İçeriğe geç

Aselsan Cinayetleri Kitap Alıntıları – Melik Duvaklı

Melik Duvaklı kitaplarından Aselsan Cinayetleri kitap alıntıları sizlerle…

Aselsan Cinayetleri Kitap Alıntıları

1993 yılında şüpheli bir uçak kazasında ölen dönemin Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in oğlu Tarık Bitlis’le babasının ölümünün arkasında başka bir devlet çıkacak. Bu durumda devlet ne diyecek öldürdü diyemez. Ya ne olacak; konu kapatılacak. demişti. ASELSAN intiharları içinde benzer bir senaryo mantığa daha yakın gözüküyor.
( )uçak gibi ileri teknoloji ürünü silahları üretip size satan ülke, o uçağın kullanım yeri ve zamanını da kolaylıkla dayatabilir.İstediği zaman ambargo koyma hakkını elinde bulundurur. Bu teknolojilerin ambargoya rağmen kullanılma şansı da yok. Çünkü kontrol kodları sizin elinizde olmadığı için, üretici ülkeler engellediginde yerden dahi kaldiramazsiniz bu uçakları. Ya da Kıbrıs harekatında yaşanan Kocatepe faciasında olduğu gibi geminizi size düşman diye tanıtıp uçağınıza bombalatırlar.
Ülkelerin kendi milli silah teknolojilerini üretme kabiliyeti bağımsızlıkları ile doğrudan bağlantılı. Eğer kendi silahınızı üretemiyorsaniz; milyarlarca dolar harcayıp en son teknolojiye sahip silahları satın almanizin bazen manası kalmayabilir.
( ) tıpkı diğer ASELSAN ölümlerinde olduğu gibi askeri savcılık takipsizlik kararı verdi. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, TSK’yı kusurlu buldu. Ancak bunun yaptırımı da sadece tazminat oldu.
Tek isteğim vatana hayırlı bir evlat yetiştirmekti.
Kışla duvarları dışarıdan hayvanların, hainlerin kışlanın içine girmemesi, sızmaması içindir.
O üç kişi içerisinde TÜRK-İSLAM düşüncesine hizmet edenlerin hangilerinin olduğu ve bu düşüncedeki mühendislerin kimlerin hedefine oturtuldugu; yine üç mühendisten birinin İsrail’e hayır dediği, diğerinin ABD’ye hayır dedikten bir süre sonra intihar etmesinin hikmetini 2000 yılında istifa ettiği söylenen Ünsem Ünal’ın 2007 yılında intihar edene kadar ki ilişkilerinin kapatılması acaba hangi mihrakların işine gelmektedir?
TSK’daki intiharların bazıları kasten yaptırılmıştır. Bazıları ise Aselsan’daki takdikle intihar ettirilmiştir.
Türkiye’de üst düzey bir zekaya sahip olan bu genç vatan evlatlarının intihar etmesi ise tamamen akıl dışıdır. Gerçek olan durum , bu intiharların arkasındaki güç alt kademelerde aynı olmasa da üste doğru çıktıkça aynı amaca hizmet etmektedir.
Savcıya göre TSK’nın tüm profesyonel yeteneği PKK’nın bilgisine sunulmuştu.
Virüsü yazılım olan her yere uygulayabilirler.Bu nedenle yabancılardan alınan silahlara güvenilmez. Yabancı firmalar Türkiye’ye silah satmak istiyor. Dolayısıyla ASELSAN onlar için rakip.
Türkiye, şimdiye kadar milyarlarca dolarlık silah alımları gerçekleştirdi ancak hiçbir ülke yazılım kodlarını Türkiye ile paylaşmadı. Emekli Tuğgeneral Aytekin Zylan’a göre Türkiye’nin kendi milli yazılımlarını geliştirmesine ise ABD engel oldu.
Türkiye, 80’li yıllara kadar hiç sorgulamadan silah alıyordu.Karar mercii askerdi. Ne pazarlık ne de sorgulama söz konusuydu. Üstelik bu işlemlere şaibeler de karışıyordu. Örneğin 1980 darbesini yapan çekirdek kadroda yer alan ve 12 Eylül davasında darbenin mimari Kenan Evren’le birlikte yargılanan emekli orgeneral Tahsin Şahinkaya’nın adının karıştığı bir yolsuzluk hadisesi önemli bir örnekti.
2007 yılında yaşanan elim bir uçak kazası da Türkiye’nin son yıllardaki atılımları ile ilişkilendiriliyordu. Kasım 2007’de İstanbul-Isparta seferini yapan Atlasjet uçağı iniş sırasında düştü. Kazada ölen bir grup bilim insanı çok önemli nükleer projede çalışıyordu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hüseyin Başbilen öldüğü gün ilk milli tank projesi ALTAY’ın sunumunu yapacaktı.
Psikolojik harp’te hedef sistematik olarak istenilen ideolojiyi veya halkın inanması istenilen yalanları medyayı ve diğer araçları kullanarak halka inandırmaktır.
Askeri şantaj ve casusluk soruşturması kapsamında elde edilen belgeler arasında Türkiye’nin son yıllarda başlattığı milli savunma sanayii projelerine dair önemli veriler bulunuyordu.
Sistem, yüklenen verilerle düşman uçaklarını hemen ayırıyor. Eğer bunun yazılımını kendiniz yapmayıp başkasından alırsanız Irak’a yaptıkları gibi virüs koyabilirler. O virüse de sinyal yollayarak sistemi devre dışı bırakabilirler.
Birinci Körfez Savaş’ında Saddam’ın elinde çok güzel silahlar vardı. Çok iyi hava savunma sistemleri vardı. Hiç birini çalıştıramadı. Bir tek uçak düşüremedi. Çünkü Batı’dan aldığı sistemleri Batılılar körletti.
Görüşmelerde adeta Suriye ve pkk israil’e şikayet ediliyor ve yardım isteniyordu. Çevik Bir, Genelkurmay Başkanı Shahak ile görüşmesinde israilli bir timin Türkiye’ye gelerek sınırları koruyacak elektronik sistemin nasıl kullanılacağına dair bizzat arazide çalışma yapmasını öneriyordu.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
1980’li yıllara kadar Abd’nin sattığı hiçbir ürün ile Türk savunma endüstrisi gelişim kat edemedi.
Savaş sonrası döneminde ise Truman doktorini ve Marshall planı çerçevesinde Abd tarafından sağlanan yardımlar ile bir yandan Türk ordusunu modern silahlarla donatarak Türkiye’nin savunma gücünü arttırmak, diğer yandan ise askeri harcamaların ekonomi üzerinde yarattığı olumsuz etkinin azaltılması amaçlanıyor. Ancak bu hiç de gerçekçi değildi.
1940 yılında Nuri Demirağ uçak fabrikası tarafından NUD36 eğitim uçağı 24 adet imal ediliyor. 1944 yılında ise NUD-38 6 kişilik yolcu uçağı üretiliyor.
Türkiye’nin ilk ve en büyük özek sektör savunma sanayi fabrikasının temelleri 1925 yılında Şakir Zümre tarafından tamamı yerli sermaye ile İstanbul Haliç’te atılıyor.
Son yıllarda savunma sanayiinde başlatılan milli stratejinin ardından yaşanan şüpheli ölümler üç ASELSAN mühendisiyle sınırlı değildi. TÜBİTAK’ta kripto uzmanı olarak görev yapan mühendisler Ercan Kuruoğlu ve Mustafa Aktekin ile Yüzbaşı Yücel Kenter’in kozmik bir cihazı denemek üzere çıktıkları yolda geçirdikleri şüpheli kaza sonucu hayatını kaybetmeleri, HAVELSAN ve TAİ’de yaşanan ölümler ve bir başka ASELSAN mühendisi Zafer Oluk’un askerde şüpheli bir kazada hayatını kaybetmesi Tüm bu gizemli olaylar zincirinin halkaları gibiydi.
Bundan dokuz gün sonra da 26 yaşındaki genç mühendis Evrim Yançeken, oturduğu binanın altıncı katından düşerek can verdi.
Başbilen’den sonra hayatını kaybeden mühendis Ünsem Ünal oldu. Ünal 17 Ocak 2007’de kafasına isabet eden tek kurşunla öldü.
F16 uçaklarının yazılımı ve milli tank projesi üzerinde çalışan mühendis Hüseyin Başbilen, Ankara’da ortadan kaybolduktan bir gün sonra 5 Ağustos 2006’da aracının içinde boğazı ve bileği kesilmiş halde bulundu.
Elinizdeki silahların kontrol şifreleri sizde değilse hiçbir anlamı yok.
İnfrases insanlarda ciddi fizyolojik nörovejetatif
veya psikolojik bozukluklara neden olabilir akut
anksiyete veya panik ataklara neden olabilir.Bun
un haricinde mikrodalgalar insanda sersemlik ya
tatmak veya bir takım olumsuz etkiler yaratmak
için kullanılmış.
Birinci Körfez savaşında Irakın elinde çok iyi ha va savunma silahları vardı.Ama bir tek uçak
düşünemediler.Çünkü silahları Iraka satan Ameri
ka ve İngiltere bu sitemleri devre dışı bıraktı.
Birinci Körfez savaşında Saddamın elinde çok
güzel silahlar vardı.Çok iyi hava savunma sistem
leri vardı.Hiçbirini çalıştıramadı.Bir tek uçak düşü
remedi.Çünkü Batı’dan aldığı Sistemleri Batılılar
körletti.Dolayısıyla ilk Körfez savaşında Saddam
ın uçaksavar sistemleri elektronik atış kontrol
sistemlerini kullanmadı.Radarla değil görerek
ateş etmeye kalktı.Radarları açtıkları an radar
ikazını alan uçak radara giden düzeyi yolluyor
uçaksavar mevzisini yok ediyordu.
Savunma sanayi müsteşarlığının açık kaynakları
nda yer alan bilgilere göre Türk savunma sanayi
nin temeli Osmanlı imparatorluğunun yükselme
devrine kadar uzanıyor.En parlak dönem de bu
tarihe denk geliyor.İmparayorluk silah sanayinin
temeli olarak gösterilen Tophane-i Hümayun da
bir defada 1060 top döküm ve ayda 360 kg barut
üretim kapasitesine ulaşıldığı ifade ediliyor.Dona
nmanın savaş gemisi üretimindeki kapasitesi ise
dünyanın bir numarasıdır.
Türkiye’nin kendi silahlarını geliştirmesi gerektiği
ne duyduğu inanç her şeyin üstündeydi. Elinizde
ki silahların kontrol şifreleri sizde değilse hiçbir
anlamı yok diye düşünüyordu.Irakın elinde onca
uçak ve silah vardı ama işgal olduğunda tek uça
k havalanamadı. Niye? Çünkü kontrol mekanizm
aları başkalarının elindeydi.
Silah pazarı tek kalemde milyar dolarlık rakamla
rın döndüğü bir dünya.Rekabet de aynı oranda
sert yaşanıyor.Bu durum sadece silah üreticileri
nin kendi aralarındaki rekabetle sınırlı değil.Ülkel
erin kendi milli silah ve teknolojilerini üretmesi
dünyanın önde gelen silah üreticileri için müşteri
ve pazar kaybı anlamına geliyor.
Ülkelerin kendi milli silah teknolojilerini üretme kabiliyeti bağımsızlıkları ile doğrudan bağlantılı. Eğer kendi silahınızı üretemiyorsanız; milyarlarca dolar harcayıp en son teknolojiye sahip silahları satın almanızın da bazen manası kalmayabilir. Çünkü, uçak gibi ileri teknoloji ürünü silahları üretip size satan ülke, o uçağın kullanım yeri ve zamanını da kolaylıkla dayatabilir. İstediği zaman ambargo koyma hakkını elinde bulundurur. Bu teknolojilerin ambargoya rağmen kullanılma şansı da yok. Çünkü kontrol kodları sizin elinizde olmadığı için, üretici ülkeler engellediğinde yerden dahi kaldıramazsınız bu uçakları. Ya da Kıbrıs harekatında yaşanan Kocatepe faciasında olduğu gibi geminizi size düşman diye tanıtıp uçağınıza bombalatırlar.
Savcı Hasan Aykaç verdiği takipsizlik kararında arabada bulunduğu iddia edilen intihar mektubunun altındaki imzanın Hüseyin Başbilen’e ait olduğunun ekspertiz raporu ile kesinleştiğini belirtiyordu. Oysa mektupta imza yoktu.
Savcı Hasan Aykaç takipsizlik kararında intihar mektubunun Hüseyin Başbilen’in işyerindeki bilgisayarında kayıtlı olduğunu tespit ettiklerini belirtiyordu. Bu doğruydu ancak önemli bir ayrıntı vardı. Mektubun bilgisayarda oluşturulduğu tarihte Başbilen işyerine gitmemişti. Savcı Aykaç, intihar mektubunun oluşturulma tarihi ile ilgili teknik inceleme yapma gereği duymadan kararını vermişti.
Türkiye’nin çok fahiş bir fiyatla İsrail’e verdiği tank modernizasyonu işinin onay tarihi ise oldukça talihsiz bir dönemdi. Filistin’e saldırıp iki binden fazla insanı katlettiği bir ortamda ihale İsrail’e verilmişti.
04 Ekim 1997 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin haberi “Silahçıların gözbebeği Türkiye” başlığını taşıyordu. Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir’in “hayalim” dediği 25 yıl
içinde 150 milyar dolarlık dış alım stratejisi silah satıcılarının iştahını fazlasıyla kabartmıştı.
Birinci Körfez Savaşı’nda Irak’ın elinde çok iyi hava savunma silahları vardı. Ama bir tek uçak düşüremediler. Çünkü silahları Irak’a satan Amerika ve Ingiltere, bu sistemleri devre dışı bıraktı.
19 Mart 1976’da, Northrop uçak şirketi, askeri uçak alımları için arasında Türkiye’nin de olduğu ülkelerde bazı yetkililere rüşvet verdiğini açıkladı. Yapılan açıklama dünyada deprem etkisi yaptı. Pek çok ülkede hükümetlerin başını yiyen bir skandala dönüştü. Bir tek Türkiye’de olayın üzerine gidilmedi.
1964 yılında Kıbrıs bunalımı sırasında, müttefik ülkelerden alınan savunma teçhizatının Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda kullanılması gündeme geldi. Ancak ortada bir sorun vardı. Silahları veren ülkeler Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etmesine karşı çıkıyordu. Başta ABD olmak üzere, bazı müttefik ülkelerce çıkarılan engeller sebebiyle savunma ihtiyaçlarının karşılanmasında diğer ülkelere mutlak bağımlı hale gelmenin sakıncaları da net bir şekilde anlaşmıştı.
ABD tarafından sağlanan askeri yardımların sayunma sanayiinin gelişimi ve ekonomi üzerinde yaratmış olduğu bu olumsuzlukların yanı sıra Truman Doktrini kapsamında ABD ile 1947 yılında imzalanan Anlaşmanın 14 üncü maddesi uyarınca askeri yardım kapsamında sağlanan malzemelerin amaçlarının
dışında kullanılamayacağı hükmü 17 yıl sonra Kıbrıs bunalımında Türkiye’nin karşısında çıkarılan en büyük engeli teşkil ediyor.
1952 yılında Türkiye’nin NATO’ya üye olmasıyla başlayan süreçte ise, ihtiyaç fazlası savunma teçhizatının müttefik ülkelerce hibe edilmesi, savunma ürünlerinin yurt içinde üretimini engelleyen bir diğer önemli dönüm noktası oluyor.
İkinci Dünya Savaşında ve sonrasında İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından sağlanan hibe ve yardımlar ile Türkiye’nin Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) girişiyle artış gösteren askeri yardımlar, henüz kuruluş aşamasında bulunan savunma sanayiinin gelişmesini durduruyor.
Bu kapsamda, 1941-1944 döneminde Ödünç Verme ve Kiralama (Lend and Lease) Kanunu çerçevesinde ABD tarafından Türkiye’ye 95 milyon dolarlık savaş malzemesi veriliyor, ayrıca
1945 yılında Türkiye ve ABD arasında yapılan Askeri Yardım Antlaşması ile îkinci Dünya Savaşı sırasında sağlanacak askeri yardım bir anlaşma ile taahhüt altına alınıyor.
Seni çok seviyorum.
Bir musibet bin nasihatten evladır.
Hiçbir yolculuk ölümlerin izinden gitmek kadar yıpratıcı değildir.
Mühendislerden bazılarının ölümünde cinayet olgusu daha ağır basıyor. Ölmeden kısa süre önce aniden psikolojileri bozulanlar ise zihin kontrolü gibi yöntemlerin devreye sokulmuş olabileceği şüphesini doğuruyor. Hayatını olağan akışı içinde sürdüren, üstelik başarılı, iyi para kazanan ve bazıları evlilik gibi önemli planların -düğün tarihinden yalnızca 3 gün önce ölen mühendis var- hazırlığını yapan genç insanlar bir anda neden intihar edecek kadar psikolojik anlamda çökmüş olabilirler? İzah bekleyen sorulardan biri.
Mühendislerden bazılarının ölümünde cinayet olgusu daha ağır basıyor. Ölmeden kısa süre önce aniden psikolojileri bozulanlar ise zihin kontrolü gibi yöntemlerin devreye sokulmuş olabileceği şüphesini doğuruyor. Hayatını olağan akışı içinde sürdüren, üstelik başarılı, iyi para kazanan ve bazıları evlilik gibi önemli planların düğün tarihinden yalnızca 3 gün önce ölen mühendis var. Hazırlığını yapan genç insanlar bir anda neden intihar edecek kadar psikolojik anlamda çökmüş olabilirler? İzah bekleyen sorulardan biri.
Çünkü kodları verilmediği sürece yazılımların içinde ne olacağı bilinemez. Üçüncü bir ülkeyle savaşa girildiğinde eğer o ülke ABD’nin müttefikiyse, bu uçakları kullanamazsınız. Düşman ülkeye ait bir jetten ateşlenen füze, kendi savaş uçaklarımız tarafından ‘düşman unsur’ olarak algılanmayabilir.
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın
8 Kasım 2012 tarihinde medyada yer alan şu sözleri dramatik bir itiraftı: “Elinizde paranız olsa bile bazı savunma sanayi ürünlerini alamıyorsunuz. Silahlı insansız hava aracı (IHA) alacak paramız var. ‘Bunu bize verin’ diyoruz vermiyorlar. Ülkenizin güvenliğini sağlayabilmek için savunma sanayinde kendinize yeterli olmanız lazım.”
Nükleer Enerji Santralleriydi. Nükleer Enerji Santrallerinde uranyum yerine kullanılabilecek olan toryumun 21. yüzyılın en stratejik maddesi olacağını ve Türkiye’nin dünya toryum rezervlerinde 2. sırada bulunduğunu belirten Prof. Dr. Arık daha önce yaptığı açıklamalarda şu ifadeleri kullanmıştı: “Japonya, elinde hiç toryum bulunmamasına rağmen, toryumla çalışacak nükleer enerji santrallerine yönelik çalışma yapan üç ülkeden biri. Türkiye’de ise bu alandaki bilimsel araştırmalar desteklenmiyor. Eğer toryum kullanıma sokulabilirse Türkiye elektrik üretmek için petrol ya da doğalgaz
satın almak zorunda kalmayacak. Isınma ihtiyacımız için yer altındaki yaklaşık 900 bin tonluk toryum ile ürettiğimiz elektriği kullanabiliriz. Bugün dünyada savaşlara neden olan petrolün 1 milyon variliyle elde edilebilen enerji, sadece 1 ton toryum kullanılarak üretilebilecek.”
Ayni yerde dört mühendisin ayni şekilde iradelerini kaybederek 6-8 ay içinde kendi kendilerine zarar vererek intihar etmesi tesadüf mü? Dış kaynaklı bu müdahalede ASELSAN’m ve TSK’nın içerisinde bazı yandaşları olmasa bunu başaramazlardı. Bu çocukların ölmemesi korunması lazımdı..
ASELSAN’da görev yaparken rahatsızlanarak 6-8 ay içinde intihar eden, aynı yerde görev yapan dört mühendis Hüseyin Baş-bilen, Ali Ünsem Ünal, Evrim Yançeken ve oğlum Burhaneddin Volkan, oğlumun ölümünden sonra bir dönem ASLESAN’da görev yapıp İstanbul 1. Zırhlı Tugay Komutanlığında askerlik yaparken ölen ve ölümüne elektrik kazası denerek dosyası kapatılan Mühendis Asteğmen Zafer Oluk’un da ölümü şüphelidir. Bu çocukların iradelerinin kimyasal gaz, ilaç veya bilmediğimiz sair sebeplerle bozularak intihar ettirdikleri kanaatindeyim.
Sonuç olarak ASELSAN’da uçak komuta kontrol sistemleri projesinde görev yaparken bir anda rahatsızlanarak alel acele işten ayrılan oğlum Burhaneddin Volkan bir süre tedavi gördükten sonra kendine gelince, bir şeylerden kaçar gibi, en güvenli kuruluşa yani askere gitmiş olup, bağlantılı hainlerin hışmından askerden iken dahi kurtulamamıştır.
Kışla duvarları askerleri kışlanın içinde tutmak için değildir. Firar eden askerleri kolluk kuvvetleri toplar geri getirir. Kışla duvarları dışarından hayvanların, hainlerin kışlanın içine girmemesi, sızmaması içindir.
‘Sır, baba sır’ dedi. Her şeyi açıklarsam size de zarar verirler. Uçaklara sahip çıkmaya çalışıyoruz. Irak’ın da uçakları vardı ama savaşta hiç biri yerden havalanamadı, dedi.
Türkiye’nin elindeki uçakların tamamında dost-düşman tanıma sistemi satıcı ülkenin kontrolündeydi. Bir savaş durumunda uçağı üreten ülke kontrol kodlarını elinde bulundurduğu için uçağı istediği zaman devre dışı bırakabilir veya havadayken uçağı kilitleyebilirdi. İşte bu yüzden Türkiye’nin kendi uçak komuta kontrol sistemlerini geliştirmesi gerekiyordu.
Emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ile de 2005 yılında Fenerbahçe Orduevi’nde görüştüklerini kaydeden Sayın, “Bana en ayrıntılısını da Hüseyin Kıvrıkoğlu anlattı. Örgütlenmenin ‘Encümen-i Daniş’ olduğunu söyledi. Encümen-i Daniş içinde büyükelçiler, komutanlar ve devletin üst kademesindeki insanların bulunduğunu, görevi sırasında da böyle toplantılar yapıldığını söyledi.”
-GÜRSES: Bunlar Eşref Bitlis’in ölümüne de sebep.
-SAYIN: Evet doğrudur. Bitlis olayı kesin suikast.
-GÜRSES: Ona bile kaza diyorlar hâlâ. Rapor da veren işte o tümgeneral. Bu var ya ASELSAN’da konuşan paşanın danışmanlarından.
“Devlet sırlarının kapsamı kesin ve açık değildir. Türkiye’de henüz devlet sırlarını kimlerin belirleyeceğini, bunlarla ilgili karar vermeye yetkili makamları ve bilgilerin saklama süresini düzenleyen bir kanun mevcut değildir. Bir bilginin veya belgenin, özünde devlet sırrı olup olmadığını belirleme görevinin yetkili mahkemeye ait. Teknik konularla ilgili bilirkişi dinlenebilir. Ancak, mahkemenin bilginin niteliğini yani, devlet sırrı olup olmadığını kendisi belirlemesi gerekir. CMK, bilirkişi mütalaasını açıkça delil olarak kabul etmemiştir.”
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen şantaj ve askeri casusluk davası Ağustos 2012’de karara bağlandı. 56 sanık da şikayetçi bulunmaması gerekçesiyle “fuhuş” ve “askeri casusluk” suçlamalarından beraat etti. Bu durumda “örgüt binlerce belgeyi hangi amaçla ele geçirdi” sorusu havada kaldı.
Yüksek Güvenlikli Modüler Us Bölgesi’ diye adlandırılan ve 15 günde montajı yapılan, taşınabilir ‘Kale-port ‘larda asker yerine kameralar nöbet tutabiliyor. ‘Kale-port’lara güvenli helikopter pisti ile M60 tankları da yerleştirilebiliyor. Sensörlü alarm sistemleri sayesinde 7 kilometrelik mesafede canlı tespiti yapılabiliyor. Bu proje aslında TOKİ’nin geliştirdiği “Kale-kol” sitemini tamamlayan bir sistem.
Güvenli veri ve görüntü iletimi projesi de yine hava ve yer haberleşmesinde bilgilerin kriptolanmasını sağlayacak. Milli yazılımların kullanıldığı proje, düşman unsurların harekât konuşmalarını dinlemesini ve ele geçirmesini engelliyor. Yine insansız hava araçlarından elde edilen görüntülerin yer kontrol istas- yonlarına aktarımı sırasında da şifreleme sağlıyor.
F-16’ların gece şartlarında ‘gündüz gibi’ operasyon yapmasına imkân veren ve Türk mühendislerin buluşu AselPod özellikle gece operasyonlarında işlev görüyor. ABD, İsrail ve Fransa’nın ardından Türkiye bu kritik sistemi üreten 4. ülke.
Genelkurmayın 92 şüpheliden 91’inden elde edilen belgelerin gizli olduğunu bildirdiği ve örgütün bunlara ulaşabilmek için fuhuşu kullandığı da savcılık raporunda yer alırken, Diyarbakır Asker Hastanesi’nin fuhuş için buluşma noktası olduğu belirtildi.
– Taraf, 19.12.2012
Hava Pilotlar Üsteğmen F.Ç. ile Yarbay S.S.Ç. arasında geçen diyalogda “Zayiat veriyoruz. Heronları düşürün ya da koordinatları değiştirin” ifadeleri dikkat çekiciydi. İddiaya göre yarbay da bir tuğamiralle irtibat halindeydi. İddialar üzerine askeri savcılık soruşturma başlattı. Sonra dosya kapatıldı.
durdurulmak istenen bu proje ASELSAN tarafından yürütülüyordu. Ve birileri ‘dağ kadrosu için tehlikeli’ diye bu projeyi durdurmaya çalışıyordu. Dağ kadrosu dedikleri PKK’dan başkası değildi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir