İçeriğe geç

Attached Kitap Alıntıları – Amir Levine

Amir Levine kitaplarından Attached kitap alıntıları sizlerle…

Attached Kitap Alıntıları

Özellikle zekâyla ilgili yetenekler söz konusu olduğunda benim yavaş olduğumu düşünmesi beni öldürüyordu.
Bir çiftin yakınlık ihtiyaçları birbirinin zıddı olduğunda,ilişkileri güvenli bir sığınak yerine fırtınalı bir yolculuğa benzer.
Çalışmalara göre, partnerimizden ayrıldığımızda ya da bacağımızı kırdığımızda beynin aynı bölgeleri harekete geçiyor. Bağlanma figüründen ayrılmaya tepki olarak beynimiz tıpkı fiziksel acıya verdiği tepkiyi veriyor.
Duygusal beynimiz bize, tamamen farklı bir dönemde yaşayan Homo Sapiens’ten miras.
Duygularımız, onların karşılaştığı tehlikeler ve yaşam tarzları üzerinde şekillendi.
İnsanların yüzde 50’den biraz fazlası güvenli, yaklaşık yüzde 20’si kaygılı, yüzde 25’i kaçıngandır.
Yeniden mutlu olabilirsiniz.
Daha ilk aşamalarda partnerinizin-ve o da sizin- ihtiyaçlarına ne kadar fazla uyum sağlarsanız , sonrasında onunla ilgilenmek için daha az enerji harcarsınız.
Bize en yakın kişinin, partnerimizin bize inandığından, desteklediğinden, ihtiyaç duyduğumuzda yanımızda olacağından emin değilsek odaklanabilmek ve hayata karışmak bizim için zorlaşır.
Kaçınganların çoğu kendine güvenle bağımsızlığı karıştırır. Kendi ayaklarımızın üzerinde durmak her birimiz için önemli olsa da kendine güveni fazla büyütürsek başkalarından destek almanın önemini küçültürüz ve bu da hayati bir can damarımızı keser. Kendine güvenle ilgili bir diğer sorun da “kendi” kısmıdır. Partnerinizin ihtiyaçlarını görmezden gelerek kendinizinkilere odaklanmanıza sebep olur ve sizi en ödüllendirici insani deneyimlerin birinden mahrum kılar: sizi ve sevdiğiniz insanı kendinizden daha büyük bir şeyin parçası olma zevkini yaşamaktan alıkoyar.
Bağımsızlık ve mutluluğa giden yola çıkmak isterseniz, öncelikle bağlanılacak doğru insanı bulun ve bu yolculuğa onunla çıkın.
Kimse bir diğer kişiyi sevmedikçe onun varlığının farkında olamaz. Onu sevdiğinde içindeki, henüz harekete geçmemiş ve geçecek olan potansiyeli görür. Dahası sevgisiyle, seven kişi sevilenin de bu potansiyelleri harekete geçirmesine sebep olur.
Kalp ağrısının bir parçası da budur: biyolojik ve duygusal sistemimiz geri kazanmak üzere kuruluyken, artık ulaşılabilir olmayan birine özlem duymak.
Doğuştan gelen bağlanma ihtiyacımıza cevap veren bir partnerle birlikte olmak ve güvenli bir dayanak bularak rahat hareket etmek, bizi fiziksel ve duygusal açıdan daha sağlıklı kılar ve daha uzun yaşarız.
Insanlar bir diğerine ne kadar etkin şekilde bağlanırsa, o kadar cesur ve bağımsız olurlar.
Beynimiz partnerimizin fiziksel ve psikolojik varlığıyla desteğine ihtiyaç duyacak şekilde düzenlenmiştir. Partnerimiz bizi güvende hissettirmekte başarısız olduğunda, o güveni sağlayana kadar girişimlerimizi sürdürmeye programlıyız.
Richard Davidson ve Hillary Schaefer’in de desteğiyle yürüttüğü çalışmada evli kadınların beynini incelemek için MRG teknolojisini kullandı.Kadınların beyin taraması yapılırken Dr Coan onlara birazdan hafif bir elektrik şoku vereceklerini söyleyerek stresli bir durum yarattılar.Normalda stres altında hipotalamus harakete geçer ve beyin stresle başa çıkabilmek için daha fazla çalışmaya başlar.Elektrik akımını yalnız başına bekleyen kadınlarla yapılan deneyde de tam olarak bu gerçekleşti.Hipotalamus harakete geçti.Ardından,beklerken bir yabancının elini tutan kadlbları test ettiler.Bu sefer ölçümlere görü hipotalamusta bir şekilde daha az haraket oldu. Peki ya kadının tuttuğu el kocasının olduğunda ne oluyordu?Düşüş çok daha etkileyiciydi;stresleri nerdeyse tespit edilmiyordu.Dahası, evliliği tatminkar olan kadınlar kocalarının elini tutmakdan en yüksek faydayı görenlerdi.Bu çalışma göstermişdir ki,iki ikişi bir ilişkide olduğunda birbirilerinin fiziksel ve duygusal sağlığını düzenlerler.
Nihayetinde hepimiz yakınlık,birliktelik ve özellikle de bağımlığı küçümseyen,bağımsızlığı yücelten bir kültürde yaşıyoruz.Bu tavrı zararımıza olmasına rağmen,doğru kabul ediyoruz.
Bağlanma prensipleri bize insanların ancak giderilmemiş ihtiyaçları kadar muthaç olduklarını öğretir.
Beynimiz partnerimizin fiziksel ve psikolojik varlığıya desteğine ihtiyaç duyacak şekilde düzenlenmişdir.Partnerimiz bizi güvende hissettirmekte başarısız olduğunda ,o güveni sağlayana kadar girişimlerimizi sürdürmeye programlıyız.
Duygusal beynimiz bize, tamamen farklı bir dönemde yaşayan Homo Sapiens’ten miras.
Aslında özel birine yakın olma ihtiyacı o kadar önemlidir ki beynimizde bağlama figürlerimizle(ebeveynler,çoçuklar ve partnerler) bağlantı kurma ve bunları düzenleme için özel bir biyolojik mekanizma var.Bağlanma sistemi adı verilen bu mekanizma, sevdiklermizin yanındayken güvende olmayı ve korunmayı sağlayan davranış ve duygulardan oluşur.Bu mekanizma,bir çoçuğun annesinden ayrıldığında neden paniğe kapıldığını,çılgınca arandığını ve onunla yeniden bağlantı kurana kadar neden kontrolsüzce ağladığını açıklar.Bunlara tepkisel davranışlar denir ve yetişkinler olarak bunları hala sergileriz.
Ebeveynleriniz hassas,ihtiyaç duyduğunuzda yanınızda ve duyarlı insanlarsa, güvenli bir bağlanma stiliniz olur.Duyarlıkları değişkenlik gösterdiyse kaygılı bir bağlanma geliştiriirsiniz.Uzak, sert ve duyarsız bir tavır takınmışlarsa kaçıngan bir bağlanma stiliniz olur.
Teorinin ana mesajı,romantik ilişkilerde önceden belirlenmiş bir şekilde davranmaya programlı olduğumuzdur.
Cornell Üniversitesi İnsan Ekolojisi bölümünden Cindy Hazan ile California-Davis Üniversitesinden Philip Shaverin elde ettiği ilk araştırma bulgularında,çoçukların ebeveynlerine bağlanma biçimiyle yetişkinlerin partnerlerine bağlanma modelinin benzerlik taşıdığı dikkat çekiliyordu.
Mutluluk ancak paylaşıldığında gerçektir.
Evrimsel anlamda gerçek sevgi iç huzur demektir.
Mutluluğumuz ya da mutsuzluğumuz sevgiyle bağlandığımız nesenenin niteliğine bağlıdır yalnızca
Bir çocuğun keşfetmesi, gelişmesi ve öğrenebilmesi için güvenli dayanak önkoşuldur.
Nihayetinde hepimiz yakınlık, birliktelik ve özellikle de bağımlılığı küçümseyen, bağımsızlığı yücelten bir kültürde yaşıyoruz. Bu tavrı, zararımıza olmasına rağmen, doğru kabul ediyoruz.
Unutmayın: Harekete geçmiş bir bağlanma sistemi tutkulu aşk değildir. Bir dahaki sefere biriyle çıktığınızda, kendinizi sırf ara sıra mutlu olmak için- kaygılı, güvensiz ve takıntılı hissederseniz, kendinize bunun aşk değil de harekete geçmiş bağlanma sistemi olmasının muhtemel olduğunu söyleyin. Evrimsel anlamda gerçek sevgi iç huzur demektir. Durgun sular derinden akar sözü bunu anlatmanın iyi bir yoludur.
Bir kişinin sihirle zihninizi okumasını beklemek yerine duygusal ihtiyaçlarınızı etkin bir şekilde ifade etmek çok daha iyidir.
Mutluluk ancak paylaşıldığında gerçektir.
Duygusal beynimiz bize, tamamen farklı bir dönemde yaşayan Homo Sapiens’ten miras.
Oysa kendimize sürekli hatırlatmalıyız:

Gerçek bir ilişkide iki taraf da diğerinin duygusal iyiliğini kendi sorumluluğu olarak görür.

Mutluluk ancak paylaşıldığında gerçekleşir.
Mutluluk ancak paylaşıldığında gerçektir.
Durgun sular derinden akar
Mutluluğumuz yada mutsuzluğumuz sevgiyle bağlandığımız nesnenin niteliğine bağlıdır yanlızca.
Baruch Spinoza
Bir sahneyi ya da bilnçli olarak bir anıyı zihnen çağırdığımızda, onu bozuyoruz ve sonsuza dek değiştirmiş oluyoruz. Hatıralarımız kütüphanelerdeki eski kitaplar gibi toz içinde ve hiç değişmeden durmuyor; canlı ve nefes alan varlıklar. Bugün geçmişe dair hatırladığımız şey, hatırayı her çağırdığımızda gerçekleşen düzeltme ve yeniden şekillendirmenin ürünü
Oysa kendimize sürekli hatırlatmalıyız. Gerçek bir ilişkide, iki taraf da diğerinin duygusal iyiliğini kendi sorumluluğu olarak görür.
Güvensiz varsayımlar çatışmalara karışır. Özellikle merkeze kendi ihtiyaç ve kırgınlıklarınızı koymak çok fazla derde yol açar. Birinin ilişkiye duygusal olarak sizin kadar dahil olmadığından, sizin kadar yakın olmak istemediğinden korkmak anlaşılabilir. Fakat çatışma durumlarında zihnin bunlarla meşgul olması çok zarar
verebilir. Kavganın ortasındayken bazı gerçekleri aklınızda tutmaya çalışın:
*Tek bir kavga ilişkiyi bitirmez.
*Korkularınızı ifade edin! Davranışlarınızı yönlendirmesine izin vermeyin. Sizi reddetmesinden korkuyorsanız, bunu
söyleyin.
*Partnerinizin keyfinin kaçmasından kendinizi suçlu hissetmeyin. Çoğunlukla sizinle ilgili değildir. Partnerinizin ilgili, karşılık veren biri olduğuna güven ve ihtiyaçlarınızı ifade etmekten çekinmeyin.
*Partnerinizin sizin düşüncelerinizi okumasını beklemeyin Aklınızdan geçenleri söylemediyseniz bilmiyor demektir.
*Partnerinizin sözleriyle neyi kastettiğini varsayımla bulmaya çalışmayın. Şüphe duyduğunuzda sorun.
Güvensiz bağlanma stiline sahip insanlar, partnerlerinin onların ihtiyaçlarını yanlış anlayacağı ve ilgisiz davranacağı fikriyle hareket ederler. Bu yüzden ihtiyaçlarını etkin bir şekilde dile getirmenin işe yaramayacağını düşünürler.
Kaçıngan baglanan insanlar da ihtiyaç duyduklarında partnerlerinin orada olmayacağı ihtimalinden endişe duyar. Fakat bu inançlarla baş etmek için tam tersi yolu seçerler – yakınlık isteklerini duygusal açıdan bastırırlar ve bağımsızlık rolüyle savunmaya geçerler. Çatışma kişiselleştikçe, durumla aralarına mesafe koyma dürtüleri artar. Partnerden daha uzak hissetmek için devre dışı bırakma stratejilerine (partnerde kusur bulmak gibi) başvururlar.
Frank ve Sandy iyi bir ilişkinin olmazsa olmazını anlıyorlar -karşı tarafın iyiliğinin kendinizinki kadar önemli olması. Partnerinizin ihtiyaçlarını görmezden gelmekle kendi duygularınız, memnuniyet seviyeniz ve hatta fiziksel sağlığınız da darbe alır. Tartışmalara genellikle bir tarafın kazandığı, diğer tarafın kaybettigi maçlar gibi bakarız: Senin dediğin ya da benim dediğim olacak.
Fakat bağlanma teorisi bize mutluluğumuzun partnerimizinkine bağlı olduğunu ve tam tersinin de geçerli olduğunu söylüyor. Bir birinden ayrı isteklerine rağmen Sandy ve Frank bir ileri bir geri
giden bir ritim tutturdular ve bu, birbirlerinin ihtiyaçlarına uyum
sağladıkları için ikisini de memnun etti. Baglanma penceresinden
bakıldığında bu gerçekten mükafat sayılacak bir deneyim..
İsminden de anlaşılacağı gibi, günlük çatışmalar, farklı isteklere sahip farklı karakterlerin günlük hayatı paylaşması sonucu kaçınılmazdır – hangi kanalı izleyeceğiniz, klimayı hangi derecede tutacağınız, yemek için ne sipariş edeceğiniz gibi. Bu tür anlaşmazlıklar iyidir, çünkü sizi birine bağlı olarak yaşamaya zorlar ve uzlaşmayı öğrenirsiniz. Bir insana verilecek en zalimce ceza onu yalnızlığa mahkûm etmektir, bizler sosyal varlıklarız ve başkalarıyla ilişki içinde olduğumuzda en iyi şekilde yaşarız. Düşüncele rimizde ve davranışlarımızda esnek olmak zaman zaman konfor alanımızın dışına adım atmayı gerektirse de zihinlerimizi genç ve canlı tutar, hatta yeni beyin hücreleri üretilmesini sağlar.
Etkin iletişimle bazı sorunların anında çözülmeyeceğini hatırlamakta fayda var. Partnerinizin verdiği karşılık hayatidir, böylece
iyiliğinizi önemsiyor mu, sizin için en iyisinidüşünüyor mu ve
meseleler üzerinde çalışmaya istekli mi, anlayabilirsiniz.
Partnerinize sevgi ve ilişkiler konusunda güvenli bir model sunarak, kendiniz için de en baştan güvenli bir bağ kurmuş olursunuz:
Yüreğinizi ortaya koyarsınız.
Karşı tarafın verdiği tepkiyi hemen görürsünüz.
Kendinize ve partnerinize aradığınız güvenli ve karşılıklı bağı vermiş olursunuz.
Kaygılı biriyseniz, yakınlığa güçlü bir ihtiyaç duyarsınız, partnerinizin sizi sevdiğinden ve saygı duyduğundan her durumda emin olmak istersiniz. Kaçıngan biriyseniz, duygusal ya da fiziksel olarak belli bir mesafeyi korumaya ihtiyaç duyarsınız ve belli bir mesafeyi muhafaza etmek istersiniz. Bir ilişkide mutlu olmak için, saldırıya ya da savunmaya geçmeden bağlanma ihtiyaçlarımızı ifade etmenin yolunu bulmalıyız.
Yakınlık çatışması, kaçıngan tarafın sürekli uzaklaştırmasına maruz kalan kaçıngan olmayan partner için oldukça yıkıcı olur.
Güvenli bir ilişki kurduğunuzda iki birey de kazanıyor: Kaygılı tarafsanız, istediğiniz yakınlıgı elde ediyorsunuz. Kaçıngan tarafsanız, ihtiyacınız olan bağımsızlıgın tadım çıkarıyorsunuz.
Kaygılı-kaçıngan ilişkideki insanların güvenli olana ilerlemekte zorlanmasının sebebi, birbirlerinin güvensizliklerini tetikledikleri bir döngüye düşmüş olmalarıdır. Kaygılı bağlanma stiline sahip kişiler ilişkideki tehlikelerle kendi bağlanma sistemlerini harekete geçirerek baş ediyor – yani partnerine daha yakın olmaya çalışarak. Kaçıngan bağlanma stiline sahip kişiler tam tersi tepki veriyor. Tehlikelerle devre dışı bırakarak başa çıkıyor – partnerleriyle arasına mesafe koyuyor ve bağlanma sistemlerini devre dışı bırakıyorlar. Kaygılı daha çok yaklaşmak istedikçe kaçıngan onu daha fazla ittirmeye çalışıyor. Dahası kaçıngan tarafından mesafe koyulması, kaygılı partnerce tehdit olarak algılanıyor ve yaklaşma çabasını sürdürüyor. Bu yakınlaşma gayreti de kaçıngan partner tarafından tehdit olarak algılanıyor ve uzaklaşmaya çalışıyor. İki partnerin de harekete geçme ve devre dışı bırakma yöntemleri, birbirlerinin güvensizliğini tetikleyen bir kısırdöngüye dönüşüyor ve ikisi de daimi bir memnuniyetsizlik haline rağmen tehlike alanı sayılacak ilişkide kalmaya devam ediyor. Daha güvenli bir alana- konfor alanı- doğru ilerlemek için her iki taraf da daha az tehditte hissettikleri bir yol bularak tehlike alanından çıkmalı.
Baglanma üzerine yapılan araştırmalar tekrar tekrar gösteriyor ki, yakınlık ihtiyacınız partnerinizde karşılık bulduğunda ve onun tarafından giderildiğinde tatmin seviyeniz yükselir. Birbirine uymayan yakınlık istekleri zamanla giderek azalan tatmin halini alır. Çiftler yakınlık seviyesi hakkında anlaşmazlık yaşadığında, bu mesele diyaloglarının tamamına hakim olur. Biz buna kaygılı-kaçıngan kapanı diyoruz. Çünkü tıpkı bir kapan gibi fark etmeden dü dersiniz ve yine bir kapan gibi düştükten sonra çıkmak çok zordur.
Kaçıngan bağlanma stiline sahipseniz ilişkilerinizde daha mutsuz ve tatminsiz olmaya yatkınsınız.
Mutluluk ancak paylaşıldığında gerçektir.
Unutmayın: Harekete geçmiş bir bağlanma sistemi tutkulu aşk değildir. Bir dahaki sefere biriyle çıktığınızda, kendinizi sırf ara sıra mutlu olmak için- kaygılı, güvensiz ve takıntılı hissederseniz, kendinize bunun aşk değil de harekete geçmiş bağlanma sistemi olmasının muhtemel olduğunu söyleyin. Evrimsel anlamda gerçek sevgi iç huzur demektir. Durgun sular derinden akar sözü bunu anlatmanın iyi bir yoludur.
Ünlü on yedinci yüzyıl filozofu Baruch Spinoza der ki: Mutluluğumuz ya da mutsuzluğumuz sevgiyle bağlandığımız nesnenin niteliğine bağlıdır yalnızca. Yani biriyle ilişkiye girerken akıllı olun, çünkü risk büyük: Mutluluğunuz ona bağlı! Bunun özellikle kaygılı bağlanma stiline sahip insanlar için doğru olduğunu görüyoruz. Bağlanma sisteminin farkında olmadıklarında ilişkilerde çok acı çekebiliyorlar.
Bir çocuğun keşfetmesi, gelişmesi ve öğrenebilmesi için güvenli dayanak önkoşuldur.
Bağımsızlık ve mutluluğa giden yola çıkmak isterseniz, öncelikle bağlanılacak doğru insanı bulun ve bu yolculuğa onunla çıkın. Bunu anladığınızda, bağlanma teorisinin özünü de anlamış olursunuz.
Çeşitli çalışmalar, birbirine bağlanan iki kişinin tek bir fiziksel birim oluşturduğunu söylüyor Partnerimiz tansiyonumuzu, nabzımızı, solunumumuzu ve kanımızdaki hormon seviyesini düzenleyebiliyor. Artık iki ayrı varlık değiliz. Günümüzün popüler psikolojik yaklaşımlarının çoğunun yetişkinler arası ilişkilerde ayrışmaya yaptığı vurgunun biyolojik açıdan akla yatkın bir tarafi yok. Bağımlılık bir gerçektir; bir tercih ya da seçenek değildir.
Başkalarının benim istediğim kadar yakın olmayı tercih etmediğini görürüm. Partnerimin beni gerçekten sevip sevmediği veya benimle olmaya devam edip etmeyeceği konusunda sıklıkla endişelenirim. Biriyle tam olarak bütünleşmek isterim ve bu istek zaman zaman insanları korkutup uzaklaştırır. (Kaygılı bağlanma stilinin ölçütü.)
Başkalarıyla yakın olmaktan biraz rahatsızlık duyarım, birine tamamen güvenmek, ona bağlı olmak benim için zordur. Herhangi biri çok yakınlaşırsa rahatsız olurum ve sevgililerim kendimi rahat hissettiğimden daha yakın davranmamı ister. (Kaçıngan bağlanma stilinin ölçütü.)
Başkalarıyla yakınlık kurmaktan, onlara tabi olmaktan ve onların da bana tabi olmasından rahatsızlık duymam. Terk edilme ya da birinin benimle fazla yakınlık kurması gibi konularda pek endişelenmem. (Güvenli bağlanma stilinin ölçütü.)
Mutluluk içinizden gelen birşey olmalıdır ve sevgilinize ya da eşinize bağlı olmamalıdır.
İlişkiler yaşamın sunduğu birçok armağandan öte, en değerli insan deneyimlerindendir.
Mutluluk ancak paylaşıldığında gerçektir.
Mutluluğumuz ya da mutsuzluğumuz sevgiyle bağlandığımız nesnenin niteliğine bağlıdır yalnızca. Yani biriyle ilişkiye girerken akıllı olun, çünkü risk büyük: Mutluluğunuz ona bağlı!
Bağımsızlık ve mutluluğa giden yola çıkmak isterseniz, öncelikle bağlanılacak doğru insanı bulun ve bu yolculuğa onunla çıkın.
Mutluluk içinizden gelen bir şey olmalıdır ve sevgilinize ya da eşinize bağlı olmamalıdır. İyiliğiniz onları değil, sizin sorunluluğunuzdadır. Aynı şekilde onların iyiliği de sizin değil, kendi sorumluluklarıdır.
Birinin duygularımızı kaba bir şekilde hiçe saymasının onu iyi bir partner yapamayacağını anlamak yerine bu tavrı kabul ediyoruz. Oysa kendimize sürekli hatırlatmalıyız: Gerçek bir ilişkide, iki taraf da diğerinin duygusal iyiliğini kendi sorumluluğu olarak görür.
İlişkiler yaşamın sunduğu birçok armağandan öte, en değerli insan deneyimlerindendir.
Bir kişinin sihirle zihninizi okumasını beklemek yerine duygusal ihtiyaçlarınızı etkin bir şekilde ifade etmek çok daha iyidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir