İçeriğe geç

Atatürk’ün İhtilal Hukuku Kitap Alıntıları – Taha Akyol

Taha Akyol kitaplarından Atatürk’ün İhtilal Hukuku
kitap alıntıları sizlerle…

Atatürk’ün İhtilal Hukuku
Kitap Alıntıları

&“&”

Düğünlerde çeyiz gösterilmesi, çeyizlere iki giyimden fazla elbise konulması, düğün boyunca bir günden fazla çalgı çaldırılması ve ziyafet verilmesi, köçek oynatılması, nişan törenlerinden ağırlık verilmesi israf sayılarak yasaklanıyor.
Karabekir ise yaptığı uzun savunmasında Erzurum Kongresi günlerini hatırlatarak Gazi’yi kendimize reis yaptığımız zaman memleketin dayandığı yegane kuvvet bendim" demiştir. Milli Mücadele kahramanlarının arasını "tufeylilerin ve inkilap kurtlarının" açtığını söylemiştir…
1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu yeni devletin sadece yasama ve yürütme erklerini düzenliyordu, yargı, temel hak ve özgürlükler ve vatandaşlık gibi bölümleri bulunmuyordu. Bu sebeple 1924 anayasası, 1876 tarihli Kanun-ı Esasi’den sonra bizim ikinci tam anayasa" mızdır.
10 Aralık 1920’de çıkarılan basın araç ve gereçleriyle kitap ve gazete kağıtlarının gümrük vergisinden istisnasına diar kanun"u da zikretmeliyiz. Ülkede gazete ve kitap basımını teşvik ederek, İstanbul dışında özellikle Ankara’da gazete ve kitap basımını geliştirecek olan kanundur.
Birinci Meclis döneminde çıkarılan ve ülkenin içinde bulunduğu şartları çok güzel yansıtan bir kanun da 11 Kasım 1920 günü kabul edilen Men-i İsrafat Kanunu’dur. Düğünlerde çeyiz gösterilmesi, çeyizlere ikiden fazla elbise konmaması, düğün boyunca bir günden fazla çalgı çaldırılması ve ziyafet verilmesi, köçek oynatılması, nişan törenlerinden ağırlık verilmesi israf sayılarak yasaklanıyor.
O konjonktürde Gazi için önemli olan cumhuriyet değil, kendisini yasama ve yürütmenin başı yapan kuvvetler birliği ilkesidir.
Bağımsız ve modern Türkiye’nin uluslararası hukuk ve siyaset temelini oluşturan Lozan Anlaşması onaylanınca, Gazi peş peşe devrim projelerini yürürlüğe koyacaktır. İlki, cumhuriyetin ilanıdır.
Dr. Murat Baskıcı’ya göre, Lozan Anlaşması’nda, 1912′ ye kadar olan Osmanlı borçlarının yüzde 62’si, sonraki Osmanlı Borçlarının yüzde 76.5’i Türkiye’ye düşmüş, kalan kısımları imparatorluktan ayrılan ülkeler (Kıbrıs ve Mısır hariç) ödemiştir.
Böyle millet-i İslamiye’nin reisi tanınan bir adamın ecnebi himayesi altında geçmesi ve bize düşman olan İngilizlerin vapuru ile firar etmesi İslamiyet namına zül ve ardır.
Halife ve bütün cihan kati olarak bilmek lazımdır ki, mevcut ve mahfuz olan halife ve halifelik makamının, hakikatte, ne dinen ne de siyaseten hiçbir mana ve varlık sebebi yoktur.
İnkilap tek otorite, tek idare istiyordu. Gazi bunun peşindeydi. Halk fırkası bı tek iradenin icracısı olan müttehid (birleşik) bir kadro olmalıydı… Karşı taraf ise, demokrasinin bir karşılıklı murakebe (denetim) istediğine inanıyor, bir diktatörlüğe gidişten korkuyordu…
Gazi yasama ve yürütmenin gerçek başkanıdır, Tek parti’nin lideridir ve başkumandandır.
Hatta 30 Kasım 1929’da bile, gazeteci yazar Emil Ludwing’e, cumhurbaşkanlığından ve başkomutanlıktan vazgeçeceğini ama Chp liderliğinden asla vazgeçmeyeceğini söyleyecektir.
Muhalefetin karşı olduğu şey, cumhuriyet değil, otoriterleşmedir.
Görülüyor ki , Cumhuriyete karşı saltanatçı bir akım yok. Sadece cumhuriyetin o zaman demokrasi anlamında kullanılan milli hakimiyet ilkesine uygunluğu ve cumhurbaşkanının yetkilerini tartışmaktadır. Devrimci cumhuriyetle liberal cumhuriyet tartışmasıdır bu. Başka bir deyişle Rousseau’nun cumhuriyeti ile Montesqueis’nün cumhuriyeti çatışmaktadır.
Mustafa Kemal gençliğinden beri uzak bir ideal olarak inandığı cumhuriyete giden yolda kurmayca hareket etmiştir. Yeri gelmiş cumhuriyete karşı olduğunu söylemiş, zamanı geldiğinde devrimci atılganlığıyla bir gecede karar verip ertesi gün cumhuriyetin ilanını gerçekleştirmiştir.
Mustafa Kemal’in zihninde cumhuriyet bulunduğunu ilk sezen, sadrazam Ahmet İzzet Paşa olmuştu. Ama Mustafa Kemal, cumhuriyet fikrini Ekim 1923’e kadar milli sır" halinde saklayacaktı.
Lozan Anlaşması’nda Osmanlı İmparatorluğu’ nun akdettiği anlaşmalara nispetle bir yenilik vardır ve bu yenilik Lozan Anlaşması’nda genel olarak Türkiye’ ye diğer devletler gibi muamele edilmesi ve eşit tutulmasıdır.
Kan ile yapılan inkilaplar daha sağlam olur, kansız inkilap ebedileştirilemez.
İsmet Paşa, Ankara’ya çektiği 27 Ocak 1923 günlü gizli telgrafta Musul’dan feragat ederek sulh aramak" için izin istiyor. İngiliz istihbaratı bunu öğreniyor. Musul konusunda Türkiye’ye vermeyi düşündükleri tavizlerden vazgeçiyorlar.
Milleti teşkilatsız ve hedefsiz bırakamayız. Bırakırsak millet daima elimizden çıkar ve biz arzularımızın daima teorik kaldığını görürüz.
Hüseyin Avni: Müsaade buyurunuz efendim.
Mustafa Kemal: Dur efendim, ne zır zır ediyorsunuz.
H. Avni: Zır zır kelimesini kabul etmem.
M. Kemal: Zır zır yapıyorsun ya.
H. Avni: İstirham ediyorum Paşam, sözünüzü geri alınız.
M. Kemal: Mahalle kahvesi midir burası?
H. Avni: Milletin kabesidir.
M. Kemal: Öyleyse riayet ve hürmet ediniz kabeye.
H. Avni: Ben hürmetkarım.
Paşa hazretlerini severiz fakat emrimize (meclisin emrine) itaat etmezse parçalarız.
İzmir’i aldıktan sonra biraz dinlenirsiniz Paşam. Çok yoruldunuz.
– Dinlenmek mi? Yunanlılardan sonra birbirimizle kavga edeceğiz, birbirimizi yiyeceğiz!
Büyük meselelerde muvaffakiyet için kabiliyet ve kudreti sarsılmaz bir reisin varlığı elzemdir…
Lozan’da Fransızlara biz halkın nesi varsa yüzde 40’ını aldık dediğim zaman, adamların gözleri fal taşı gibi açıldı. Hayrerler içinde, nasıl aldınız, nasıl yaptınız diye sordular. Aldık, başka çaremiz yoktu; muharebeyi kazandık dedim.
Atatürk’ün, Fransa devrimi’nin düşünsel hazırlayıcıları arasında üzerinde en çok durduğu, eserlerini okuduğu ve kendi düşünce ağının oluşmasında en çok yararlandığı düşünürlerin başında J. J Rousseau gelmektedir.
Marat’ın mutlak ve sınırsız egemenlik yalnız ve yalnız halkın kendisindedir" sözü ile Mustafa Kemal’in "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" formulü arasında büyük bir fark yoktur.
Efendiler! Tabiatta kuvvetler ayrılığı yoktur… Milli irade, milli hakimiyet denilen kuvvet taksim edilemez ve ayrılamaz…
Atatürk’ün, Fransa devrimi’nin düşünsel hazırlayıcıları arasında üzerinde en çok durduğu, eserlerini okuduğu ve kendi düşünce ağının oluşmasında en çok yararlandığı düşünürlerin başında J. J Rousseau gelmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir