İçeriğe geç

Arzu Tramvayı Kitap Alıntıları – Tennessee Williams

Tennessee Williams kitaplarından Arzu Tramvayı kitap alıntıları sizlerle…

Arzu Tramvayı Kitap Alıntıları

.
Ben hala orada savaşıyorum, benim için !
Hayat için !
Çünkü hayat benim.

Whoever you are; I have always depended on the kindness of strangers. / Kim olursanız olun, ben her zaman yabancıların nezaketine güvenmişimdir.
Kim olduğunuzu bilmiyorum ama yabancıların nezaketine hep güvenmişimdir.
Yanında bavulu, içine doldurduğu geçmişi ve umutlarıyla Blanche, onu son durağına götürecek Arzu Tramvayı’na bindi.
, dünya tersten okunan bir karikatürdür. Ve bu şekilde o kadar da komik değildir.
O ne yaptığının farkında değildi. Geri döndüğüm zaman kuzu gibi sakindi ve gerçekten de kendinden utanıyordu.
Ne kadar çok, dünyada öyle çok karmaşa var ki
Aşık olduğun birini tarif edemezsin ki!
Her kimsen, her zaman yabancıların nezaketine güvenmişimdir.
Bazı şeyler affedilemez. Kasıtlı zulüm affedilemez. Kanımca en affedilemez şey ve asla suçlu olmadığım tek şey.
Acıyı biraz olsun tatmış insanların içleri dışları bir oluyor.
Hayat devam etmek zorunda. Her ne olursa olsun yaşamaya devam ediyorsun.
Üzerinden altmış yıl geçtikten sonra hafızaya güven olmaz ama bazı olaylar, yüzler, buluşmalar, ayrılmalar vardır ki onlar olduğu gibi beyne kazınır kalır.
Cenazeler sessizdir, ama ölümler
Yalnız uysal olmak yetmiyor, güzel de olacaksın.
Bense her gün biraz daha göçüyorum.
Bir insan basit olabilir, gösterişsiz olabilir
Ama iyiliğiyle, güzel huylarıyla unutturur bu kusurlarını.
Çiçek gibisin
Evet dalından kopmuş, solmaya yüz tutmuş bir çiçek!
Bu kayadan yapılmış dünyada içine saklanacak bir yarık olduğunu düşünmüştüm
B- Görünüşüm hakkında hiçbir şey söylemedin.
S- Gayet iyi görünüyorsun.
B- Nasıl da yalancısın! Gün ışığı hiçbir zaman böyle bir harabeyi açığa vurmaz.
”Her şey yerle bir olur hiçbirşey kalp gibi kırılmaz ”
And, If God choose, I shall but love thee better after death.
Herhangi birinin sana kaba davranmasını aklım almıyor.
Şiir ve musiki gibi sanatlar dünyamıza yepyeni ışıklar ve renkler getirdi. Şimdi pek ince bulduğumuz duyguların bir zamanlar pek kaba olan bir öncesi vardı. Demek değişiyoruz, ilerliyoruz. Bu değişime sıkı sıkı bağlanmalıyız, bir bayrak gibi sarılmalıyız buna. Yöneldiğimiz ne ise, varacağımız durak ne olursa olsun Dönemeyiz yabaniliğe artık!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Samimiyet diye bir şey varsa, o da acı çekenlerde aranmalı.
Her kimsen, her zaman yabancıların nezaketine güvenmişimdir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Servet bazen insanı yalnızlığa sürükler. Kültürlü, zeki ve iyi terbiye görmüş bir kadın, bir adamın hayatını inanılmaz derecede zenginleştirebilir! Ben bu özellikleri ona sürebilirim ve hiçbir zaman da desteğimi geri çekmem. Fiziksel güzellik gelip geçicidir. Kısa süren bir servettir. Oysa aklın güzelliği, ruhun zenginliği, sevecenlik ve duyarlılık -ben de bulunan bu özellikler- hiçbir zaman kaybolmaz ve gün geçtikçe büyür! Yıllar geçtikçe artar! Benim yoksun bir kadın olarak tanımam çok tuhaf! Hele böylesine bir hazineyi yüreğimde taşırken! Ben kendimi çok zengin bir kadın olarak görüyorum! Ama incilerimi domuzlara dağıttığım için çok aptalım.
Ben gerçeklik istemiyorum. Ben sihir istiyorum! Evet, evet sihir! Ben insanlara bunu vermek istiyorum, onlara bazı şeyleri olduğundan farklı gösteriyorum. Doğruyu söylemiyorum, doğru olması gerekeni söylüyorum. Eğer bu bir günahsa cezamı çekerim! Işığı yakma!
Senin gibi insanlar onu suistimal ettiler ve değişmeye zorladılar.
Stella da benim doğum günümü kutlamayı neden adet haline getirdi bilmem ki Aslında yirmi yediden sonra ben bunu unutmayı tercih ederim. Şey, yaşı görmezlikten gelmek en iyisi!
Sıcak banyoyu sinirlerim için yapıyorum. Buna Hidro-Terapi deniyor. Sen vücudunda sinir olmayan sağlıklı Polak! Elbette kaygı nedir bilmezsin!
Yapmak istemediğimiz pek çok şeyi yapmak zorunda kalıyoruz.
Huey Long ne demişti? Her Erkek bir Kraldır. Ve buranın kralı da benim, unutmayın!
Ama tatlım, benim bildiğim gibi sen de biliyorsun ki yalnız bir kız, dünyada tek başına kalmış bir kız, duygularını sıkı sıkı dizginlemelidir. Aksi halde kaybolur gider.
Doğanın kanununa boyun eğdim.
Hangi kanun bu?
Hanımlar erkekleri eğlendirmelidir, yoksa zarlar düşmez diyen yasa.
Ben sukûnet istiyorum. Tekrar sakin bir şekilde yaşamak istiyorum.
Erkekler bir şeyleri kolayca elde etmekten hoşlanmazlar. Ama öte yandan ilgilerini de çabuk kaybederler. Özellikle otuzunu geçmiş kızlar üzerinde. Otuzun üzerindeki kızlara -biraz kaba olacak ama- işi bitmiş gözüyle bakıyorlar. Ama ben, ben işi bitmiş biri değilim. Ona gerçek yaşımı söylemedim.
Ben hiçbir zaman kuvvetli ve kendine güvenen biri olmadım. Yumuşak insanlar içten içe parlarlar, ateş basar kızarırlar, yumuşacık renkler takınırlar, tıpkı bir kelebeğin kanatlarındaki renkler gibi, onlar ışığın üzerine kağıttan bir fener geçirmek zorundadır. Yumuşak olmak yeterli gelmez. Hem yumuşak hemde çekici olmak zorundasındır. Ve şimdi ben yavaş yavaş sönüyorum! Bu hileli oyunu daha ne kadar sürdürebilirim bilmiyorum.
Sanat gibi, şiir ve müzik gibi, yaşama ışık veren pek çok şey girdi hayata. İnsanlarda duygusal gelişimler olmaya başladı. Böylece gelişmemiz gerektiğini anladık. Buna sıkı sıkı tutunup bayrağımız gibi taşıdık. Bu karanlıkta nereye doğru gittiğimizi bilmesek de yine de ileri doğru yürümeliyiz. Bu vahşilerle birlikte geri adım atmamalı!
Bir kadınla bir erkek arasında karanlıkta gelişen bazı olaylar vardır. Bu olaylar başka her şeyi önemsiz kılabilir.

Bahsettiğin şey vahşi bir arzu. Sadece arzu! Quarter’da daracık bir sokakta bir yukarı bir aşağı gürültüyle dolaşan tramwayın adı o.

Parayı umursamayan biri olduğumu bilirsin. Bazı dönemler, lazım olduğunda para aklıma gelir.
Ne kadar çok, dünyada öyle çok karmaşa var ki
Nezaketin için teşekkür ederim. Şu an nezakete öyle ihtiyacım var ki
Kaba ve görgüsüz hareketlere tahammül edemediğim gibi, çıplak ampullere de tahammülüm yok.
Acıyı biraz olsun tatmış insanların içleri dışları bir oluyor.
Ve Tanrı buyurursa öleceğim.
Ama ölümden sonra seni daha çok seveceğim.

Bu Bayan Browning’in en sevdiğim mısralarından.

Bir papatya kadar tazesin.
Bir kaç gün önce koparılmış bir papatya.
Herkesin başkalarının dokunmasını istemediği bir şeyleri vardır, bu insanın mahremiyet duygusundan kaynaklanır.
Belgelerimi genellikle bu küçük kutu içinde saklarım. ( Kutuyu açar)
Stanley
-Şu alttakiler de ne ? ( Bir Tomar kağıdı işaret eder)
Blanche
– Bunlar aşk mektupları, eskilikten sararmış ve hepsi sadece tek bir delikanlıdan.( Stanley tomarı kapar. Blanche şiddetle bağırır)
Ver onları bana!
Stanley
-Önce ben bir göz atayım!
Blanche
– Tek bir dokunuşun bile onlar için hakarettir.
Stanley
– Çekiştirme şunları!
( Stanley tomarın üzerindeki kurdeleyi yırtıp okumaya çalışır. Blanche tomarı elinden kapar. Mektuplar yere saçılır.)
Blanche
-Bunlara dokunduğun için onları yakacağım.
Stanley ( şaşkın bakakalır)
– Ne halt varsa içinde?
Blanche ( yerde, mektupları toplamaktadır)
-Ölü bir delikanlının yazdığı şiirler. Senin beni incitmek istediğin gibi incitmiştim onu, ama sen beni incitemezsin. Çünkü ben artık genç ve kırılgan değilim. Oysa genç kocam öyleydi ama ben -bunu hiç önemsemedim!
Kendisine söylenmeden güzel olup olmadığını bilmeyen hiçbir kadına rast gelmedim, bazıları kendilerini olduklarından daha güzel bile zannediyorlar.
Ben gençken hayranlık uyandıran biriydim. Bir de şimdi bak!
Napolyon kanunumuz vardır; buna göre karıya ait olan şey aynı zamanda kocaya da aittir veya bunun tam tersi. Mesela benim sahip olduğum bir parça malım varsa, ya da senin bir parça malın varsa
İçkiler sıcak havalarda daha bir çabuk bitiyor!
Bazı insanlar onu çok nadir kullanırlar; ama içki onları sık sık kullanır.
Cenazeler ölümlerle karşılaştırıldığında şirin bile kalır. Cenazeler sessizdir, ama ölümler
Yapabileceğim en iyi şey kendi yolumu çizmekti Blance.
Aşık olduğun birini tarif edemezsin ki!
Gün ışığı hiçbir zaman böyle bir harabeyi açığa vurmaz.
Sen benim dünyadaki tek varlığımsın ve beni gördüğüne sevinmedin!
Endişelenme, kardeşin bir ayyaş değil, yalnızca sarsılmış, terlemiş, yorulmuş ve kirlenmiş.
Kendime hâkim olmalıyım.
Görünüşü ortamla uyuşmamaktadır. Kibar bir şekilde giyinmiştir. Tüylü korseli beyaz giysisi, inci kolye ve küpeleri, beyaz eldivenleri ve şapkası ile sanki bir çay partisine veya kokteyle gidiyor gibidir. Zarif güzelliği kuvvetli ışıktan uzak tutulmalıdır. Kararsız tavırları ve beyaz elbisesi sanki o ortama ait olmadığının belirtisidir.
Blanche elinde valiziyle köşeden görünür.
Mayıs başlarında, akşamın ilk saatlerinin yaşandığı bir gündür. Kirli beyaz binayı saran gökyüzü, sahneyi şiirsellikle besleyen ve iç karartıcı atmosferi çekici bir şekilde yumuşatan, turkuvaza çalan bir maviliktedir. Kahverengi nehrin sıcak nefesini neredeyse ensenizde hissetmek nehirden de öte, ambarlardan gelen baygın muz ve kahve kokusunu duymak da mümkündür. Siyahi çalgıcıların köşedeki bardan gelen müziği beklenen atmosferi harekete geçirir. New Orleans’ın bu kesiminde, muhtemelen ya bir köşe başında ya da siyah parmakların büyük aşkla çaldıkları beş para etmez bir piyanonun birkaç apartman ötesinde olursunuz. Bu hüzünlü piyano burada süren hayatın ruhunu yansıtır.
Gerçekliği değil, sihir istiyorum!
“And funerals are pretty compared to deaths. Funerals are quiet, but deaths—not always. Sometimes their breathing is hoarse, and sometimes it rattles, and sometimes they even cry out to you, ‘Don’t let me go!’”
“Herkesin, başkalarının el sürmesini istemediği gizli bir yanı vardır.”
Hayatta tatmadık zevk koymamış doksanlık yaşlılar bile son nefeslerinde “bırakma beni” diye bağırırlar.
“Sen tam cenaze törenine yetiştin Stella. Ölüme göre cenaze töreni ne güzel şey.”
“I’m not in anything I want to get out of.”
Whoever you are— I have always depended on the kindness of strangers.
“Yes, yes, magic! I try to give that to people. I misrepresent things to them. I don’t tell truth, I tell what ought to be truth. And if that is sinful, then let me be damned for it!”
– I was just obeying the law of nature.
– Which law is that?
– The one that says the lady must entertain the gentleman—or no dice!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir