İçeriğe geç

Ateş Şarkısı Kitap Alıntıları – Karen Marie Moning

Karen Marie Moning kitaplarından Ateş Şarkısı kitap alıntıları sizlerle…

Ateş Şarkısı Kitap Alıntıları

-Bir de ne olur bir ara Ryodan’la konuşmaya çalış. Gerçekten konuşmaktan söz ediyorum. İki yetişkin gibi. Bence istediğin her şeyi yapar. Kibarca söylediğin sürece. Barrons da aynı. Başa çıkması kolay değil ama doğru düğmelere basarsan ona her istediğini yaptırırsın.
– Barrons burada, Bayan Lane ve düğmesi falan yok. dedi Barrons sertçe.
Terslikler hep olacak. Mutluluğu beklemekle ancak ömrünü tüketirsin. Önemli olan o mutluluğu bir savaşın ortasındayken bulabilmek.
65 ”Ben bitti demeden bitmez ”
Kurallar şekillendirilebilir, demişti Kral adına konuşan ama o olmadığını iddia eden.
Kesinlikle.
Tutku bir açlık ve aldığım nefes gibi.
İçimde tutamıyorum,dışa vurmam gerek.
Gecenin müziğini dinle.
Yabancı topraklarda elini tutacağım birine ihtiyacım var.
Benim duyduğumu sen de duyuyor musun?
Seni bin yıl sevdim ve bin yıl daha seveceğim.
Benimle kal, şimdilik sadece nefes alalım.
Ben iyi kızların yapmadıklarını yaparım.
Günler aydınlık ve acı dolu.
Gözlerim tuhaf bir özelliği vardır. Nereye bakmalarına izin verirsen seni oraya götürürler.
Geriye bakarsan asla değiştiremeyeceğin bir geçmişte kaybolursun.
Dolayısıyla ileri bak ve hayatını yaşa.
İyi insanlar bir gecede kötü insanlara dönüşmezdi. Kendilerinden verdikleri ufak tefek ödünler, yaptıkları fedakarlıklar ve kayıpları onları yavaş yavaş bu noktaya getirebilirdi.
Dibine kadar alfa, gururlu ve bağımsız. Savaşlarımızı kendi içimizde veriyoruz. Özellikle de kişisel mücadelelerimizi. Kimsenin ne kadar dağılabileceğimizi bilmesini istemiyoruz. Ya da istemeden birilerini incitebileceğimizi.
Yirmi iki güzel ve travmasız yıldan sonra büyük sıçacağımı nereden bilebilirdim ki ?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hayat ne basitti. Gençken her köşede bizi büyük maceraların beklediğini sanırız. Güçlü ve dirençliyizdir. En önemlisi de, henüz yara almamışızdır.
Sarmayı reddettiğin yara, hiç kapanmayacak olandır. Kan kaybedersin ama nedenini bilmezsin. Güçlü olman gereken kritik bir anda seni zayıflatır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Oysa bizler arzuyuz, şehvetiz, açgözlülüğüz ve en yükseğe giden yollarız.
İnsanlar bu gerçeği romantikleştirir. Gerçekte seks isterler. Ve önlerine gelenle sevişmesinler diye bir engel isterler. Evlilik diye bir kurum yaratıp açgözlülüklerini ve arzu nesneleri üzerinde üstünlük kurma heveslerini yasallaştırırlar .
Kırılanların ölmek veya hayatı kolaylaştırmak gibi bir sorumluluğu vardır.
Hayatımızdaki en kritik ve tanımlayıcı mücadelelerini kendimizle baş başayken yapıyorduk.
Kendimize karşı.
Bazen kötü bir çocukluğu geride bırakıp kendi değerimize inanmak için. Ya da fazla kilolarımızın ardındaki kadının aslında sevilmeye layık olduğunu anlamak için. Ya da uyuşturucuyu veyahut sigarayı bırakmak için. Bunların hiçbirini bir başkası sizin adınıza yapamazdı.
Şeytan iyilik yaptığını sanan bir kötüdür.
Kişinin emellerine kilitlenmesi, gücün ta kendisidir.
Bazı kafesler açık seçik ortadadır. Bazılarını da ancak tatlı sözlerle ve boş vaatlerle kandırılıp içine tıkıldıktan sonra fark edersiniz.
En dipten başlamanın iyi tarafı yükselme şansınız olmasıdır.
“Benimle kal, şimdilik sadece nefes alalım.”
“Zaman cesaret verir, çocuklar bile yaşlanır, ben de yaşlanıyorum.”
Buzuna ateş.
Ateşine buz.
Sonsuza dek.
Burada ne yapıyorsun, Gökkuşağı Kızı?
Bakıyorum.
Görüyor musun peki?
Evet.
O mutlu, Yi-yi.
Kim? diye sordum nefesimi tutarak.
Seni aşka davet eden adam.
Bana insan yemememi söylemiştin. Ben de yemedim. Belki birkaç tane. Gerisi, dedi şişman göbeğini bidona yayarak bu adayı paylaşmak için çok kilolu olduğuma karar verdi. Bana kederli bir bakış fırlattı. Gittiler. Nereye bilmiyorum.
Ben de sizinle gelirdim ama Mac’le aramız limoni.
Gözlerimi kıstım. Neden?
Sürtük öldürdü beni. Sırf bana kızdığı için. Ben de onu öldürürdüm ama Barrons bunu yanıma bırakmaz. O beni öldürür, ben onu öldürürüm ve eskisi gibi birkaç yüzyılımızı birbirimizi gebertmeye harcarız. O sıkıcı günlere geri dönmeye niyetim yok.
Gözlerin tuhaf bir özelliği vardır. Nereye bakmalarına izin verirsen seni oraya götürürler.
Geriye bakarsan asla değiştiremeyeceğin bir geçmişte kaybolursun.
Dolayısıyla ileri bak ve hayatını yaşa.
Seni seviyorum, ufaklık.
Alina ölmüştü.
Hala buradayım, Gökkuşağı Kızı, dedi kafamın içinde.
Güneşim, ayım ve yıldızlarım, dedim.
Başını yana eğdi. Yıllarca yaşadım ama seninle geçirdiğim bu yıl en güzeliydi. Sen buzumun ateşisin, Mac.
Sen ateşimin buzusun, Jericho.
Sonsuza dek, dedik ve birbirimize verdiğimiz bu söz bütün yüzüklerden ve evlilik cüzdanlarından daha anlamlıydı.
Eğer ilk seninle tanışsaydım, dedim usulca.
Beni sevebilirdin, dedi. Ve beni sevseydin
Değişebilirdin.
Bana buruk ama güzel bir gülümsemeyle baktı.
Bana gülerken gözleri parladı. Gökkuşağı Kızı.
Parmaklarını benimkilere kenetledi ve uzun bir süre konuşmadı. Birbirimizi yeniden bulacağız. Öyle ya da böyle.
Ondan hiç şüphem yoktu.
Jericho, diye fısıldadım kulağına. Her şey için teşekkür ederim. Geri çekilip güldüm. Birden tüy gibi hafiflemiştim. Müthiş bir yolculuktu.
Barrons benim en iyi ve en kötü yanlarımı ortaya çıkarıyordu. Böyle birini bulduğunuzda gerisi boş ve anlamsız gelir.
Şeklimiz değişse de özümüzün daima aynı kalacağını biliyorduk. Biz bizdik.
Onunlayken olmak istediğim her şeydim.
Hayat uzun, anlamsız ve yorucuydu.
Rüyalar alemine dalarken kulağıma fısıldadı. Seni görüyorum, Yi-yi.
Seni görüyorum, Dancer.
Bir şeyden emindim. Endişe yarını iyileştirmiyor, sadece bugünü kötüleştiriyordu.
Ofisin kapısı kapandığında, alnımı serin cama dayadım.
Birden oda bomboş geldi. Güneş bulutların ardında kayboldu.
Bir şansı vardı ve onu kaçırmıştı. Beni reddetmişti.
Kimsenin Dani’yle ikinci bir şansı olmazdı.
Yüce Ryodan’ın bile.
Sen herkes değilsin. Bir an duraksadı ve boğuk bir sesle ekledi. Sadece güzel değilsin, Dani. Harikuladesin. Çok ama çok güzelsin.
Ryodan hepsini kaldırabilirdi. Öfkemi, maceracılığımı, zekamı, sinir krizlerimi, o müthiş fiziksel gücümü ve hatta gölge benliğimin karanlığını. O güçlü bir hayvandı. Sertti, kudretliydi ve sağlam bir kalbi vardı.
Beni, korumaya yemin ettiği bir imparatorlukmuşum gibi öptü. Uğrumda bin kere ölebileceği bir ülkeymişim gibi. Beni derin ve karanlık vahşiliğini nasıl doyuracağını bildiği bir kadın gibi öptü. Beni öleceğini ve bir daha hiç öpüşemeyeceğini bilen bir adam gibi öptü.
Ryodan’ı son kez öptüğümde onu kışkırtmak istemiştim. Ama bu öpücüğün basit bir anlamı vardı: Seni görüyorum, sana hayranlık duyuyorum ve yaşamanı istiyorum.
Elimi saçlarına uzattım. Yüzünün sert hatlarını okşadım. Ryodan’a dokunuyordum ve bana izin veriyordu. En az benim kadar şaşkın görünüyordu.
Yanılıyorsun. Onu öldürdüğüm an içimdeki zehir akıp gitti. Onu öldürmeye ihtiyacım vardı. Nihayet özgürdüm. Ben o gün doğdum. Onu yok ettiğim gün. Doğru ya da yanlış, fark etmez. Ben buyum. Bazen insanlar senden o kadar çok şey alıp götürür ki, sen de onlardan bir şeyler almaya mecbur kalırsın.
O an hayretle fark ettim ki, meğer ben de Ryodan’ı bir filtrenin ardından görüyormuşum. İlk kez bütün çıplaklığıyla karşımda dikiliyordu. O da sevmişti. Hem de defalarca. Bütün kalbiyle. Ve sevdiklerini defalarca kaybetmişti. Adamlarını bir arada tutmak için onun için canla başla uğraşıyordu. Aşırı kontrollü oluşu da bu yüzdendi. Bir ölümsüz olmasına rağmen duygularını asla kaybetmemişti. Gözlerimi kısıp yüzüne baktım. Birbirimize ne kadar benzediğimizi fark ettim. Benim Jada kişiliğim gibi, onun da bir kalkanı vardı. Her sabah şık iş kıyafetleriyle birlikte onu da giyiniyor ve soğuk, ilgisiz bir adama dönüşüyordu.
Sence ben kaç kere sevdiklerimi kaybettim? Gümüşi gözlerinde kırmızı ışıklar yanıp söndü. Sayısını bile unuttum inan. Hayat bu. Birilerini sever ve kaybedersin. Ama en azından onlarla biraz zaman geçirebildiğine şükredersin.
Bana sarıldığında kollarına gömüldüm.
Beni sarmalayan kollar Ryodan’ındı.
Ne tuhaftı.
Ne güçlü, ne yenilmez.
Mesafeli bakışları yumuşadı. Derinliklerinde kristaller pırıldadı.
Gümüş gözleri içime işledi. Kulübün önünden her geçişinde içeri mi girmek istiyorsun?
Bana büyü yaptın da ondan.
Hafifçe gülümsedi. Hayır.
Gittiğim dünyalarda beni çekici bulanlar olmuştu ama kimse bana Ryodan gibi bakmamıştı. Her çağda, her güzellik normuna uygun bir kadınmışım gibi.
Bir haftalık ömrünüz kalsa onu ne yaparak geçirmek isterdiniz? Şimdi hepimizin aklında bu soru vardı.
Harika, dedi Christian öfkeyle. Christian MacKeltar’ın talihsizlikte geldiği son nokta!
Christian kusurlu şarkıdan yaratılmadı ki, diye itiraz etti Jada. O sadece Fae’ye dönüşen bir insan. Bence olsa olsa yeniden insan olur.
Bana uyar, dedi Christian. Ama hayatımın gidişatına bakılırsa kesin yok olurum.
Tipik bir Cruce/Vlane hareketi, dedim. Ona boşuna büyük düzenbaz demiyorlar.
Dünyanın düzenini biliyorum. Tesadüf diye bir şey yok. Sık sık tesadüflerle karşılaşıyorsanız varsayımlarınızı yeniden gözden geçirin. Biri sizi kandırıyor ve bu kişi muhtemelen evren değil.
Karanlık gözlerinin içine bakarken, Jericho Barrons’un oğlunun acılarını dindirecek yeni fikirlere kaç kez umut bağladığını ve kaç kez hüsrana uğradığını düşündüm. Amacına ulaşmak için kaç yüzyıl ıstırap çekmişti?
Her başarısızlıkla bilgimiz artar. Başarısızlığı başarıya çıkan basamaklar olarak görmek lazım.
Zırhımı nasıl çıkaracağımı bilmiyordum. Onu o kadar uzun zamandır giyiyordum ki başka insanlar gibi yaşamayı bilmiyordum. Yağlanmadığı için hareket edemeyen Teneke Adam’dan farkım yoktu.
Kimsenin bana dokunmasına izin veremeyeceğimi sanırdım. Herkesi bir kol boyu mesafede tutmak kolaydı. İçimizde bir pencere var sanki. Bazen sonsuza dek kapanıyor ve bir daha kimseyle yakınlaşamıyoruz.
Kollarını belime dolandığında titredim. Şimdiye kadar kimse bana öyle sarılmamıştı. Bana gerçekten değer veriyormuş gibi. Bana dokunmadan duramıyormuş gibi. Bana hayatının en büyük ödülü olduğumu söyledi.
Saçlarının bu haline bayılıyorum, Mega. Seni yansıtıyorlar. Ateş ve hayat dolular.
Onu bir kafese tıkmayacaktım. Kalbinin benim kafesim olmasına da izin vermeyecektim.
Hep yaptığımı yapacaktım. Dancer’ın şu anda yaptığını.
Yaşayacaktım.
Yarın yokmuş gibi.
Ya şansımı kullanacak ya da kaçıracaktım. Zira yarını kim garanti edebilirdi ki?
Rızamı almaya mı geldin?
Kalkıp kapıya doğru yürüdü. Hayır, dedi omzunun üzerinden. Bu gece yoluma çıkma demeye geldim. Bana engel olmaya kalkışırsan, seni de tanımam.
Jo’yu sevdin, diye fısıldadım.
Hayır, dedi, ama uzun zamandır ilk kez biriyle bir hayat kurabilirmişim gibi geldi. Onun yaşayıp ölmesini izleyebilirim ve bununla başa çıkabilirmişim gibi hissettim. Neyse. Düşünmeme gerek kalmadı. Beni bırakıp gitti işte.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir