İçeriğe geç

Ayaklarının Altındaki Toprak Kitap Alıntıları – Salman Rushdie

Salman Rushdie kitaplarından Ayaklarının Altındaki Toprak kitap alıntıları sizlerle…

Ayaklarının Altındaki Toprak Kitap Alıntıları

Söz konusu aşk olunca insanların kendilerini inandırabilecekleri şeyler konusunda sınır yoktur.
Bazı görüntüler âciz insanların görmeye dayanamayacağı kadar vurucudur.
Kısacası buradan kurtulmak istiyor, ama gidecek hiçbir yer, girmiş olduğundan başka sapabileceği hiçbir yol yok
Kimi zaman nasıl yukarı çıkılabileceğini görmek için en dibe vurmak; ya da doğru yolu bulmak için yanlış yollara sapmak gerekir.
Cinayet öldürülen kişiye karşı işlenmiş bir şiddet suçudur. İntihar ise geride kalanlara karşı işlenmir bir şiddet suçudur.
Bu dünyada büyük bir düzenbaz kendi halinde dürüst bir adamdan daha fazla itibar görebiliyor..
Gerçekten de tüm ari kültürler dinin hükümranlığı,fiziksel güç ve verimlilik kavramları üzerinde mi duruyordu?
Dünya barbarlarla doludur sevgili dostum.
Ve işte gösterinin ayakta alkışlanmayı hal eden finali.Aşkın ölüm karşısındaki zaferi.Bütün dünya güzelliğin egemenliğine itaat eder
Tanrı elimizden alacaksa neden böyle bir hediye veriyor? Neden inancımızı sınamak zorunda?
Ne zaman sizi tanıyan birileri ortadan kaybolsa kendinizin bir şeklini yitirirsiniz.
O başkası tarafından görüldüğünüz ve tanındığınız şeklinizi. Sevgili ya da düşman, anne ya da arkadaş; varlığımızı bizi tanıyanlar oluşturur ve onların hakkımızdaki düşünceleri tıpkı bir elmas ustasının kullandığı aletler gibi kişiliğimizin farkı yüzlerini şekillendirir. Yaşanan her kayıp bizi var olan tüm şekillerimizin birleşip yok olacağı mezara doğru götüren bir adımdır.
Tanrı, atalarımızın anlayamadığı bir olguyu açıklamak için icat edildi: var oluşun parıltılı gizemini. Oysa anlaşılmaz olanın varlığı Tanrı’nın bir kanıtı değildir.
İnsanlığımızın göstergesi sevgidir.
İnsanlar en çok bahar aylarında intihar eder. Dünya aşık olurken kendi sevgisizliğiniz bir tokat gibi patlar.
Fakat sanırım hayat böyle bir şey. Bu dünyada büyük bir düzenbaz kendi halinde, dürüst bir adamdan daha fazla itibar görebiliyor.
Geniş kitleleri etkileyen bazı hastalıkların aslında hiç var olmadıklarını öğreniyoruz.
Fırlatıp atmaya çalıştığın kişiliğinin parmakla işaret edilmesi insanı sinirlendirir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
ne zaman sizi tanıyan biri ortadan kaybolsa kendinizin bir şeklini yitirirsiniz. O başkası tarafından görüldüğünüz ve tanındığınız şeklinizi. Sevgili ya da düşman, anne ya da arkadaş; varlığımızı bizi tanıyanlar oluşturur ve onların hakkımızdaki düşünceleri tıpkı bir elmas ustasının kullandığı aletler gibi kişiliğimizin farklı yüzlerini şekillendirir. Yaşanan her kayıp bizi var olan tüm şekillerimizin birleşip yok olacağı mezara doğru götüren bir adımdır.
Tanrı, atalarımızın anlayamadığı bir olguyu açıklamak için icat edildi: var oluşun parıltılı gizemini. Oysa anlaşılmaz olanın varlığı Tanrı’nın bir kanıtı değildir
Erkekler için aşk bir tür öz-değerlendirmedir. Yalnızca yakınlık göstermeye hakkımızın olduğunu hissettiğimiz, arzulamaya cesaret edebildiğimiz kadınlara aşık olmamıza izin veririz.
Değişimler böylesine büyük olduğunda politikacılar kendilerine pay çıkarmak için sıraya girecektir.
İnsanlar etraflarında umutsuzluk olmasından hoşlanmazlar. Gerçek anlamda ümitsiz olanlara, hayattan geri dönüşü olmayan bir şekilde kopanlara karşı sabrımız son derece sınırlıdır. Hoşumuza giden acıklı hikayeler biz sıkılmadan bitiverenlerdir.
Bir kere yola çıktıktan sonra insan doğasında neyin en iyi ve neyin en kötü olduğunu öğreneceğimiz bu ruhani yolculukta ilerlemekten başka seçeneğimiz yok. Kendi doğamızda.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hiçbir şeye güvenmemekte haklıydı, diyorum yüksek sesle. Bastığı toprak bile ona ihanet etti.
dünya sahnesinde birkaç kahramana karşılık sayısız çalçene ahmak vardır.
İnsanlar en çok bahar aylarında intihar eder. Dünya aşık olurken kendi sevgisizliğiniz bir tokat gibi patlar.
İnsan hayatı boyunca pek çok maske takar, ama çok az insan onu kemiğine kadar soyabilir.
Düşülmemesi gerekenleri düşünmeye başladı: yani hayatın aslında koca bir yenilgiden başka bir şey olmayabileceğini.
Görme yetisini kaybetmişken dünyanın güzelliklerinden söz etmek ya da duyamazken müziğe övgüler dizmek zordur. Aynı şekilde kırık bir kalple aşk hakkında yazmak,hele hele sevgi dolu cümleler kurmak da çok zordur. Yine de bu bir mazeret olamaz; herkesin başına gelebilir.Tek yapılması gereken şey bunları aşmaktır, sürekli aşmak. Acı ve kayıp da normal dir. Aslolan kalp kırıklarıdır.
Her geçen gün üzerinde yeni çatlaklar oluşan kırık bir aynanın üstünde yaşamaktayız.
Cinayet öldürülen kişiye karşı işlenmiş bir şiddet suçudur. İntihar ise geride kalanlara karşı işlenmir bir şiddet suçudur.
derler ki hepimiz çıplak doğarız; gerisi hikaye.
ne de olsa görünmez kusurlarımız vaktimiz geldiğinde bizim de belimizi bükecektir. Hayatını açtığı yaraları, hepimizi birer efsane olmaktan çıkarır
Dinden dönmek trene binmeye benzer. Bir süre sonra ait olduğun tek yer tren olur. Ne çıktığın ne de vardığın istasyon. Her iki yerde de tamamen hakir görülürsün.
Tüm resmi görebilenler çerçevenin dışına adım atanlardır.
İnsanın asıl değeri en büyük sıkıntıları yaşadığında ortaya çıkar. İşler yolunda gitmediğinde ederimiz nedir? Yalnızca göz mü boyarız yoksa simyacıların hayallerini süsleyen gerçek değerli taşlar mıyız?
Cinayet öldürülen kişiye karşı işlenmiş bir şiddet suçudur. İntihar ise geride kalanlara karşı işlenmiş bir
şiddet suçudur.
Çok fazla para, çok fazla yoksulluk, çok fazla çıplaklık, çok fazla maske, çok fazla öfke, çok fazla kızıl, çok fazla mor. Çok fazla umut söndürülüyor, çok fazla görüş daraltılıyordu.
Neye güvenebilirdik? Böylesine bozuk, çarpık bir dönemde insan nasıl demir atacak bir yer, bir temel, sabit bir nokta bulabilirdi?
Ne de olsa tutkulu bir sevgiye neden olan her şey kaçınılmaz olarak nefreti de beraberinde getirir.
kırık bir kalple aşk hakkında yazmak, hele hele sevgi dolu cümleler kurmak da çok zordur. Yine de bu bir mazeret olamaz; herkesin başına gelebilir. Tek yapılması gereken şey bunları aşmaktır, sürekli aşmak. Acı ve kayıp da normal dir. Aslolan kalp kırıklarıdır.
Gemi inşa eder etmez denize açıldık, okyanusları kağıt teknelerle aştık. Araba inşa eder etmez kendimizi yollara vurduk. Uçak inşa eder etmez yerkürenin en uzak köşelerine göz diktik. Şimdiyse Ay’ın karanlık yüzüne, Mars’ın kayalık düzlüklerine, Satürn’ün halkalarına, uzay boşluğuna kafayı takmış durumdayız. Gezegenlerin yörüngesine mekanik fotoğrafçılar yerleştiriyor ya da onları yıldızlara doğru geri dönüşü olmayan yolculuklara gönderiyor ve bize ulaştırdıkları inanılmaz görüntüler karşısında gözlerimiz doluyor; gökyüzünde buluttan payandalar gibi asılı duran bu uzak galaksilerin fotoğrafları bize ne kadar önemsiz olduğumuzu anımsatıyor ve uzaydaki kaya parçalarına sanki evcil hayvanlarımızmış gibi isim takıyoruz. Uzayın büküldüğü yere, zamanın sınırlarına ulaşmak için can atıyoruz. Evde oturup kendini -Nasıl derler?- bağlarıyla tutsak etmekten hoşlanıyorum diye kandıran ırk bu öyle mi?
Fakat sanırım hayat böyle bir şey. Bu dünyada büyük bir düzenbaz kendi halinde, dürüst bir adamdan daha fazla itibar görebiliyor.
Hayatlarımız hak ettiğimiz gibi değildir; kabul edelim ki birçok yönden acı verecek şekilde yetersizdir.
Kendi kendime değersizliğimi anımsatmak istediğimde başvurabileceğim deneyimler, faydalanabileceğim anılar var.
Bu benim fikrim .Ah ,doğru, neredeyse söylemeyi unutuyordum: sözde.
Bir adam sadece bi fotoğrafçı ile konuşmak istedi diye fotoğrafının çekilmesini isteyecek diye bi kanun yoktur.
Rahat bırakın adamı.
Ah şu çocuk gözünün ateşli gücü! Çocukken hepimiz makineye ihtiyaç duymayan birer fotoğrafçıyızdır,
görüntüleri hafızamıza kaydederiz.
Sonra elime bir fotoğraf makinesi tutuşturdular,
zihnimdekinin yerini alan mekanik bir göz ve bunun ardından anımsadıklarımın çoğu fotoğraf makinesinin akıp
giden zamandan çekip almayı başardığı anlardan ibaret.
Artık bir anıcı değil bir röntgenci olarak yalnızca
fotoğrafları anımsıyorum.
Bir döngünün sonunda zamanın
bu şekilde dağılmasının türlü türlü zehirli, alçaltıcı, kirletici etkileri vardır. Bir temizlik gerekir.
Ey kibirli
dünya, illa yapman gerekiyorsa çekil altımızdan; kayaları
erit ve taşları salla. Ben olduğum yerde kalacağım, tam
burada. Bunu ben keşfettim ve uğruna
çalıştım ve hak ettim. Bu benim.
Dünya sadece açgözlülüğümüz ve acımasızlığımız ve
kibrimiz ve yobazlığımız ve beceriksizliğimiz ve nefretimizden, şarkıcılarımızı ve diğer masum insanları öldürüp
durmamızdan bıkmış olabilir. Belki de dünya bizimle ne
yapacağına bir türlü karar veremiyordur ya da ağzını iyice açıp bizi, zavallı insanoğlunun tümünü yutmaya karar
vermiştir.
Yine her zamanki gibi sorun çıkarmayın, insanların acısından yeterince para kazandınız
Irk ve ten rengi sınıflandırmalarını çürüyen
Batı ‘nın evrensellik dogması yararına bastırmaya çalışması
aslında kendi özünden kaçarak arzu edilen, hayranlık beslenen Öteki’nin kollarına atmaktan başka bir şey değil.
Şimdiyse en sonunda hayatımda çiçek açan
yeni bir mutluluk var.
Belki de geçmişin dehşetiyle bu sayede yüzleşebiliyorum. Görme yetisini kaybetmişken dünyanın güzelliklerinden söz etmek, ya da duyamazken müziğe övgüler
dizrnek zordur. Aynı şekilde kırık bir kalp le
aşk hakkında yazmak, hele hele sevgi dolu cümleler kurmak da çok
zordur. Yine de bu bir mazeret olamaz; herkesin başına
gelebilir. Tek yapılması gereken şey bunları aşmaktır,
sürekli aşmak. Acı ve kayıp da .,normaldir. Aslolan kalp kırıklarıdır.
Tenin sınırlarında kuduz köpekler kol gezer. Tenini söküp atma sakın.
Ya da rolünü değiştirme. Sen çıkamazsın bense giremem.
Biterken yeniden başlamalısın. Yoksa ruhunu kaybedersin. Tenin sınırlarında silahlı muhafızlar kol gezer
Ama asıl istediğimiz şey özgürlük değil sevgidir. Ohalde kim daha şanssızdır? Kalbinin arzuları karşılanan ve sonsuza dek onu kaybetmekten korkan sevilen bir adam mı, yoksa dünyada esir hayatı yaşayan
orduların arasında, çıplak ve bir başına kalan özgür adam mı?
Bir anıt dikmeyin. Bırakın gülü
yalnızca açsın onun adına her yıl.
“İnsan hayatının hissedilen şekli budur,ne dümdüz ne tamamen virajlı ne de sonsuza dek çatallanıp duran bir yol değil,tam aksine çarpışıp ayrılmalardan oluşan bir olaylar dizisidir”
“Babası ve ailesi tarafından reddedilen, babası tarafından daha çocukken terk edilen,yarım kalan aşklarının açık yaralarını taşıyan Mira yine de kalbini bir kez daha ateşe atmaya hazır. En kötüsünden korkmasına rağmen en iyisi için her şeyi denemeye. İşte ben buna cesaret derim”
“Ne zaman sizi tanıyan birileri ortadan kaybolsa kendinizin bir şeklini yitirirsiniz. O başkası tarafından görüldüğünüz ve tanındığınız şeklinizi”
“Bu basit bir heyecandan fazlasıydı,bir tür tamamlanmaydı.İnsanın kendi gözleriyle gerçeğin gözlerinin içine bakıp onu bakışlarıyla alt edebilmesi. Neyin ne olduğunu görüp olduğu gibi gösterebilmesi”
“Tüm resmi görenler çerçevenin dışına adım atanlardır”
“İnsanoğlundaki hatalar tıpkı inleyen yerküredeki çatlaklar gibi eninde sonunda hep açığa çıkar “
Venus significat humanitatem. İnsanlığımızın göstergesi sevgidir.
Fakat geçmişin artık şimdi olmaması onu daha az değerli kılmıyor. Hatta çok daha değerli, çünkü sonsuza dek kayboldu.
Her şey mükemmeldi. Demek insanlar böyle hissediyor, diye düşünmüştüm: kökler. Birlikte doğup bir türlü kurtulamadığımız değil de kendi seçtiğimiz toprağa gömdüğümüz kökler, yani bir nevi kendi adımıza verdiğimiz radikal kararlar.
Cinayet öldürülen kişiye karşı işlenmiş bir şiddet suçudur. İntihar ise geride kalanlara karşı işlenmiş bir şiddet suçudur.
Söz konusu aşk olunca insanların kendilerini inandırabilecekleri şeyler konusunda sınır yoktur.
Gerçekleşmekte olan olay: Hiçbir şey onun yerini tutamaz; suratın darmadağın olmadığı sürece olaya iyice yaklaşmak gibisi yoktur. Dünyada daha heyecan verici bir şey olamaz.
Çünkü bir kez deprem yaşadınız mı çizik dahi almadan kurtulsanız bile onun da tıpkı bir kalp krizi gibi yeniden ve bu kez çok daha şiddetli bir şekilde yeniden tekrarlanma riskini taşıyarak dünyanın göğsünde beklediğini bilirsiniz.
Bir şey dilerken dikkatli olun.
“Bir yere ait olmayan insanlar ne olacak?”
“Nereye? Nereye ait olmayan?”
“Herhangi bir yere. Herhangi bir şeye, herhangi bir kimseye. Fiziksel olarak bir bağı olmayanlar. Uzay boşluğundaki kuyrukluyıldızlar gibi hiçbir çekim gücüne tâbi olmayanlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir