Jules Verne kitaplarından Aya Yolculuk kitap alıntıları sizlerle…
Aya Yolculuk Kitap Alıntıları
Korku ha! Bu aşırı sözcük ağızdan çıktıgı gün durum dayanılmaz hale geldi.
Bütün savaş sanatının temeli olan ahlakdışı ilke uyarınca, kendilerine yapılmasını istemedikleri şeyleri başkalarına yapmışlardır.
Bir de cahillerden oluşan boş inançlılar sınıfı vardı elbet; böyleleri hiçbir şey bilmemekle kalmaz, olmayanı da bilirler, hele Ay konusunda bilmedikleri yoktur.
Paralaks sözcüğüne şaşanlara, bunun, dünyanın yarıçapının iki ucundan Ay’a çekilen düz çizgilerin yarattığı açı olduğu söyleniyordu.
Ne yapacak bir şey kaldı ne de bir umut! Ne can sıkıcı bir varoluş!
ne yapacak bir şey kaldı ne de bir umut! ne can sıkıcı bir varoluş!
Tehlikeye atılmayanin hiçbir şeyi olmaz; derler
Bir de cahillerden oluşan boş inançlılar sınıfı vardı elbet; böyleleri hiçbir şey bilmemekle kalmaz, olmayanı da bilirler.
Güneşe bakmak yorucudur, ışığının kamaştırıcılığı, seyredenleri az sonra utandırıp yere bakmaya zorlar.
Uzaklık görece bir laftır, günün birinde sıfıra inecektir.
Uzaklık görece bir sözdür, günün birinde sıfıra inecektir.
ancak şurası da bilinmelidir ki, daha ortaçağda, insanı şaşırtacak sonuçlar, hatta söylemekten çekinmeyeceğim, bizimkilerden daha şaşırtıcı sonuçlar alınmaktaydı.
– Örneğin! diye karşılık verdi Morgan.
Sözlerinizi doğrulayın, diye haykırdı J. T. Maston heyecanla.
– Bundan kolay ne var, diye yanıt verdi Barbicane; önerimi destekleyecek örnekler var elimde. Nitekim, II. Meh-
met, 1453’te Konstantinopolis’i kuşattığı zaman, bin dokuz yüz librelik gülleler atılmıştır, bunların boyunu varın siz he-
saplayın artık.
Çünkü kadınlar, korkularını yendiklerinde erkeklerden çok daha cesur olurlar.
– Ay’a gidip orada da yeryüzündeki oyunu, Âdem’le
Havva oyununu yinelemek mi? İstemem, eksik olsun! Ondan sonra artık yılanların yolunu gözlemek kalır geriye!..
Kadınlar, korkuyu bir yana bıraktıkları zaman, erkeklerden daha gözü pektirler çünkü.
…bilen bilginlere derin saygım vardır, bilmeyen bilginleriyse fena halde hor görürüm.
Bir gün önce yadsınan yığınla şey ertesi gün gerçekleşmez mi!
“Ne yapacak bir şey kaldı ne de bir umut! Ne can sıkıcı bir varoluş!”
İşte bu yüzden beni hiçbir zaman anlayamazsın!
Uzaklık, boş bir laftır, uzaklık diye bir şey yoktur!
Bizim Dünya’da insan ektiğini biçiyor işte.
Bırak, orman yanmak istiyorsa yansın, tutuşan kendi ağacıdır.
İnsan kinini unutup mekanik sorunlarını çözmeye ya da örümceklerle oynamaya kalktı mı, bu kinin kimseye zararı yok demektir.
Uzaklık, boş bir laftır, uzaklık diye bir şey yoktur!
Ay’a gidip şöyle bir dolaşma fırsatı çıkıyor önüme, ben de bu fırsattan yararlanıyorum, o kadar. Bence öyle uzun uzun düşünmeyi gerektirmeyen bir iş bu.
Zamanın, koskaca bir ülkeyi diken üstünde tutmaya hakkı yok.
Ne yapacak bir şey kaldı ne de bir umut! Ne can sıkıcı bir varoluş!
Ah o hınzır İngilizler ah!
Yıldızlardan dökülen solgun aydınlıkla
Bütün Amerika Ay hastalığına tutuldu.
Sanki ay ufukta ilk kez bildiriyordu ve o zamana dek hiç kimse gökyüzünde böyle bir şey görmemişti.
Dövüşmek için bin bir türlü neden var ama dövüşmüyoruz! Kolları bacakları koruyoruz, hem de onları kullanmayı bilmeyen insanların kollarını bacaklarını!
Tehlikeye atılmayanın hiçbir şeyi olmaz.
“Sevgili dinleyicilerim, diye sürdürdü konuşmasını, “bazı dar kafalılara bakarsak -bu adamlara öyle demek gerekiyor-, insanlık bir popillus çemberine” takılmış, onu aşamazmış, gezegenler arasındaki boşluğa çıkmadan şu küremizin üzerinde ot gibi yaşamaya yazgılıymış. Gerçek hiç de öyle değil. Bugün nasıl Liverpool’da new York’a kolayca, hızlı, güvenlik içinde gidiliyorsa, Ay’a, gezegenlere, yıldızlara da gidilecek ve atmosfer okyanusuda yakında Ay’daki okyanuslar gibi aşılacak.
Nantes kentinde dünyaya gelen yazar hukuk örenimi gördü ancak zamanla edebiyata yöneldi. Önce tiyatro yapıtları ve opera librettloları yazdı.
Yeryüzünün dört bir yanından şikayet sesleri yükseliyordu.Ama doğa bundan pek duygulanmadı.Madem ki insanlar patlattıkları maddeyle atmosferin düzenini bozmuşlardı, sonuçlarına da katlanmak zorundaydılar
Bilim,kendi yolunda ilerlerken, başyapıtları bile çiğner geçer!
Uzaklık boş bir laftır, uzaklık diye bir şey yoktur.
Her şeyden önce, karşınızdaki insanın tam bir cahil olduğunu ve cahilliğin güçlük nedir bilmemeye dek uzandığını unutmayın.
Kendileri gibi savaşçı insanlar için, ancak zamanın -bazı durum ve koşullarda korkunç bir düşman haline gelen zamanın- yenebileceği bir engele takılıp kalmak ve düşmanın keyfini beklemek gerçekten zordu.
Barutu kimsecikler bulmamıştır; o, tıpkı kendisi gibi kükürt ve güherçilerden yapılan Bizans ateşlerinden türemiştir.
Yalnız, eskiden yanıcı olarak kullanılan bu karışım, ortaçağdan sonra patlayıcı hale getirilmiştir.
Tanrı nasıl yıldızları ve gezegenleri yarattıysa, insanoğlu da dünyasal hızların ölçütü, aslında birer mermiden başka bir şey olmayan uzaydaki yıldızların küçültülmüş örneği gülleyi yapmıştır! Elektriğin, ışığın, yıldızların, kuyrukluyıldızların, gezegenlerin, uyduların, sesin, rüzgârın hızı Tanrı’nındır! Buna karşılık, en hızlı tren ya da atlardan yüz kere daha hızlı giden güllenin hızı da bizimdir!
Gun-Club’daki ünlü toplantıdan birkaç gün sonra, bir İngiliz tiyatro topluluğunun yönetmeni, Baltimore Tiyatrosu’nda Much Ado About Nothing‘i sahneleyeceklerini duyurdu. Ancak, oyunun adında Başkan Barbicane’in tasarısına sataşma gören kent halkı tiyatroyu bastı, sıraları kırdı ve zavallı yönetmeni oyunu değiştirmeye zorladı. Beriki akıllı adamdı, halkın isteğine boyun eğdi; o tatsız komedi yerine As You Like It‘i koydu ve haftalarca, akıl almaz paralar kırdı.
Ne yapacak bir şey kaldı ne de bir umut! Ne can sıkıcı bir varoluş!
Bir de cahillerden oluşan boş inançlılar sınıfı vardı elbet; böyleleri hiçbir şey bilmemekle kalmaz, olmayanı da bilirler.
Baltimore Gun-Club üyeleri adına Cambridge Gözlemevi’ne gönderilen 6 Ekim tarihli mektubunuzu alır almaz, kurulumuz hemen toplanmış ve şu yanıtların verilmesini kararlaştırmıştır:
Kendisine sorulan sorular şunlardır:
1- Ay’a bir mermi gönderilebilir mi?
2- Dünya ile uydusu arasındaki tam uzaklık nedir?
3- Yeterli ilk hızla yola çıkarılacak merminin yolculuğu kaç gün sürecektir, dolayısıyla belli bir noktada Ay’la buluşabilmesi için ne zaman fırlatılması gerekir?
4- Ay, mermiyle buluşabilmek için en uygun duruma ne zaman gelecektir?
5- Mermiyi atacak topla göğün hangi noktasına nişan alınmalıdır?
6- Mermi yola çıktığı anda Ay gökyüzünün neresinde olacaktır?
Özetlersek:
1-Top, 0-28 derece güney ya da kuzey enlemleri arasındaki bir ülkeye yerleştirilmelidir.
2- Bulunulan yerin tepe noktasına çevrilmelidir.
3- Mermiye saniyede on iki bin yardalık bir ilk hız verilmelidir.
4-Gelecek yılın 1 Aralık’inda, saat on bire on üç dakika, yirmi saniye kala atılmalıdır.
5- Atılışından dört gün sonra, 4 Aralık gece yarısı, Ay tepe noktasına ulaştığı zaman oraya varacaktır.
Kim bilir kaç göğüs beklemenin yükü altında ezilmişti!
Bir de cahillerden oluşan boş inançlılar sınıfı vardı elbet; böyleleri hiçbir şey bilmemekle kalmaz, olmayanı da bilirler.
Urbi Et Orbi*
* Kentten dünyaya
Ne yapacak bir şey kaldı ne de bir umut! Ne can sıkıcı bir varoluş!
Allah, dedi, yıldızları ve gezegenleri yarattı.
Ay ile Dünya arasındaki uzaklık da giderek azalıyordu. Bunun sonucu ne olacaktı? İşte kıyamet dedikleri bu olaydı.
Bundan böyle bizim yapacağımız tek iş var: Evde hanımların yün sarmalarına yardımcı olmak.
Öyle canım sıkılıyor ki diyerek söze başladı. Ne sıkıntılı, ne tatsız bir yaşam bu
Yeryüzünün dört bir yanından şikayet sesleri yükseliyordu.Ama doğa bundan pek duygulanmadı.Madem ki insanlar patlattıkları maddeyle atmosferin düzenini bozmuşlardı, sonuçlarına da katlanmak zorundaydılar
Ayı bombalamak isterken bazı şeyler ters gidiyor ama sonra her şey düzeliyor
“Bizim Dünya’da insan ektiğini biçiyor işte!”
“Eğer üzerinde durup incelemediyseniz, neden ele alıyorsunuz bilimsel konuları?”
İyi kullanılmış 26 dakika, boş geçirilen 26 seneden daha değerlidir! Pascal’ın ya da Newton’ın birkaç saniyesi, embesiller ordusunun bütün varlığından daha değerlidir
“Güneş’e bakmak yorucudur, ışığının kamaştırıcılığı, seyredenleri az sonra utandırıp yere bakmaya zorlar.”
“Yeni Dünya’da birtakım şeylere gülünmez.”
Eğer üzerinde durup incelemediyseniz, neden ele alıyorsunuz bilimsel konuları?
Tanrı nasıl yıldızları ve gezegenleri yarattıysa, insanoğlu da dünyasal hızların ölçütü, aslında birer mermiden başka bir şey olmayan uzaydaki yıldızların küçültülmüş örneği gülleyi yapmıştır! Elektriğin, ışığın, yıldızların, kuyrukluyıldızların, gezegenlerin, uyduların, sesin, rüzgârın hızı Tanrı’nındır! Buna karşılık, en hızlı tren ya da atlardan yüz kere daha hızlı giden güllenin hızı da bizimdir!
Bir gün önce yadsınan yığınla şey ertesi gün gerçekleşmez mi!
Orada canlı varlıklarla karşılaştığımızı düşün. Onlara, yeryüzünde olup bitenler konusunda acı bir fikir vermek, savaşın ne olduğunu öğretmek, en değerli vakitlerimizi birbirimizi boğazlamaya, çiğ çiğ yemeye, kolumuzu bacağımızı kırmaya harcadığımızı; üstelik de bu işi bir milyar iki yüz bin kişilik nüfusumuzla, yüz milyarı rahatça besleyebilecek bir dünya üstünde yaptığımızı göstermek ister miydin?
Bütün savaş sanatının temeli olan ahlak dışı ilke uyarınca, kendilerine yapılmasını istemedikleri şeyleri başkalarına yapmışlardır.
Uzaklık görece bir sözdür, günün birinde sıfıra inecektir.
Bir şey söylendiği an, yapılmış demekti.
Bir de cahillerden oluşan boş inançlılar sınıfı vardı elbet; böyleleri hiçbir şey bilmemekle kalmaz, olmayanı da bilirler.
Ne yapacak bir şey kaldı, ne de bir umut! Ne can sıkıcı bir yaşayış!
Ama uygulamaya geçemedikten sonra, neye yarardı o boş kuramlar?
Bizim Dünya’da insan ektiğini biçiyor işte!
Ben hiçbir şey bilmem, işin doğrusu bu; gücüm de işte bu zayıflığımdan gelir.
“Kuzey kutbunu geçtik mi? O zaman ayın çevresini dolaştık, öyle mi?” diye sordu Michel.
“Evet, dostum.”
“O zaman ne parabol ne hiperbol ne de korkutucu ucu açık eğriler var?”
“Öyle, ama kapalı bir eğri var.”
“Bunun adı da…”
“Elips. Gülle ayın etrafında eliptik bir yörüngede dolaşıyor.”
“Kesinlikle!” diye bağırdı Michel.
“Onun uydusu haline geldik.”
Michel “Ayın ayı!” diye haykırdı.