İçeriğe geç

Atatürk Kitap Alıntıları – Zafer Toprak

Zafer Toprak kitaplarından Atatürk kitap alıntıları sizlerle…

Atatürk Kitap Alıntıları

Atatürk son yarım yüzyılın Batı esintilerini özümsemiş, aynı zamanda Osmanlı pratiğini görmüş ve kendine göre anlamlandırmış aydın bir zabitti. 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Türkçeye aktarılmış Fransız yazını içerisinde özelliklr İctimai Mukavele* Cumhuriyet’in inşa sürecinde Atatürk’ün hakimiyet anlayışını şekillendirecekti.
Sakarya Muharebesi ertesi Atatürk Jean-Jacques Rousseau’nun Mukavele-i İctimaiyye yahud Hukuk-ı Siyasiyye Kavaid-i Esasiyyesi adlı eserini okumuştu ve bu kitaptaki egemenlik anlayışını harfiyen Meclis’teki konuşmasına almıştı. Egemenlik, yani hâkimiyet-i milliyye kabil-i tefrik ve kabili tevdi” olamazdı. Yani “tek”ti ve devredilemez”di.
Chp’de üyelik isteğe bağlı ve herkese açıktı. İhraç ve temizlik mekanizması işlemiyordu. Üniformalar, geçit resimleri ve demir disiplin yoktu. Parti içi demokrasi oldukça ileri düzeydeydi. Resmen her kademedeki yöneticiler seçimle iş başına geliyordu. Parti içinde muhalefet gelişebiliyordu.
Halk Partisi’nin yapısında totaliter bir yön de yoktu. Örgüt yapısı ne hücrelere, ne milise, hatta ne de gerçek anlamda ocaklara dayanıyordu. Parti şüphesiz, kütlelere siyasal eğitim vermek amacıyla birçok açık toplantı, kongre toplamıştı.
Duverger’e göre, Ortadoğu uluslarının modernleşmelerini önleyen başlıca etmen dindi. İslamiyete başkaldıran Atatürk’ün şiarı Batılılaşmak olacaktı. CHP’nin çizgisini zaman zaman Fransız Radikal Sosyalist Partisi’nin altın çağındaki tutumuyla kıyaslayan Duverger’e göre adında Cumhuriyet sözcüğünün bulunuşu bile, Chp’yi 20.yy otoriter rejimlerinden çok Fransız Devrimine ve 19 yy söylemine yaklaştırıyordu.
Zihinsel bağlamda Leon Bourgeois, Emile Durkheim ve Ziya Gökalp çizgisi laik Cumhuriyet’e giden yolun taşlarını döşemiş oluyordu.
Cumhuriyet antropolojisinin omurgasını oluşturacak olan kafa endeksi daha 19. yüzyılın son çeyreğinde, Şemsettin Sami sayesinde Osmanlı’da literatüre girmişti. İnsanlar esasen iki cinse taksim olunurlar. Biri tavilu’ r-re’s (uzun kafa (dolikosefal)) ve diğeri kasisu’r-re’s(kısa kafa (brakisefal) dir diyordu.
Cumhuriyet Türkiyesi milliyetçiliğinin Turan la bir ilişkisi olamazdı. Bu nedenle Türk Ocakları’nın faaliyetleri bir süre sonra Atatürk’ü kaygılandırmış ve Ocaklar kapatılmıştı.
Hayat, herhangi bir tabiat harici amilin müdahalesi olmaksızın dünya üzerinde tabii ve zaruri, bir kimya ve fizik seyri neticesidir. Hayat sıcak, güneşli, sığ, bataklıkta başladı. Oradan sahillere ve denizlere yayıldı; denizlerden tekrar karalara geçti. İlk hayvan denizlerde balık ve karalarda muhtelif kemikli mahluklar oldu ;bunlar uzun devirlerde şekilden şekile tekamül ettiler.
Şimdi insanların nereden ve nasıl geldiği hakkındaki nokta-i nazarı tespit edelim. İnsanlar sularda kaynaşıp çırpınan bir mevcuttan bugünkü şekline geldi. İnsanın bugünkü yüksek zeka, idrak ve kuvveti milyonlarca ve milyonlarca nesilden geçerek hazırlandı.
ATATÜRK-1930 Yalova
Cumhuriyetin kuruluş evresinde köklü toplumsal dönüşümlerin izlendiği bir dönemde intihar olgusu, özellikle genç kız ve kadın intiharları bu dönemin gazeteleri tarandığında ilginç bir nitelik taşıyordu. Cihan harbi sonrası yeni bir dünya oluşmuştu. Savaşın travması toplumları derinden etkilemiş, siyaset, kültür, sanat, toplumun hemen her alanı geçmişi sorgular olmuştu. Cumhuriyet Türkiyesi de ilk yıllarında bu toplumsal travmayı yaşadı.
Cumhuriyetin reformist düşünce yapısı laikliğin ana vatanı sayılan Fransa’nın Üçüncü Cumhuriyeti ile büyük benzerlikler taşıyordu. Fransız Radikal Partisi son kertede Cumhuriyet Halk Fırkası için bir modeldi. Radikal Parti ve onun çevresinde yer alan düşünürler bir anlamda Cumhuriyet Halk Fırkası’nın siyasal yapılanmasında ve zihniyetinin oluşmasında önemli işlevler gördü.
24 Mayıs 1907’de feminizm en büyük zaferini kazanmış, Finlandiya parlamentosuna 10 kadın milletvekili seçilmişti. Bu dünyada bir ilkti. Tüm bu gelişmeler feminizmin toplumsal yaşamın her safhasına nüfuz etmesi sonucu doğmuştu.
Cumhuriyet öncesi kaçgöç ün hakim olduğu bir dönemdi. Haremlik, selamlık kadın ve erkeği ayrı dünyalara hapsediyordu. Cumhuriyet işte bu Çin seddini yıkacaktı.
Türkiye’nin tatbik ettiği devletçilik sistemi, on dokuzuncu asırdan beri sosyalizm nazariyecilerinin ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye’ye has bir sistemdir.
ATATÜRK
Hürriyetin ne olduğunu bilenler herkesin ırz ve namusunu, malını ve canını kendi ırz ve namusu, kendi mal ve canı gibi mukaddes bilirler. Öyle korurlar. Sen hür olduğun gibi, ben de hürüm, öbürü de hürdür. Hür olmayan insanın gördüğünüz hayvanlardan hiç farkı yoktur. Öyle hayvanca yaşamaktan ölüm çok hayırlıdır. Onun için hürriyetimizi canımızdan aziz bilelim ve muhafazasına çalışalım.
(Müstecâbizade İsmet Bey, Rehber-i İttihad)
Bundan böyle çok eşlilik yasadışı oluyor, kadının hukuku güvence altına alınıyordu. Evlilik bir sadakat kurumuydu. Eşitler arasında bir sözleşmeydi. Atatürk, her vesileyle kadından yana tavrını koymakta kararlıydı.
Atilla, Cengiz, Teoman, Mete gibi adların soyadı kanunu ile birlikte revaç bulmasının ardında kuşkusuz Atatürk vardı. Kazım Özalp’in oğlunun adını bir gecede değiştirip Teoman yapan Atatürk’tü.
Nitekim ulus-devlet inşa sürecinde asker kimliğinin ötesinde devlet adamlığına yönelen Atatürk’ün düşünce yapısında fay hatları bu evrede oluştu. Kolağası Mustafa Kemal ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk iki farklı yüzyılın insanlarıydı.
Son kertede Batı kökenli fikir hareketleri Atatürk’ün düşünce dünyasının oluşumunda ve Cumhuriyet’in kurucu felsefesinde etkin rol oynadı. 1908-1938 arasındaki 30 yıllık görece kısa zaman diliminde, dünyada çok az ülke Türkiye’de izlenen ölçekte dönüşümlere sahne oldu. Bu süreçte Tanzimat’tan beri Batı’dan gelen esintilerin etkisi büyüktü. Aydınlanma 18. yüzyıldan beri tüm dünyada ulusal yapılamaları tetiklemiş, geleneksel toplumları köklü dönüşümlere uğratmıştı. Atatürk aydınlanmadan yana bir hümanistti. Türkiye de Atatürkün öncülüğünde bu kervana katılacaktı. Rönesans’tan beri gelişen doğa bilimleri, insanı doğada egemen kılma yolunu göstermişti. Gündemde Cumhuriyet’in toplumsal dokusunu aklın ve bunun ürünü olan bilimin eleştirisinden geçirerek laik bir insanlık kültürünü inşa etmek vardı. 1920-1938 arası ülke bu doğrultuda Batı normlarında çağdaş bir görünüm kazandı.
Bu yapılanmanın mimarı Atatürk’tü.
Atatürk, 20’li yılların sonlarına doğru Avrupa odaklı tarih söylemine mesafeyle yaklaşmaya başladı. Başta Asya olmak üzere dünyanın diğer coğrafyalarının geçmişine ilgi duydu. Sayfalarını işaretlediği, 1929’da Paris’te Fransızca çevirisi yapılmış olan Herbert Gowen’in《Histoire de l’Asie》adlı eseri bunun somut örneklerinden biriydi.
Bundan böyle çok eşlilik yasadışı oluyor, kadının hukuku güvence altına alınıyordu. Evlilik bir sadakat kurumuydu. Eşitler arasında bir sözleşmeydi. Atatürk, her vesileyle kadından yana tavrını koymakta kararlıydı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir