İçeriğe geç

Ayın Demiri Altında Kitap Alıntıları – Thomas Bernhard

Thomas Bernhard kitaplarından Ayın Demiri Altında kitap alıntıları sizlerle…

Ayın Demiri Altında Kitap Alıntıları

ölüme işaret etmekle yaşamdan söz ediyorum ve benim konum yaşam olduğu için benim konum ölümdür.
İç geçirmelerle geçti gün,
yıl duvara asılı kaldı
karamsı, çağımın endişeleriyle huzursuz.

Sanki daha gençtim.

Yanıma yat ve uyu, sus, yas’lanmayalım
Bütün bir kış boyu sadık kaldığım sen,
yazın ateşi içinden duydum
seslenişini – ey sahte bakış,
gönlünün bir kenarında yok et beni.
Bahar ölüm döşeğindir senin.
O çalı denizlerine
Döner gelirsin.
Bir ağlama dahi kalmaz çocuklarından sana
Ne de bir erkek gölgesi
O inatçı saçlarda.
Işık senin yalanını tarlalardan taşır,
Yaban çaresizliğin izleri
Yüzünü karartır
Çirkin bir bulutun
Perdesinde.
Çok orman kül oldu gitti
Kızgın ruhunun ateşinde.
Çaresizliğim gece yarısı gelir
Güneş ve yağmurun karmaşık düşlerinden,
Çok erken övmüşüm her şeyi
Kapıma da korkularıma da yabancıyım ben,
Soğuk duvarlardan üstüme inen binlerce yıl
Alır beni az biraz kışa götürür –
ve bilmiyoruz ki pek yakında unutulmuş olacağız/
mısralar da çözülecek ev önünde kar misali.
Hiçbir çığlık tutamaz bu elleri,
bu yara bere içindeki elleri,
ve bu gönlü isyandaki.
Aşk, sevgi, cinsellik, erotizm onun şiirlerinde açıkça hiç yoktur ya da yalnızca olmayışlarıyla, daha doğrusu olamayışlarıyla anılır: aşkları yitiktir, yalpalayan aşkına çaresiz’dir..
”Yazarların yazdıkları şeyler gerçekliğin yanında bir hiçbir şeydir, evet, evet her şeyin korkunç, her şeyin çürümüş ve bitmiş, her şeyin tam bir felaket ve her türlü çıkıştan yoksun olduğunu yazıyorlar ama yazdıkları bütün bu şeyler gerçekliğin yanında bir hiçbir şeydir; gerçeklik betimlenemeyecek kadar kötüdür. ”
Çocukluğunda ve gençliğinde yetim, korunaksız, zavallı, çaresiz ve yalnız (şiirlerde pek sık geçer bu sözcükler) olmak Bernhard için kabul edilebilecek bir kader değil, bir isyan nedenidir. Kolayca, insan düşmanlığı, mizantropi damgası vurulabilecek yanının, ki kendisinin çok yakın tanıklarının da bildirdiği gibi asla karakterinin bir özelliği değildir bu, temelinde insan sevgisi vardır. Peter Hamm’la söyleyişide yazdıklarında sevginin eksikliğine dair eleştirilere karşı söylediği gibi:
”Tam aksi. Bunların içindeki her şey aslında sevgi nedeniyle orada. Çünkü dünya aynalardan müteşekkil malum. Nefret ya da aşağılık üzerine yazan aynı zamanda sevgi üzerine de yazıyordur, mantıken.
Söyleyecek söz bulamam
ne anama ne babama,
söyleyecek söz bulamam
ben yaşlanırken beni seyredenlere
hançerlenmiş bir sonbaharda.

Söyleyecek söz bulamam
şu unutkan günlerde.
Söyleyecek söz bulamam.

Akşam olur beynim güneşe akar,
kırık dallarda asılı kalır canım,
ormanlarda dolanır baharım, yazım,
yorgunum ve falakası vurur bana
eski günlerden anıların.
nereye
yelim rüzgârım,
yüreğim,
beynim,
nereye göz yaşlarım?
Dağlara
çekilmek zorunda kalacak kederim
ve nöbetimi tutacak
karatavuk
yeni kazılmış mezar başında.
Hiçbir dua
beni akşam olunca
avutmayacak
ne de bir ağaç
beni anlayacak.
Bu çaresizlik zamanını ne yapayım,
beni söndürüp bitiren bu zamanı
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Beni unutasın
vadilerin kışında
buruk gönüllere dönük
ve düşlere
kanat çırpışı gibi martısı
gecenin.
Geceleri dinlerim pencere önünde
ağaçta ölümü.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ne ağaç ne gök
seni avutacak
ne de bir değirmen çarkı
çam kütüğünün kırılışı ardında,
ne ölen bir kuş
ne kaçan keklik ne de bir baykuş,
İç geçirmelerle geçti gün,
yıl duvara asılı kaldı
karamsı, çağımın endişeleriyle huzursuz.

Sanki daha gençtim.

Beni teselliye kalkma,
çünkü bu kış yalnız benimdir
Çoktan unutulmuş denizlerde
yüzer yıldızları
çaresizliğinin.
Sessiz bakar
otlar arasında
kırık baharı
ölülerin.
Yanıma yat ve uyu, sus, yas’lanmalıyım,
yeniden yolculuğa çıksam yıldız sayarım
ve bataklarda yaban otlarını ve türkülerini arayarak senin
korkular yaratırım
ne sesime kıyı
ne ağızıma söz tanımayan kederimde.
Çaresizliğim gece yarısı gelir
güneş ve yağmurun karmaşık düşlerinden,
çok erken övmüşüm her şeyi
kapıma da korkularıma da yabancıyım ben,
soğuk duvarlardan üstüme inen binlerce yıl
alır beni az biraz kışa götürür.
Geceler saatlerimi tüketir,
yüreğimi duvarlar yağmalar,
yok olup gideyim,
soğuğum yapraklarda, uykum yaban evlerde kalmış,
Yıl bin yıl önceki gibi bir yıl,
hiçbir şey bilmiyoruz,
bilmiyoruz batışı,
ne yok olmuş kentleri, ne de atların
ve insanların boğulduğu akıntıyı.
Ne ağaç ne gök
seni avutacak
ne de bir değirmen çarkı
çam kütüğünün kırılışı ardında,
ne ölen bir kuş
ne kaçan keklik ne de bir baykuş,

şimdi çok geride,

hiçbir çalı seni korumayacak
soğuk yıldızlardan
ve kanlı dallardan,
ne bir ağaç ne bir gök
seni avutmayacak,
lime lime bir kışın tacında
büyür ölümün
parmaklar tutuk
ottan ve yabandan uzak
hükmü içine yeni düşmüş karların.

Söyleyecek söz bulamam
şu unutkan günlerde
Söyleyecek söz bulamam
Beni odalarda unut,
kapıda yok et beni,
beyaz zirvelerden kar uçuşsun
yaşlanışıma
beni unutasın
Ağacın altına gel, orada ayağa kalkmakta
ölüler , gecenin gururlu sözcükleri,
düşlerde beyaz iskeletler
dizer duvarlara uykulu bir ay.
Çaresizliğim gece yarısı gelir
güneş ve yağmurun karmaşık düşlerinden,
çok erken övmüşüm her şeyi
kapıma da korkularıma da yabancıyım ben
soğuk duvarlardan üstüme inen binlerce yıl
alır beni az biraz kışa götürür
Bırak da akşamı parçalanırken göreyim yüzünde
Çok orman kül oldu gitti
Kızgın ruhunun ateşinde.
Ah bu bahar
Yıkkın ve yenik
Ah bu yaz, ölü.
Çaresizliğim gece yarısı gelir.
Pek yakında unutulmuş olacağız.
Akşam olur beynim güneşe akar,
kırık dallarda asılı kalır canım,
ormanlarda dolanır baharım, yazım,
yorgunum ve falakası vurur bana
eski günlerden anıların.
Hiçbir dua
beni akşam olunca
avutmayacak
ne de bir ağaç
beni anlayacak.

Dağlara
çekilmek zorunda kalacak kederim
ve nöbetimi tutacak
karatavuk
yeni kazılmış mezar başında.

Bir çiçek
beyaz bir çiçek
öfkemi içmiş
yitik kentte
ne bulutu ne ağacı
bilmek istemez artık.
Güneş yarasının izini
gömecek
ölen ağaç gövdeleri ardına
senin dudaklarının ateşi
alevlenecek
gülen baharlarına ölümün.
Yanıma yat ve uyu, sus, yas’lanmalıyım,
yeniden yolculuğa çıksam yıldız sayarım
ve bataklarda yaban otlarını ve türkülerini arayarak senin
korkular yaratırım
ne sesime kıyı
ne ağızıma söz tanımayan kederimde.
Ey sahte bakış,
gönlünün bir kenarında yok et beni.
Çoktan unutulmuş denizlerde
yüzer yıldızları
çaresizliğinin
sessiz bakar
otlar arasında
kırık baharı
ölülerin.
yeniden yolculuğa çıksam yıldız sayarım
ve bataklarda yaban otlarını ve türkülerini arayarak
korkular yaratırım
ne sesime kıyı
ne de ağzıma söz tanımayan kederimde
Bu yağmurlar
gecenin paslı kalbine
karanlık dehlizine ancak girer
ve gıcırdayan parmaklarla
yıldızlar arasında zifiri karanlığa melekler çizen ölülerin.
-Ey sahte bakış
gönlünün bir kenarında yok et beni.
Çaresizliğim gece yarısı gelir
bakar sanki çoktan ölmüşüm
gözler karadı ve alnım çiçek yorgunu
Çaresizliğim gece yarısı gelir
güneş ve yağmurun karmaşık düşlerinden
çok erken övmüşüm her şeyi
kapıma da korkularıma da yabancıyım ben
soğuk duvarlardan üstüme inen binlerce yıl
alır beni az biraz kışa götürür
Nerede ne zaman söyleyecek bana tanrım
ne zaman sokacağını çuvaldızı ete zamanın
geceler saatlerimi tüketir
yüreğimi duvarlar yağmalar
yok olup gideyim
soğuğum yapraklarda, uykum yaban evlerde kalmış
yorgun dualarımı deler vadilerde
deli ışık
yazı ayaklandırır can
mezarda ölümü
Puslanmış pencereleri kapayıp
ateş yaksak ölürken,
ki kışın sesi türkülensin
bedenimizde parçalanmış bir yazın
ve iyi bir söz çıtırdasın
yeşil çini sobada,
yaralar büyür bir gözyaşı ormanında,
suyun kara yansısı
ve geçmiş savaşın lambası,
korkarız buz gibi soğundan rüzgârın
ısıran kardan
kızıl kuş ayaklarıyla
yüzümüzü yırtan.
Olup bitenler
yarın
değiştirilmiş olacak
gökle
ve güneşin kanı
damlayacak
kar içine.
Hiçbir dua
beni akşam olunca
avutmayacak
ne de bir ağaç
beni anlayacak.

Dağlara
çekilmek zorunda kalacak kederim
ve nöbetini tutacak
karatavuk
yeni kazılmış mezar başında.

Uykuda dağıtır gece
koca rütbelerini
faniliğin.
Düşler etkimez bana.
Geceleri dinlerim pencere önünde
ağaçta ölümü.
Sanki daha gençtim
ölülerden bile genç
kentler gördüm ve gözlerin yorgunluğu
idi yaz yakınmaları derelerdeki.

Beni kıranlardan da gençtim
adımı unutanlardan da
dokuma tezgâhlarında, çekiç altında
ya da kaba sürgüsünde pulluğun.

Çaresizliğim gece yarısı gelir
bakar sanki çoktan ölmüşüm
gözler karadır ve alnım çiçek yorgunu
hüznümün acı balı
sayrı toprağa dökülür
kızıl gecelerde beni uykusuz bırakır
görmek güzün huzursuz ölümünü.
Yıl bin yıl önceki gibi bir yıl,
ormana bakıyoruz feleğin ağılına bakar gibi,
yalan söylüyoruz elma armut sepeti örer gibi,
biz uyurken soğukta kalmış
kapı önünde pabuçlar kirli.
Sanki daha gençtim
yaban ölüm ayinleri
yaban yıldızlar koklardım.
Söyle dün neredeydim? Sana yakın değil miyidim?
kuyu kıyısına uzanmış bahtiyar
yabancı mezarların kurumuş toprağını kürerken
ve soğuk rüzgara yenik
çoktan silinmiş izlerin kumu pabuçlarımdayken.
Endişeyle dönüp çıktığı sabahta
ellerinde hala bir sürü ölünün düşü.
Aşkları yitiktir
şaşkın ceylanların hıçkırıklarında yaşlanan
koyu karanlık ormanlarda
bir buluttan bir buluta
Sıkı çek küreklerini kemiklerine kadar
dağıt
ne doğuya ne batıya yas’lanmayan rüzgarına
evet, asla acı vermediklerini yok eder acı.
Kim ölür
bir başkası için
tohumlar uçuşurken
ve baharda
ölüm ve kuşlar
kara çalarken bulutsuz ufka
Yıl bin yıl önceki gibi bir yıl,
hiçbir şey bilmiyoruz
bilmiyoruz batışı
ne de yok olmuş kentleri
ve insanların boğulduğu akıntıyı.
Olup bitenler
yarın
değiştirilmiş olacak
gökle
ve güneşin kanı
damlayacak
kar içine.
Hiçbir dua
beni akşam olunca
avutmayacak
ne de bir ağaç
beni anlayacak.
Çoktan unutulmuş denizlerde
yüzer yıldızları
çaresizliğinin.
Sessiz bakar
otlar arasından
kırık baharı
ölülerin.
Aşkları yitiktir
şaşkın ceylanların hıçkırıklarında yaşlanan
koyu karanlık ormanlarda
bir buluttan bir buluta.
Çürümüş rüyalarda gıcırdar delice ölüm..
yaralar büyür bir gözyaşı ormanında
Balıklarda
kuşlarda
saklıdır bahar
Nereye
yüreğim,
beynim,
nereye göz yaşlarım..?
Olup bitenler
yarın
değiştirilmiş olacak..
korku salar hem gönüle hem akla..
Bu çaresizlik zamanını ne yapayım,
beni söndürüp bitiren bu zamanı..
Beni odalarda unut,
kapıda yok et

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir