara benzeyen uzun, beyaz taç yapraklı kasımpatılar, özlemin zarif imgesi ince uzun orkideler ve aralarda insanı kendine esir eden birkaç mağrur gül.
insanın içini ezen bir acı yerleşti yüreğine.
sık sık düşünüyor ancak kendimi bir türlü kavrayamıyorum.
Bir gölge parçasından ibaretti.
Artık ne o insanları fark ediyordu ne de onlar kendisini.
Aylağın teki , dünyada bundan çok ne var ki!
ruhlarına açılan kapılar , belki de yıllar boyunca kapalı kalacak .
Şimdi içinde büyümekte oldukları yaşamdan korkuyorlar, içinden geçmek zorunda oldukları karanlık bir orman gibi kasvetli ve tehditkar karşılarına dikilen yaşamdan korkuyorlar.
Artık hiçbir şey düşünmüyor, geçmişte kalanlar, geri döndürülemez olanlar hakkında kafa yormuyordu.
Kayıp destanlar gibi kalplerinde uzun süredir sessiz kalmış, toz bağlamış çanların yeniden çalmasına sebep olan eski hikayeler, yavaş, son derece yavaş biçimde üzücü, yorgun bir özlemle doldu;miadını doldurmuş gençlik aşklarının bitişi, sohbetlerine derin, neredeyse üzücü bir ciddiyet kattı.
Zira bir zamanlar benim için epey anlamlı olan şahsınızı ben de ilk anda hatırlayamadım.
tüm tohumların toz altında kaldığı bir caddede özenle yetiştirilmiş asil bir bahçe çiçeği misali bir düş canlaniverdi.
Odadaki tüm sözcükler ve sesler birbirine karışıp çirkin bir tınıyla kulaklarında çınlayan anlamsız bir gürültüye dönüştü. Her konudaki umarsızlığı, kurşun gibi üzerine çökmüştü.
Siz de beni anlamadınız o zamanlar, hala ürkek çocuk sözcükleri kullanan bu küçük kızı , bu kadar yakınımda olan siz bile anlayamadınız. Belki ben bile anlamamışımdır.
Sadece arzulayan ama istemeye korkan ,sadece vaat eden ama asla vermeyen bir yarıda kalmışlığın güzel rüyası
Kayıp destanlar gibi kalplerinde uzun süredir sessiz kalmış, toz bağlamış çanların yeniden çalmasına sebep olan eski hikâyeler , yavaş, son derece yavaş biçimde üzücü, yorgun bir özlemle doldu ; miadını doldurmuş gençlik aşklarının bitişi,
İnsanlar gidip geldi , artık ne o insanları fark ediyordu ne de onlar kendisini: Bir gölge parçasından ibaretti .
Burada ınsanlar beni anlamıyor, bende onları anlamıyorum..
Dünyaya açılırken beraberinizde taşıdığınız tüm ilkelerinize hala sadık olduğunuzu söyleyebilir misiniz? Her biri olduğu gibi, hasar görmeksizin hala sizinle mi, yoksa bazıları öldüler, soldular mı?
Ancak gerçeklik tüm düşlerden daha güçlü ve daha sağlamdır.
Şimdi ikiside gülümsüyordu.
Neredeyse gizli yaşanmış ilk gençlik aşkının hafif şekerimsi kokusu
Ama gerçek katı ve acımasızdı.
Aylağın teki , dünyada bundan çok ne var ki!
Bir kez daha hayatına ilişkin yıkılmış bir anı canlandı gözünün önünde ve ani bir hamle gibi bütün gövdesini sarstı. Tek bir sıçrayışla korkuluğu aştı, bir şimşek hızıyla boz rengi akıntıya doğru süzüldü
Demek tekrarlamak istemiyorsunuz!

Hayır, çünkü tutarsız bir laf kalabalığından ibaretti.

Sizi küstah

Asıl sizsiniz küstah!

Aklına herşey gelmiş, gençliğine, geleceğine, anne babasına dair binlerce renkli imge gözünün önünden geçmiş, her imge, ucu son karanlık patikaya işaret eden birer yön tabelasına dönüşmüştü.
Zamanla bu biteviye hüsnükuruntusu, bunun aslında bir tesadüf olamayacağına ilişkin çıplak, dayanıksız bir tahmin olan ama hastalıklı ve şiddetli düşünme eylemiyle kesinlik kazandırdığı karanlık bir düşüncenin önünü açtı. Öğretmeni böyle davranmaya iten saklı bir nefret, gizli bir saik olmalıydı. Bu inanç bir kez içinde kök salmaya başlayınca nefret, ruhunun derinliklerinin esas rengine dönüştü.
Ruhlarına açılan kapılar belki de yıllar boyunca kapalı olucak .
Gözlerinin içinde bir ışıltı var , nemli ve bulanık .
Bir kez daha aynı şeyi söylüyorlar , merhamet duygusuyla ve gözyaşlarının hüznüyle .
Umarsız her insanın bir bahanesi vardır .
Duygularının uyanmasının ardından hissedebildikleri çok sayıda kırgınlık arasından özellikle bir tanesini duyumsuyor kızlar .
Artık kendilerine söylenen hiçbir şeye inanmıyor , her sözün ardında bir yalanın , bir niyetin kokusunu alıyorlar .
Karanlık , ışık geçirmez gecenin orta yerinde uyanan ve yapayalnız olduklarını hisseden korkmuş çocukların kapıldığı türden bir acı
Kendi telaşlı adımları yüzünden kulakları uğulduyordu.Her bir düşüncesini uyuşturmak için giderek daha hızlı koştu .
“Bugün ilk kez ürkekçe bakma fırsatı buldukları bu bilinmeyen dünyadan gelebilecek her şeye karşı duydukları korku bu. Hayattan, içinden geçmeleri gereken los bir orman gibi karanlık ve tehditkâr biçimde karşılarına dikilmiş duran hayatın ta kendisinden korkuyorlar.” ⍨

~mürebbiye

“Üstelik iki kız, birbirleriyle konuşma ihtiyacı bile duymadan ürkütücü bir ortaklığa sahip artık. Suskuları, o içine nüfuz edilemez, kuşku götürmez suskuları, kendini bir çığlık ya da gözyaşıyla dışa vurmayan sinsilikte acıları onları herkese yabancı ve tehlikeli kılıyor.”

~mürebbiye

“Yalnızlıkları içinde üşür gibi, bir aşağı bir yukarı yürüyorlar.” ❥

~mürebbiye

“Çocukluğun kaygısız rahatlığından bir uçuruma yuvarlandılar sanki.”

~mürebbiye

“Umarsız her insanın bir bahanesi vardır. Bunu da karşısına çıkan ilk insana sunar ve ötesini düşünmez bile.”

~mürebbiye

“Uyanmaya yüz tutmuş dişiliklerinin derinliklerinden gelen bir duyguyla seviyorlar.”

~mürebbiye

“Eskiden yumuşak bir ışıltının barındığı bakışları şimdi çakmak çakmak ve iyice koyulaşmış.”

~mürebbiye

“Karanlık, ışık geçirmez gecenin orta yerinde uyanan ve yapayalnız olduklarını hisseden korkmuş çocukların katıldığı türden bir acı…”

~ormanın üzerindeki yıldız

“Bir anda gevşek adımlarına bir zindelik, bir kararlılık, yürürken gündüz düşleri kurmayı imkânsızlaştıran sert ve aceleci bir ritim yerleşmişti.” ⍨

~ormanın üzerindeki yıldız

“Akıp giden saniyeler, damarlarında zonklayan nabzıyla aynı ritimde ilerliyordu.” ⍨

~ormanın üzerindeki yıldız

“Ardından biteviye seyahatler, yevmiye uğruna verilen mücadeleler ve yazgı denen o devasa karanlık dalga gururunu kırıp onu kendine yakışmayan bir makama hapsedene dek defalarca başarısızlıkla sonuçlanan denemeler geldi.” ⍨

~ormanın üzerindeki yıldız

“Artık hiçbir şey düşünmüyor, geçmişte kalanlar, geri döndürülemez olanlar hakkında kafa yormuyordu.”

~ormanın üzerindeki yıldız

“Tutku gibi ateşin altın rengiyle ışıldayan laleler, hafif egzotik rüyalar benzeyen uzun, beyaz taç yapraklı kasımpatılar, özlemin zarif imgesi ince uzun orkideler ve aralarda insanı kendine esir eden birkaç mağdur gül.”

~ormanın üzerindeki yıldız

“Görevlerini soğuk bir umursamazlıkla yerine getirirken sergilediği hareketler öylesine kendinden emin ve tasasız bir şiddete sahipti ki, bu aldatıcı maskenin ardında yatan acı kararın sezilmesi mümkün değildi.” ⍨

~ormanın üzerindeki yıldız

“Kopkoyu gece tehditkâr biçimde karşısına dikilmişti.”

~ormanın üzerindeki yıldız

“Ama gerçek katı ve acımasızdı. Erişilemez olanı tüm çıplaklığıyla ve netliğiyle görüyordu.” ⍨

~ormanın üzerindeki yıldız

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir