Mehmed Uzun kitaplarından Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık kitap alıntıları sizlerle…
Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık Kitap Alıntıları
Düşünülecek,anlamına varılacak o kadar çok şey var ki
“…Ve sen hep ertelerdin gelişlerini..
Bir gün ülkede herkes eşit olacak demek kadar boş bir vaat gibiydi sözlerin.
Bu ülkede kimse eşit olmayacak ve sen hiç gelmeyeceksin şehrime…”
Bir gün ülkede herkes eşit olacak demek kadar boş bir vaat gibiydi sözlerin.
Bu ülkede kimse eşit olmayacak ve sen hiç gelmeyeceksin şehrime…”
Gündüz ve gece, gündüzün aydınlığı, gecenin karanlıgı! Aydınlıkla karanlığın hiç bitmeyen oyunu Tüm dünya şimdi gecenin rengine bürünmüş. Gece şimdi uçsuz bucaksız bir derya, bütün dünya o deryanın içinde sallanan küçük bir kayık
Acaba dünya kendiliğinden mi bu kadar kederli, yoksa dünyayı bu kadar kederli yapan onun kederi mi?
– Gelecek kapkaranlık Jir anlıyor musun?
– Ama aydınlık orada Kewok, orada baş gösteren isyanda.
– Ama aydınlık orada Kewok, orada baş gösteren isyanda.
Ji nerîna wî dixuye;
Ew dixwaze bi çavan, kewoke texe kûrahiyen dile xwe
Ew dixwaze bi çavan, kewoke texe kûrahiyen dile xwe
Bakışlarından anlaşılıyor ki; o gözleri ile
Kevok’u yüreğinin derinliklerine saklamak istiyor.
Gece şimdi uçsuz bucaksız bir derya, bütün dünya o deryanın içinde sallanan küçük bir kayık
Göklerimizi kara bulutlar kaplamış.
Evet, gecenin rengi ve yıldızların aydınlığı, insan ruhundaki karanlık ve aydınlık gibi
Gözleri, içinde yalnızlığın soğuk renkleri seçilen, ölüm renkleriyle biçimlenmiş gözleri Gözleri yalnızlığın alameti
Bazı sözler vardır, Bazen yaralı yürekleri ferahlatabilir, Ancak çoğu zaman Taşıması zor bir yük gibidir
Bakır gibi bütün bu yıldız denizinin içinde parlayan ay Sanki bütün bu renk cümbüşünü idare eden bir orkestra şefi, öyle mağrur. Yeryüzü aydınlık, gökyüzü apaydınlık
Gizli cennetleri şimdi tam bir cehennem… ateşin sardığı ağaçlar hâlâ yanıyor, mağaranın çevresinden dumanlar yükseliyor. Her yer hayvan leşleriyle dolu, her ağacın yanında, her taşın yanında bir koyun, bir sığır, bir at, bir eşek ölüsü var. Sıcak bastırmış, her yer sıcaktan alev alev yanıyor. Sabahtan beri susmayan silahların gazabı yeri göğü sarmış, silahlar cehennem sıcağını kusmuş etrafa.
Şimdi ne kuş sesleri duyuluyor, ne çiçek kokuları. Her yere ölüm kokusu sinmiş…
Şimdi ne kuş sesleri duyuluyor, ne çiçek kokuları. Her yere ölüm kokusu sinmiş…
Bu aydınlık geceye bak, geceye ve kötü talihimize
Acaba dünya kendiliğinden mi bu kadar kederli, yoksa dünyayı bu kadar kederli yapan onun kederi mi?
İnançları farklı, dilleri farklı, kimlikleri farklı diye insanlar birbirine düşman olmamalı. İnsan bir kimliğe, bir dine, bir dile sahip olarak dünyaya geliyor ve bunlarla büyüyüp yaşıyor.
Bunda insanın günahı, suçu ne?
Bunda insanın günahı, suçu ne?
Dedi ki kitap olsan saatlerce seni okusam,
dedim ki sende özgürlüğüm olsan saatlerce senin gözlerine baksam…
dedim ki sende özgürlüğüm olsan saatlerce senin gözlerine baksam…
Memed Uzun
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Son sözüm, kimse düşüncelerinden, yazdıklarından dolayı yargılanmamalı cezalandırılmamalı…
Beni öldürüyor bu ülke , Bu insanlar beni öldürüyor… Ölüyorum…
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ama bildiğim tek şey dünya zorla değil yolla düzene giriyor.
akan bir hayat pınarına dönüşüyorsun, hayata kaynaklık edeceksin. Hayırlı olsun.
Farklı düşündüğü için bir insanın hayatını üç yıl yalnızlığa mahkum etmek…
Gecenin rengi ve yıldızların aydınlığı, insan ruhundaki karanlık ve aydınlık gibi…
Gece şimdi uçsuz bucaksız bir derya, bütün dünya o deryanın içinde sallanan küçük bir kayık…
Acaba dünya kendiliğinden mi bu kadar kederli, yoksa dünyayı bu kadar kederli yapan onun kederi mi?
Çünkü aşk ,insani bir hastalıktır, insanı insan yapar ve böyle bir hastalık karanlıklar içindeki ruhunu aydınlığa çıkarabilir
Her şey ne kadar da ölümden uzak görünüyor.
Kulaklarına gelen ses ölümün sesi.
İnsan hayatı burda ucuz, çok ucuz! Niçin?
Ölüm hiçbir zaman çare değil. Yok oluştur, yok olmak ne zaman çare oldu ki? Tek çare hayattır.
Ölüm sevgili Mader, ölüm ve cinayet. Amaçlarını mübah göstermek, devlet, millet, bayrak, vatan ve bütün bunların şeref ve haysiyetini korumak, gücün sende olduğunu, kimin daha güçlü olduğunu göstermek, her yerde tek ses yaratmak, muhalif her sesi bastırmak için cinayete başvurmak. Cesetlerden akan kan, kanlar içinde debelenen yaralılardan yükselen çığlıklar. Gece gündüz, karda kışta, sıcakta soğukta. Ölüm üzerine inşa edilmiş bir hayat.
Cinayet ve ölüm, belki de en kolay, en rahat yol. Peki cinayete yüz çevirmek, ölümden vazgeçmek? En zor yol, şimdi biliyorum en zor adım bu. Benden oradaki cinayetlerle, ölümlerle ilgili raporlar istiyorlar. Öldüreceksin, sadece öldüreceksin, ama nereye kadar?
Cinayet ve ölüm, belki de en kolay, en rahat yol. Peki cinayete yüz çevirmek, ölümden vazgeçmek? En zor yol, şimdi biliyorum en zor adım bu. Benden oradaki cinayetlerle, ölümlerle ilgili raporlar istiyorlar. Öldüreceksin, sadece öldüreceksin, ama nereye kadar?
Sözü uzatmanın bir anlamı yok. Yine kaldırımlarda yürüyen insanlara dönüyor. Şimdi nehir de görülüyor, nehre doğru gidiyorlar. Bir faydası yok, diye düşünüyor, en kötüsü kendimi kimselere anlatamıyorum. Sanki o kız gibi ben de tutsağım, çaresizim. Sanki yaşamıyorum. Yabancı hissediyorum kendimi, yalnız Yabancı? Evet iyi bir sıfat bu. Benim kim olduğumu amirlerimden ve bazı arkadaşlarımdan başka kim biliyor? Kim ne istediğimi, kim ne düşündüğümü biliyor? Evet, kendimden, şehrimden evimden, çocuklarımdan, bu sokaklardan, bu caddelerden, bu akan nehirden ayrı düşmüş bir yabancı.
Gece şimdi uçsuz bucaksız bir derya, bütün dünya o deryanın içinde sallanan küçük bir kayık…
”Zimane we ye şerin, gotinen we yen lihevhati, zanin u tegihiştina we, adet u terbiya we, lixwerkirin u bal u bejna we, rugeşiya we, ji kef u heneke hezkirina we, ev hemu aliyen we bi dile Baz in ”
Kevok, boynu bükük bir güvercin, boynu bükük bir genç kız. Yorgun ve hasta. Sessizce önüne bakıyor. Gözleri yuvalarına kaçmış, boynu bükülmüş, yüzü sapsarı, solgun. Örüklerinden biri omzundan önüne sarkmış. Uzun ve siyah örükleri, gecede kayan iki yıldızın bıraktığı iz gibi. Kevok sessiz, hep sessiz; kara toprak gibi, parlak yıldızlar gibi, ışık saçan ay gibi, soğuk mezar gibi, ölünün başucundaki taş gibi sessiz.
Gözlerin yaydığı keder, kahır, endişe, yorgunluk, korku Hepsinden önemlisi korku Her şeyin yarattığı bir korku, belirsizliğin, dünün, bugünün, yarının , gelecekle ilgili hiçbir bilgiye sahip olamamanın korkusu.
Zengin çocukları oldukları halde, ezilenlerin durumu karşısındaki bu hassasiyetleri neden? Yürekleri bu yeni fikirlerin coşkusuyla niçin hopluyor, ruhları niçin coşuyor? Niçin uzakları özlüyorlar, bilinmeyeni keşfetmeye yönelik bu merakları nereden geliyor, tehlikeli yolculuklara niçin bu kadar meyilliler, gizliliği niçin bu kadar çok seviyorlar?
Aşk bir kaçıştır, insanın sığındığı bir sığınak; yüreği yaralı olanların, çaresizlerin kurduğu bir hayaldir Aşk..
İnançları farklı, dilleri farklı, kimlikleri farklı diye insanlar birbirine düşman olmamalı. İnsan bir kimliğe, bir dine, bir dile sahip olarak dünyaya geliyor ve bunlarla büyüyüp yaşıyor. Bunda insanın günahı, suçu ne..
Ji nêrîna wî dixuye; ew dixwaze bi çavan, kevokê têxe kûrahiyên dilê xwe
Bakışlarından anlaşılıyor ki; O gözleri ile Kevok’ u yüreğinin derinliklerine saklamak istiyor
Bırak Allah’ını seversen, en kötü düşman tabiat değil, insandır unutma. İnsanın en zorlu düşmanı yine insandır..
Roman aydınlığı anlatmalı. Çünkü hayat zaten karanlık..
Zor kullanarak şiddetli esen bir rüzgarın yönünü değiştirebilir misin?
Geceyi gündüze dönüştüreblir misin?
Ayı,güneş yapabilir misin? İnsanların ruhu da böyledir. İnsan ruhu zorla terbiye edilmez.
Geceyi gündüze dönüştüreblir misin?
Ayı,güneş yapabilir misin? İnsanların ruhu da böyledir. İnsan ruhu zorla terbiye edilmez.
Evlilik ayağa geçirilen bir prangadır. Pranga bağlandıktan sonra ondan kurtulmak çok zor..
“Zor kullanarak şiddetli esen bir rüzgarın yönünü değiştirebilir misin? Geceyi gündüze dönüştüreblir misin? Ayı,güneş yapabilir misin? İnsanların ruhu da böyledir. İnsan ruhu zorla terbiye edilmez.”
Çünkü aşk ,insani bir hastalıktır , insanı insan yapar ve böyle bir hastalık karanlıklar içindeki ruhunu aydınlığa çıkarabilir
Kevok, aşk gibi aydınlık, ölüm gibi karanlık , esmer kız !
Zaten Hayat da uyum ve uyumsuzluklar arasında gidip gelen bir salıncak değil miydi?
Çünkü aşk; yoldan sapmış insanların önüne çıkan bilmedikleri yeni yoldur
Bakır gibi bütün bu yıldız denizinin içinde parlayan ay
Sanki bütün bu renk cümbüşünü idare eden bir orkestra şefi, öyle mağrur.
Yeryüzü aydınlık, gökyüzü apaydınlık
Sanki bütün bu renk cümbüşünü idare eden bir orkestra şefi, öyle mağrur.
Yeryüzü aydınlık, gökyüzü apaydınlık
Ay ve yıldızlar, artık sadece ölüm sessizliğine tanıklık edecek.
Gökyüzü berrak, bulutsuz. Tekmil gökyüzü sadece yıldızlara kalmış.
Bir de aya Bakır birsini gibi bütün bu yıldız denizinin içinde parlayan ay , sanki bütün bu renk cümbüşünü idare eden bir orkestra şefi , öyle mağrur. Yeryüzü aydınlık, gökyüzü apaydınlık
Bir de aya Bakır birsini gibi bütün bu yıldız denizinin içinde parlayan ay , sanki bütün bu renk cümbüşünü idare eden bir orkestra şefi , öyle mağrur. Yeryüzü aydınlık, gökyüzü apaydınlık
Dokunsan kırılacak incecik duygular…
İnançları farklı, dilleri farklı, kimlikleri farklı diye insanlar birbirine düşman olmamalı. İnsan bir kimliğe, bir dine, bir dile sahip olarak dünyaya geliyor ve bunlarla büyüyüp yaşıyor. Bunda insanın günahı, suçu ne?
Yiğitler, yol gösterenler aya benzer, önce büyür, her yeri ışığa boğar, sonra kaybolup giderler…
İnsanın en zorlu düşmanı yine insandır.
Ölüm hiçbir zaman çare değil. Yokoluştur ölüm, yok olmak ne zaman çare oldu ki? Tek çare hayattır, en kötüsü, en çaresizi bile çaredir unutma. Çünkü umut vardır hayatta, her koşulda hayat umut taşır içinde.
Roman aydınlığı anlatmalı. Çünkü hayat zaten karanlık…
Bu ülkede her sözün ağır bir bedeli var . Kelimeler pahalı burada, özgür ülkelerdeki gibi ucuz değil. Burada tek bir söz bile insan hayatına mal olabilir.
Bir yazarın kelimelerini mahkum eden, resmî görüşe göre seçilmiş birkaç resmî kelime…
Kimse düşündüklerinden, yazdıklarından dolayı yargılanmamalı cezalandırılmamalıdır.
Kimse düşüncelerinden, yazdıklarından dolayı yargılanmamalı, cezalandırılmamalı…
Kader dedikleri şey böyle bir şey mi? Böyleyse, bu ne biçim bir kader? Bahtsız bir coğrafyanın karanlık kaderi, nasıl olur da insanların kaderini bir çırpıda değiştirebiliyor? Esir bir kader, nasıl olur da insanlarının kaderini de esaret altına alabiliyor?
Acaba dünya kendiliğinden mi bu kadar kederli, yoksa dünyayı kederli yapan onun kederi mi?
Önce gözleri buluştu, sonra kelimeleri, tanıştılar.
Demek uğruna ölünen, kaderlere yön veren, her şeye hükmeden aşk dedikleri şey böyle bir şey…
Gözleri, içinde yalnızlığın soğuk renkleri seçilen, ölüm renkleriyle biçimlenmiş gözleri…
Gözleri yalnızlığın alameti…
Gözleri yalnızlığın alameti…
Yalnız, ezik, bilgisiz; kavrulmuş yüzleri, burma bıyıkları, uzun boyları, ince gerdanları; dağ tutkuları yayla, nehir, göl, vadi, yalnızlığa mahkum bir hayatın sevdalıları; direnişin, kavganın insanları, savaş içinde büyüyen, afetlere kurban giden, katledilen, kaderin ve kederin insanları…
Gündüzleri karın beyazlığında güneşin ışığıyla, akşamları gecenin karanlığında kelamın aydınlığıyla yaşıyorlar.
Ay ve yıldızlar, artık sadece ölüm sessizliğine tanık edecek.