İçeriğe geç

Aşkın Saf İncisi Rabiatü’l-Adeviyye Kitap Alıntıları – Ömer Rıza Doğrul

Ömer Rıza Doğrul kitaplarından Aşkın Saf İncisi Rabiatü’l-Adeviyye kitap alıntıları sizlerle…

Aşkın Saf İncisi Rabiatü’l-Adeviyye Kitap Alıntıları

Hoşnutluk Allah’ın her hükmünü seve seve karşılamaktır..
Hür insan, dünyada yaşadığı halde dünyadan çıkandır..
İş surette değil, niyettedir.
Yarasanın gözleri güneşin nurunu nasıl görmezse, dünyaya tapanların kalbleri de hikmet nurunu göremezler.
Sen sayılı günlerden ibaretsin. Birgün gittikçe bir parçan gidiyor, bir kısmın gittikten sonra bütünün de gidecek. Bunu bildiğine göre, öyleyse çalış.
Bu dünyada ağlayarak kör olmak, ahirette yanarak kör olmaktan daha iyidir.
İlahi, sana sığınırım. Beni senden alıkoyacak herşeyden sana sığınırım ve beni senden ayıran herşeyden sana sığınırım.
Aşka aşk denilmesinin sebebi, sevgiliden başka kalbinde birşey bırakmamasıdır.
Sevgi, sevenin vasıfları yerine, sevgilinin vasıflarını almaktır.
Hoşnutluk, Allah’ın hükümlerine kalben teslim olmak, O’nun her istediğini her seçtiğine kalben inkıyad etmektir.
Sevenler için cennetin hiçbir değeri yoktur.
Beyazit Bestami Hz
İnsan kıyamet günü, öldüğü şekil ve kıyafette kalkar. Öldüğü zaman nasıl yaşadıysa öylece ölür. Onun beraber götürebileceği bir şey varsa dünyada kazandığı ilim ve marifettir. Ve kıyamet günü bunlar sayesinde aradaki perde kalkacak ve insan Allah‘ın cemaline kavuşacaktır.
Sevgi, ümit ve korku birbirine bağlıdır. Sevgi korkusuz tamam olmaz. Korku da ümitsiz, ümit de korkusuz eksik kalır.
Korkunun en ulvi şekli suçtan ve cezadan korkmak değil, doğrudan doğruya Allah’tan korkmak, Allah’ın cemalinden mahrum kalmaktan korkmaktır.
Hakiki kulun ümidi yalnız Allah’ dadır. Ve onun Allah’tan ümidi bizzat kendisidir.
Hazreti Rabia, her nimeti ve her iyiliği Allah’tan gelmiş saydığı gibi, her felaket ve her ızdırabı da kendisini mesud eden bir lütüf sayacak derecedeydi.
Nasıl aydınlık ile karanlık bir arada bulunmazsa temizlik ile de pislik bir arada barınamaz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Suç ahirette azaba sebep olduğu için değil fakat Allah ile arada ayrılıklar vücuda getirdiği için Hz. Rabiya’da tiksinti ile karşılanıyordu.
Allah’a giden yollar yaratılmış şeylerin sayısıncadır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sevgi ve yalnız sevgi ile masiva bertaraf edilir. Ve yine sevgi ve yalnız sevgi sayesinde ilahi kaynakla birleşmek mümkün olur.
Hz. Rabiya diyor ki:
“Sen lütfettin, kerem ettin. Çünkü lütüf ve kerem senin kaynağından fışkırır. Ve bana sonunda vechini gösterdin. Lütüf yüzünden ne dünyada ne de uhrada bana ait olan hiçbir şey yoktur. Hepsi senin lütüf ve keremin eseridir. Ve başka hiçbir şey değildir. Onun için dünyada da uhrada da hamd ü senaya Sen laiksin.
Cennet nasıl nihayetsiz manevi yükselme ne yurdu ise, cehennem azabından maksat da işkence değil, fakat insanı temizlemek onun manevi yükselişe layık bir hale getirmektir.
Buhariden rivayet olunan bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:
Allah doğru ve dürüst kullarına hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, insan hatırından geçmeyecek mükafatlar hazırlamıştır.
Hakiki ibadet hiçbir mükafat ve hiçbir Şükran beklemeyen ve yalnız Allah rızasını gözeten ibadettir. Çünkü ancak bu ibadet bir baskı altında yapılmayan ve korku yüzünden göze alınmayan halis ibadeti. Ve ancak bu ibadet kabule laiktir.
Efendisinin dayağından lezzet ve zevk duymayan kimse davasında gerçek değildir.
Cesaretlen ve ilerle! Zerre kadar korkmadan adım at!
Onun kefeni daima gözünün önünde idi. Bu yüzden onun secdeye kapandığı yer fazla ağlamak yüzünden son derece ıslanırdı.
Onlar ki secde ederler, kıyam ederek geceyi geçirirler. Furkan: 65
Ben seni seviyorsam bundan sana ne!
Hakiki aşk, iki taraftan birine acı duyuran ve buna mukabil hiçbir şeyi vermeyen aşktır. Yoksa arada bir mübadele olur, aşkın manası da ortadan kalkar.
– İzzetin hakkı için beni kapından kovsan da zikrini yapacağım. Ve kalbime senin muhabbetinden başka bir muhabbet girmeyecek.
Her sevgili sevgilisiyle başbaşadır.
İstiğfarlarımız istiğfara muhtaçtır, çünkü gerçek değildir.
Tövbenin gerçekleşmesi için hem çalışmak icab eder hem de tövbenin kabul olunması gerekir. Yoksa yalnız tövbe etmek kafi değildir.
Geçimini temin için çalışmak başka şeydir iffetsiz yaşam sürmek başka şeydir.
Biricik tesellisi Allah’a karşı beslediği iman ve güven, dünyada çektiği mihnete karşı ahirette göreceği mükafattı.
İslamiyetin şüphesiz en önemli ve en büyük başarılarından birisi de kadına şahsiyet kazandırması, esaretten kurtarması, onu hayatın tertemiz ve şerefli yolunda yürümek ve ilerlemek için her imkanı vermesidir.
 Allah’ım! Şu dakikalarda bütün sevenler sevdiklerinin yanına gidiyorlar, ben de sana geldim.
Ya ilahi! Yıldızlar parladı, gözler uyudu. Padişahların kapıları kapandı, Senin kapın ise yalvaranlara açık.
Allah’ım! Efendim, dünyada olan nasibimi kâfirlere verdim, ahirete ait olan nasibimi günahkar müminlere verdim. Dünyadan ancak zikrini, ahirette de ancak cemalini arzuluyorum.
Allahım! belalar içinde değilim, belalardan da şikayet eder değilim. Arzum senden ne kudret helvası ve ne de bıldırcın etidir. Eğer bana dünyada ahireti bağışlarsan ben bunlardan razı olmam ancak Mevlanın cemalini görmek dilerim.
Ya Rabbi senin Cehenneminden korkup sana ibadet ediyorsam o cehenneminde beni yak. Senin cennetine girmek için çalışıyorsam o zaman cennetine de beni ebedi koyma. Senin cemalini, didarına gurbiyetine aşıksam ondan da beni ayırma.
Allah’a bağlı kalpler şüphesiz ki, hem bu dünyada, hem de ebedi alemde en üstün mertebeye ulaşıp, saadet ve selamete ererler.
Rabiatul Adeviyye;Bütün dünya bir tek kimseye ait olsaydı yine zengin olmazdı.
-Niçin diye sormuşlar. O da şöyle cevap vermiş.
-Çünkü fânidir!..
Dünya adamlarından biri Hz. Rabia ya şöyle demişti;
– Ne istediğini bana söyle
O da söyle demişti:
– Ben dünyaya sahip olan Allah’tan istemeye utanıyorum. Dünyaya sahip olmayandan ne isteyebilirim.
Adamın biri Hz. Rabia ya şöyle demişti:
Bir sürü suçlar işlemiş, günaha girmiş bir adamım .
Acaba tövbe edersem Allah (c.c ) kabul eder mi?
Hz Rabia ( k.s ) cevap vermişti.
Hayır, Allah ( c.c ) seni kabul ederse tövbe edebilirsin.
Hür insan,dünyada yaşadığı halde dünyadan çıkandır.
”Hür insan, dünyada yaşadığı halde dünyadan çıkandır. ”
Ya rabbi! Ben seni iki sevgi ile severim. Muhabbetin biri benim aşk ve iştiyakımdan ve diğeri senin sevilmeğe olan liyakatindendir. Benim özleyişimin eseri olan muhabbetim mâ adayı bırakıp senin zikir ve yâdınla meşgul olmaklığım ve senin sevilmeğe lâyık olman, bana müşahede mertebesini ihsan buyurmandır.
İmdi, hamd-ü sena ne buna has ve ne de bu hamdolunan cihet bana aittir. Belki herhalde ve her iki cihette şükür ye medhiye, sana mahsusdur.
Allah(C.C) derdi bedava değildir.
– Ne istediğini bana söyle
O da şöyle demişti:
-Ben bütün dünyaya sâhib olan Allah’dan bir şey istemeğe utanıyorum. Dünyaya sahib olmayandan ne isteyebilirim.
Hafta geçmez köyüne mihmân eden sensin beni
Belki herşeb subha dek nâlân eden sensin beni
Dest-i tedbir ile çâk olsunmu dâmân-ı firak
Afıtâb hüsnüne hayran eden sensin beni
-Nereden geldin? Cevap vermiş:
-Bu dünyadan!
Tekrar sormuşlar:
-Nereye gidiyorsun?
-Öteki dünyaya
Yine sormuşlar:
-Bu dünyada ne yapıyorsun?
Cevap vermiş:
-Bu dünyanın ekmeğini yiyiyorum, öteki dünya için çalışıyorum.
Bunun üzerine biri şöyle demiş:
-Bu kadar güzel söz söyleyen bir insan rahat bir ev sahibi olması gerek!
Hz. Rabia da şöyle cevap vermiş:
-Benim de böyle bir evim var. İçinde ne varsa dışarıya çıkmasına izin vermiyorum. Ve dışarı da ne varsa, içeri girmesine karşı geliyorum. Gelen-giden olursa alâkalanıyorum. Çünkü ben bir çamur parçasını değil, fakat kendi kalbimi dinliyorum.
Ve dünyayı terketmek her iyiliğin ve Allah’a karşı her itaatin köküdür.
Hikmetin başı Allah (C.C) korkusudur.

(Hadis-i Şerif)

Bir şeyden korkan ondan kaçar, Allah’dan korkansa O’na iltica eder.

(Kuşeyrî)

Korku, kalb için bir kandildir.
Hakiki kulun ümidi yalnız Allah’dadır. Ve onun Allah’dan ümidi bizzat kendisidir.

(Serrâc)

Ümid Allah’ın hüsnü ekmelini görmektir.

(Kuşeyrî)

Çünkü ateşi hisseden yanar. Fakat ateşi olan nasıl yanar.
Çarşılarda ve ma’bette yalnız Allah’ı gördüm,
Vadilerde, dağlarda yalnız Allah’ı gördüm,
Mihnetlerde daima O’nu yanıbaşımda gördüm,
Talihli günlerimde yalnız Allah’ı gördüm,
Namazlarımda, oruçlarımda, şükürlerimde, düşüncelerimde
Peygamberin dininde yalnız Allah’ı gördüm.
Can ve cesette, arz ve cevherde
Kemmiyet ve keyfiyette yalnız Allah’ı gördüm
Bir mum gibi onun ateşinde eridim
Parlayan alevlerde yalnız Allah’ı gördüm
Kendimi kendi gözlerimle apaçık gördüm
Fakat Allah’ın verdiği gözle bakınca, yalnız Allah’ı gördüm
Hiçliğe geçtim, yok oldum
Fakat bak: Başbaşa yaşamıyorum.
Çünkü yalnız Allah’ı gördüm.
Maddenin her parçasında bir ayna vücuda getirmiştir ki, gökyüzünün güzelliğini görsün. Gülden onun güzelliği fışkırmış, bülbül bunun farkına varmış ve çılgıncasına âşık olmuştur.
Bunun aydınlık veren alevinden akseden güzelliğine pervane yakalanmış, o da kendini yakmağa uğraşıyor.
Güneşde onun güzelliği ışıldamış ve zambaklar baş kaldırmış, Leylâ’nın her zülfü Mecnun’un kalbini çekiyor, çünkü bir gün ilahi bir şuâ onun yüzünü kaplamıştı. Şirin’in dudaklarına o tadı veren, onunla Ferhad’ın hayatından kalbini çaldıran oydu. Onun güzelliği her yerde görünür. Ve bir perde arkasında kaldığı için göze çarpmayan her şeyde muhakkak ki, güzellik ışıldar. Her nerede bir perde görürseniz o perde arkasında o gizlenir.
Ey kalplerin sevgilisi! Sana sunulabilecek bir şeyim yok!
O halde sana gelen suçluya acı
Ey bütün ümidim, rahatım ve neş’em!
Kalb senden başka bir kimseyi asla sevmez.
Tevbe Allah’dan başka her şeyden dönmektir.
1-Tevbe
2-Sabır
3-Şükür
4-Reca(ümîd)
5-Havf, korku, yani (mukaddes korku)
6-Fakr (ihtiyarî fakr)
7-Zühd (dünyadan el etek çekmek) ve Allah’tan başka bir şeyle meşgul olmamak
8-Tevhid (Şahsi iradeyi Allah’ın iradesine bağlamak)
9-Tevekkül (Allah’a dayanmak ve yalnız O’na güvenmek)
10-Muhabbet (Yani, halis sevgi ki, üns ve recâ ona lâhikdır.)
Rasûlü Ekrem Efendimiz’e (s.a.s.) başvurmuşlar ve şöyle demişler:
Cennet göklerde yer genişliğinde olduğuna göre Cehennem nerede?
Rasûlü Ekrem Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuşlar:
Gün doğduğu zaman gece nerede?
Acaba Cennet ile Cehennem ortadan kalkacak olursa netice ne olurdu?
Acaba insanlar ibadetten kesilir ve Allah’ı (C.C) anmaz mı olurlardı?
Bir gün Hz. Rabia’nın bir elinde ateş, diğer elinde su taşıyarak koşa koşa gittiğini arkadaşları görmüşler yaklaşarak sormuşlar: Nereye gidiyorsun ve ne yapmak istiyorsun? Cevap vermişti:

Gök yüzüne gidiyorum. Ateşi Cennet’e atacağım, suyu Cehennem’e dökeceğim! Ta ki, ikisi de ortadan kalksın da asıl maksat belli olsun: Kullar da Allah’a (C.C) ümitsiz ve korkusuz baksınlar. Bir mükâfat ummadan, bir cezadan korkmadan ona ibadet etsinler. Acaba insanlar mükâfat ümidi ve Cehennem korkusu olmasaydı Allah’a ibadet ve O’na itaat ederler miydi?

Öteki âlem! Demek ki, murada eremediğinden dolayı ölümü dilemeğe başlamışdı. Çünkü o sayede murada ermeği umuyordu.
Zikir, içinde zikrolunandan başkasını unutmaktır.

(Kelâbâzî)

Seni iki sevgi ile seviyorum. Biri benim aşkımdır, diğeri Senin sevilmeğe olan liyakatindir.

Benim aşkım mâsiayı bırakarak yalnız Seni anmaktır.
Sen’in lâyık olduğun sevgi ise Sen’i görmek için bütün perdeleri kaldırmaktır. Fakat bunda da O’nda da bana gereken bir şey yok. Bunda da O’nda da ancak Sana hamdetmek gerek.

Ve bu yüzden halile halil denildi.
Bütün derdim, bütün kaygım, bütün sözüm sensin
Hattâ dinlenmek istedikçe bütün uykum sen
‘Halil’in Halil adını almasının sebebi dostun dost kalbine girmesi yüzündendir. Dost dostun kalbine girdiği için HALİL olmuş, iki varlık birbiri içinde yok olmuştur.
De ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız (Allah’a muhabbet gösteriyorsanız) bana uyunuz. Allah da sizi sever (size muhabbet eder).

(Âli Îmran suresi, ayet:31)

… Hz.Rabia kendini Allah’a adamış ve ondan başka bir isteği, bir dileği kalmamışdı. O’nun uğrunda herşeyi, serveti, refahı, bahtiyarlığı, elhasıl herşeyi feda etmiş, herşeyle alakayı kesmişdi. Onun biricik sevgilisi Allah’dı. Madem ki, sevgilinin sevgilisine kavuşması ve ona ayna olması mukadderdi. O halde o da muradına erecek, birgün onun bezmine girecek ve o zaman kendini onunla ve mesud olmuş sayacaktı.
Abdülvahit bin Zeyd Hz. Rabia’yı istemiş. Hz Rabia onunla günlerce konuşmamış, daha sonra onun Abdülvahid’i kabul etmesi istenmiş o da ona şöyle demişdi:

Ey şehvetperest adam! Kendin gibi şehvetperest kadın bul. Ben de şehvet verici ne gördün?

İbrahim bin Ethem’in bir tek haccı kırk senede yapmış olduğu anlatılıyor. Çünkü her adım başında 2 rek’at namaz kılarmış. Ve onun için şöyle dermiş:

Başkaları hacca ayakları ile giderler, bense kafamın üzerinde gidiyorum.

Rabia, bir gün Kabe yolunu tuttu. Yanında eşyasını taşıyan merkeb bulunuyordu. Merkeb yolda ölmüş ve kafilede bulunanlar senin eşyanı da hayvanlarımızın üzerinde taşıyalım demişlerdi. Fakat Hz. Rabia, itiraz ederek Ben yola çıktığım zaman sizlere değil, Allah’a (C.C) güvenmiştim. Onun için siz başınızı alarak gidiniz demiş onlar gittikten sonra ellerini kaldırarak duâ etmiş ve şöyle demişdi:
İlahi, hükümdarlar zayıf ve âciz kullarına böyle mi yaparlar Sen beni evine ziyarete davet ettin. Fakat merkebimi yolda öldürerek çöller ortasında yapayalnız bırakıyorsun!
Hz. Rabia, bu sözleri tamamladıktan sonra merkeb gayet dinç bir halde ayağa kalkmış o da eşyasını onun sırtına koyarak yoluna devam etmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir