Stefan Zweig kitaplarından Ay Işığı Sokağı – Mürebbiye – Görünmeyen Koleksiyon kitap alıntıları sizlerle…
Ay Işığı Sokağı – Mürebbiye – Görünmeyen Koleksiyon Kitap Alıntıları
Bedenini parçalayan, gırtlağını sıkan koru dindirmek, bu dehşet ağından, bu ölüm ormanından kurtulmak istiyordu.
Buranın insanları beni anlamıyor, ben de onları anlamıyorum, diye ısrarla tekrarladı adam. Yaşayamam ben burada! Bana yardım et, bayım!
Edemem, Boris.
Bana İsa aşkına yardım et, bayım! Yardım et, dayanamıyorum artık!
Edemem, Boris. Kimse kimseye yardım edemez artık.
Edemem, Boris.
Bana İsa aşkına yardım et, bayım! Yardım et, dayanamıyorum artık!
Edemem, Boris. Kimse kimseye yardım edemez artık.
Biçare terk edilmişliği bütün ağırlığıyla yüreğine çökmüştü.
Konuşma yeteneğini kaybetmekten daha korkunç bir şey vardı belki,duygunun mutlu ve özgür bir biçimde dışa vurumu olan gülmek, Tanrı’nın bilinçsiz canlılarından esirgenmişti.
burda yabancı olduğumu, tanımadığım bir yerde her şeyden müthiş bir biçimde arınmış olarak durduğumu duyumsuyordum yalnızca
Bu duruma bilmeden neden olan Baron, gözü ondan başkasını görmeyen bu kadının tuhaf değişimini en az fark eden kişiydi; öyle ya, kim dönüp kendi gölgesine bakardı ki?
Acısını parçalara bölmeye başlayınca gitgide sakinleşti. Ancak yine en derin ıstırabın verebileceği feci bir soğukkanlılıkla parçaladı acısını.
Yüreğimdeki kabuğu kırdıktan sonra bir anda her şey benim olmuştu.
“İnsanlar beni anlamıyor, ben de onları anlamıyorum ”
Şu dünyada ne çok avare vardı!
Yazgısıyla böylesine yapayalnız mıydı? Binlerce insanın aynı yazgıyı paylaştığını, yaşamında meydana gelen şeylerin her gün yaşanan bir trajedi olduğunu biliyordu, ama yine de daha önce kimsenin bu acıyı böylesine keskin hissetmediği duygusuna kapılıyordu.
İçinde acı dolu müthiş bir baskı, öfke ve çaresizliğin harlı alevi vardı.
Hiçbir şeyin benim olmadığı fakat yine de her şeyin bana ait olduğu duygusunu taşıyordum içimde
Görülmez hapishanenin parmaklıklarını sökmek için yaklaşan kimse yoktu.
Aslında korkudan değil, onu nelerin beklediğini bilmemenin kavurucu ateşinden titriyordu.
Albay gözlerini açtığında karanlığın ve sessizliğin içinde tek başına yatıyordu.
Bu cehenneme şeytan bile daha fazla dayanamaz
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
üstünkörü aldığı bir kararla nelere yol açtığını yaşamı boyunca muhtemelen bir dakika, hatta bir saniye bile düşünmemişti hiç. İyiye gitmekte olan bir gelişmeye bir anda engel olduğunun ve bir yaşamın zorla başka bir yöne itildiğinin belli ki üzerinde durmamıştı.
Her bir pencere camının ardında her daim yazgının beklediğini, her bir kapının bir yaşantıya açıldığını hissettim.
Güneşin doğuşuna hiç şahit olmayanlar batışını romantizm sanarlar .
Öyle ya, kim dönüp kendi gölgesine bakardı ki?
Saçının her teline âşığım onun
Ama bu tuhaf sokaklar yalnızca geceleri yaşarlar, gündüzleri boz rengi soğuk maskeler takınırlar ve bu maskelerinin altından onları yalnızca bilenler tanır.
Raslantılar,pırlantadan daha keskindir.
Yalnızca geceden ve gökyüzünden oluşan sokak
Bu boğucu batakhanede, bu itici fahişenin, geri zekâlı adamın yanında, bunca kesif bira kokusu, duman ve ucuz parfümün içinde ne işim vardı?
Gırtlağını tıkayan kocaman bir şey vardı ardından sesi iyice alçaldı, fısıldayarak, o kadın O kadın benim karım
Peki ne yapayım ben bayım? Kalamam buralarda! İnsanlar beni anlamıyorlar, ben de onları anlamıyorum.
Utanç, korkunun başka bir halidir
Hapsedildiği sürece gözyaşları insanın canını çok yakar
Köylü tavrıyla onun sert poposuna bir şaplak attı ve gülerek onu yolladı
Peki ne yapayım ben,bayım?Kalamam buralarda! İnsanlar beni anlamıyorlar,ben de onları anlamıyorum.
Başkasına acı vermek için yaptığımız tüm eylem, aslında kendimize olan zarardan başka bir şey değil midir?
çünkü kendisine ulaşamayan ışık,onun parlamasına neden oluyor.
•…öyle boş boş havaya bakacağınıza önümüzdeki kitaba baksanız ve biraz daha dikkat etseniz daha iyi olmaz mı!?
•Ve bu kirli dünyada yine yapayalnız kalmıştım.
•İnsanlar beni anlamıyor, ben de onları anlamıyorum…
Peki ne yapayım ben bayım? Kalamam buralarda! İnsanlar beni anlamıyorlar, ben de onları anlamıyorum.
insanlar beni anlamıyor, ben de onları anlamıyorum,
peki ne zaman? Ne zaman biter savaş?
Tanrı bilir onu. Biz insanlar bilemeyiz.
Tanrı bilir onu. Biz insanlar bilemeyiz.
aklına getirmek istemediği, ama sümüklüböcek misali buz gibi ve yapış yapış içinde sürekli gezinen bir düşünceyi aklından boğarak atmaya çabalıyordu şimdi.
öyle ya, kim dönüp kendi gölgesine bakardı ki?
Saçının her teline aşığım onun
Çünkü o gün biliyordum artık Onsuz yaşayamazdım.
Hiçbir şeyin benim için gerçekleşmediği, ama yine de her şeyin bana dahil olduğu duygusunu taşıyordum.
Artık ne kenti, ne sokağı hissediyordum, ne sokağın adını ne de kendi adımı; burada yabancı olduğumu, tanımadığım bir yerde her şeyden müthiş bir şekilde arınmış olarak durduğumu duyumsuyordum yalnızca.
Bu sessizliğin sahte olduğunu ve bu sokağın kasvet dolu pususunun ardında dünyanın kokuşmuşluğuna dair bir şeyin yanıp döndüğünü açıkça duyumsuyordum.
İnsanlar beni anlamıyor, ben de onları anlamıyorum.
Çünkü zenginlik ve fakirlik dünyanın her yerinde aynıdır.
Hapsedildiği sürece gözyaşları insanın canını çok yakar
Peki ne yapayım ben, bayım? Kalamam buralarda! İnsanlar beni anlamıyorlar, ben de onları anlamıyorum
Binlerce insanın aynı yazgıyı paylaştığını, yaşamında meydana gelen şeylerin her gün yaşanan bir trajedi olduğunu biliyordu ama yine de daha önce kimsenin bu acıyı böylesine keskin hissetmediği duygusuna kapılıyordu.
öyle ya, kim dönüp kendi gölgesine bakardı ki? Gölgesinin sadakatle sürünerek ve sessizce adımlarının arkasından geldiğini hissederdi
“İnsanlar beni anlamıyor, ben de onları anlamıyorum ”
Hiçbir şeyin benim için gerçekleşmediği, ama yine de her şeyin bana dahil olduğu duygusunu taşıyordum yalnızca
Bu pis dünyadan kaçmak için attığımız onun yaşlı bir adamınkiler gibi sürünen bitkin, benimse kasten güçlü ve sert adımlarımızın sesleri birbirine karışıyordu.
Dışarı çıktığımda yalnızca geceden ve gökyüzünden oluşan sokak, boğucu ve bulutlu bir karanlığa bürünmüş, çok uzaklardan ayın pırıltılı yansımıştı.
bir anı kimi derinlerinden sarsıp, bu bakmısız ücra sokakta bu zavallı şarkıyı ona yürekten söyletiyordu?
Hiçbir şeyin benim için gerçekleşmediği, ama yine de her şeyin bana dahil olduğu duygusunu taşıyordum yalnızca
Sokak yine sessizliğe gömülmüştü, solgun mehtabın puslu ışığında birkaç pencere belli belirsiz ışıldıyordu. Durdum ve bu sessizliği soluğumla içime çektim
…yaşama arzusu tümüyle sönmüş, kaybolmuştu.
Bu cehenneme şeytan bile daha fazla dayanamaz ”
Kader, olağan zalim oyununu tekrarlamak istiyor
Şu dünyada ne çok avare vardı!
İnsanlar beni anlamıyorlar, ben de onları anlamıyorum.
Her şeye karşın yaşama geri mi dönecekti?
Biçare terk edilmişliği bütün ağırlığıyla yüreğine çökmüştü.