İçeriğe geç

Aşk Rüyası ve Kısa Hikayeler Kitap Alıntıları – Maksim Gorki

Maksim Gorki kitaplarından Aşk Rüyası ve Kısa Hikayeler kitap alıntıları sizlerle…

Aşk Rüyası ve Kısa Hikayeler Kitap Alıntıları

Yaşam, geçmişi unutturup yıkarak ve yeniden yaratarak yorulmaz adımlarla yürüyor.
Her yolun bir sonu vardır.
İkimiz birden boğulacağız!
Özellikle ilk bakışta sevenler, iyi severler.
Düşünceler mahvolur çünkü etrafta onları söyleyeceğiniz kimsecikler yoktur. Duygular solar, onları paylaşacak bir kimse bulamazsınız! Ve insan, ölüm kendisine gelmeden çok önce ölür.
Ama kırılan gururum kendisiyle birlikte hayallerimi de ezmedi.
Bense mutluluğu yalnızca hayal ediyorum. Ama o bana bakmıyordu bile
Mutluluk, kimsenin bilmediği ama herkesin arzuladığı erişilmesi güç bir hayaldir.
İlerisi öylesine karanlık, gökyüzü öylesine kederli
Zaten yaşamımızda, payımıza düşen iyi anlar daima, saniyelerle ölçülecek kadar kısadır.
Ben ona, insanın, yaşama olan güvensizliğinden veya yaşamı anlamayışından ya da yaşam tarafından küçük düşürülmüş olmasından ötürü yaşamdan ayrılmasının ne kadar acılı olduğunu söylüyordum. Yaşam o adamın duygu ve düşüncelerine ilgisiz onun etrafında kaynar; o ise yaşamla kaynaşmayı beceremeyerek kendi küçük odasında oturur ve bu odanın her köşesinden yalnızlığın karanlık gözleri ona bakar. Düşünceler mahvolur, çünkü etrafta, onları kendisine söyleyeceğiniz kimsecikler yoktur; duygular solar, çünkü onları paylaşacak bir kimse bulamazsınız!.. Ve insan, ölüm kendisine gelmeden çok önce ölür
Mutluluk, kimsenin bilmediği, ama herkesin arzuladığı erişilmesi güç bir hayal gibidir
Gecenin, kara kanatlarıyla dokunduğu her şey, daha yumuşak, daha hafif bir hal alıyordu.
insan uzun yaşamaya değil de elden geldiğince çok yaşamaya bakmalıdır. beş şişe kırmızı şarap yerine bir şişe şampanya içmek hiç şüphe yok ki, daha iyi idi.
kuşlar gökyüzünde yollarını şaşırmazlar mı? gökyüzü öylesine büyük ki..
karnımız tok olunca belleğimiz nasıl da zayıflıyor, değil mi?
Zaten yaşamımızda, payımızı düşen iyi anlar daima, saniyelerde ölçüşecek kadar kısadır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Aptalın yüreği ağzında olduğu halde, akıllının ağzı yüreğinde gizlidir.
‘Bizim taraflarda her şey başka, her şey sevimlidir. Yalnız yoksulluk tıpkı buradaki gibidir.’
‘O her yerde birdir’
öğrenmenin yararlı, anlamanın bir zevk olduğunu nerden bilecekler!
Sevgiliye beslenen saygı, eşe beslenemiyor.
İyilik ve kötülüğün yazgı tarafından bize gönderildiğini sananlar yanılıyorlar!
Masallar gibi, yaşam da, uzunluğuyla değil, özüyle değerlendirilir!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ama insanın kendi deneyimi insana pahalıya mâl oluyor.
İşte şimdi, artık yaşamımın anlamsız ve bomboş olduğu – çünkü artık hiçbir isteğim kalmadı- şu anda, oraya, bir zamanlar yaşamımın tutuşup parladığı, umut ve isteklerimin söndüğü geçmişe baktığım zaman aklıma şu soru gelir: Bana bu 10 kapiği veren kadın, yaşamın ta kendisine benzemiyor muydu? Yaşamda böyle değil midir? Uzaktan bize çok şeyler vaat eder gibi görünür ama yanımıza yaklaştığı zaman bizi bir dilenci sayarak önümüze birkaç kırıntı atmakla yetinir.
Yanıyoruz!.. Yangın var!
Ben yaşamda çok aradım ve çok bekledim. Ama istediğimi hiçbir zaman bulamadım..
Hayat, adeta usanç verecek kadar ağır geçiyordu.
Hem, biliyor musunuz, bazen insana mazisini karıştırmak bir lağımı karıştırmak kadar güç gelir.
Kuşlar bile yavrularını beslemek için bir sürü haşerenin kanına girerler.
Bir insanın zincirlerini – hatta bunlar aşk zinciri bile olsa – kaldırıp atmasına sevinmemek kabil değildi.
Dünyada en büyük zafer, insanın kendisine karşı kazandığı zaferdir.
Esasen hayatımızda, hissemize düşen iyi anlar daima, saniyelerle ölçülecek kadar kısadır.
Aşk ne papaza ne de şeytana acır, o yaş gözetmez, hepimiz onun kölesiyiz!
Ben hep yürüyordum, önümde güneşin son ışınları yavaş yavaş sönüyor ve göğsümde,

Gözlerimiz kör, ruhumuz da kör
Tanrı’ya inananlar, bize yardım ediniz!

dizeleri boğuk yankılar yapıyordu.

Herkese acıyordum: Körlere de gözü görenlere de kendime de Yaşamda gördüğüm her şeye acıyordum.
Şarkının ahenginde güneşi görmek isteyen ama göremeyen ve umutsuzca başını sallayarak acı acı inleyen bir insanın dayanılmaz acısı gizliydi.
Mezar ve içinde ben, evrensel bir tarih Bu gülünç bir şey. Ben bir sarhoşum. Evrene gelince, onun ne olduğunu şeytan bilir ama ben onun içinde yalnızım.
Anton Petroviç derin derin içini çeker, kuvvetle alnını ovuşturur ve mırıldanır: Bağışla anne Daha içeceğim.
Çünkü her ne kadar sen Lucilius’a, ‘Oh Lucilius! İyilik ve kötülüğün yazgı tarafından bize gönderildiğini sananlar yanılıyorlar!’ demiştin ama aynı zamanda ‘Ruhumuz yazgıdan güçlüdür!’ sözlerini de eklemiştin. Şimdiyse insanlar iyiliğe de kötülüğü de ilgisizler. Ruhlarında herhangi bir güç de yok, kendilerinden utanmadan ve herhangi bir mücadeleye girişmeden yazgının ilk darbelerine boyun eğerek ona köle olmayı kabul ediyorlar. Oh Seneca, işte ben böyleyim Ve böyleleri daha çoktur
Neden bilmem; bu okşayıcı, bu dikkatli, bu nazlı bakış, yüzümde duracak olursa bir mutluluk duyacakmışım gibi geliyordu bana. Mutluluk, onun bakışıyla birlikte hemen kalbime işleyecek, onu canlandıracak, tazeleyecek, birçok istekler tutuşturacak, ruhumu uyandıracak, zihnimi açacaktı.
Mutluluk üzerine sessiz bir iç sıkıntısı duyularak onun hiçbir zaman kendiliğinden insanın karşısına çıkmayacağı, ayrıca uzun, hummalı, ve çoğu zaman faydasız didinmeler gerekeceği tamamıyla unutulacak tuhaf bir ısrarla beklenir. Mutluluk kimsenin bilmediği ama herkesin arzuladığı erişilmesi güç bir hayal gibidir.
O, mehtaplı ve sessiz gecelerde ışıksız oturmasını sever.
Aşık olmak budalalıktır, dedi Bu, can sıkıntısından doğan bir nevi şımarıklıktır. Ben aklı başında, basit bir adamım; beyefendi değilim, çocuk da değilim.
Tahammülün oldukça tehlikeli bir şey olduğunu, bilmem bilir misiniz? Tahammül mefhumunun içinde öyle bir gurur gizlidir ki, bunu hiçbir kuvvet ortadan kaldıramaz.
Hakikat can sıkıcıdır, dedi, ama elden ne gelir?
Ben hiçbir zaman anlatmadım, dedi. Zaten, genel olarak anlatmasını bilmem; neyse
Hırsızın oğlu falan diye benimle alay etmeye başladılar. Tabii tahammül ettik. Çünkü insanlardan nereye kaçılabilir? Tabii hiçbir yere Allah belanızı versin, diyip geçtim.
Domuz da serbesttir; ama bundan ne çıkar? Domuza en küçük bir saygı gösteren var mı? Duygularına, hareketlerine serbest bir akış veren insanlar da domuzlaşırlar.
Ben bir sarhoşum Kainata gelince, onun ne olduğunu şeytan bilir, ama ben onun içinde yalnızım.
Her insan bir kainattır Her mezar taşının altında bütün bir tarih gömülüdür
İnsanın kendi tecrübesi insana pahalıya mal oluyor.
Hayat geçmişi unutturup, yıkarak ve yeniden yaratarak yorulmaz adımlarla yürüyor
İnsanlar iyiliğe de fenalığa da ilgisizdirler; ruhlarında herhangi bir kuvvet de yoktur; kendilerinden utanmadan ve herhangibir mücadele yapmadan mukadderatın ilk darbelerine boyun eğerek ona köle olmayı kabul ederler.
– Seneca, der, sen iki taraflı yolların bir sonu vardır demekle ne kadar doğru söylemişsin!.. Hele masallar gibi, hayat da, uzunluğuyla değil, özüyle kıymetlendirilir! sözünde ne büyük bir isabet var!
Siz galiba tabiatta ağaç olmadan orman yetişebileceği kanaatindesiniz!
Kırılan gururum kendisiyle beraber hayallerimi de ezmedi.
Saadet, kimsenin bilmediği, ama herkesin arzuladığı erişilmesi güç bir hayal gibidir.
Ben, vapurun güvertesinde oturmuş, düşünceli bir ruh haleti ile ve kafamda peyda olan türlü türlü hayallere kapılarak ışığa bakıyor, gecenin ılık ve rutubetli havasını göğüs dolusu teneffüs ediyordum. Böyle dakikalarda daima saadet istenir; saadete dair sessiz bir iç sıkıntısı duyularak, onun hiçbir zaman kendiliğinden insanın karşısına çıkmayacağı, fakat ayrıca uzun, hummalı ve ekseriya faydasız didinmeler lazım geleceği tamamiyle unutularak garip bir ısrarla saadet beklenir.
İlerisi o kadar karanlık, gökyüzü o kadar elemli ki
Aşk ne papaza, ne de Şeytana acır, o yaş gözetmez, hepimiz onun kölesiyiz!
Yaşam geçmişi unutturup, yıkarak ve yeniden yaratarak yorulmaz adımlarla yürüyor
Mutluluk, kimsenin bilmediği, ama herkesin arzuladığı erişilmesi güç bir hayal gibidir
O ise yaşamla kaynaşmayı beceremeyerek kendi küçük odasında oturur ve bu odanın her köşesinden yalnızlığın karanlık gözleri ona bakar. Düşünceler mahvolur, çünkü etrafta, onları kendisine söyleyeceğiniz kimsecikler yoktur; duygular solar, çünkü onları paylaşacak bir kimse bulamazsınız. Ve insan, ölüm kendisine gelmeden çok önce ölür.
Hoşça kal! Başka ne diyeyim?
Böylece Semaga, oturup keyfine bakıyordu.
Her şey bir rüya, ruhu serinleten bir rüya halini almıştı
Beni bırak, dedi.
Ben yaşamda çok aradım ve çok bekledim.
Zaten yaşamımızda, payımıza düşen iyi anlar daima, saniyelerle ölçülecek kadar kısadır.
Bazen rüzgâr ormanı hafifçe okşuyor, bana bir ninni gibi gelen dalların yumuşak hışırtısı, göklerin sonsuzluğu
Alnımın yazısı böyle imiş! deyip avunacağım!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir