İçeriğe geç

Aptallığın Övgüsü Kitap Alıntıları – Desiderius Erasmus

Desiderius Erasmus kitaplarından Aptallığın Övgüsü kitap alıntıları sizlerle…

Aptallığın Övgüsü Kitap Alıntıları

Kendinden nefret eden biri başka birini sevebilir mi ? Kendi kendisinden canı sıkılan, kendinden yorulmuş biri içinde yaşadığı topluma mutluluk verebilir mi?
Lüks içinde yüzen, zengin ve çok güçlü olan bir kral eğer iyilikten nasibini almamışsa aslında dünyanın en fakir dilencisinden bile fakirdir. Ruhu pek çok kötülüğün tuzağına düşmüşse, aşağılık bir köleden farkı yoktur.
Hiçbir şey bilmemek, ah ne mutlu bir yaşam!
Doğru zamanda aptallığa vurmak en büyük bilgeliktir.
Bende ne maske, ne de yalan olabilir, kalbimde bulunmayan bir hissin görüntüsü de hiçbir zaman yüzümde görünmez. Ben sadece kendime benzerim.
Hicbir şey bilmemek, en mutlu yaşamdır.
Sophocles
Içinden hazzı çekip aldığınızda geriye kalan hayat mıdır sizce?
“İnsan olma kaygısı mı taşıyorsun, o hâlde bilgelikten sakın kendini!”
Hiçbir şey bilmemek ah ne mutlu yaşam !
Herkes kralların zengin ve kudretli olduğunda hem fikirdir. Lakin ‘gönül zenginliği’ yoksa ve yokluktan çekiyorsa fukara biçarenin tekidir. Üstelik çok fazla lekeye bulanmış bir ruhu da var,o artık rezil bir köledir.
Hiçbir şey bilmemek, en mutlu yaşamdır.
Evet efendim, aptalca da olsa oldum olası severim dilime konuveren sözcükleri koyvermeyi.
Siz kendinizi alkışladıktan sonra halkın ıslığı size ne yapabilir ?
İnsan olmak kaygısı mı taşıyorsun, o hâlde bilgelikten sakın kendini!
Hepimiz onca beşerî hatayla geliriz bu fâni dünyaya
En önemsizlerimiz de yapışıp kalır en mükemmel hataya.
Benim meczubum bilmez bilgi kişinin yaşamak zorunda olduğu kasvetli dramı. Benim meczubum çekerken şarabı neşe içinde şakalar yapıp fıkralar anlatır ve hayatın getirdiği zulme dayanmak üzere binbir badireyle sınanan gücü kuvveti yerinde onca insandan da haberi yoktur.
Hiçbir şey bilmemek, en mutlu yaşamdır.
Mutluluğun esası kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek, elimizdekiyle yetinmek değil midir ?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Söyleyin bana, insan eğer kendinden nefret ederse başka birisini sevebilir mi ?
Hayat eğer hüzünlüyse hayat adını taşımayı hak etmiyordur ve eger eğlence olmazsa, can sıkıntısı yerleşirse ve zevkler tarafından kovulmazsa, hayat her zaman hüzünlü kalmaya mahkum olur.
En zevkli hayat, bilgelikten yoksun olandır.
Bende aslımı kapatacak makyaj yoktur; yalancı değilimdir ve kalbimde var olmayan bir duyguyu yüzümde göremezsiniz.
Hiçbir şey bilmemek en mutlu yaşamdır.
Hiçbir şey bilmemek ne tatlı bir yaşamdır.
-Sofokles
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Konuşmama bile gerek yok çünkü yüzüm ruhumun aynası ve yansımasıdır. Çünkü ben hep doğal renklerimle görünür, yapay olmayan giysilere bürünürüm ve yüzümün asla tek bir ifade yansıtmasına izin vermem. Ağzım düşündüğümü konuşur, tepeden tırnağa sahiciyim. Her durumda tıpa tıp kendime benzerim.
Bir de kibrin kız kardeşi yağcılık vardır hani ,işi gücü insanın gururunu okşamaktır.Kendini değil de başkasını okşayana yağcı denir.
Türkler ve hakiki barbar takımı en mükemmel dine sahip olduğunu zanneder ve Hrıstiyanların batıl itikatlı olduğuna hükmedip onlarla alay eder.
İnsanların çoğu ahmaklığa iman eder gönülden.
Okuyacaksın diye onca para öde ,üstüne doğallığını ve doğrularını yitir,onca eziyetin karşılığında da hak ettiğin yere varama
İnsanlar arasında katiyen şaşmadan ,hiç aklını kaçırmamış her daim aklı başında olan birisiyle karşılaşmak ise çok güçtür.
İnsan olmak kaygısı mı taşıyorsun, o hâlde bilgelikten sakın kendini!
Kendinden nefret eden biri bir başkasını sevebilir mi?
Böyle biri kendiyle kavgalı olan başka biriyle uyum içinde olabilir mi?
Kendine eziyet çektirip yine kendi kendine çok bilmişlik taslayan böyle bir insan başka birine huzur verebilir mi?
Bu sorulara olumlu yanıt veren varsa, o budalanın dik alâsıdır.
Beni tanımlamak benim sınırlarımı çizmektir.
Kralın gerçeklerden nefret ettiği doğru bir saptama
Kuşlar ne zaman ki kafeslenir,bir de insan taklidi yapmaya başlarlar,o taptaze albenileri de uçar gider.
Doğa gösterişin her türünden nefret eder.;onun tebaasından olup da sanata bulaşmadığı için bozulmamış her canlı çok daha sağlıklı serpilir.Yoksa görmüyor musunuz bilimle asla alakası olmayan ve doğadan başka öğretmen tanımayanların yaşayanlar arasında en mutlu mahlukat olduğunu?Gösterin bakalım arılardan daha bahtiyarını ve keramet sahibi olanını üstelik bunlarda beş duyunun hepsi de yok.Böylesine muhteşem mimari mucizeler başka nerede kimde gözlenebilir?Hangi filozof ne zaman ve nerede bunların ki gibi işleyen bir devlet kurmayı becermiş?
Sivrisineğin,hatta bilumum ot ve çiçeğin yaratılmasında tabiat ana bunca cömert davranıyor,sıra insana geldiğinde işi savsaklıyor,sonra onun bu kusurunu da bilim kapatacak öyle mi ?
Aslında bakarsanız insanoğlunun acınacak bir varlık olduğu düşünülebilir,çünkü ne kuş misali uçar,ne çoğu mahlukat gibi dört ayak üstünde yürür,ne de bir boğa gibi haşmetli boynuzlarla donanmıştır.
Diyorlar ki :”işte mutsuz olmak da bu zaten :kendini budalalığın büyüsüne kaptırmak,yanılmak,aldanmak,hiçbir şey bilmemek”
Ben de onlara derim ki:orada eksiğiniz var beyler!Bunun anlamı insan olmaktır.O nedenle “mutsuz”sıfatını kullanmanıza bir anlam veremiyorum;böyle doğmuşsunuz bir kere,harcınız bu,yapınız bu,ortak mirasınız bu nitekim.Ama bir varlık kendi yapısına sadık kaldığı için mutsuz olmaz.
Fakat at gramer bilmiyor diye nasıl bahtsız değilse,insan da budala olduğu için aynı şekilde bahtsız değildir,bu onun tabiatı gereğidir.
İsterse bütün halk insanı ıslıkla aşağılasın,o kendini alkışlamakla meşgulse ne zararı var bunun?Bu başarıyı neye borçlu peki-budalalığa tabii ki .
Abartılmış bilgelik ne kadar sersemce ise zıvanadan çıkmış akıl da bir o kadar tehlike arz eder.
Zeki olma kaygısı duyan herkese derim ki :sen bir insansın ,iyisi mi sana biçilenden daha fazla zekâya meyletme ve diğerleri gibi yap ;bak,gülerek tek gözlerini kapatıp enayi yerine konmaktan gocunuyorlar mı ?Derler ki budalaların yaptığı da zaten bu dur!
Kim bilgeliği ile öne çıkmak kaygısındaysa işte en çok o anlayışla kafa sallar ve her fırsatta alkışlamaktan geri durmaz, tıpkı keyfinin yerinde olduğunu belli etmek isteyen eşeğin kulaklarını sallaması gibi.
Ciddi bir konuyu gülünç kılmak bir o kadar aymazlık iken, öte taraftan gerçekten gülünç olana gülünç olmayan bir kılıf uydurmak da büyük bir beceri gerektirir.
Her şeye yeğlemekte haklı oldukları şu büyükleri, en gururlu kıyıcıları kendilerine bağlamaya yarayan şu çekiciliklerini deliliklerinden almıyorlar mı?
Kadınların burada söylediklerine kızacak kadar deli olduklarını sanmıyorum ama erkeklerden daha mutlu olmalarını deliliğe borçlu olduklarını düşünüyorum..
Taşkın tutkuları deliliğin doğurduğu açıktır. Bir deliyle bir bilge arasındaki fark :Birinin tutkunlarına, diğerinin aklına boyun eğmesidir
”Bilgenin kalbi kederin durağıdır. ”
Mutluluğun esası, insanın ne olduğunu kabul etmesidir. Ancak o vakit insan kendini sever. Kendini tümden sevene ise deli deriz. Ama kendini sevmeyen de başkalarını sevemez. Dozunu bilmek gerek.
Bakın da görün,yeryüzünde süregelen bütün eşitsizliklere rağmen doğa her şeyi adil biçimde dengelemek için nasıl emek harcıyor.
” Zaten sözler, zihni en çarpık biçimde yansıtan aynalardır. ”
Hiçbir şey bilmemek, ah ne mutlu bir yaşam!
“Yanılmanın kötü bir şey olduğundan dem vurur bazıları. Hayır efendim, insanın başına gelebilecek en büyük kötülüktür hiç yanılmamak. Beşerî saadetin fikirlerle değil de olup bitenlerle açıklanabileceğini düşünenler en sersemce yanılgıya düşenlerdir.
Hafızası kuvvetli meyhane arkadaşından nefret ederim
“Fındık kadar yer kaplayan insanları göklere yükseltmek, canavar ruhlu zalimleri resmi şölenlerle tanrılar katına yüceltmek büyük bir budalalıktır.”
Kendinden nefret eden biri bir başkasını sevebilir mi? Böyle biri kendiyle kavgalı olan başka biriyle uyum içinde olabilir mi? Kendine eziyet çektirip yine kendi kendine çokbilmişlik taslayan böyle bir insan başka birine huzur verebilir mi? Bu sorulara olumlu yanıt veren varsa, o budalanın dik âlâsıdır.
Abartılmış bilgelik ne kadar sersemce ise zıvanadan çıkmış akıl da bir o kadar tehlike arz eder.
Hayat da tiyatro oyununa benzer bir şeydir, maskesi düşene kadar herkes bu oyunu sürdürür.
Eminim evin en kuytu köşesinde, daha da iyisi en gizli bölmede, en kalın sağlam kasalarda güvendedir kıymetlileriniz. Pisliği de her nerede ise orada bırakırsınız hâliyle. Yani kıymetli olan saklanır, kıymetsiz olan ise öylece ortaya bırakılırsa, saklanmaması gereken bilgeliğin, saklanması gereken ahmaklıktan daha değersiz olduğu sonucu ortaya çıkmaz mı ?
İnanç, umut edilenlere güvenmek, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmaktır.
Hepimiz onca beşeri hatayla geliriz bu fani dünyaya
En önemsizlerimiz de yapışıp kalır en mükemmel hataya
Okuyacaksın diye onca para öde, üstüne doğallığını ve doğrularını yitir, onca eziyetin karşılığında da hak ettiğin yere varama.
Pythagoras’a göre insan dışında hiçbir canlının doğal sınırlarla bir sorunu yokken, insan kendi varlığına zincir vurduğunu düşündüğü her şeyi kırmak eğilimindedir.
Doğanın ne hatası ne de kusuru vardır, yeter ki insanoğlu mutlak kudretin takdiriyle çekilmiş sınırları zorlamaya kalkmasın.
İnsanoğlu müstesna bir armağan olan bilim ile donatılmıştır; donatılmıştır ki doğanın ihmal ettiklerini ruhunun kudreti ile telafi etsin.
Rica ederim, söyleyiniz, insan kendinden nefret ederse birini sevebilir mi? Kendi kalbi ile barışık olmazsa başkalarıyla iyi geçinebilir mi? Kendi varlığından canı sıkkın ve yorgun ise topluluğa hoşluk getirebilir mi? Bu soruların hepsine evetle cevap vermek için, deliliğin kendinden daha deli olmak lazımdır.
Tanrım bir eşeğin diğer bir eşeği tatlı tatlı kaşıması ne kadar büyük fedakarlık gerektiriyor!
Bütün coşkun tutkuları deliliğin doğurduğu açıktır. Çünkü bir deli ile bir bilge arasındaki tek fark, İlkinin tutkularına, ikincisinin aklına boyun eğmesidir.
Homeros kördü ama şu lafı etmekle, bu gerçeği gördüğünü anlatabilmişti: Deli kendi zararına davranarak deli olmayı öğrenir. Çünkü insanın maddeler dünyasını tanımasına engel olan iki önemli şey vardır: İlki, insan ruhunun perdesi olan utanma; ikincisi, büyük eylemlerin ardındaki tehlikeleri gösteren korku. Oysa delilik bizi bu iki engelden korur.
Yığınla hastalık var insan sağlığını tehdit eden, belalar âdeta pusuya yatmış ve bir musibet öbürüne davetiye çıkarıyor. İnsanın insana yaptıklarını bir tarafa bırakalım: Yoksullaşma, esaret, iftira, hakaret, işkence, kalleşlik, sadakatsizlik, aşağılama, kavga, aldatma

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir