İçeriğe geç

Ayaklarına Dokunurum Gölgede Kitap Alıntıları – Pablo Neruda

Pablo Neruda kitaplarından Ayaklarına Dokunurum Gölgede kitap alıntıları sizlerle…

Ayaklarına Dokunurum Gölgede Kitap Alıntıları

”Ama yine de derler ya hani,
Kalp bir yapraktır .
Ve rüzgârdır onu çarpıtan. ”
Neden bu geçip giden faniler
Daha yaşarken ölüyorlar..
Ama yine de, derler ya hani
Kalp bir yapraktır
Rüzgardır onu çarpıtan.
Asla yalnız değilim seninle
Seninle toprak, seninle deniz,hayat.
Ne kadarsam,
Ne katarsam ve ne denli çığırsam,
Bu aşkın özü toprak, deniz,
Ekmek ve hayat
Gemi denizde bir bulut
Ve ben gideceğim yeri unuttum,
Ne pruva kaldı aklımda ne de ay,
Bilmem ki ne yana gidiyor dalgalar
Ya da nereye taşıyor bu gemi beni
Dinle
Sakla
Uzat sessizliğini
mısralar yazmalıyım diyorum,
kendi kendime okumayacağım,
şarkı söylemeliyim
birileri için
hiçbir zaman
tanışmayacağım.
Vedalara alışkın olsam da
gözlerimi zorlamadım hiç:
Nerede bastırılmış gözyaşlarım?
Bilmiyorsun ölen kimdir bugün,
tanımıyorsun yas tutanlarını
Cenaze alayının peşi sıra,
Bilmiyorsun, düşleyemiyorsun
Evinden çıkarılanları,
Dün gece, işini kaybetmiş kızcağızı
Annenin parmaklarından kayıp düşen yüzüğünün tefecinin çekmecesinde çınlamasını
Kayıp bir cırcır böceği gibi,uzanmış yatıyorsun
Tüm insanların gecesinde
kendime daha küçük bir gece yaratıyorum.
Benim halkım nasırlaştırdı ellerini
çentik çentik
çıkarıp madenleri,
nasır nedir bilir benim halkım,
yürür gider yinede.
Bunca yaşamın ve ölümün içinde
mürekkep yalamış insanlar
söylenmiş bunca iyi günler,
gevelenmiş hoşça kallar
vakit bulamamışlar elveda demeye.
Ayağımız altındaki taşlardan ve açlık çeken gözlerden, hayatı anlamak için paramparça ettiğimiz kitaplardan
bak işte ben buradayım diyen ama bir türlü göremediğimiz..
Kimseden fazla bir şey yapmadım,
belki, herkesten az..
Üstünden uçan kuşlarla, bakıyorum da sana
İnanmıyorum kendim olduğuma..
Sana ve bana
nasıl da koşturmuştuk öbür caddelerde..
Henüz gözleri doğmamış olan senin için
demirden sayfalar açacağım, bu iğrenç ve kaderimiz olan yüzyılın serpintilerine uğramış, siyah ve ağzı kapatılmış insanlarıyla esmer bir çağdan, yaşadıkça gördüm ki bilinçlenmeye başladılar lağım çukurlarında.
Aşkım, tükeneceği yok aşkımızın şarabının
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
 Bilmiyorsun ölen kimdir bugün,
tanımıyorsun yas tutanlarını
Cenaze alayının peşi sıra,
Bilmiyorsun, düşleyemiyorsun
Evinden çıkarılanları,
Dün gece, işini kaybetmiş kızcağızı
Annenin parmaklarından kayıp düşen yüzüğünün tefecinin çekmecesinde çınlamasını
Kayıp bir cırcır böceği gibi,uzanmış yatıyorsun
senin görevin
kömür ve ateş,
ellerin kirlenmeli
yanık yağlarla,
kazanın dumanıyla,
temizlen,
yeni bir elbise giy
ki o zaman
akıl erdirirsin
tasasına zambakların,
hizmet eder sana
portakal çiçeği ve güvercin,
parıldarsın o zaman,
unutmadan halinin
unutuş olduğunu,
belirsiz olduğunu,
unutmadan geldiğin yeri:
sivri taşlar üzerinde yürü,
sertleş
ve dön geri.
Kimseden fazla
bir şey yapmadım,
belki, herkesten az
Bir uğraşı var adamın,
Kazmakla meşgul mezarını
Yorgun argın gitmek,
Yola düşmek,
Ekmek, ev ve kadın arayarak,
Tüm adamların yaptığı gibi
Neden bu geçip giden faniler
daha yaşarken ölüyorlar.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Nasır nedir
bilir benim halkım
Bakıyorum da sana inanmıyorum kendim olduğuma
Aşkım, tükeneceği yok
aşkımızın şarabının.
gecelerimin dalı, kumdan yıldızım,
gecelerimin dalı, kumdan yıldızım,
yaban gülden kökeninin sığınağında
yatışıyor benim çoban ateşinin yükseğinde yanan ruhumun savaşları
Senin için saklanmış şaraptır benim kanım.
Kimsin arkadaş, benim yanlış barışımın düşmanı?
Soyunu sopunu başlatan kıvılcımı çakan ateşin
parçasısındır da sen,
bağışla bana parıltılı hayatım adına tutunacağım dalı.
sen bu kapıdan girmediğinde
karanlık olur ancak,
boşuna geçiyordu
gün, sen olmadığın zamanlar
Kitap, seni kapadığımda
hayatı açıyorum
Ne çok şey taşıyor bu sular!:
sürati ve uzamı,
gecekonduların köpürmesini
ve korkunç maskeleri.
neden bu geçip giden faniler
daha yaşarken ölüyorlar.
mısralar yazmalıyım diyorum,
kendi kendime okumayacağım,
şarkı söylemeliyim
birileri için
hiçbir zaman
tanışmayacağım.
Derler ya hani
Kalp bir yapraktır
Ve rüzgardır onu çarpıtan
Nereye gittin ? Ne yaptın?
Ah aşkım benim ,
Sen bu kapıdan girmediğinde
Karanlık olur ancak,
Boşuna geçiyordu
Gün, sen olmadığın zamanlar,
Aramaya çıktım seni köşe bucak,
Sandım ki saate kilitlendin, belki de
Aynaya saklandın,
Milim milim katlayıp
Deli gülüşünü
Bıraktın
Öyle sıçrasın
Bir küllüğün ardından-
Sen yoktun ,ne gülüşün
Ne saçların
Ne o koşarcasına
Hızlı adımların.
Unutmadan halinin
Unutuş olduğunu,
Belirsiz olduğunu,
Unutmadan geldiğin yeri;
Sivri taşlar üzerinde yürü,
Sertleş ve dön geri.
neden bu geçip giden faniler
daha yaşarken ölüyorlar
Asla yalnız değilim
Seninle yeryüzünde,
Ateşlerden geçerken bile.
Yalnız değilim asla.
Toplarken
Seninle şafağın mahmur ışık oklarını,
Baharın körpe yosununu.
Seninle,
Seçmedigim
Ama
Biricik
Savaşımda,
Seninle caddelerde
Ve de kumsalda, Seninle
Aşkım,yorgunluk,
Ekmek,şarap,
Yoksulluk ve kızgın güneşte,
Yaralar,eziyet,
Neşe seninle.
Olanca ışık,gölge,
Yıldızlar,
Biçilmiş buğday,
Boylu ayçiceklerin
Taçları, kendi ağırlıklarıyla
Eğilmiş,uçuşu
Karabatağın, yarıp geçiyor
Gökyüzünü
Deniz haçı gibi,
Bütün uzay,güz, karanfiller,
Asla yalnız değilim,seninle,
Seninle toprak,seninle Deniz,hayat,
Ne kadarsam, ne katarsam ve ne denli çığırsam,
Bu aşkın
Özü, toprak,
Deniz,
Ekmek ve hayat.
Yirmi yaşına basmadan aldıydım
polis coplarının arasında
büyük bir yer altı kalbinin atışını,
başkalarının hayatını korumakla
anladım ki
Onların hayatları benim,
yoldaşlar edindim sonra da
beni hep koruyacak
çünkü benim şiirim
kabuğundan çıkmıştı bir kere,
taçlanmıştı onların acılarıyla.
Kalp bir yapraktır
Ve rüzgârdır onu çarptıran
Kalp bir yapraktır
Ve rüzgârdır onu çarptıran
Neden bu geçip giden faniler
Daha yaşarken ölüyorlar
Ayaklarına dokunurum gölgede, ellerine ışıkta.
asla yalnız değilim, seninle,
seninle toprak, seninle deniz, hayat,
ne kadarsam, ne katarsam ve ne denli çığırsam,
bu aşkın
özü, toprak,
deniz,
ekmek ve hayat.
Ya atlar, onlar neredeler?
Bunca yaşamın ve ölümün içinde
mürekkep yalamış insanlar
söylenmiş bunca iyi günler,
gevelenmiş hoşça kallar
vakit bulamamışlar elveda demeye
yabana karışmış atlarına.

Bir yağmur damlasına bindim ben
bir su damlasına bindim
çok küçüktüm de o zamanlar
yerimden kaydım
ve eğerimi kaybettim
kökler ve at nalları arasında
şu anda meşgul olan adam
bakmıyor ormanın derinliklerine
artık karıştırmıyor yaprakları
zaten yaprak da düşmüyor gökten,
bir uğraşı var adamın,
kazmakla meşgul mezarını.

Görmek gerekir, nasıl bir sessizliktir
Valdivia’nın kenar mahallelerinde,
yoksa bilinmez
neden gömülüdür
bu topluluk
bu kökler taifesi,
neden bu geçip giden faniler
daha yaşarken ölüyorlar.

Ama yine de, derler ya hani.
kalp bir yapraktır
ve rüzgardır onu çarptıran.

Gemi denizde bir bulut
Ve ben gideceğim yeri unuttum,
Ne pruva kaldı aklımda ne de ay,
Bilmem ki ne yana gidiyor dalgalar
Ya da nereye taşıyor bu gemi beni
Ama yine de, derler ya hani,
Kalp bir yapraktır
Ve rüzgârdır onu çarptıran.
Ama yine de, derler ya hani,
kalp bir yapraktır
ve rüzgardır onu çarptıran.
Dinleniyorsun sere serpe,
Denizin köpüğü kutsal bir örtü gibi
Yaklaşıyor, uzaklaşıyor bedeninden
Taçlandırıyor seni gökyüzü de,
Okyanusun korosu işliyor taşlara
seni öven şarkıyı,
Yeniden doğuyor dünya
Belki de dumanın kızısın sen,
Bilmiyordun belki de birlikte doğduğunu
ateş ve öfkeyle
Kalp bir yapraktır,
Ve rüzgardır onu çarptıran
Güzün şarkı söyleyen yaprağını
altın eline konduran ne,
Kül mü serpiyorsun böyle göğün gözüne,
Sen mi karar verdin yoksa okyanusun rengine,
Dalgalarla bitlikte?..
Asla yalnız değilim seninle
Seninle toprak, seninle deniz,hayat.
Ne kadarsam,
Ne katarsam ve ne denli çığırsam,
Bu aşkın özü toprak, deniz,
Ekmek ve hayat
Asla yalnız değilim seninle yeryüzünde,
Ateşlerden geçerken bile
Yalnız değilim asla.
Toplarken şafağın mahmur ışık oklarını,
Baharın körpe yosununu
Seninle caddelerde ve de kumsalda,
Seninke aşkım,
Yorgunluk, ekmek, şarap,
yoksulluk ve kızgın güneşte,
Yaralar, eziyet,
Neşe seninle
ayağımız altındaki taşlardan ve açlık çeken gözlerden,
hayatı anlamak için parçaladığımız kitaplardan
Bilmem ki ne yana gidiyor dalgalar
Ya da nereye taşıyor bu gemi beni.
Günde yeri yok toprağın, ne denizin.
Bir damla kuma,
Silme kuş cıvıltısı,
Kara kestane,
En son toplanacak adaçayı
Ve kaldırılacak manolyalar ve çamlar,
Keskin kokularıyla
Titrek elma ağaçları.
Bak da gör neler taşıyor su
Bu dört kollu nehirden!
Yukarıda gümüş yaldızlı dağlar,
Aşağıda yeşil gümbürtüsü okyanusun.
Kül mü serpiyorsun böyle göğün gözlerine,
Elma kokulu ışığına mı gark etti yoksa seni o,
Sen mi karar verdin yoksa okyanusların rengine,
Dalgalarla birlikte?
Ama yine de, derler ya hani,
Kalp bir yapraktır
Ve rüzgârdır onu çarptıran.
Ama yine de,derler ya hani,
kalp bir yapraktır
ve rüzgardır onu çarptıran.
‘neden gömülüdür
bu topluluk
bu kökler taifesi,
neden bu geçip giden faniler
daha yaşarken ölüyorlar.
‘çünkü benim şiirim
kabuğundan çıkmıştı bir kere,
taçlanmıştı onların acılarıyla.
‘mısralar yazmalıyım diyorum,
kendi kendime okumayacağım,
şarkı söylemeliyim
birileri için,
hiçbir zaman
tanışmayacağım.
‘unutmadan geldiğin yeri:
sivri taşlar üzerinde yürü,
sertleş
ve dön geri.
‘ve uzanır ellerim düşüme ve ıstıraplarımın kütüğüne bakmakta olan yaban gözlerinle buluşmaya.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir