İçeriğe geç

Arkadaş Kitap Alıntıları – Yılmaz Güney

Yılmaz Güney kitaplarından Arkadaş kitap alıntıları sizlerle…

Arkadaş Kitap Alıntıları

Melike:
-bir şey unutmadın mı? Bir eksiklik duymuyor musun?
(Melike yaklaşır Âzem’e sarılır)
Uykusuz gecelerin getirdiği çocuklar
İnsanlığın kuruş kuruş, satıldığı bu devirde doğmayın ne olursunuz
Kapitalizm kendi kurallarını oluştururken, emperyalist kültür onun en büyük desteğidir.
Bir şey çökerken, tükenirken, öte yandan yeni bir şey doğar
Âzem: çalışanların halinden çalışmayanlar anlamaz Melike
Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece
Can garip can suskun
Can paramparça
Ve ellerim, kelepçede
Tütünsüz uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni
Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mı?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş.
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin
İnsanlar genellikle çevrelerini görmeden, gördükleri üzerine düşünmeden bakarlar.
Çocukları çok seviyorum, ama onları bu dünyaya getirip acı çektirme hakkına sahip değiliz.
Biz halk derken, halkın gerçek çıkarları için, yarına yönelik mücadelesi içerisinde bir halk anlıyoruz.
Halk kavramının özünde üretici nitelik hakimdir, emek hakimdir.
Bir şeyler ölmüştür,
ölecektir..!
Biz kimlerle uğraşmamız gerektiğini iyi saptamazsak yanılgı ve yenilgi bizim için kaçınılmaz olur. Biz her adamı doğru yola getiremeyiz arkadaş. Elimizde değil bu.
Ne güzel şey insanın yarını olması. Benim için yarın hep karanlıktır Âzem.
DIŞIMIZ BAHAR BAHÇE İÇİMİZ KIYAMET
Çocukları çok seviyorum, ama onları bu dünyaya getirip acı çektirme hakkına sahip değiliz.
Büyük kahkahalar atarak, çatal ve bıçakla saldırırlar yemeklere. Yedikleri, fabrikalarında çalışan emekçilerin nafakasıdır. Yedikleri, köprü altlarında yatan çocukların namusudur. Yedikleri, iyi ve güzel şeylere inananların beyinleridir. Şehvetli bir iştahla tüketirler aydınlık ve umutlu her şeyi.
İçimde sanki bir şeylerin yıkıldığını seziyorum Âzem. Yer sarsılıyor sanki.
Geriye dönüş yok.. Hep ileriye..
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hiçbir şeye yeniden başlanmaz Cemil. Herşeye daha öncenin iyi kötü birikimi üzerinden dersler çıkartarak, aynı
hatalara düşmeden devam edilir.
Biz sefaletimize mani olacağız.. Bir gün gelecek bunlar bizim sefaletimizin
resmini çekemeyecekler..
İçimde birşeylerin yıkıldığını seziyorum
– Yalan söylemiyorum..
– Yalan söylüyorsun..

– Yalan söylüyorsun, yalan söylüyorsun, yalan..

Seni görünce yüreğim zalim bir avcının pençesine düşmüş yavru bir kuş gibi çırpınıyor.
Çok okumalısın Halil, çok okumalısın..
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
bir adamı şartlarından
soyutlayıp düşünemezsin.
Çocukları çok seviyorum, ama onları bu dünyaya getirip acı çektirme hakkına sahip değiliz. Biz insanlar hayvanlardan beteriz. Kendi zevkimiz için onlara acı çektirmeye hakkımız yok.
İnsanlığın kuruş kuruş satıldığı bu devirde doğmayın ne olursunuz..
Ne güzel şey insanın yarını olması. Benim için yarın hep karanlıktır
Herşey gibi biz de bozulduk.
Herşey tadını yitirdi Âzemciğim..
Artık İstanbul eski İstanbul değil. Herşey
bozuldu.
Yeni arkadaşlıklar, yeni değerler gelişeceği için aydınlanmıştır.
#8212; Ne yapıyor bunlar ?

#8212; Sefaletimizin resmini çekiyorlar

Büyük kahkahalar atarak çatal ve bıçaklarla saldırılar yemeklere.
Yedikleri fabrikalarında çalışan emekçinin nafakasıdır.
Yedikleri, köprü altlarında yatan çocukların namusudur
Arkadaş bir tükenişin ve yeşeren yeni şeylerin filmidir.
«Ne güzel şey insanın yarını olması. Benim için yarın hep karanlıktır
Büyük kahkahalar atarak, çatal ve bıçaklarla saldırırlar yemeklere. Yedikleri, fabrikalarında çalışan emekçilerin nafakasıdır. Yedikleri, köprüaltlarında yatan çocukların namusudur. Yedikleri, iyi ve güzel şeylere inananların beyinleridir. Şehvetli bir iştah ile tüketirler aydınlık ve umutlu her şeyi.
Çocukları çok seviyorum, ama onları bu dünyaya getirip acı çektirme hakkına sahip değiliz.
Çocukları çok seviyorum, ama onları bu dünyaya getirip acı çektirme hakkına sahip değiliz.
Çocukları çok seviyorum, ama onları bu dünyaya getirip acı çektirme hakkına sahip değiliz.
İnsanlar genellikle yaşadıkları hayatla özdeşleşirler.
Uykusuz gecelerin getirdiği çocuklar
insanlığın kuruş kuruş, satıldığı bu devirde doğmayın ne olursunuz.

.

Birden sordu Semra’ya:
«Melike için ne düşünüyorsun?»
«Güzel bir kız, ama o kadar. Dünyadan habersiz bir bülbül kuşu. Başka türlü olamaz zaten Olabilir mi?»
Küçük Melike, şaşkın, iç dünyası karma¬karışık. Yambaşmdan akıp giden gürültülü, gösterişli yaşamdan sıklıyor. On sekizinde henüz. Daha otuz yıl, belki daha fazla yaşayacak. Ama nasıl? Ablası gibi mi? Yok. Melike,
onun gibi yaşayamayacağını hissediyor. Ama nasıl yaşayacak. Bir cevap verebilse bu soruya.

.

Biz kimlerle uğraşmamız gerektiğini iyi saptamazsak yanılgı ve yenilgi
bizim için kaçınılmaz olur. Biz her adamı doğru yola getiremeyiz arkadaş. Elimizde değil bu.
.. emperyalizm insanların bilinçlerini esir alırken bir yığın silahla hücuma geçer.
Halkı geleneksel bağlarından koparır. Estetiğini bile değiştirir. Değer ölçülerini parçalar. Ahlâksızlık ahlâk olur. Namussuzluk namus olur.
Kapitalizm kendi kurallarını oluştururken, emperyalist kültür onun en büyük
desteğidir.

Eylül 1974

O. KUTLAR:
《Arkadaş》 senin genel olarak tutukluluk günlerinde oluşturduğun düşünce ve anlayışı ne ölçüde yansıtıyor. Bütün düşüncelerini içeriyor mu? Yoksa
kafandaki bütünün parçalarından biri mi?
Y. GÜNEY:
Bir film bizim ölçülerimize göre en çok bir saat 45 dakikadır. Bu kadarlık bir zaman içerisinde, her şeyi anlatmanın olanağı yoktur. Fakat bizim dünyaya bakışımızı, olaylara yaklaşışımızı, insan ilişkilerini ele alışımızı, tam olarak anlatmasa bile sezdirtecektir. Bu film tutukluluk günlerinin ürünüdür ve orada oluşturduğumuz düşüncenin yansımalarını içerir.
《Toplum devamlı bir değişim içerisindedir. Bu değişim kaçınılmaz olarak sanata da yansır. Biz de halkının sorumluluklarını taşıyan bir sanatçı olarak bu değişimin gerçek niteliğini sinemamız kanalıyla anlatmak zorundayız. Bir ülkede birtakım anti-denıokratik kanunlar varsa, bunlar sinema alanında da etkisini gösterir. Bunun sinema alanına yansıması sansürdür. Sansürün şartlaması sonucu, ister istemez, yaptığımız filmlerde belli çarpıklıklar bulunmaktadır. Bundan önce yaptığımız filmlere tam anlamında gerçekçi, devrimci, halkçı filmler diyemiyoruz. Bundan sonra yapacaklanma da halkçı, devrimci filmler olacaktır diyemiyorum, çünkü benim bundan sonra yapacağım filmler ancak bu söylediklerimin doğruluğunu ya da yanlışlığını ortaya koyacaktır.》

.

«Benim salıverilmiş olmam, özgür olmam değil esas sorun. Özgürlüğü ele alınca bütün toplum adına ele almak gerekir.
Özgürlük, özünde sınıfsal özellik taşıyan bir olgudur.
Sınıflara göre özgürlük anlayışı değişir. Biz özgürlük anlayışımızı üretici, emekçi halkımızın çıkarları doğrultusunda anlıyoruz. Yoksa sermayenin özgürlüğü anlamında değil.»

.

Cemil Necibe’ye, sonra Âzem’e bakar. Âzem onlara bakar, Necibe Cemil’e, Âzem’e bakar. Azem Tedirgin Cemil’e bakar. Cemil şaşkın Melike’ye ve karısına bakar. Melike Necibe’ye, sonra Âzem’e bakar.
ÂZEM – Yalan söylemiyorum..
CEMİL – Yalan söylüyorsun..
Cemil Âzem’e yumruk atar.
CEMİL – Yalan söylüyorsun, yalan söylüyorsun, yalan..
Yumruk
ÂZEM – Yalan söylemiyorum..
CEMİL – Yalan söylüyorsun, yalan söylüyorsun, yalan, yalan..
Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece
Can garip, can suskun
Çocukları çok seviyorum, ama onları bu dünyaya getirip acı çektirme hakkına sahip değiliz. Biz insanlar hayvanlardan beteriz. Kendi zevkimiz için onlara acı çektirmeye hakkımız yok.
Kapitalizm kendi kurallarını oluştururken, emperyalist kültür onun en büyük desteğidir.
Büyük kahkahalar atarak, çatal ve bıçaklarla saldırırlar yemeklere. Yedikleri, fabrikalarında çalışan emekçilerin nafakasıdır. Yedikleri, köprü altlarında yatan çocukların namusudur. Yedikleri, iyi ve güzel şeylere inananların beyinleridir. Şehvetli bir iştah ile tüketirler aydınlık ve umutlu herşeyi.
Halk kavramının özünde üretici nitelik hâkimdir, emek hâkimdir.
Bizim gerçek yargıcımız halktır.
《Filmler yaparken birtakım toplumsal sorumluluklar taşırız. Yani sözümüzü söylerken bu söylediklerimiz şu gün halkımızın içinde bulunduğu koşullara ters düşer mi, onlara yanlış birtakım düşünceler verir mi, onları yanlış davranışlara itebilir mi, biz işte yalnızca bundan korkarız.
Bizim gerçek yargıcımız halktır.》
.
«Biz kimlerle uğraşmamız gerektiğini iyi saptamazsak yanılgı ve yenilgi bizim için kaçınılmaz olur. Biz her adamı doğru yola getiremeyiz arkadaş.»
FİRUZAN / Türkiye bugün, dünyanın en zengin ülkelerinden biri haline gelmiştir.. Bir tane yoksul köylü gösteremezsiniz.. Ne şalvar ne birşey.. Çarık tarihe karışmıştır.
ŞENOL : Beyefendi çok doğru söylüyor. Bugün hangi köye giderseniz gidin, her evde radyo, televizyon, buzdolabı göreceksiniz.. Halbuki malum bazı yazar çizer takımı köylüleri sefalet içinde gösterip duruyorlar. Kasıtları var efendim kasıtları var..
HÜLYA : Yolsuz, okulsuz, sağlık ocaksız köy kalmamıştır..
FİRUZAN : İşçiler de öyle değil mi? Hergün gırtlağımıza çöküyorlar, zam zam diye.. Ne yaparlar bu kadar parayı aklım almıyor. Doymak nedir bilmiyorlar inanın..
İşleri güçleri nifak sokmak, ortalığı karıştırmaktır..
ÂZEM: Çalışanların halinden çalışmayanlar anlamaz
ÂZEM: Sana kitap vereceğim Halil.. İlk başta zor gelebilir.. Anlamayabilirsin.. Fakat birgün mutlaka anlayacaksın.. Çok okumalısın Halil, çok okumalısın..
CEMİL: Gençler günümüzde tehlikeli olmaya başladılar. Baksana Tabiat Ana’nın kızına.. Daha dün el kadar çocukken bugün neler okuyor.
Hiçbir şeye yeniden başlanmaz Cemil. Herşeye daha öncenin iyi kötü birikimi üzerinden dersler çıkartarak, aynı hatalara düşmeden devam edilir.
Biz sefaletimize mani olacağız. Bir gün gelecek bunlar bizim sefaletimizin resmini çekemeyecekler.
Çürüme, evet çürüme Çürüdüm ben ama kurtulacağım.
Muhittin’in yerinde olmayı ne çok isterdim, Âzem. Nasıl seviniyor, nasıl yapışmış hayata Bir avuç yeşillik, bir avuç su, küçük bir tarla mutlu ediyor onu Oysa benim için hayatın tadı yok artık Sen de öyle.. Bir düşüncen, inandığın bir davan var. Benim inandığım hiç birşey kalmamış. Ben bitmişim.
..şaşkın, iç dünyası karmakarışık. Yanıbaşımdan akıp giden gürültülü, gösterişli yaşamdan sıkılıyor. On sekizinde henüz. Daha otuz yıl, belki daha fazla yaşayacak. Ama nasıl?
Biz kimlerle uğraşmamız gerektiğini iyi saptamazsak yanılgı ve yenilgi bizim için kaçınılmaz olur. Biz her adamı doğru yola getiremeyiz arkadaş. Elimizde değil bu.
Güneşe serilmiş vücutlar, buzlu viskiler,
kahkahalar, deniz
Mutludeğilim,hiçdeğilim.
Ne güzel şey insanın yarını olması. Benim için yarın hep karanlıktır Âzem.
“Herşey tadını yitirdi Âzem’ciğim.. Artık İstanbul eski İstanbul değil. Herşey bozuldu. Kokoreçler, biralar, karidesler, herşey bozuldu Sen bilirsin bu işleri Âzem’ciğim Söylesene niye bozuldu herşey ”
Bugün bizim dışımızda her an, her saniye binlerce olay olmaktadır, bu olaylar kaçınılmaz bir şekilde bizi etkilemektedir ve bu her olay kendi büyüklüğü, küçüklüğü oranında bir etki getiriyor.
Toplum devamlı bir değişim içerisindedir. Bu değişim kaçınılmaz olarak sanata da yansır. Biz de halkının sorumluluklarını taşıyan bir sanatçı olarak bu değişimin gerçek niteliğini sinemamız kanalıyla anlatmak zorundayız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir