İçeriğe geç

Aydaki Kadın Kitap Alıntıları – Ahmet Hamdi Tanpınar

Ahmet Hamdi Tanpınar kitaplarından Aydaki Kadın kitap alıntıları sizlerle…

Aydaki Kadın Kitap Alıntıları

– Daha fazla sevdiğim şeyler var.
– Memleketten de fazla mı?
Bazı insanların kaderi başından o kadar belli ki
Aşk her şey değildir, Selim. Huzur ve hürriyet de lazım. Her şeyden evvel hürriyet lazım.
Bu yükü nerde bırakabilirim?
Hepimiz parça parçayız. İçimizde, dışımızda birtakım şeyleri lehimleyerek yaşıyoruz.
İnsan talihi Büyük bir kördöğüşü.
Fakat kelimeler böyleydi. İnsanın doğrudan doğruya kalbine veya gözüne, yahut kafatasına gelmezlerdi. Düşünce denen o acayip ve gizli şeye, o jelâtin yığınına isabet ederlerdi. Onun için birdenbire öldürmezler, bir daha kaybolmamak, sizi bırakmamak için oraya gömülürler, oradan yavaş yavaş gizli ve açık, sizi zehirlerlerdi.
«Olağan şeyler. İnsanlık hali Aldırmayın.»
Yüzlerce manzarasını ezberden bildiği bu çehreyi sanki ilk defa görüyormuş gibi azaba giden bir dikkatle içinden sayıyordu.
Hiçbir şey bitmiyor .., hiçbir şey. Her şey birbirine karışıyor, kenetleniyor. En dipte olanı birdenbire en üstte görüyorsun. Hepsi suyun yüzüne çıkmak için vaktini bekliyor.»
Herkes için ayrı cümle bulacaksın. Herkese başka türlü güleceksin.
Ya o fevkalâdeler,.. Ah ne kadar sevdimler, bütün o aptal hayranlıklar
Hepsi, kendilerini bilmedikleri bir şey için harcamaktan hoşlanıyor.
Sanata biz müzelerden bakıyoruz. Ve hep tasnif edilmiş, musaffa eserler görüyoruz. Halbuki sanat hayatın bir parçası. Hayatın içinde onu görmeğe çalışmıyoruz. Sanat hiç de istisnaî bir şey değil. Aksine daima olagelen şey bence.»
Hepimiz parça parçayız. İçimizde, dışımızda birtakım şeyleri lehimleyerek yaşıyoruz.
Para daima bulunur, bulunmadığı zaman da vazgeçilir.
Şimdi alkış başlayacak. Bütün bu insanlar kanat şakırdatan acayip kuşlar gibi alkışlıyorlar. Nasıl aktıkları derinlikten birdenbire dışarıya çıktılar. N’olur tekrar bizi oraya gönder. Tirbuşon tekrar delsin, tekrar banyonun deliğinden gruk gruk, diye akan su olalım.
«Değişiklik dışarda Bütün tezatlar, aksamalar, güzel, gülünç, manalı şeyler her şey orada, suyun üstünde yüzüyor. Derinlere inince herkes birbirine benziyor.»
Aldırma, bu dünya böyle işte. Şurada kaç günlük ömrümüz var? Ne diye meseleleri azdıralım. Büyük davranışlara ne lüzum var sanki? Bak hazların dünyası hazır Bir adım ötemizde bir uçurum gibi açılmış bizi bekliyor. Sen benim uçurumum olacaksın, ben senin uçurumun
Sapsarı bir ışık dört yana uzanıyor.
Ne şirin kadın. Ne espri monşer, ne hazırcevaplık Sonra ne kadar sevimli şekilde küstah.
Anne sizin zamanınız değil artık, bugün hayat başka derdim. O zaman annem bana kızım, güneş başka taraftan mı doğuyor, diye sorardı. Hayır, inanmazdı sadece vazgeçerdi. Çok yorulmuş gibi vazgeçerdi
Elim onun omuzunda. Ritim de alkol gibi. İnsanın damarlarına bir lâhzada yayılıyor. Ama onun sarhoşluğu başka türlü
Bir daha dünyaya gelirsem Ama insan bir daha dünyaya gelebilir mi?
Gidecek hiçbir yerim yok. Ben daima dört yol ağzındayım. Hatta kendi evimde bile
«Yok a canım.., Bir şey yok. Hepsi bu kadar.»
Kapının arkasında ve aynanın önünde ellerine o tanımadan bakış. Ben mi idim bu? Şüphesiz ki değil.
Sonra bir yığın çılgınlık. Ah bu insan denen bu cezir ve med halindeki hayvan.
Fakat arzunun ötesi var. O kendiliğinden sayısız dehlizlere açılır.
«Ne olacak şimdi?» diye soruyor,
«nasıl çıkacağız bu işten?»
Büyük bir krize girmek üzereyiz. Paramız düşüyor ve daha da düşecek. Para yerine itibarî bir değerler silsilesinde yaşıyoruz. Bunun neticesini elbette göreceğiz
«Belki de bir modadır ama hakikaten tababet bugünlerde viskiyi açıkça tercih ediyor. ..» «Muhakkak viski mi için diyor?»
«Yok a canım Tabiî evvelâ hiç içmeyin diyorlar. Tababet de bütün otoriteler gibi nehiy denen şeyden vazgeçemez. Fakat galiba hafif bir şüphe başlamış olacak ki elinizden gelmezse, canınız fazla isterse bir kadeh viski alın diyorlar ve bilhassa damar sistemine iyi geldiğini söylüyorlar. ..»
Hepsi kendi ahlarının ateşinde tutuşmuş yanıyorlardı.
Fakat dikkat edin! Rakı içeceğiz.»
En iyisi farkına varmamış gibi davranmaktı
Benimle fiziğin ötesinde başka şeylerin bulunduğunu anladılar Başka dünyaların başka hakikatlerin Mahv oldular.
Hayatla etrafında daima birtakım eksikliklerin kuşağı bulunacaktı.
Zaten bu karanlıkta bir şeylere çarpmamak imkânsızdı.
«Büyükler ayrı gitsin biz ayrı gideceğiz.»
«Belki bir şeyleri aldım, fakat yerine büsbütün başka hiç bilmediğim bir şey verdim.»
..serin suyun altında o zamana kadar farkına bile varmadığı vücudunu bir daha keşfetti.
İlk düşüncesi «Artık erkek oldum. Beni seven bir kadın var »
«Ben de şimdi gidiyorum. Bir saat sonra eve gel, bekliyorum. Kimse yok » diye sıcak ve büyülü iksiri akıtmıştı.
«Mutfağın kapısını açık bırakırım. Bahçe duvarından atla İncir koparır gibi yap, bizim tarafa geç!»
Köpek beraberce atlattıkları tehlikeyi anlamış gibi sahibine biraz daha sokuldu.
İnsan hayatından memnun olmayınca mazisini âdeta inkar ediyor.
Geçmiş zaman rüya görmez, sadece hatırlar.
O gün büsbütün güzeldi. Hiç yaşamamış şeyler gibi güzeldi. Hayatın eşiğinde, düşüncenin eşiğinde son bir defa için gördüğümüz şeyler gibi güzeldi
Akşamları biraz sıtma yapıyor o kadar
Her şey nasıl birdenbire eskiyor. Bu vasıta yığını, bu karmakarışıklık. Sanki Beypazarı’nda veya Yozgat’tasın. Fakiriz, fakir Bir yığın zengini olan fakir memleket. İstanbul denen malûl köyler…
Hayat hakikaten birkaç madde etrafında dönüyor. Aslında hayat zannettiğimizden fakir. Hayır, musiki gibi, yedi notanın etrafında ve namütenahi Ölümle meze edildiği için.
Denizin ve yeşilliğin can sıkıntısı olduğu sahiller Leylâ’sızlığın azabı.
Hey gidi günler hey!
..böyle sersemce çarptığı için özür diledi. «Zararı yok Zaten burası dar.»
Bir yığın kabuklaşmış süfre.. Her şeyi satıhtan almağa mahkûmmuş gibi yaşıyorlar. Beyoğlu Biraz da onların.
Her cinsten çıplak omuz, göğüs, tebessüm, sahte veya hakikî mücevher parıltısı, pudra, çiçekle karışmış dişi kokusu ve can sıkıntısı.
Arzuyu bir nevi ermişlik tecrübesi gibi kabul ettiği o yılları düşündü. Kutsalın da muayyen hududu yok, o da izafi.
«Belki başka türlü güzel Yaşının güzeli..
«Belli ki söylemek istediğini resme mal edememiş. Ressam gibi düşünemiyor. Daha ziyade acemi bir edebiyatçı, ham ruh hallerini olduğu gibi veren bir şair.»
..bu cins tablolarda sık sık rastlanan dağınıklığa düşmemişti tablo. Tek bir merkezin etrafında toplanmasa bile hiç olmazsa bir bütün gibi görülüyordu. Onun için göz ve zihin şaşırıyordu.
..bir müsveddeden öbürüne geçerken teferruat tarafından sürüklenmeler oluyordu.
Yahut başka bir tesadüf Niçin olmasın? Uzviyetin de kendine göre bir hafızası olsa gerek.
«Tıpkı bir cenin gibi kendi üstüme büzülmüştüm. Sanki ılık ve durgun, yüklü bir suda gibi.»
İnsan hayatından memnun olmayınca mazisini âdeta inkâr ediyor.
Hepimiz bir çeşit istiğnada yaşadık.»
Sanki bir yığın acayip kuş, tanımadığı iklim veya yıldız hayvanları insan kıyafetine girmiş hep beraber kılık değiştiriyorlardı.
“Fakat artık imkânsız. Bir şeye bağlanamıyorum. Yoruluyorum.”
Uyandım. Uyanıyorum. Zihnin oyunu bitti. Şimdi kendi kapımdayım. Biraz sonra içeriye, oradan dünyaya gireceğim.
Bazen kendimi iki ayrı insan sanıyorum. Hatta birbirine karşı vaziyet almış iki ayrı insan. Birinin yaptığını öbürü bozuyor gibi geliyor bana.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir