İçeriğe geç

Aşk İki Kişiliktir Kitap Alıntıları – Ataol Behramoğlu

Ataol Behramoğlu kitaplarından Aşk İki Kişiliktir kitap alıntıları sizlerle…

Aşk İki Kişiliktir Kitap Alıntıları

Yaz geçti, hüzünler kaldı Dudaklarda öpüşlerden izler kaldı Seyreldi gitgide yıldızlı geceler Soğuk aylar, gri gündüzler kaldı Böğürtlen lekesi silindi parmaklardan Yarası kabuk bağlamış dizler kaldı
Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş gözden;
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiçbir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiçbir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
İçimde cam kırıklarına benzeyen bir gönül kırıklığı
Kapatıyorum sayfalarını eskimiş bir kitabın
Tozlu hüzünler, solgun bir gülümseyiş tadı

Artık eskimiş bir hayatın sayfalarını kapatıyorum
Kapatıyorum geçmiş bir denizin kapılarını

İyi ölümler bayım, rüzgarın kanadığı bir gece yarısında
İyi ölümler, en derin sularda
Morarsın akasya çiçekleri ve yoğunlaşsın güller
Geçmiş ve gelecek baharlara iyi ölümler

Gelir dağınık güz, göz çukurları ıslak
Geçer sokaktan bir yağmur yalın ayak
İyi ölümler bayım, vurulsun ağzınıza ve gözlerinize mühür
Çünkü güz çürükleriyle iyi ölünür.

Başka biri olacaksın istemesen de
Tenine başka bir ten dokunduğunda
Gövden buluştuğunda başka bir gövdeyle
Başka bir nefesle karıştığında nefesin

Başka biri olacaksın istemesen de
Gece uykunda ya da gün ortasında
İrkileceksin apansız bir duyguyla
Bir uçurum kıyısında sendelemiş gibi

Başka biri olacaksın istemesen de
Bakışlarımın izini taşıyan giysilerin
Tüketecek ömürlerini birer birer
Değişecek yeri bir dolabın, pencerede bir çiçeğin

Başka biri olacaksın istemesen de
Dudaklarında benden sonraki bir çizgi
Tanımadığım bir ton gülümseme
Ve artık beni unutmaya başlayan gözlerin

Sonra, sonra artık başka birisin.

Hayatta ve ölümde ayrıldık
Ayrıldı iki beden
Gönüllerimiz ayrıldı
Seslerimiz ayrıldı birbirinden

Ellerimiz ayrıldı
Kokularımız
Aynı yatakta uyumalarımız
Gülüşlerimiz
Gözyaşlarımız
Düşlerimiz ayrıldı birbirinden

Ruhun içindeki gece
Kapladı her şeyi birden.

Gece yarısı
Kar yağıyor
Viyana’ya
Yürüyorum
bomboş sokaklarda
Gecikmiş birkaç sarhoş
Hızla geçen birkaç araba
Hayat bildiği yolda ilerliyor
Derin, bilge, ağır
Akıyor Tuna
Macar sınır polisleri
Uzun uzun bir şeyler tartışıyor
Gençlerin yüzlerinde, bakışlarında
Umut ve kaygı karışımı kıpırtılar
Bebeler uyuyor
Nine taşlaşmış gibi oturuyor
Ve tek bir çizgi
Kıpırdamıyor yüzünde
Yirminci yüzyıl
Geçiyor camlardan
Sehpalar
İşkencehaneler
Yirminci yüzyıl
Akıyor raylardan
Gaz odaları
Esir kampları
Parçalanmış aileler
Kimse yok tanıdığım
bu şehirde
Ve yok
Beni tanıyan kimse
Bir an dönüyor
Çevremde her şey
Bulvarlar
Sirenler
Köprüler
Tuna
Başım dönüyor
bir an
Fakat gecikmiyorum
Toparlamakta kendimi
“Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
..”
Öylesine yalnızım ki
Sanki yokum
Eriyor eski ben
Ve yeni biri olamıyorum
Sadece ikimize değil
Bütün hayata üzgünüm
Bir gün
Yolumu yitirecek olursam
bu kargaşada
Yitirecek gibi olursam
sağlığını aklımın
Nelere tutunarak
Ayakta kalabilirim
Bulutlara ve otlara
Her zaman yeniden başlamak duygusu doğuyor içimde,
Her uyanışımda
Her zaman yeniden başlamak duygusu
Doğuyor içimde
Her uyanışımda
Gözlerimiz birbirine göre
Ellerimiz, dudaklarımız
Ve aşk bize göredir
Çocukluğumdaki gökyüzü
Geçiyor
Berrak, göçebe bulutlarıyla
Ve çocukluğumdaki otlar tren yolu boyunca.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.
Sadece ikimiz değil
Bütün hayata üzgünüm
Fotoğraflarda
Bir gece hatırası
Bir düş müydü korudan
Koşarak çıkan üç ceylan
Üç küçük okullu gibi
Mutlu, özenli
El ele sanki
Hoplaya zıplaya
Yaşamak bu yangın yerinde
Her gün yeniden ölerek

Zalimin elinde tutsak
Cahile kurban olarak

Yalanla kirli havada
Güçlükle soluk alarak

Savunmak gerçeği, çoğu kez
Yalnızlığını bilerek

Korkağı, döneği, suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak

Toplanıyor ölü arkadaşlar
Her biri bir yerden gelerek

Günümüzde insan olmanın
Çok ağır bedeli var
Ya parçası olacaksın alçaklığın
Ya seni parçalarlar

Oysa insan olmak
Çoğalabilmektir başkalarıyla
İnsansın, birinin canı yanarken
Senin de canın acıyorsa

Bir bombayla canına kıyılan
Çoğalmasını bilen biriydi
Daha az Uğur Mumcu’yduk dün
Daha çok Uğur Mumcu’yuz şimdi

26.1.1993

yaşamak bu yangın yerinde
her gün yeniden ölerek
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İçimde cam kırıklarına benzeyen bir gönül kırıklığı
Kapatıyorum sayfalarını eskimiş bir kitabın
Tozlu hüzünler, solgun bir gülümseyiş tadı

Artık eskimiş bir hayatın sayfalarını kapatıyorum
Kapatıyorum geçmiş bir denizin kapılarını

Kasım 1994 – Aralık 1998

Jozsef Attila
Mezarın nerde
Bilmiyorum
Bilmek de istemem
Hoşlanmıyorum mezar ziyaretlerinden
Güç geliyor
aldanıp bir an
boşluğa dokunmak
Tek bir amacım var bu yolculukta
Senin şehrinde
Bir köprüden
Tuna’ya bakmak
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini
Bir bereket tanrıçası gibi geldin kadınım
Sepetinde peynir, ekmek ve suyla
Akdeniz gibi çırpınıyordu eteklerin
Gözlerinde tuz ve mavilikler

Bir bereket tanrıçası gibi geldin kadınım
Vaadiyle yakın mutlulukların
Uzak denizlerin çağırışıyla

Sonra sessizlik ve çiçekler kapladı her yanı
Kuşların ötüşlerinde ışıktan damlalar
Yaprakların birbirine dokunuşunda
Bizi aşka çağıran sözcükler var

Bir bereket tanrıçası gibi geldin kadınım
Çatlayan narlar, taşan ırmaklar
Ve kanımı köpürten bir salınışla

Denizi kadına benzeten
Dizeler anımsıyorum;
Oysa
Olanca gücüyle
Karaya yüklenen
Dalgalarda
Erkeği görüyorum ben;
Köpükler saçarak
Tenine toprağın
Çekilen geriye;
Bir an esrik, şaşkın
Sonra yine
Saldıran
Yeni bir güçle

Ya da bitkin
Gelgitlerinden
Uyuklayan
Toprağın
Ayaklarının dibinde

Topraktır
Dişi olan
Bir rahim gibi güçlü, kıpırtısız
Doyumsuz
Beklemede

Gece denizi,
Yükselip alçalan dalgalar,
Erkeğin çırpınışlarını
Ve gülünç kibrini anımsatan,
Bu bitimsiz
Birleşmede

Temmuz 1999

”Çünkü hiçbir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiçbir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir. ”

Temmuz 1994

Bir hançer gibi çeksen de sevgini,
Onu ancak öldürmeye yarar
Kendi ruhum için , kendi ruzgarim için, kendi kederlerim için
Herkesi bekleyen geceden payıma düşen için
Bir arka odada müzik dinlerken
Akşamın ruhunu dinlerken
Öğrendim ki, bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek; hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.
Dilimin altında özlem var
Ve karışık bir dua
Boğulmuş anılar
Seni getiremez bana
Unutup kederle biteni nice kez
Merak merak gelirim sana
Kendi ölümüyle ölüyorsa da herkes
Kendi ölümümü biri ölünce düşündüm
Öylesine güçlüydü ki yaşamak duygum
Bir kavramdı ölüm , onu sadece düşündüm
Sonuçta yalnızlığımı seçiyorum
Savruk aranışlarını kalbimin
Aşk ola da bilir olmaya da
Sonuçta kendim kalmayı seçiyorum
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
Sevişmek ve şiir
Bir uçurum dengesidir
Yerçekiminin
Ve akıl çekiminin dışında
“Tepeden tırnağa bir kalptim sanki
Özleyişlerle örtülü”
“Tepeden tırnağa bir kalptim sanki
Özleyişlerle örtülü”
Bir gün
Yolumu yitirecek olursam
bu kargaşada
Yitirecek gibi olursam
sağlığını aklımın
Nelere tutunarak
Ayakta kalabilirim
Ellerimiz ayrıldı
Kokularımız
Aynı yatakta uyanmalarımız
Gülüşlerimiz
Göz yaşlarımız
Düşlerimiz ayrıldı birbirinden
Jozsef Attila
Mezarın nerde
Bilmiyorum
Bilmek de istemem
Flora’nın mezarı nerde
Flora
Sevdi mi seni
Gerçekten
Hiç değilse bir an
Bir süreliğine
Bastırılmış yaşam
Boğulmuş
Mutlu olma hakkı
Duyulmayan çığlık
Ve paramparça
Vagonlar kıpırdıyor ansızın
Bir kadın bakıyor pencereden

Bir kadın,düşler içinde, dalgın
Bir kadın, bakıyor beni görmeden

Aşklar başlıyor ve bitiyor
Dünya sürdürüyor dönmesini

İzliyor şaşmaz düzeninde
Gece ve gündüz birbirini

Kimse yok tanıdığım
bu şehirde
Ve yok
Beni tanıyan kimse
Kimse bilmesin üzgünlüğümü
Taşırım ölümüm gibi bu duyguyu
Bir gün
Yolumu yitirecek olursam bu kargaşada
Yitirecek gibi olursam sağlığını aklımın
Nelere tutunarak
Ayakta kalabilirim
Gözlerimiz birbirine göre
Ellerimiz, dudaklarımız
Ve aşk bize göredir
Tanıdığım bir yürek çarpıntısı bu
İçimde yükselip duran,
Bedenlerimiz birleştiğinde
Güneşi bir daha tutuşturan…
Geçmiş zaman
Anımsanıyorsa, şimdidir
Koparılıp atılır ya da
Bir yaprak gibi bir defterden

Koparılıp atılan
Çırpınan bir yürek olabilir
Ya da bir yaz gecesi
Yıldızları can çekişen.

Başka biri olacaksın istemesen de
Tenine başka bir ten dokunduğunda
Gövden buluştuğunda başka bir gövdeyle
Başka bir nefesle karıştığında nefesin

Başka biri olacaksın istemesen de
Gece uykunda ya da gün ortasında
İrkileceksin apansız bir duyguyla
Bir uçurum kıyısında sendelemiş gibi

Başka biri olacaksın istemesen de
Bakışlarımın izini taşıyan giysilerin

Sonuçta şiiri seçiyorum ve yalnızlığımı
Kendimle başbaşa kalmak için
Bir masa lambası bir masa
İyi yazan bir kalem bir defter
Başkaca da bir şey yok istediğim
Çocukluğumdaki gökyüzü
Geçiyor
Berrak, göçebe bulutlarıyla
Ve çocukluğumdaki otlar
tren yolu boyunca
Öylesine yalnızım ki
Sanki yokum
Eriyor eski ben
Ve yeni biri olamıyorum
Sözün bittiği yerde
Yürek kendi kendine konuşmaya başlar.
Kazıyorum yeryüzünün yüreğini
Çiçekler fışkırıyor ve bir mayıs sabahı
Kazıyorum aşkı
Acılar fışkırıyor, söylenmemiş sözler
Oysa insan olmak
Çoğalabilmektir başkalarıyla
İnsansın, birinin canı yanarken
Senin de canın acıyorsa
Sevgilimsin, kim olduğunu düşünmeye vaktin yok,
Yapacak işleri düşünmekten
Sözler yorgun düşüp kalıyor yarı yolda
Yaz geçti, geçse de ne kadar
Gönüllerde geçmiş yazlar kaldı.
Sadece ikimiz değil
Bütün hayata üzgünüm
Fotoğraflarda
Bir gece hatırası
Sevda nedir ki
Dokunursun süzülür geçer
İnsan nedir ki
Bir şeylere sevinir üzülür geçer.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir