İçeriğe geç

Asker ve Kumandanla Hasbihal Kitap Alıntıları – Mustafa Kemal Atatürk

Mustafa Kemal Atatürk kitaplarından Asker ve Kumandanla Hasbihal kitap alıntıları sizlerle…

Asker ve Kumandanla Hasbihal Kitap Alıntıları

Bir birliğin disiplini başında birlik komutanı yokken belli olur.
Görülüyor ki, eldeki araç Ortaçağ’dan kalma olsa da; bunu oluşturan bireyler, görülecek iş için adım başında bir emre, bir uyarıya ihtiyaç göstermeden kendiliğinden hareket etme olgunluğuna ulaşmış bulunursa, karşısındaki bu özellikten yoksun kaldıkça zafere ulaşamaz.
Ve insanlardaki, ancak hayal edilen amacın ve idealin bir araya geldiği gözle görünmez özelliklere, görünür araçlarla mı hitap edeceğiz?
İnsanlar ancak, emelleriyle düşüncelerinin ne olduğunun onlara anlatılmasıyla yönlendirilebilir ve yönetilebilir.
Bugün, Türkler, sadece nesil ve tarih itibariyle kahraman atalarının evladı, torunu olmakla yetinmemelidirler. Övünçlerle süslenmiş mazinin gerçek varisleri olduğumuzu ispatlamalıyız ki bugünü ve geleceği kurtarabilelim.
Bir ordunun savaştaki hareket kabiliyeti,barış zamanında görevlerin uygulama biçimlerine ve çalışmaların sonuçlarına göre belli olur.
Barış zamanı,savaş zamanının aynasıdır.
Ne zaman ki ahlakımız bozularak fedakarlık ve mertlik damarlarımız gevşedi,fetih düşüncesi söndü,milletin şanını yükseltme amacı yerine kişisel yarar sağlama ve can derdi belasına düştük;işte bunun üzerine yenilgiden yenilgiye,felaketten felakete sürüklendik,çeşitli yoksulluk ve yoksunluklara mahkum edildik.
Savaş,en iyi,savaşta öğrenilir.
Savaş, en iyi, savaşta öğrenilir.
Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?
Dertli insanlar muhatabının derdini dinlemekten çok, kendi yaralarını açmaktan zevk alıyor.
İyi bir ordu kurulmasına katkısı olan çeşitli etkenlerin en etkilisi, kuşkusuz, doğrudan başındaki yöneticinin etkisidir.
Zihnim belirsiz hükümlerle kararsızlığını gideremeden, gözlerim daha sonraki satırlara aktı.
“İnkılabı ikmal etmek lazımdır. Biz bunu yapabiliriz. Ben bunu yapacağım. Bugünkü, Osmanlı İmparatorluğu’nun yüksek sayılan kumandanları, benim için yoktur. Ordu kumanda sicilleri için, ben son limit olarak, binbaşıyı kabul ediyorum. Geleceğin büyük kumandanları bunlar olmak gerektir. Sicil defterlerinin binbaşıya kadar olanlarını muhafaza edeceğim, üst tarafını yaktıracağım.”
-Mustafa Kemal Atatürk
Sorumluluk denen şey öyle bir durumdur ki, ondan kaçtıkça o insanı yaklaşır. Ve insan onun üzerine yürüdükçe onu kendisinden uzaklaşmış görür. Diyelim ki sorumlu tutulma kaygısıyla herhangi bir iş yapmaktan kaçınan ve bu kararsızlıkla düşüne düşüne hiçbir iş yapmayıp kendini başarısızlığa mahkum eden ve fırsatları kaçıran bir kimse; yağmurdan kaçanın doluya tutulması gibi, kendini en büyük sorumluluğun eline bırakmış olur.
Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız,tufanları gösteren tarihlerin yadıyız.
Uyuşuk zihinlerden, durgun kanlardan meydana gelen kitleler, taş, demir, odun yığınlarından daha boş ve çirkindir.
Ordunun kurtuluşunu vicdanen düşünenler iki yüzlü olmayan ahlak sahibi namuslulardır.
İnsanların saygı göstermelerinin, itaat ve bağlılıklarının, kendilerinden maddi değil manen yüksek olanlarda görülmesi ruhsal bir yöneliştir.
İnsanları istediği gibi kullanan kuvvet, fikirler ve bu fikirleri teşhis ve tamim eden kimselerdir.
Düşünce ve kültür insanları tarafından eleştiriye layık bulunursa, büyük takdire kavuşmuş olur. “Ve başarı Allah’tandır.”
Kendiliğinden görülen işler olumlu olduğu sürece, ne kadar istenir ve beğeniyi hak ederse, amaca uymadığı durumda da o ölçüde kınanmayı hak eder.
İnsanlar ancak, emelleriyle düşüncelerinin ne olduğunun onlara anlatılmasıyla yönlendirilebilir ve yönetilebilir.
Ordunun esenliğini vicdanen düşünen namus ve ahlak sahipler iki yüzlülükten uzaktır.
”Bin keder, bir yeis; fakat her şeye rağmen ileri. Başka hiçbir şey düşünmek lazım değil. Nâşımı muharebe meydanında teşhir etmek. İşte bu, Cenab-ı Hakkın emeli. ”
Ordunun vazifesi, vatanı çiğnemek isteyen düşmana karşı ayağa kalkmaktır.
Bu kalkış, elbette, yerinde durmak için değil, düşmana atılmak için olursa kalkılmış olduğuna değer.
Biz kumanda edeceğimiz insanların hangi emellerini şahıslarımızda tecelli ve tecessüm ettirerek onların kalplerini, onların itimatlarını kazanacağız ve onlara manevi kuvvetler ilhamı vasıtalarını tayin edeceğiz?!
Hülasa, insanları istediği gibi kullanan kuvvet, fikirler ve bu fikirleri teşahhus ve tamim eden kimselerdir. Fikrin hassası da hiçbir itirazın bozamayacağı bir şekl-i mutlakla kendi kendini kabul ettirmektir.
İnsanlar, ancak, emelleri, fikirleri teşhis ettirilerek sevk ve idare olunabilir.
”Askerlik tedvir-i muamelat değil, insanların sevk ve idaresi sanatıdır.
Rahatını ve hayatını feda etmeyi şeref bilecektir. ”
”Bir zâbit, sanatı nâmına, hayat ve mevcudiyetine hiç ehemmiyet vermeyecektir. ”
O halde, nereye gidiliyordu?
Bu gidiş; elbette felakete, hacalete doğru bir gidişti
Bu hale bir an önce çare bulmaya teşebbüs, her namus ve vicdan sahibinin vazifesidir.
”Muharebe için düşmanı ordugâhımızda beklemek olmaz; onu uzaktan karşılamak yeğdir. Düşman az ise yetişenlerimiz onu durdurur veya geri püskürtür. Çoksa bütün dövüşçüler yetişinceye kadar düşmana tüfek atar, hareketini ağırlaştırırız; gerekirse biraz geriye çekiliriz. Fakat ileri gitmek beklemekten iyidir. Hiçbir şey yapamazsak düşmanı görür, kuvvetini anlar, meraktan çıkarız’.
Arzusu olan da olmayan da hizmet-i vataniyesini ifa ile mükellef tutulmuştur. Ve tutulmalıdır.
En çok prova edilen oyunlar, sahne-i temaşada en muvaffakiyetle verilir.
kumandanları yetiştirmek sayesinde, milletin evlatları bir sürü gibi değil; şanlı, şerefli insanlar olarak şan-u şerefe sevk ve tevcih olunabilir.
insanları istediği gibi kullanan kuvvet: Fikirler ve bu fikirleri teşhis ve tamim eden kimselerdir.
ileri gitmek, beklemekten iyidir. Hiçbir şey yapamazsak düşmanı görür, kuvvetini anlar, meraktan çıkarız.
Atatürk’ün en çok üzerinde durduğu bölüm ”İnisiyatif ” başlığı altındaki yazılardır. Bu kelimenin izahı ”kendiliğinden hareket ve iş görme ”dir.
Evet inkılap yapacağız. Bugüne kadar yapılan inkılap, kâfi sayılmaz. Fazlasını yapacağız. Memleketi binbir akılsızın eline ve keyfine bırakamam.
Dertli insanlar muhatabanın derdini dinlemekten ziyade kendi cerihalarını açmaktan zevk alıyor. Ben de Nuri, adeta seni dinlemekte olduğumu unutarak ne derin yaraları karıştırmaya başladım.
muharebede yağan mermi yağmuru, o yağmurdan ürkmeyenleri, ürkenlerden daha az ıslatır, diyeceğim.
Vatana ihanetin nedeni olmaz , er ya da geç bedeli olur.
askerimize bildirelim ki, elimizdeki silah kendimizi düşmandan korumak için değil, belki düşmanı bizden korunmaya zorlamak içindir.
Yalnız kendimizi korumak için çalışırsak, buna ulaşmak belki mümkün olur. Fakat askerden istenilen görev ve ordunun varlığından beklenen amaç, askerin kendisini şahsen koruması olmayıp bütün ülke ulusun varlığını korumasıdır.
enellikle iyi ordularla iyi komutanların birbirlerinden
ayrılmaz biçimde görülmeleri için, vakit harcayacak
ortam yoktur. Ordunun kurtuluşunu vicdanen
düşünenler, ikiyüzlü olmayan ahlâk sahibi namuslulardır.
Mükemmel ahlâka sahip olanlar, barışın ve düzenin
bozulmadığı zamanlarda, ilgiyi çekmekten fazlasıyla
kaçınacak şekilde güzel şeyler söylerler.
Çatışmada yağan kurşun yağmuru,o yağmurdan ürkmeyenleri, ürkenlerden daha
Sorumluluğu üstlenmekten çekinmemek, bir komutanın edinmesi gereken yüksek bir niteliktir
Kalp kazanmak, kalbe girmek kolay değildir.
Askerlik, işlerin çekip çevrilmesi değil, insanların yönlendirilmesi ve yönetilmesi sanatıdır.
O halde asker olanlar bilmelidir ki, askerlikte yorulmak yoktur. Asker yorulacak, ancak yorgunluğunu göstermeyecek, zorlukların hep üstesinden gelmeye alışacaktır.
Yaşamsal gerekçeler ve varlığımızın devamının sağlanması önce bizim, askerlerin üzerine kalmıştır.
Esaslı bir çalışmanın sonucuna ve araştırmaya, ciddi bir bilimsel kavrayışa dayanmayan cesaret ve fedakârlığın yalnız başına iş görmesi zamanları çoktan geçmiştir.
Savaş, en iyi, savaşta öğrenilir.
Arzusu olan da, olmayan da vatani görevini yerine getirmekle yükümlü tutulmuştur ve tutulmalıdır.
Çatışmada yağan kurşun yağmuru, o yağmurdan ürkmeyenleri, ürkenlerden daha az ıslatır.
Dertli insanlar muhatabının derdini dinlemekten çok, kendi yaralarını açmaktan zevk alıyor.
İnsanlar, ancak emelleri, fikirleri teşhis ettirilerek sevk ve idare olunabilir.
İnsanları istediği gibi kullanan kuvvet: Fikirler ve bu fikirleri teşhis ve tamim eden kimselerdir.
Uyuşuk zihinlerden, durgun kanlardan meydana gelen kitleler, taş, demir, odun yığınlarından daha boş ve çirkindir
Muharebe için düşmanı ordugâhımızda beklemek olmaz. Onu uzaktan karşılamak daha güzeldir. Düşman azsa yetişebilenlerimiz durdurur veya uzaklaştırır; çoksa bütün mücahitler gelinceye dek ateş açarak hareketi yavaşlatır, gerekirse biraz geriye çekiliriz

İleri gitmek, beklemekten yeğdir. Hiçbir şey yapamazsak düşmanı görür, kuvvetini anlar, merakımızı gideririz

Muharebede galibiyet ve zafer elde edilmesi, en küçük rütbeli dâhil bütün rütbelilerin, etraflıca düşünerek kendiliklerinden tedbir tasarlamaya alışmış olmalarına bağlıdır
.
Oysa, komutanlar her hâl ve andaki duruma karşı tereddüt etmeden süratla gereken tedbirleri almak zorundadırlar. Olağanüstü ve ansızın ortaya çıkan durumlarda, ilk teması sağlayan, bir birliğin en üst rütbeli komutanı değildir. Büyük küçük her birlikteki her subay, astsubay, hatta er hareket tarzına ilişkin
üstünden hiçbir emir ve fikir alamayacağı durumla karşılaşabilir.

İşte bu sebeple, gerek komutanların gerek askerlerin kendiliğinden düşünerek iş yapabilecek meziyette yetiştiklerine kanaat getirilmeden bir askerî birliğin, bir ordunun güvenilecek ve dayanılacak kuvvet olarak bilinmesi ihtiyatsızlıktır, felakettir.

Ne olursa olsun, askerlerimizin ruhunu kazanmak bizim için bir görevdir. İlk önce onlarda bir ruh, bir emel, bir karakter yaratmak da Allah’tan, Peygamber’den sonra bize düşüyor. Şüphe yok ki bizim milletimizin karakteri de bütün karakterler gibi ilerlemeye, arzu edilen şekle değişebilme kabiliyetlidir, fakat kendi kendisi olmak şartıyla!
Eğer bizim karakterimize, dışarıdan başka karakterlerdeki etkileyiciler tarafından bir şekil verilmek istenirse kalıcı ve belirgin hiçbir şekil, hiçbir sonuç elde edilemez
Subaylık, canını feda etmeyi mutlak göze almış olmak demektir.
Bir subay, askerlik sanatı adına hayatına, varlığına hiç önem vermeyecektir.
Subay, hayatın ve rahatın hiç düşünülmemesi gerektiğinde, rahatını ve hayatını feda etmeyi şeref bilecektir.
Namusun icap ettirdiği budur
Mertliğin seçkin hasletleri ve fedakârlığın üstün ahlâkıyla taçlanmayacak ilmi bilginin başlı başına amaca ulaştıramayacağını
İyi bir orduyu meydana getiren çeşitli unsurlardan, şüphesiz ki en etkilisi başındaki komutanın tesir gücüdür.
“ Komutanları o kişiler olduktan sonra, orduda eğitim öğretim, emir, komuta, itaat ve disiplinde aksaksız işleyişin sonucunu aramak, çölde su aramak gibidir.”
gerçekleri görüp söylememek,
ordunun hantallığına, itibarsızlığına, harpte vatanı kurtarmak üzere istenecek hayatî görevini yapamamasına yürekten rıza göstermek demektir. Buna da ihanet denilir

Bu duruma bir an önce çözüm bulmak üzere harekete geçmek, vicdanlı ve namuslu herkesin görevidir

Alay ve tümen komutanlarının denetlemede ve eleştirideki bilgisizlikleri subaylarda şaşkınlık, eğlenme ve güvensizlik duygularını uyandırıyor
…mazideki derin uykulu halimizi, hem şimdi hem de gelecekte sürdürmemek için birlikte bir kez daha gözden geçirelim:
“Genellikle iyi ordularla iyi komutanların birbirlerinden ayrılmaz biçimde görülmeleri için, vakit harcayacak ortam yoktur. Ordunun kurtuluşunu vicdanen düşünenler, ikiyüzlü olmayan ahlâk sahibi namuslulardır. Mükemmel ahlâka sahip olanlar, barışın ve düzenin bozulmadığı zamanlarda, ilgiyi çekmekten fazlasıyla kaçınacak şekilde “güzel şeyler söylerler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir