İçeriğe geç

Aşkın Gözyaşları 3 – Kimya Hatun Kitap Alıntıları – Sinan Yağmur

Sinan Yağmur kitaplarından Aşkın Gözyaşları 3 – Kimya Hatun kitap alıntıları sizlerle…

Aşkın Gözyaşları 3 – Kimya Hatun Kitap Alıntıları

Kim âşık olur, aşkını gizler ve sonra ölürse, ona cennet vacip olur.
Üç şeyden asla kurtulamayız: gölgemizden, ölümden ve aşktan.
Biz kadınların özünü gören erkek sultanımızdır. Bir erkek, bir kadını sevmeden önce özünü görebilmeli.
İnsan kendi hayatına hükmedemediği zaman başkasının- kine göz diker. Sen benim tenime, bedenime hayransın. Ruhumu göremeyensin.
En büyük zenginliğin hayatsa, oldukça fakir birisin. Çok az şeye sahip olan değil, ihtirasından çok şeyin hasretini çeken insan fakirdir.
inceliklerle dolu olan kadın ruhu, meylini olgun erkekten yana akıtır.
Benden su katılmamış şiirler istiyorsun. Kalem mi yazıyor sandın! Ben harfleri denizlerden söküp tek tek , gözlerimden süzüyorum , göremiyorsun.
..
Şimdi su katılmamış yalnızlıklarım var benim.
Şimdi paylaşamadığım gözyaşlarım var.
Şimdi hayır diyemediğim korkularımın koyu gölgeleri var.
Şimdi bana elini uzatsan tutmayacağım düşler var.
Tüm susuşlarım yeni bir cümleye başlamanın korkusundandı.Belki de sana olan tüm sözlerimin karşılıksız kalışındandı.
Nikah, yüzük işi değil yürek işidir.
Aşk nedir bilmez ve âşık olmazsan
Kupkuru bir kayada sert bir taşsındır.
Sevgi nedir bilmez ve sevmezsen
Samanla beslenmeye bak çunku bir katirsin.
Altın kadının süsüdür.

-Hayır kadının süsü iffetli imanı, ihlaslı ibadeti ve hak yolunda eşine olan sadakatidir.

İnsandaki gözler güzel olursa, güzel bakmayı ve güzel düşünmeyi başarabilir.
Düşünen, seven, özleyen, susan, cesur olan, kalıpların dışına çıkmak için çabalayan, yani sizin yetindiklerinizle yetinmeyenler ‘deli’dir!
Özlediğimiz, yapmaya çekindiğimiz, âşık olduğumuz, sebebi ne olursa olsun gerçekleştiremediklerimiz, karşımızdaki insanlarda hayat bulunca, bir tepki olarak deli diyerek tatmin ediyoruz bencilliğimizi, örtüyoruz, beceriksizliğimizi. Ne kadar söylemesi hafif, olması ise ağır bir kelime, delilik
Ruhumu özgürleştiren adamı seviyorum.
Ayrılığın bile bir asaleti vardır.
Ayıbını satın alabilirsin ama namusunu asla
Benden su katılmamış şiirler istiyorsun.
Kalem mi yazıyor sandın.
Ben harfleri denizlerden söküp tek tek,
Gözlerimden süzüyorum
göremiyorsun.
Kitap vardır okuyanını âlim eder. Kitap vardır okuyanını cahil eder
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Her gidiş ardınca yangınlarını bırakır. O nasıl gidişti yârim!
Gitmek için önce gelmek gerek.
Şimdi sen gidiyorsun ya, sahi bana ne zaman geldin?
Muhabbet, kuru sohbet değildir. Karşılıklı, birbirini güzel hoş görmektir. Aşk bir bedenin diğer bedene tutulması değildir. Muhabbet, sevgiyi güzelleştirmektir ve gönülde yeşerir. Gönlün cinsiyeti yoktur ki aşk cinsellik olarak görüle.
Nefsini bilen Rabbini de bilir.
Yeryüzünde üşüyen müminler var, artık ben ısınamıyorum. Eskiden açken bir çorba içince doyardım. Ama şimdi hiçbir şey bana bir besin hazzı vermiyor. Çünkü biliyorum ki açlar var.
Ametist taşına, abdest taşı da denir. Hz. Fatma abdest aldıktan sonra bu taşı avucuna alıp alnına sürermiş. İnsanın içine şifalar sunan bir taştır. Ruhu ferahlatır, akla telaş gelmesine mani olur. Hz. Hasan ve Hüseyin bu taş Hacer’ül Esved taşına sürer koklardı.
İnsan anne karnında vav şeklinde yaşar ve doğar, bebeklikten çıkıp büyüyüp bir ara doğrulunca kendini elif sanır. İnsan iki büklüm yaşar, oysa en doğru olduğu gün ölmüştür.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Taşları severim. Taşlar hikmet doludur, insanlar gibi dilleri yok ama insandan iyi zikretmesini bilir.
Gitmeye cesaret eden yüreğin, kalmayı göze alamadan gitti. Sınanmaya yüz tutmuştuk. Sınanmış olmak için miydi bu gidişin?
Kendisi hakkında hiçbir aşinalığı olmayanların kulaktan duyma dedikodu ve evhamla dolu söylentilerle kişi hakkında hüküm verir olmasından daha zelil bir şey var mıdır?
Kendilerini tanımaktan acizlerin başkaları hakkında ahkâm kesmesi cehaletten öte ahmaklıktır.
İnsanın yüzü değil yüreği insana dökük olunca onu anlamışsınız demektir.
O, gözümde öyle değerliydi ki, ağırlığınca aşk ediyordu
Bir kadın için kendisini bir erkeğin dinlemesi tarif edilmeyecek bir mutluluktur.
İnsanlar dışarıdan göründükleri gibi olmuyor. İçlerine erişmek gerekiyor. Daha doğrusu peşin hükümler, kulaktan duymalar sizin bir hakikati anlamanıza duvar oluyor.
Kim ki, yeryüzünde bir yerde aşk üzerine bir şey yaşamış, bir şey hissetmiş, bir söz etmiş ise, yaşadıkları da bizdik, hissettikleri de bizdik ve söyleyemedikleri sözler de bizdik. Aşk, ayrıt yağmurda ıslanmaktı.
Hz. Peygamber buyurdu: İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmeyi beceremez.
Seninle yaşadığım sensizlik ve büyüttüğüm yalnızlığım. Göremiyorum senden başkasını
Varlığım yanında sır düğümü gibi. Şu dört duvar şahittir ki hep yokluğunda buldum seni
Kişiliğine hayran olduğumuzu şehvetli düşler kurarak seviyorsak

onun benliğim ezmek istiyoruzdur. Şehvete düşen tatlı yaşar

ancak acı ölüme düşer

 

Sende bulduklarım değil, sensiz kaybettiklerimdir önemli olan.
Hasreti yaşatan Yüce Yaradan, bir gün kavuşmayı da nasip ederdi kuşkusuz
Çalınan her kapı hemen açılsaydı; Beklemenin, ümidin, sabrın ve susmanın ne önemi kalırdı. Yüreğini dinleyen, vuslata sağır kalmazdı elbet ama bunun için yürek sahibi olmak gerekti.
Gönül derdi gibi bir dert bulunmaz. Aşkın hastalığı bütün hastalıklardan ayrıdır. Aşk, Allah’ın esrarına ermek için bir vasıtadır.
Bazen, ıssız bir gecenin koynunda yalnız kalmak hissi, bana sanki Yüce Yaradan ile baş başa kalıyormuşum gibi gelir.
Her kadın çılgın bir çocuk büyütür içinde. Masum bir çocuk. Aşk çocuğudur bu. Analığın mayası, dünya tatlısı, suçsuz, günahsız. Bende bir kadınım, insandım. Sevinçlerim vardı benim. Hüzünlerim vardı. Çok şey istemedim. Biraz sevgi istedim, yudum yudum içmek için. İmkansızı istedim.
Ban yürekler aşkı hemen keşfeder, bazı insanlar maşuk olmak üzere doğarlar. Seni sevdim. Sığındım sana.
Gece Kün feyekün teşbihidir. Gece kulun dünya elbisesinden sıyrılıp Miraç’a çıkma fırsatını kolladığı andır. Gece Kadir dir. Gece aşka vecd haliyle yürümektir.
Aşk erleri geceyi şunun için çok severler: Gece, Allah ile vuslata erme vaktidir. Gündüz meşguliyet, gece tevhiddir aşk ehli için.
Ey sevgili,
senden beni kim sorsa, ben onu bilmem dersin;
beni bilmek gerekir mi, say ki esrarının esiriyim.
Hakikatini hayal görenlere karşı susmayı tercih et.
Susuzluğum suskunluğum oldu.
İnsan ancak yaşadığını bilebilir; gerisi mi, uçan sözdür.
Gidiyorsun, gitmenin bütün anlamlarıyla gidiyorsun. Ağır ağır gidiyorsun, her adımda bir parçanı burada bırakarak gidiyorsun.
Her gidiş ardınca yangınlarını bırakır. O nasıl gidişti yârim!

Gitmek için önce gelmek gerek. Şimdi sen gidiyorsun ya,

sahi bana ne zaman geldin?

 

Önce kokusu. Sonra sesi. Daha sonra gözleri. Şems’e âşıklığım beni tamamen değiştirdi.
Aşk, ruhumu acılar ile öptü ve bedel olarak benden canı istedi

Bin canım mı var! Terinin tuzuna, yolunun tozuna feda olsun!

Bugün bir çığlık tüketildi arta kalan zamanlardan ve uzun çıkan yollardan.
Bugün zamanın kabuğu yırtıldı. Yarıklarından ince bir sızı sızdı ta derinlerden, içeriden, yürekten.
Bugün kimliği aşk olanın söylediği nâme
Duyuldu.
Şems, diye fısıldadım. Aşkı öğreneceğim adamın adını
Çalınan her kapı hemen açılsaydı; Beklemenin, ümidin, sabrın ve susmanın ne önemi kalırdı.

Yüreğini dinleyen, vuslata sağır kalmazdı elbet ama bunun için yürek sahibi olmak gerekti

          

Hz. Âdem’den bu yana nedendir bilinmez kız çocukları babalarına düşkündür, anne ile de bazen çatışırlar.
Sen benim içten içe kanayan en derin yaramsın. Ne kadar özlendiğini bir bilsen, yokluğundan utanırsın
Körler çarşısında ayna satılmaz.
Her tövbekâr, aslında yorgun bir günahkâr değil midir?
Bazen çirkin, haramı ödüllendir ki helalin büyük tatlılığı ortaya çıksın.
Her tövbekar, aslında yorgun bir günahkar değil midir?
Öyle bir derdin olmalı ki bin dermana değişmeyesin.
Körler çarşısında ayna satılmaz.
“Değişim dışarıdan değil, içeriden gelir…”
“Karanlıkta tutulan kuşlar, şakımayı da unuturlar, neşeyi de.”
…ben bütün renkleri onun gözlerinden öğrendim.
O’nun gözleri Tebriz gecesiydi. Kapkara ama içlerinde güneşler doğan…
Sevgilinin adını düşünmekten gönlümüz sıkıntılı ise gam değil, biz kâinatın zevkini hiçe satmışız. Tasavvuf denizine dalmışız, ölsek de hayat çeşmesine tenezzül etmeyiz.
Aşkta yüksek bir zevk buluruz, çünkü o yüksek bir hakikattir.
Sen nasıl bir kız çocuğusun, anlamıyorum? diye gülümserdi. ‘Hiç korkmaz mısın, minik kelebek?’
Korku, sadece kız çocukları için miydi?..
Yaradan’i, sahip olduğu bir gönülde ağırlarken, nasıl tertemiz bir iman gerekiyorsa, huzuruna çıkmak için de tertemiz bir beden gerekmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir