İçeriğe geç

Atalarımız Kitap Alıntıları – Italo Calvino

Italo Calvino kitaplarından Atalarımız kitap alıntıları sizlerle…

Atalarımız Kitap Alıntıları

Bakalım bu kötü başlayan ve başladığından beter devam eden 19. yüzyıl, başımıza daha ne işler açacak?
[Nereye gidiyorsunuz?] Nereye varmak için…
Bu yol nereye götürüyorsa oraya varmak için…
Bu yol pek çok yere çıkar… Siz nereye gidiyorsunuz?
Gençlik, yeryüzünde çarçabuk gelip geçiyor; yaprakların, meyvelerin dökülmeye mahkum olduğu ağaçların üstünde durumun nasıl olacağını varın siz düşünün.
İnsan vargücüyle kendi olmaya çalışmazsa, aşk da olmaz.
En yürek isteyen girişimler en sade ruhlarla yaşanır.
Aşk, her şeydir.
Doğrusunu istersen, ben hep aklıma estiği gibi davrandım.
Hiçbir zaman, hiçbir şey bilemezsin.
Cosimo henüz, yaşamayanın anlatma isteğini ağır bastığı, yeterince şey anlatacak kadar yaşamadığına inandığı yaşlardaydı.
Her şeye bakıyordu ve her şey bir hiçten ibaretti.
Kötü ruhlar da sapık düşüncelerin bir yılan sürüsü gibi çöreklenmediği, erdemli ruhlarda ise dünya nimetlerine sırt çevirmenin, özverinin çiçek açmadığı ay ışıklı bir gece yoktur.
Duygularımız renksizleşiyor, köreliyordu, çünkü kendimizi kötülükle erdem arasında yitip gitmiş hissediyorduk.
Ben bölünmüş, parçalanmış bir varlığım, ama sen de, herkes de.
Siz biraz iyisiniz, biraz da kötü. Her şey doğal şimdi.
Günahın ne olduğunu doğru dürüst bilmediklerinden, yanılgıya düşmemek için yasakların sayısını arttırıyorlar.
Onun için önceleri önemli olan şeyler, artık değildi.
“Bizim memlekette her zaman sebepler vardır,ama sonuçları gelmez arkasından.”
“İyi ya da kötü delilik, doğanın dayattığı bir şeydir,oysa avanaklık doğanın güçsüzlüğüdür,karşılığı yoktur.”
“Elemlerin ardından er geç mutlu olaylar gelir;hayatın kanunudur bu.”
“Başkalarından daha çok fikrim varsa,başkalarına fikir veririm,eğer kabul ederlerse tabii;ben yönetmekten bunu anlarım.”
“Bazen insan kendini eksik sanır,oysa sadece gençtir.”
“Bir cinayetle kurulacak beylikten hayır gelir mi?”
“İkiye bölünmüş olmanın iyi tarafı şu ki Pamela;yeryüzündeki her erkeğin,her kadının,her şeyin kendi eksikliği konusunda duyduğu acıyı anlıyorsun.”
O sıralarda dayım ilkgençliğini sürüyordu;duyguların karışık bir coşku halinde olduğu,iyi ile kötünün daha ortaya çıkmadığı çağı,ölümcül,kıyıcı bile olsa,her yeni deneyimin etkileyici,yaşam sevgisi dolu olduğu çağı.
Bazen insan kendisini eksik sanır, oysa sadece gençtir.
Duygularımız renksizleşiyor, köreliyordu, çünkü kendimizi kötülükle erdem arasında yitip gitmiş hissediyorduk, ikisi de insan doğasına aykırıydı.
Bir insanın yarısı olmanın ne demek olduğunu biliyorum, acımamam mümkün değil.
Lekesiz civciv dut ağacına tırmanıp lekelendi.
Bütün olan her şey böyle ortadan bölünebilecek olsa, dedi, kayalara dizdiği, çırpınan yarım ahtapotları okşayan dayım, herkes körelmiş, cahil bütünlüğünden sıyrılırdı. Bütünken, her şey doğal, bulanık, hava gibi saçmaydı benim için; her şeyi gördüğümü sanıyordum, oysa gördüğüm kabuktu sadece. Sen de bir gün kendinin yarısı olursan, ki olmanı dilerim evladım, tam beyinlerin sıradan akılların ötesinde neler bulunduğunu anlarsın. Kendinin, dünyanın yarısını yitirmiş olacaksın, ama kalan yarı, bin kez daha derin, daha değerli olacak. O zaman sen de, her şeyin kendin gibi bölünmesini, parçalanmasını isteyeceksin, çünkü güzellik de, bilgi de, adalet de ancak parçalara bölünmüş olanda vardır.
Bir açıklama istiyorum doktor, olmayan bacağımın çok yürümek nedeniyle ağrıdığı gibi bir duyguya kapılıyorum. Ne olabilir bu?
Düşman sahibi olmak, sonra da bunların kafalarında tasarladıkları gibi olup olmadıklarını görmek kadar keyifli bir şey yoktu insanlar için.
“Elemlerin ardından er geç mutlu olaylar gelir; hayatın kanunudur bu.”
İnsan bekliyorum, diye yanıt verdi Ezechiele, hakbilir insanı, güvenle bekliyorum; haksızlık edeniyse korkuyla.
Tanrı günahlarını bağışlasın, yüzükleri almak için, diriler ölülerin parmaklarını kesiyorlar.
O sıralarda dayım ilkgençliğini sürüyordu; duyguların karışık bir coşku halinde olduğu, iyi ile kötünün daha ortaya çıkmadığı çağı, ölümcül, kıyıcı bile olsa, her yeni deneyimin etkileyici, yaşam sevgisi dolu olduğu çağı.
Bütün bu coşkuda daha derin bir hoşnutsuzluk, bir eksiklik vardı, insanların kendini dinlemesini isteme arzusu başka bir arayıştan kaynaklanıyordu.
O görüp geçirdikleri neye yarardı ki? Hayatını tehlikeye atmanın ne yarari vardı, tadını bile bilmediği hayatı?
Öykü yazma sanatı, yaşamdan anlayabildiğimiz hiçten, geri kalan bütün şeyleri çı­karmayı bilme sanatıdır; ama sayfa sona erdi mi yaşam yeni­den başlar ve bir bakarız ki, bildiğimiz şey gerçekten koskoca bir hiçmiş.
.. delilik doğanın dayat­tığı bir şeydir, oysa avanaklık doğanın güçsüzlüğüdür, karşılığı yoktur.
İnsan var gücüyle kendi olmaya çalışmazsa, aşk da olmaz.
Elemlerin ardından er geç mutlu olaylar gelir; hayatın ka­nunudur bu.
asılı rafların en sağlamlarına, Livorno’daki bir kitapçıdan parti parti gelen Diderot ve d’Aler n bert’in Ansiklopedi ciltlerini dizerdi. Son za­manlarda kitaplarla fazla içli dışlı olmaktan her ne kadar biraz dalgınlaşmış ve çevresindeki dünyayla gitgide daha az ilgilen­mişse de, şimdi Ansiklopedi’yi okurken Abeille, Arbre, Bois, Jar­din gibi güzel tınılı seslerle söylenen bazı kelimelerden oluşan maddeler, çevresindeki her şeyi yeniden keşfetmesine yol açı­yordu
kitap okumak Cosima için yarım saatlik hoş bir oyalanmayken, yakasından düşmeyen Gian dei Brughi sayesinde, gününün amacı haline gelen bir ana uğraş oldu.
Kitaplarda okuduklarımız doğru mudur, değil midir ?
Bazen insan kendini eksik sanır, oysa sadece gençtir.
Tanrı’ya emanet ol güzelim. Sana elmalı tart getiririm.
Birlikte iyilik yapmak, birbirimizi sevmenin tek yolu.
İnsan, iki elinde de bir kılıç, kendi kendisiyle çatışıyordu
Bense, bu bütünlük coşkusu içinde kendimi hep daha hüzünlü, daha kısıtlı hissediyordum. Bazen insan kendini eksik sanır, oysa sadece gençtir.
Eskiden nereye gitsek, gökyüzüyle aramızda dallar, yapraklar olurdu( ) Ortasında yaşadığımız canlılık evreni buydu işte.
Bazen insan kendini eksik sanır, oysa sadece gençtir.
İnsan, iki elinde bir kılıç, kendi kendisiyle çatışıyordu.
Kötü ruhlarda sapkın düşüncelerin bir yılan sürüsü gibi çöreklenmediği, erdemli ruhlarda ise dünya nimetlerine sırt çevirmenin, özverinin çiçek açmadığı ay ışıklı bir gece yoktur.
Ben bölünmüş, parçalanmış bir varlığım, ama sen de, herkes de. Artık yeryüzündeki bütün eksikliklerle kardeşim.
Tatlı ezgiler söyleyerek, biçimi bozulan yüzlerinin çevresine yasemin taçları takarak, hastalığın kendini ayırmış olduğu insan topluluğunu unuturlardı.
Ben hava gibi özgürdüm çünkü anam babam yoktu, üstelik ne köleler kategorisine giriyordum ne efendilerinkine.
Öyleyse bu savaşta en çok atlar ölüyor.
Cosimo Piovasco di Rondo – Ağaçların üstünde yaşadı – Toprağı hep sevdi – Gökyüzüne yükseldi.
Daha temelleri atılmamış kentlerin kulelerinin burçlarından hangi bayrakları dalgalandırarak karşılıyorsun beni? Bir zamanlar sevdiğim şatolardan ve bahçelerden hangi yangınların dumanı yükselecek? Hangi beklenmedik altın çağdır hazırladığın, sen ele avuca sığmayan, sen bedeli yüksek hazinelerin habercisi, sen fethedilmeyi bekleyen krallığım benim, ey gelecek
“O da öğrenecektir Dünyada varolduğumuzu biz de bilmiyorduk Varolmayı da öğrenir insan ”
“Aşk tutkusunda ölçülü davranmak diye bir şey yoktur.”
“Ne savunma var, ne saldırı, hiçbir şeyin anlamı yok,” dedi Torrismondo. “Savaş dünya durdukça sürecek, ne kazanan olacak ne kaybeden, sonsuza değin böyle karşılıklı siperlerde çakılı kalacağız. Bir taraf olmasa öteki tarafın hiçbir varlığı kalmayacak, artık onlar da, biz de neden savaştığımızı çoktan unuttuk
Öykü yazma sanatı, yaşamdan anlayabildiğiniz hiçten, geri kalan bütün şeyleri çıkarmayı bilme sanatıdır; ama sayfa sona erdi mi yaşam yeniden başlar ve bir bakarız ki, bildiğimiz şey koskoca bir hiçmiş.
“Demek kuramlardansa deneyimlere öncelik vermeyi yeğliyorsun; yönetmelikler buna izin veriyor.”
Bir arkadaşla dirsek dirseğe çarpışmak tek başına çarpışmaktan bambaşka şeydi: Birbirinizi yüreklendirirsiniz, bir düşmanı olma duygusuyla bir dostu olmak duygusu aynı sıcaklık içinde erir gider.
Öyle bir çağdı ki, varolma, iz bırakma, varolan her şeyle sürtüşme iradesi ve direnci henüz tümüyle kullanılmıyordu, çünkü çok kişi -yoksulluktan, bilgisizlikten ya da tam tersine, her şey böyle de pekala yürüdüğünden ötürü- bundan hiç yararlanmıyordu, bu yüzden bir miktarı boşlukta öylece yitip gidiyordu. İşte o zaman, böyle erimiş durumda bulunan irade ve özbilincin, tıpkı algılayamayacak kadar minik su zerrelerinin yoğunlaşıp buluta dönüştüğü gibi, bir noktada yoğunlaştığı oluyordu; bu topak, rastlantı sonucu ya da içgüdüyle o zamanlar çoğu yerde açık bulunan bir ada, bir soya, askeri kadrolarda bir rütbeye, bir yerine getirilecek görevler ve saplanmış kurallar öbeğine tosluyordu.
“Bilirsiniz bayım, ülküleri ne olursa olsun ordular her zaman zarar verir.”
“Evet, biz de çok zarar veriyoruz ama hiçbir ülkümüz yok
Beklediği neydi? Napoleon’u görmüştü, Devrim’in nasıl sonuçlandığını biliyordu, daha da beterini beklemekten başka yapacak şey yoktu.
Bilindiği üzere, devrimciler muhafazakarlardan daha şekilcidirler: İlle de bir şeye kusur buluyorlar, bu düzenin böyle devam edemeyeceğini, yok meclisin saygınlığını zedeliyormuş da, falanmış felmekanmış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir