İçeriğe geç

Asrın Vebası: Narsisizm İlleti Kitap Alıntıları – Jean M. Twenge

Jean M. Twenge kitaplarından Asrın Vebası: Narsisizm İlleti kitap alıntıları sizlerle…

Asrın Vebası: Narsisizm İlleti Kitap Alıntıları

Sanki ünlü olmak bir hak haline geldi. Etrafınızda kim olduğunuzu soran kimse yoksa siz bir hiçsiniz.
Narsistler kendilerine yalnızca güvenmiyorlar, aslında kendilerine aşırı güvenmekteler ve öz saygısı yüksek olan çoğu insanın aksine, duygusal açıdan yakın ilişkilere çok az değer vermekteler.
Narsisizm sözcüğü, bir Yunan söylencesi olan, aşık olacağı birini aramak üzere yola çıkan yakışıklı genç Narkisos’tan geliyor. Efsaneye göre, güzel su perisi Eko, Narkisos’a aşık olur ve onun söylediği her şeyi tekrarlar ama Narkisos onu reddedince gözden kaybolur. Narkisos kusursuz bir eş aramayı sürdürür, taki bir gün suda kendi yansımasına görene kadar. Narkisos kendi yansımasına aşık olur ve ölene dek gözlerini ondan ayırmaz. Nehir kıyısında tam o noktada nergis( fulyanın alt türlerinden biri) olarak bilinen çiçek biter. Narkisos efsanesi, kendine hayranlık trajedisini tam olarak yansıtıyor, çünkü Narkisos kendine duyduğu hayranlıkla donar kalır ve kendisi harici kimseyle bağlantı kuramaz.
Çoğu kişi narsisizmin olumsuz çağrışımları olduğunu anlıyor ama kendine hayranlığın lisanının, buz üstündeki narsisizm denen deliğe tehlikeli biçimde yakın seyrettiğini- kimi zaman da içine düştüğünü- göremiyor. Çocuğunuza Mesih’miş gibi muamele etmek, ” ben özelim ” diye şarkılar söyletmek ve üstünde ” senin için fazla havalı ” yazan tişörtler giydirmek, temel kendine saygı duygusunu değil , narsisizmi aşılar. Amerika, kendine hayranlığı aşırı dozda almakta ve bizim ”mucize ilacımız ”ın, kibir ve bencillik gibi ciddi yan etkileri ortaya çıkmakta. Kendine değer vermeye teşvik etme telaşıyla, kültürümüz daha karanlık ve daha tekinsiz bir şeye kapı açmış olabilir.
MySpace (benim yerim) adı, hiç de tesadüf değil. YouTube’un sloganı ise kendini yayınla görmek ve görülmek, tercihen mümkün olduğu kadar çekici gözükmek nüansıyla Facebook (yüz kitabı), tam da yerinde bir isim. Bütün bu başlıklar narsizm kültürüne tam tamına uyuyor..
Mama önlüklerinin üstünde , pembe ve mavi harflerle, çıtır mıknatısı , süpermodel , Patron benim yazılıydı. Bu, narsizm epidemisinin yeni ebeveynlik kültürünün, bir an için göze ilişen bir yüzü. .
Başarılı olmak için narsist olmanız gerekmiyor ama spot ışıklarının altından hiç ayrılmadıkları için insanların akıllarına pek çok başarılı narsistin adı geliyor. .
ABD’de biz , kendine hayran olma arzusunu fazla ileri götürdük. Öyle ileri götürdük ki kültürümüz, öz saygı ile narsisizm arasındaki ayrımı ifrat derecesinde ve kendi kendini yok edecek biçimde bulanıklaştırdı.
Duyguları, sevgiyi ve ilgiyi işe karıştırmadan bireysel başarıya odaklanış, narsisizmin bir tarifidir. Eksik olan parça, yani başkalarına önem verme; beraberinde empati eksikliği, nezaketsizlik, hak iddiası ve saldırganlık gibi narsisizmin pek çok olumsuz sonuçlarını getiriyor. Bugünün anne babaları süper başarılı insanlar yetiştirirken, belki de farkında olmadan, süper narsistler yetiştirmiş olabiliyorlar.
Ne yazık ki aşırı övgü, göründüğü gibi çözüm değil -hem narsisizme yol açabiliyor hem de başarısızlığa. Yapılan bir çalışmada, bazı çocuklar bir görevde başarılı olduktan sonra, ne kadar zeki oldukları söylenerek övüldüler. Diğerlerine de çok çalışmalarının iyi olduğu söylendi. Daha sonra, çok çalıştıkları için övülenler çok daha iyi performans gösterdiler -bu yeniden yapabildikleri bir şeydi.Zeki oldukları söylenenlerse tekrar denemekten korktular -ya beceremezlerse? Bu artık zeki olmadıkları anlamına gelecekti.

Bu araştırma, çocuğu sıkı çalışması için övmenin; çok popülerleşmiş, fazlaca genel bir yol göstermekten -çocuğa özel, harika ve zeki olduğunu söylemek- daha iyi olduğunu iddia ediyor. Kısa bir süre önce çıkan kitabı The Self-Esteem Trap’te (Öz saygı Tuzağı) Polly Young Eisendrath, çocuklara “özel muamelesi yapılmasının; son derece benmerkezci ama sıkı çalışma ve olumsuz geri bildirim karşısında kırılgan olan genç erişkinler yarattığını açıklıyor. Bu gençler yüksek statülü işleri hak ettiklerine inanıyorlar ama kısa zaman zarfında çok başarılı olamadıklarında hemen cesaretleri kırılıyor.

Gerçekten berbatken harika olduğunu düşünmek narsisizmin bir tarifidir ancak birçok anne babanın ve öğretmenin her gün özsaygı adına çocukları teşvik ettikleri şey de budur.
Anne babalar bilinçli bir şekilde; Vay, narsist bir çocuk yetiştirmek harika bir şey olmaz mı?” diye düşünmüyorlar. Bunun yerine, çocuklarını mutlu etmek ve öz saygılarını yükseltmek istiyorlar ama genellikle işler çığrından çıkıyor. İyi niyetler ve anne babalık gururu, ebeveynlikte kültürel narsisizmin kapısını açmış durumda ve birçok anne baba, çocuklarına olan sevgilerini en modern yollarla ifade etmekteler: Çocuklarının harikalıklarını ilan ederek, Kız bebek giysilerinin hatırı sayılır bir kısmının üstünde Prenses ya da Küçük Prenses” yazıyor ki bir tahtın kayıp varisi değilseniz buna ancak hüsnükuruntu denebilir. Kızınız prenses olsa bu, sizin kraliçe ya da kral olduğunuz anlamına mı gelir? Hayır, -sizin sadık tebaa olduğunuz ve prenses ne söylerse yapmanız gerektiği anlamına gelir.
Çocuğunuza ne kadar harika olduğunu ilan eden bir şey almadan önce iki kere düşünün. “Çok Şımarık” yazılı bir tişört, çocuk yaramazlık yapana kadar şirindir -haydi dürüst olalım; bu süre, çoğu çocuk için yaklaşık üç dakikadır. Prens William ya da Prens Harry değilseniz, kızınıza “Prenses” olduğunu iddia eden bir giysi giydirmeyin. Çünkü değil. Aşın bunu. Yine benzer şekilde çocuğunuzun boynuna “Patron Benim” diyen bir önlük takmanız, büyük ihtimalle, sadece dile getirilmekle olacağı beklenen bir kehanettir. Kuşkusuz, çocuklar hayatımızı değiştiriyorlar ama artık evi onların idare ettiğini ilan etmenin de bir gereği yok. Ve lütfen onlara Tori Spelling’in oğlunun giydiği, “Annem Çok Seksi” yazılı tişört veya Jean’in Old Navy mağazasında gördüğü “Ben muhteşemim, annem de öyle” yazılı gömlek gibi, sizin ne kadar harika olduğunuzu ilan eden şeyler almayın. Bazıları bunların “şirin olduğunu ileri sürüyor. Bizim sorduğumuz ise şu: Neden şirin?

Kültürümüzde “şirin görünen narsistik davranışlar, artık sevimsizleşinceye kadar kabul görüyor hatta teşvik ediliyor. Ve ikisi arasındaki fazla genellikle çok ama çok kısa.

Narsisizm -çoklu giriş ve bulaşma yolları olan ölümcül bir virüs gibi- nesilden nesile yayıldı. İlk olarak Amerikalıların narsisizme olan bağışıklığı zayıfladı. Eskiden, kuvvetli sosyal baskılar, insanların egolarını kontrol altında tutardı. Anneler çocuklarına (“Akşam yemeğinde ne istersin, prenses? yerine) “Sen kim olduğunu sanıyorsun?” diye sorarlardı. Dinî liderler, alçak gönüllülüğün ve edebin üstünde dururlardı. Güçlü topluluklar ve istikrarlı ilişkiler, kibirliliği hoş görmezdi; yeni insanlarla tanışmayı ve onları etkilemeyi bu kadar gerekli kılmazdı. Narsisizm, kendine hayranlık hareketi ve otoriter olmayan ebeveynlikte olduğu gibi, planlanmamış iyi niyetlerin bir sonucu olarak bulaştırılmakta. Ne var ki dost canlısı, mutlu çocuklar yaratmak yerine, bu uygulamalar genellikle benmerkezci, narsist gençler ortaya çıkmasına neden oluyor.
Narsisizm sözcüğü, bir Yunan söylencesi olan, âşık olacağı birini aramak üzere yola çıkan yakışıklı genç Narkisos’tan geliyor. Efsaneye göre, güzel su perisi Eko, Narkisos’a âşık olur ve onun söylediği her şeyi tekrarlar ama Narkisos onu reddedince gözden kaybolur. Narkisos kusursuz bir eş aramayı sürdürür, ta ki bir gün suda kendi yansımasını görene kadar. Narkisos kendi yansımasına âşık olur ve ölene dek gözlerini ondan ayırmaz. Nehir kıyısında tam o noktada, nergis (fulyanın alt türlerinden biri olarak bilinen çiçek) biter. Narkisos efsanesi, kendine hayranlık trajedisini tam olarak yansıtıyor, çünkü Narkisos, kendine duyduğu hayranlıkla donar kalır ve kendisi haricinde kimseyle bağlantı kuramaz -ve narsistliği, başkalarına da zarar verir (bu örnekte Eko’ya). Efsane, narsisizmin yakın çevredeki insanların ve toplumun maruz kaldığı çok ciddi sonuçlarıyla gerçek yaşamı yansıtıyor.
Narsisizm psikolojik bir terimdir fakat tek bir psikoloji dersi bile almamış insanlar dahi, bir narsist görünce tanırlar. Narsisizmin diğer yaygın isimleri arasında; kibirlilik, kendini beğenmişlik, azamet, gösterişçilik ve benmerkezcilik bulunur. Narsist kendini çok önemser, mağrurdur, kendini metheder, çok konuşur ya da kendi hayalinde bir efsanedir. Birçok kendini düşünen aptal, narsisttir ama çok sayıda (ne yazık ki sonradan benmerkezci ve yalancı olduğu ortaya çıkan) hoş, görünüşte çekici ve karizmatik insan da öyledir. O popüler posterdeki kendini aslan olarak gören kedi yavrusu gibi, narsistin de kendi yetenekleri hakkında abartılı bir kanısı vardır. Narsistler yalnızca kendilerine güvenmekle kalmazlar, aynı zamanda kendilerine aşırı güvenirler. Kısacası narsistler kendilerine aşırı hayrandırlar.
Gerçekte narsisizm, Amerikalıların yüksek öz saygının önleyeceğini umdukları saldırganlık, maddecilik, başkalarına ilgisizlik ve sığ değerler de dahil hemen bütün sorunların nedenidir. Amerikalılar yüksek öz saygı, kendini ifade etme becerisi ve “kendini sevme kavramlarını göklere çıkaran bir toplum yaratmaya çalışmakla, farkında olmadan daha çok sayıda narsist ve hepimizde narsist davranışları ortaya çıkaran bir kültür yarattılar. Bu kitap, Amerikan kültürünün kendine hayranlıktan yola çıkarak, bütün insanlığa bulaşma tehlikesi arz eden yıpratıcı bir narsisizm salgınına kadar varan yolculuğunun kronolojisini ortaya koymaktadır.
Başkalarına yardım etmenin benlik için de faydaları var -yalnızca narsisizmi azaltmak için değil, aynı zamanda daha mutlu olmak için. Araştırma, tutarlı biçimde mevki ve maddeciliğe odaklanan kişilerin daha depresif; yakın ilişkilere odaklananlarınsa mutlu olma olasılıklarının daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor.
Kişisel değişim çalışma ister. Bizim kültürümüzde golf gibi sporlar için pratik yapmak düşüncesi bizi rahatsız etmez -dünya golf şampiyonu Tiger Woods olamayacağımızı biliriz ama ilerlemek için çabalarız. Aynı zamanda okulda ya da işte ilerlemek için çalışmak gerektiği düşüncesini de büyük ölçüde kabulleniriz. Ne var ki kendimizi değiştirmek için çalışmak gerektiği fikri o kadar kabul görmez. Kendine hayranlık kültürü, bize kendimizi koşulsuz olarak olduğumuz gibi sevmemizi söyler. Bu talihsiz bir düşüncedir çünkü çoğu kişisel değişim, zaman ve emek ister -hem her zaman amaçlarımıza da ulaşamayız. Kendimizle ilgili bazı şeyleri değiştirebiliriz ve bunu anlamak da akıllı insanın işidir.
İnsanlar asılsız geri bildirimlerle şişirildikleri, aldatıcı yakın ilişkilere bağlandıkları ve özden çok, ışıltıya odaklandıkları sürece -yani hayat oyununda hayal dünyası, gerçekliği gölgede bırakabildiği sürece- narsisizm büyüyecek. Ve narsisizm büyüdüğü sürece, gitgide daha çok şişirilmiş benlik algılarının, sığ ilişkilerin, kendini arsızca tanıtma eğiliminin ve aşırı ilgi arayışlarının kusurlu temeli üzerine kurulmuş bir kültür gelişmesini bekleyebiliriz.
Narsistler kendilerini temelde üstün olarak görürler -onlar özeldir, hak sahibidir ve eşsizdirler. Ayrıca başka insanlarla duygusal açıdan sıcak, ilgili ve sevgi dolu ilişkiler kurmaktan da yoksundurlar. Tipik bir narsistle, yalnızca öz saygısı yüksek olan biri arasındaki başlıca fark şudur: Öz saygısı yüksek olan ve narsist olmayan kişi, ilişkilere değer verir fakat narsist vermez. Sonuç; özünde dengesiz bir kişilik ve gösterişli, şişirilmiş bir benlik bilinci ile başkalarıyla derin ilişkiler kurma yoksunluğudur.
Farkında olmayabilirsiniz ama herkes kendi gerçek aşkıyla doğar, yani yine kendisine aşık olarak . Siz kendinizi beğenirseniz, herkes beğenir.
Yaşlılıkta değişime katlanmak zor, dünyanın hızla kötüye gittiği hükmüne varmaksa kolaydır.
Reklamlar yalnızca eğlence değil – kültürel değerleri bireylere aktaran bir sistemin de parçası.
sanal dünyada insanlar, gerçek yaşamlarındakinden daha iyi kimlikler seçme eğilimindeler.
Sanal dünyada canınızın istediği kişi olmak çok daha kolay.
Son birkaç yıldır teknoloji, Amerikalıların kendini ifade etme kavramını; kişisel web siteleri, Facebook sayfaları, videolar ve blog’larla yeni zirvelere taşımasına imkan verdi.
İnternet, faydalı teknolojik imkânların yanı sıra, anlık şöhret fırsatı ile Bana Bak! zihniyetini de beraberinde getirdi.
Narsisizm, fiziksel bir hastalıktan çok psiko-kültürel bir rahatsızlıktır.
– (…) Bütün bu muhayyile güzel gibi gelebilir ama ne yazık ki, hakikat her zaman galip gelir
– (…) Bugünün kültürü, herkesi ıslatacak kadar şiddetli yağıyor
Anne babalar ve öğretmenler, öz saygılarını beslemek için çocukları başarısızlıktan korurken, çocuklar hatalarından ders alamadıkları için sonunda başarısız olabiliyorlar. Bir şeyler öğrenirken keyfinizi biraz kaçmasının bir zararı yoktur. Size çok şey öğreten deneyimlerinizi düşünürseniz büyük olasılıkla bunların başarısızlığa uğradığınız ya da başa çıkılması gereken büyük meselelerle karşı karşıya kaldığınız durumlar olduğunu görürsünüz.
Yakın zamanda yapılan bir çalışmaya göre, Koreli sekizinci sınıf öğrencilerinin %6’sı matematik becerilerine güvenirken, sekizinci sınıf öğrencisi Amerikalıların %29’u güveniyordu. Ama Koreliler matematik sınavlarında Amerikalı öğrencilerin gerçek performansını fazlasıyla geçtiler. BİR NUMARA DEĞİLİZ AMA BİR NUMARA OLDUĞUMUZU SANMAKTA BİR NUMARAYIZ.
Başka bir ifadeyle, aşırı öz güven geri teper. Bu biraz mantıklı çünkü narsistler, eleştirileri kaldırmakta ve hatalarından ders almakta oldukça kötüdürler. Ayrıca kusurları için herkesi ve her şeyi suçlamayı severler.
– (…) Bütün bu muhayyile güzel gibi gelebilir ama ne yazık ki, gerçeklik her zaman galip gelir
2006’da yapılan bir ankette, İngiltere’deki çocuklara “dünyadaki en iyi şey” soruldu. En popüler yanıt, “ünlü biri olmak”tı. Bu yanıt, “İyi görünmek” ve “zengin olmak” ile birlikte kusursuz narsisizm üçlüsünü oluşturuyordu. “Tanrı”, en son sıradaydı. Bir gün Jean’in bir arkadaşı, genç bir kıza büyüyünce ne olmak istediğini sormuş; kız “Ünlü” diye karşılık vermiş. Jean’in kızdan yaşça büyük arkadaşı, “Neyinle ünlü olmak istiyorsun?” diye sorduğunda genç kız, “Fark etmez” demiş. “Sadece ünlü olmak istiyorum.”
Counting Crows grubunun 1993’te çıkardığı şarkıda ileri görüşlülükle ifade ettiği gibi;
“Televizyona baktığımda,
Başrolde bana bakan kendimi görmek istiyorum,
Hepimiz büyük yıldızlar olmak istiyoruz,
Ama neden bilmiyoruz, nasıl bilmiyoruz ”
Ünlüler ile egemen oldukları yazılı ve görsel basın, narsisizmin yayıcılarıdır. Dedikodu dergileri, filmler ve reality şovları yoluyla, Amerikalılar düzenli bir biçimde narsisizm virüsüyle aşılanıyorlar.
Kibir, narsisizmin kesinlikle olumsuz yönlerinden biri olmasına karşın, tek olumsuzluğu olmaktan çok uzaktır. Narsistler aynı zamanda, maddeci, hak iddia eden, hakarete uğradığında saldırganlaşan ve duygusal yakınlığa kayıtsız kişilerdir.
Kendine hayranlık etrafında hatırı sayılır bir ev sanayisi gelişmiştir. Google’da yapacağınız hızlı bir arama, “kendimi nasıl severim” başlığı için 191.000 sonuç bulunduğunu ortaya koyuyor. Bunların arasında da “Ne zaman biri size güzel bir şey söylerse not alın”, “Bütün eleştirileri terk edin” ve “Aynada kendinize bakıp ‘Harika görünüyorsun’ deyin” gibi birçok tavsiye yer alıyor. Hatta bazı siteler, vücudunuzu okşamayı bile öneriyor.
Çoğu kez hayalini kurduğumuz amaçlar, gerçekten de ulaştıklarımızdır ama çok sıkı çalışmanın ardından. Ancak bugün, hayal ile gerçek arasındaki mesafe kısaldı. Gerçeklik ilkesi, insanların çok az bir çaba ile birçok şeye sahip olabilmelerinden dolayı, en azından geçici olarak yürürlükten kalkmış durumda. Kolay kredi de bunu mümkün kılan sihirli bir iksir.
İnternet iletişimi, narsistler tarafından tercih edilen, yüzeysel ve duygusal açıdan iflas etmiş türden ilişkileri kolaylaştırıyor .
Araştırmacılar internetteki toplulukların temelinin ‘anlamlı konuşmalar yerine yüzeysel alışverişlere’ dayandığı sonucuna vardılar.
Profiline bir şey göndermektense, bir arkadaşınızı arama zahmetine neden giresiniz? Profiline göz atıp yenilikleri öğrenmek varken, görüşmediğiniz zamanlarda neler olduğunu öğrenmek için bir arkadaşınızı ziyaret etmeye ne gerek var?
Bir numara değiliz ama bir numara olduğumuzu sanmakta bir numarayız
Sonunda uğrunda para biriktirmek zorunda kalmaktansa önce görkemli hayat tarzlarımızı yaşadığımız, sonra da ömür boyunca borç ödediğimiz, dev bir kiralanmış topluma dönüşebiliriz.
Manevi ve derin bir şey yaşamak -nasihat ya da dogmalar olmadan- mükemmel bir çıkış noktasıydı. Diğer her şey aptalcaydı. Bu ise gerçekti.
Sorun şu ki kendinize ve kendi başarınıza aşırı odaklandığınız ve özel olduğunuzu düşündüğünüz zaman, herkese karşı sabırlı ve cana yakın olmak çok zordur.
Kendinizi fazla severseniz geriye başkasına ayıracak kadar sevginiz kalmaz.
Her birimiz eşsiz olsak da bizi birer rakama, müşteri numarasına, hasta numarasına, sosyal güvenlik numarasına, rezervasyon numarasına dönüştüren bir tüketim kültüründe kişisel olmayan bir muamele görüyoruz.
Avantajlar ve dezavantajlar bir yana, benzersiz isimlere olan eğilim, kültürümüz hakkında çok şey anlatıyor. İsim koyma ritüelleri dünyanın her yerinde kültürlerin merkezindedir ve hep öyle olmuştur. Çocuklarımız için seçtiğimiz isimler en derin arzularımızı ve dileklerimizi açığa vurur. Artık çocuklarımızın kalabalıklar içinde dikkat çekmesini öyle hararetle istiyoruz ki doğdukları andan itibaren onları benzersiz etiketlerle donatıyoruz.
Genelde dergi ve televizyon dünyası bizi baştan çıkarıp aile, dostluk ve hakiki bilgi gibi paha biçilmez değerleri baltalayan sığ bir dünya görüşüne itiyor. Yavaş yavaş sıradan insanlar, karşılarındaki ekranda gördüklerine benzemeye başlıyorlar.
Ne yazık ki insanlar belki de farkında olmadan, güzel boyanmış ve güzel giyinmiş fakat boş kafalı yaratıklar haline geliyorlar.
Artık evcil hayvanların da estetik ameliyat olmaları mümkün. Köpek Pumpkin yağ aldırdı, Bode da yüzünü gerdirdi.
Estetik cerrahi olayının bir sınırı var mı yoksa hepimiz aklımızı mı kaybettik?
Narsisizm, maddi varlık arayışıyla ve dostlar alışverişte görsün düsturlu hayat tarzıyla da bağlantılıdır.
Dijital demokrasinin son tekerrürü gerçekten de yeni bir şöhret demokrasisini beraberinde getirdi ve bizi, ünlü esaretine biraz daha mahkum etmiş oldu ama artık kendimize tapmayı da deneyebiliyoruz.
Gerçekte berbatken, harika olduğunu düşünmek narsisizmin bir tarifidir ancak birçok anne babanın ve öğretmenin her gün öz saygı adıma çocukları teşvik ettikleri şey de budur.
Havalı olmak için gereken malzemeler, görünüşe göre her yıl daha pahalıya mal oluyor. Çocuklar büyüdükçe talepleri de pahalı iPod’lar, her özelliği olan cep telefonları ve ön sıralardan konser biletlerini içerecek şekilde artıyor. Çoğu çocuk, bu tür şeylere harcanacak parayı kazanacak yerde, yalnızca bu paranın kendisine verilmesini bekliyor. Işte narsisizmin başlıca yüzlerinden biri olan, her şeyin en iyisini hak ettiğine inanmanın tam tanımı bu.
Ne yazık ki ebeveynlerin öz saygıyı yükselttiğini düşündükleri şeylerin çoğu -bir çocuğa özel olduğunu söylemek ve istediğini vermek gibi- aslında narsisizme yol açıyor.
Geçmişteki, anne babasının onayını almak için çabalayan çocuklar idealinin tam aksine, anne babalar çocuklarının onayını almak istiyorlar.
Kısa zaman öncesine dek çocuklar patronun kim olduğunu -ve patronun kendileri olmadığını- bilirlerdi. Patron, anne ve babaydı. Ve anne ve baba, sizin arkadaş larınız değil, ebeveynlerinizdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir