İçeriğe geç

Ateş Dansı – Şiirler VIII Kitap Alıntıları – Sezai Karakoç

Sezai Karakoç kitaplarından Ateş Dansı – Şiirler VIII kitap alıntıları sizlerle…

Ateş Dansı – Şiirler VIII Kitap Alıntıları

Seni anmak her günkü gök armağanımdır benim
Sonbahar acımasız bir ruh gibi göğdelere siner
Yılgı, her kalbi kızaran bir nar gibi çatlatır.
Açtım bir fal gibi dün gece kitabımı
Kader meşaleli şiirlerle donandım
Sonbahar acımasız bir ruh gibi göğdelere siner
Yılgı, her kalbi kızaran bir nar gibi çatlatır
Yargı, o dişi kartal, çatılara taraçalara iner
Ev içlerine unutulanı, hep o unutulanı hatırlatır
Ve ancak itiraf baldıranı kadehleriyle gün diner
Açtım bir fal gibi dün gece kitabımı
Kader meşaleli şiirler donandım.
Anılar siz zaferinizi kutlayın gerdekte
Ben beton bir fonda kızgın gerçekte
— Neyler geliyor gökyüzünden —
İnanılmaz sesler için tetikte
Git gidebileceğin yere
Kalemden kağıttan defterden öte
Kitaptan sonraki sette
Dur ve bul o ülkeyi yeniden
Ve sen şairsin kelimeler ülkesindeki bilge
Aklanamam belki ama kaçmadım
Bir ömür boyu sorgu sorgu sorgu
Bilmeceye karşı savaştım adım adım
Bilinmeyene karşı binbir kurgu
Binbir yarışa karıştı adım
Meczupluğun kıyısında görünen ışık
Mecnunluğun batısında sallanan doğu
Arkama bakamam zorlama beni
Anılar perisi biçme kaburga kemiğimi
O keskin kılıcının ağzıyla
Tatmak istemem o azaptan zehri.
Seni anmak her günkü gök armağanımdır benim
Ebedî şadırvansın gün içinde kalbimden.
Geceyi tersyüz eden sonsuzluğun boyaları
Suçluluk tortusu gibi birikir gönüllerde
Sonbahar acımasız bir ruh gibi göğdelere siner
Yılgı, her kalbi kızaran bir nar gibi çatlatır
Yargı, o dişi kartal, çatılara taraçalara iner
Ev içlerine unutulanı, hep o unutulanı hatırlatır
Ve ancak itiraf baldıranı kadehleriyle gün diner
Açtım bir fal gibi dün gece kitabımı
Kader meşaleli şiirlerle donandım..
Ben her şiiri okudum
Kendi şiirim hariç
Okudugum şiiri yazmam
Yazdığım şiiri okuyamam
Vakit görmemişti böyle bir kıyameti
Akıl sarardı karardı ruh gönül düştü.
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
Dilimi çaldın kelimelerimi çaldın
Bana ne bıraktın kanlı soygun
Bu korkunç talandan ne umdun
Düğün bitti bir ağıt kaldı ortada sade
Aklanamam belki ama kaçmadım
Bir ömür boyu sorgu sorgu sorgu
Bilmeceye karşı savaştım adım adım
Bilinmeyene karşı bin bir kurgu
Bin bir yarışa karıştı adım
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Saat saat sona eren tutsaklık
Şair önce kendi ağıtını yaz
Binlerce ağıttan önce
Gün gelip saat çalınca
Vaktin olmaz kendi ağıtını söylemeye
Ben her şiiri okudum
Kendi şiirim hariç
Okuduğum şiiri yazmam
Yazdığım şiiri okuyamam
Seni anmak her günkü gök armağanımdır benim
Ebedî şadırvansın gün içinde kalbimde
-Neyler geçiyor gökyüzünden-
İnanılmaz sesler için tetikte
Şimdi sizi gözlüyorum gözlüyorum
Denizin denizi kestiği kristalden
Ne girdaptır göze görünmeyen o yorum
Sonbahar acımasız bir ruh gibi göğdelere siner
Yılgı, her kalbi kızaran bir nar gibi çatlatır
Yargı, o dişi kartal, çatılara taraçlara iner
Ev içlerine unutulanı, hep o unutulanı hatırlatır
Ve ancak itiraf baldıranı kadehleriyle gün diner
“Sinemaya gidiyorum” de annene
Cuma namazına gidelim onun yerine
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Seni anmak her günkü gök armağanımdır benim
Ebedi şadırvansın gün içinde kalbimden
«Sinemaya gidiyorum» de annene
Cuma namazına gidelim onun yerine
Ben her şiiri okudum
Kendi şiirim hariç
Okuduğum şiiri yazmam
Yazdığım şiiri okuyamam
Ne yapacaksın plaj yerlerini
Gidelim Kağıthane’ye Sadabat harabelerine
Şiirin yazanı yoktur
Vardır yalnız okuyanı
Şair de bir okurdur
Kendi şiirinin okuyanı
Ben yıllar yılı burada
Başka bir zamanı yaşadım
İnsanlar başka kelimeler başka
Başka bir gümüştü ağaçlardan dökülen
GAZEL

Rüzgâr işıdı titredi çiğ gül düştü Tutunduğu dalı tutuşturup bülbül düştü

Gün doğumundan gün batımına kızardı bahçe
Bir bir leylâk nergis lâle ve sümbül düştü

Ne çam dayandı ne kestane, ne kavak ne nar
Bin yıllık çınar gürül gürül düştü

Geçti mi ki yeşilin sonsuzluk yüklü çağı Kader yanardağından kızıl kara kül düştü

Vakit görmemişti böyle bir kıyameti
Akıl sarardı karardı ruh gönül düştü

Ben ağıt yazmayı sevmem
Ölümden değil dirilişten yanayım
Ölümden değil ölüm sonrasından yana
Ağıt yazmaktan değil mevlüt yazmaktan yana
Aklanamam belki ama kaçmadım!
Güneş der ki: yeniden doğmaya değer
O günü, o kuleyi, o çocukları görmelidir!
Seni anmak her günkü gök armağanımdır benim
Ebedi şadırvansın gün içinde kalbimden
Şair önce kendi ağıtını yaz
Binlerce ağıttan önce
Gün gelip saat çalınca
Vaktin olmaz kendi ağıtını söylemeye
Açtım bir fal gibi dün gece kitabımı
Kader meşaleli şiirlerle donandım
Ben yıllar yılı burada
Başka bir zamanı yaşadım
İnsanlar başka kelimeler başka
Yazısız bir mezar taşısın belki
Ama kendisi yazı olan
Çağın toprağındaki şifreyi söken
Ağaran tanın kırmızı yagmurunu çizen
İnsanlar başka kelimeler başka
Başka bir gümüştü ağaçlardan dökülen
Anılar siz zaferinizi kutlayın girdekte
Ben beton bir fonda kızgın gerçekte
Arkama bakamam zorlama beni

Tatmak istemem o azaptan zehri

Git gidebileceğin yere
Kalemden kağıttan defterden öte
Kitaptan sonraki sette
Dur ve bul o ülkeyi yeniden
Güneş der ki: Yeniden doğmaya değer
Ben her şiiri okudum
Kendi şiirim hariç
Okuduğum şiiri yazmam
Yazdığım şiiri okuyamam
Seni anmak her günkü gök armağanımdır benim
Ebedi şadırvansın gün içinde kalbimden
Ben yıllar yılı burada
Başka bir zamanı yaşadım
İnsanlar başka kelimeler başka
Arkama bakamam zorlama beni
Anılar perisi biçme kaburga kemiğimi
O keskin kılıcının ağzıyla
Tatmak istemem o azaptan zehri
Güneş der ki: yeniden doğmaya değer
Geçti mi ki yeşilin sonsuzluk yüklü çağı
Kader yanardağından kızıl kara kül düştü

Vakit görmemişti böyle bir kıyameti
Akıl sarardı karardı ruh gönül düştü.

Ölümden değil dirilişten yanayım
Ölümden değil ölüm sonrasından yana.
Seni anmak her günkü gök armağanımdır benim
Ebedî şadırvansın gün içinde kalbimden
Sinemaya gidiyorum” de annene
Cuma namazına gidelim onun yerine
Şefkat olmadan sevgi uyumsuz olur, bir bütün olmaz ve uzun sürmez.
KUŞ –

Seni anmak her günkü gök armağanımdır benim
Ebedi şadırvansın gün içinde kalbimden

Ateşe düştüğünü gördüm kadının
Dans edişini durduramamıştı yine de
Sularla titreyen sabah rüzgarı iğneleriyle
Parlayıp parlayıp sönüyordu tükenen bir mum gibi
Bahar iplikçikleriyle dokunmuş giysileri
“Ben ağıt yazmayı sevmem
Ölümden değil dirilişten yanayım
Ölümden değil ölüm sonrasından yana
Ağıt yazmaktan değil mevlüt yazmaktan yana”
“Ben her şiiri okudum
Kendi şiirim hariç”
“Seni anmak her günkü gök armağanımdır benim”
“Sinemaya gidiyorum” de annene
Cuma namazına gidelim onun yerine

Bakalım hayranlıkla Süleymaniye’ye
Sultanahmed kubbe ve minarelerine

“Adları bile çağrışım yapmıyor
Yeraltına ve gökyüzüne
Ve yeryüzü hatırlamıyor
Ve hatırlatmıyor gökyüzüne”
“Kentler benim kırılmış
Kollarım ve kanatlarım”
“Gördüm Diyarbekir’i Konya’yı Bursa’yı İstanbul’u
Görmediğim şehirlere karşılık”
“Anılar siz zaferinizi kutlayın gerdekte
Ben beton bir fonda kızgın gerçekte”
“Arkama bakamam zorlama beni
Anılar perisi biçme kaburga kemiğimi
O keskin kılıcının ağzıyla
Tatmak istemem o azaptan zehri”
“Ben yıllar yılı burada
Başka bir zamanı yaşadım
İnsanlar başka kelimeler başka”
“Git gidebileceğin yere
Kalemden kağıttan defterde öte
Kitaptan sonraki sette
Dur ve bul o ülkeyi yeniden”
“Aklanamam ben de bu taş levha nazarda”
Ölümden değil dirilişten yanayım.
ben yıllar yılı burada
başka bir zamanı yaşadım
insanlar başka kelimeler başka.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir