İçeriğe geç

Antixrist Kitap Alıntıları – Friedrich Nietzsche

Friedrich Nietzsche kitaplarından Antixrist kitap alıntıları sizlerle…

Antixrist Kitap Alıntıları

Acı, acıma yoluyla bulaşıcı hale gelir
Kurtuluş doktrininin, onlardan ya da onlara dayanarak çıktığı iki fizyolojik gerçek vardır. Ben onlara,tamamen sağlıksız topraklarda yüce bir hedonizm gelişmesi diyorum. Oldukça güçlü bir Yunan canlılığı ve sinir-gücüyle karışık olmasına rağmen, onlarla en çok ilgisi olan şey, Epikürcülük, paganizmin kurtuluşu teorisidir. Epikür tipik bir çöküş örneğiydi: onu ilk tanıyan ben oldum. – ne kadar az olursa olsun, acı korkusu bunun sonucu din sevgisinden başka bir şey olamaz.
– Mesleği,hayatı reddetmek,yalanlamak ve zehirlemek olan din adamları,üstün türden insan olarak görüldüğü müddetçe şu soruya asla bir cevap bulunamayacaktır.Hakikat nedir ? Bahsettiğimiz,yokluğun ve reddetmenin bu avukatı ” hakikatin ” temsilcisi sayılıyorsa eğer,hakikat çoktan çarpıtılmış demektir..
İnsanın görüşleri tutsak edilmiştir.
Doğruluğa giden yol, yasak yol olur.
‘Sonuç olarak her şey, hangi amaçla yalan söylendiğine bağlıdır.’
Hıristiyanlığı mahkum eden bu sonsuz iddianameyi bütün duvarlara yazacağım, duvarları olan her yere – körleri de görür kılacak harflerim vardır benim Hristiyanlık, diyorum, tek büyük lanet, tek büyük içsel yozluk, hiçbir aracın yeterince zehirli, gizli yeraltı, küçük gelmediği tek büyük intikam içgüdüsür- diyorum, tek silinmez utanç lekesi insanlığın
Hristiyanlık bugüne dek insanlığın başından geçen en büyük talihsizliktir.
Yaşamanın artık hiçbir anlamı yok, diye yaşamak, yaşamın anlamı olur artık Neye yarar ki topluluk ruhu, neye yarar geçmişe ve atalara şükran, neye birlikte çalışmak, güvenmek, herhangi bir toplu refah arzulamak ve amaçlamak? Hepsi ayartı bunların, hepsi doğru yol dan sapmalar.
Hıristiyan karşıtı olmayan hiç kimse bir dilbilimci ya da hekim olamaz. Çünkü dilbilimci kutsal kitaplar ın ardını görür, hekim olan da tipik Hıristiyan’ın işlevbilimsel yozlaşmasının ardını. Hekim kurtuluşu yok der; dilbilimci düzenbazlık.
Güçlü bir umut, yaşam için, ortaya çıkmış herhangi bir tek gerçek mutluluktan çok daha büyük bir uyarıcıdır.
Yaşamın ağırlık noktası yaşamın içine değil öteye hiçliğe yerleştirilince o zaman yaşamın ağırlık noktası toptan kaldırılmış demektir.
Bizi bu modernlik hasta etti.
Ne yaptığımı bilmiyorum, ne yaptığını bilmeyen her şeyim ben.
”Hakikat burada ”: bu söylenince, orada bir rahip yalan söylüyor demektir
‘Sonuç olarak her şey, hangi amaçla yalan söylendiğine bağlıdır.’
Hıristiyanlık, bugüne dek insanlığın başından geçen en büyük talihsizliktir.
Hıristiyanlığı cicileyip bicileyip, allayıp pullamamalı
Tanrı, doğru olan her şeyi çarpık yapan bir düşüncedir.
İnsanların çoğu, yanılsamayı gerçeğe tercih eder. Uyuşturur ve kavraması kolay.
Bu noktada bir iç çekişi bastıramayacağım. Beni en kara melankoliden daha kara bir duygunun -insan horgörüsü- kapladığı günler vardır
İnsan kendi karakterine bakarak tanrıyı yaratmıştır. Üstün gördüğü özellikleri tanrıda görmek hoşuna gider. İğrenç özelliklerini de şeytana yüklemiştir.
İyi nedir?
— İnsanda güç duygusunu, güç istemini, gücün kendisini yükselten her şey.
Kötü nedir?
— Zayıflıktan doğan her şey.
Dindar bir insan yalnızca kendini düşünür.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Haçlı seferleri üst düzeyde bir korsanlıktan başka bir şey değildir.
Anarşist ve hristiyanların kökenleri birdir.
İyilik bir ayrıcalıktır.
Kadın ağzı kız göğsü çocuk duası kurban dumanı bunlar her zaman temizdir.
… bizler için önemli olan yalanın hangi amaç için söylendiğidir.
… yan tutan insan zorunlu olarak yalancı olur.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
En yaygın yalan kişinin kendi kendine söylediği yalandır…
“Tanrılar bile aptallık karşısında çaresiz kalırlar.”
Insanlik uzerinde dolayli yollardan yaptiklari zararli etkiler nedeniyle gunumuzde Yahudi karsiti olan Hıristiyanlar bulunur, ancak bu Hıristiyanlar kendi dinlerinin Yahudiligin vardigi en mantiksal sonuc oldugunu anlayamazlar.
Hıristiyanlığın üç erdemi olan inanç, sevgi ve umut hakkında söyleyeceklerim bu kadar: Bunlara Hıristiyanca kurnazlıklar adını veriyorum. Budizm böyle kurnazlıklar için fazla olgun, fazla pozitivisttir.
Sanki alçakgönüllülük, iffet, yoksulluk kısacası kutsallık, şimdiye kadar yaşama herhangi bir korkunçluktan ve günahtan daha çok zarar vermemiş gibi
İnsanı artık tin den, tanrısallık tan türetmiyoruz. Onu hayvanların arasındaki yerine geri koyduk. En güçlü hayvandır o bizim için, çünkü en kurnazıdır.
İnsan, göreceli olarak, en bozuk yapılı hayvan, en hastalıklı hayvandır.
Onlar kendilerine zayıf demezler, iyi derler
Nerede güç istemi herhangi bir biçimde alçalıyorsa, her seferinde aynı zamanda fizyolojik bir gerileme, bir decadence vardır orada.
“Kişi aldanmaya kapılmamalı: büyük tinliler, kuşkucudurlar.”
“Doğruluk, birinin sahip olduğu ve bir başkasının da sahibi olmadığı birşey değildir”
“Hademe olarak tanrı, posta memuru olarak tanrı, takvim düzenleyicisi olarak tanrı, —temelde, her türlü raslantının en budalaca türü için bir sözcük…”
“İnanç», doğru olanı bilmek istememek demektir.”
“Hristiyanlık, bugüne dek insanlığın başından geçen en büyük talihsizliktir.”
“Ne ki acı çeker, ne ki çarmıha gerilir, o, tanrısaldır…”
“Hristiyan hareket, bir Avrupa hareketi olarak, her türden atıkların ve artıkların toplu hareketidir”

.

“dindar insanın «iç dünyası», aşırı heyecanlanmış ve bitkinleşmiş insanın «iç dünyasına karıştırılacak ölçüde benzer”
İnsan, göreceli olarak, en bozuk yapılı hayvan, en hastalıklı hayvandır, içgüdülerinden en tehlikeli biçimde uzaklaşmış olan hayvan
in majorom dedi honorem: Ulu Tanrının şerefi adına.
İnanç mutluluk verir dolayısıyla yalan söyler.
Benim sesim ağır işitenlere bile ulaşır.
Öyleyse insanı mutsuz kılmak gerek bu rahibin bütün zamanlardaki mantığı olmuştur.
… bilim ancak mutlu koşullarda yetişir.
Bilmeyeceksin- gerisi kendiliğinden gelir.
Dünyadaki bütün belalar kadınlardan gelir.
Kadın Tanrı’nın ikinci hatasıdır. Kadın özü yılandır hevadır.
Can sıkıntısıyla Tanrılar bile baş edemez. Ne yapsın insanı icat eder insan eğlendiricidir.
Acaba İncil’in başında duran ünlü öykü sahiden anlaşıldı mı?
Eğer kişi, günahtan kurtulduğunu sanarak mutlu oluyorsa, demek ki mutlu olması için gerçekten günahkar olması değil, yalnızca kendini günahkar hissetmemesi gerekir.
Yeni Ahitte cana yakın olabilecek tek bir çizgi aradım boşuna bunda özgür iyilikle açık yürekli doğru dürüst olabilecek hiçbir şey yok.
Kişi yeni ahiti okuyacaksa eldiven giymesi iyi olur… bunca kirliliğin yakınında bulunmak zorunlu kılıyor bunu.
Hristiyan yalnızca daha özgür itikatli bir yahudidir.
… tanrıyı yüceltmekle kendilerini yüceltirler:
… yargılamayın derler ama yollarında duran her şeyi cehenneme gönderirler.
Acı, acıma yoluyla bulaşıcı hale gelir.
… büyük çoğunluk için kitaplar yalnızca edebiyattır.
_Hiperborlularız biz. Ne karadan ne de denizden bulabilirsin Hiperborlulara giden yolu. Kuzeyin ötesinde, buzun, ölümün ötesinde. Çağdaş erdemler ile güney yelleri arasında yaşamaktansa, buzlar içinde yaşamak yeğdir!. Burada hekim olmak, burada acımasız olmak, burada neşter kullanmak bize aittir bu; bu bizim insan sevgimizdir, bu yüzden filozoflarız biz, biz Hiperborlular!

_Yeni bir müzik için yeni kulaklar. En uzaklar için yeni gözler. Yasaklanmış olana yüreklilik; Şimdiye dek sağır kalınmış doğrular için yeni
bir vicdan. Kendi kendine saygı; kendi kendine sevgi; kendi kendisi karşısında koşulsuz bir özgürlük. Aldırmaz olmuş olması gerekir,
hiç sormaması gerekir doğruluk yararlı mıdır diye. İşte! Bunlardır benim okurlarım.

_Kuzey Avrupa’nın güçlü ırklarının böylesine hastalıklı ve yaşlılıktan güçsüzleşmiş bir décadence yaratığının üstesinden gelebilmeleri gerekirdi. Ama, onun üstesinden gelememiş olmaları yüzünden de başlarına bela gelmiştir: onun hastalığını, yaşlılığını, çelişikliğini bütün içgüdülerine sokmuşlardır. O zamandan beri de artık hiçbir tanrı yaratamamışlardır! Neredeyse ikibin yıl ve bir tek yeni Tanrı yok! Çelişmeden kurulmuş piç düşkünlük abidesi, içinde bütün décadence içgüdülerinin, ruhun bütün ödlekliklerinin ve bezginliklerinin kutsanmalarını buldukları çöp yığını!
_Bu yüksek değerli tip bundan önce de sık sık ortaya çıkmıştır ama çok korkulmuştur ondan ve bu korkudan dolayı da onun karşıtı olan tip yetiştirilmiş. Evcil hayvan olan, sürü hayvanı olan, hasta hayvan olan insan —Hristiyan Hristiyanlık bütün zayıfların, düşkünlerin, nasibi kıtların yanını tutmuş, güçlü yaşamın ayakta duruş koşullarının çelişiğinden bir ideal çıkarmıştır; tinselliğin en üst değerlerinin günahkârlık, sapıklık, ayartılma olarak duyulmalarını öğreterek, tinsel bakımdan güçlü doğalıların bile akıllarını yozlaştırmıştır.

_Hristiyanlıkta aşağılanmış ve ezilmişlerin içgüdüleri ön plana çıkar: burada amaçlarının peşine, düşenler, en alt katmanlardır. Başka türlü düşünenlere karşı bir nefret vardır. bir karşıt hareket, Yahudi içgüdüsüne karşı bir şey değildir; bu içgüdünün tutarlı sonucu, onun korku verici mantığı içindeki bir ileri çıkarımdır. Bugün bile bir Hristiyan, Yahudi-karşıtı duygular duyabilir, oysa kendisinin en son Yahudi çıkarımı olduğunu anlamaz.
_Ajitatör rahipler, İncil’in büyük bir bölümünün tanıklık ettiği harika kalpazanlığı meydana getirdiler.
_Hristiyanlığa, acımanın dini denir. —Acıma, yaşam duygusunun erkesini artıran gerilim verici duyguların karşıtı bir duygudur: çöküntü verici bir etkisi vardır. Kişi, acıma duyduğunda, gücünden yitirir. Sefillerin koruyucusu olduğu kadar sefaletin çoğaltıcısı olarak da décadence’ın yükselişinin temel bir gerecidir, —acıma, hiçliğe inandırır! «Hiçlik» denmez tabiî buna : «öte» denir, ya da «Tanrı», ya da «Hakiki Hayat» denir, ya da Nirvana, Kurtuluş, Kutsanmışlık Schopenhauer yaşam düşmanıydı: bu yüzden erdem haline geldi acıma onun için Hristiyanca acımadan daha sağlıksız birşey yok.

_Akıllandık artık. Her bakımdan daha alçakgönüllü olduk, insanı artık «tin»den, «Tanrısallık»tan türetmiyoruz. Onu, geri, hayvanların arasındaki yerine koyduk. En güçlü hayvandır o bizim için, çünkü en kurnazdır: bunun bir sonucudur tinselliği. Hiç de yaratının tacı değildir o; her varlık, onun yanında, eşit bir yetkinlik basamağında durur. İnsan, göreceli olarak, en bozuk yapılı hayvan, en hastalıklı hayvandır, içgüdülerinden en tehlikeli biçimde uzaklaşmış olan hayvan. _Eskiden, insanın bilincinde, «tin»de, onun yüksek kökeninin, tanrısallığın kanıtı görüldü; insanı yetkinleştirmek için, ona, kaplumbağa gibi, duyularını içine çekmek, yeryüzüyle alışverişini kesmek, ölümlü beden örtüsünü bir yana atmak salık verildi: böylece geriye onun asıl önemli olan yanı, «saf tin» kalacaktı. —bir şeyin yalnızca bilinçlendirilmekle yetkin hale getirileceğini yadsıyoruz «Saf tin», safi aptallıktır: sinir sistemini ve duyuları; «ölümlü beden»i hesap dışı bırakmak; yanlış hesap yapmaktır —başka bir şey değil!.

_Metafizikçiler, din adamları, tanrının etrafında örümcek gibi dolanıp ağ örerler. Sonunda o da, onların dolanmalarından hipnotize olarak,
kendisi de dolanmaya başlar, «ideal» olur, «saf tin» olur, «mutlak» olur, «kendi başına şey» olur
_İnsan kendi karakterine bakarak tanrıyı yaratmıştır. Üstün gördüğü özellikleri tanrıda görmek hoşuna gider. İğrenç özelliklerini de şeytana yüklemiştir.
_ Bir tanrıbilimcinin, dincinin doğru diye duyduğu, yanlış olmak zorundadır: bu bir doğruluk ölçütü neredeyse. Savaş açtığım bu tanrıbilimci içgüdüsüdür: her yerde buldum onun izlerini. Damarlarında tanrıbilimci kanı akanlar, bütün şeylere daha başından eğri, dürüst olmayan bir tavırla yaklaşırlar. Bu yaklaşım sonucu oluşan tutku, kendine inanç adını takar: sahtelik görünümünden acı çekmemek için, gözünü sımsıkı, hepten yummak. Her şeye yönelik bu çarpık optikten, bir ahlak, bir erdem, bir kutsallık çıkarırlar, yanlış görme, iyi vicdan haline getirilir. Bu içgüdü, yeryüzünde, bulunan en yaygın sahtelik biçimi, sahteliğin sahici yeraltı biçimidir.

_İyi nedir? -İnsanda güç istemini, gücün kendisini yükselten her şey. Kötü nedir? -Zayıflıktan doğan her şey. Mutluluk nedir? -Gücün büyüdüğü duygusu -bir engelin aşıldığı duygusu. Doygunluk değil, daha çok güç; genel olarak barış değil, savaş; erdem değil, yetenek Zayıflar, nasibi kıtlar yıkılıp gitmelidir: Bizim insan sevgimizin baş ilkesi. Ve onlara yıkılıp gitsinler diye de yardım edilmelidir.
Herhangi bir günahtan daha zararlı olan nedir? -Nasibi kıtlara, zayıflara duyulan acımadan doğan eylem – Hristiyanlık

_Bir canlıya, bir türe, bir bireye, içgüdülerini yitirmişse, kendisine zararlı olanı seçiyor, yeğliyorsa, yozlaşmış derim.
_Hiçin ve olumsuzlamanın bu bilinçli avukatı, «Hakikat»in sözcüsü yerine konduğunda, doğru zaten tepesi üstüne çevrilmiştir. Rahip, yaşamın bu meslekten yok sayıcısı, yalanlayıcısı, zehirleyicisi, yüksek bir insan türü sayıldığı sürece, doğru nedir sorusuna hiçbir yanıt bulunamaz. İdealist, tıpkı rahip gibi, bütün büyük kavramları elinde tutar (— yalnızca elinde de değil!), onları iyi niyetli bir horgörüyle, «anlama yetisi»ne, «duyular»a, «onurlar»a, «mutlu yaşam »a, «bilim»e karşı kullanır;

_Kant eleştirisi_ Protestan papaz, Alman felsefesinin büyükbabasıdır; Kant’ın başarısı, salt bir tanrıbilimci başarısıdır: Kant, Luther gibi,
Leibniz gibi, kendi başına ayakta duramayan Alman dürüstlüğünün yeni bir payandasıydı. Kant’ın olmasını istediği gibi, salt «erdem» kavramı karşısındaki bir saygı duygusundan çıkan bir erdem, zararlıdır. Bir erdemin, kendi buluşumuz, kendi kişisel-özel gereksinmemiz ve gerekirliğimiz olması gerekir: «Erdem», «ödev», «kendi başına iyi», kişisel-özel-olmayan, genel-geçer nitelikte iyi —uydurmalardır bütün bunlar; içinde çöküşün, yaşamın son güçsüzleşmesinin, Königsberg Çinliliği’nin dilegeldiği uydurmalar. Bir halk, kendi ödevini, genel olarak ödev kavramıyla karıştırınca, batar. İç zorunluk olmaksızın, derin bir kişisel – özel seçim olmaksızın, haz olmaksızın, «ödev»in otomatı olarak çalışmak, düşünmek, duymak kadar hızla yıkan başka ne olabilir? Bu, tam da décadence’in reçetesidir, hatta budalalığın reçetesi Kant, budala oldu. —Hem de Goethe ‘nin çağdaşıydı bu! Bu yazgı örümceği. Fransız Devrimi’ni, devletin organik olmayan biçiminden organik biçimine geçiş diye gören Kant değil miydi?
_Hanımcıklar gibi davranan bütün bu büyük gayretkeşler ve hilkat garibeleri —«güzel duygular»ı kanıtlama sayarlar. Kanmayı da doğruluğun ölçütü. En sonunda da Kant, olanca «Alman» masumluğuyla, bu yozlaşma biçimini, bu düşünsel vicdan eksikliğini, «pratik akıl» kavramı altında bilimselleştirmeğe çalıştı: Neredeyse bütün halklarda, filozofun rahip tipinin gelişmiş bir biçiminden başka bir şey olmadığını savlarsak, rahipten kalan bu miras, bu kendi kendine kalpazanlık, şaşırtıcı olmaktan çıkar.

_Biz bile, biz özgür tinliler bile «değerlerin yeniden değerlendirilmesi »yiz, bütün eski «doğru» – «doğru olmayan» kavramlarına karşı cisim bulmuş bir savaş ilanıyız, zafer ilanıyız. En değerli bakışlar en geç bulunur; en değerli bakışlar ise yöntemlerdir. Şimdiki bilimselliğimizin bütün yöntemleri, bütün varsayımları binyıllar boyu en derin horgörüyle karşılandı:kişi —«tanrı düşmanı» sayıldı, hakikat hor görücüsü, «ecinni çarpmış» sayıldı. Bilimsel kişilik, şandala’ydı Bizim ereklerimiz, bizim etkinliklerimiz, bizim sessiz; dikkatli; kuşkulu tarzımız —hepsi tamamiyle düşkün, horgörülesi göründü insanlığa, Bizim alçakgönüllülüğümüzdü onların beğenisine en çok aykırı düşen

_Düşler dünyası, gerçekliği tersinden de olsa yansıtır, oysa bu kurgular dünyası gerçekliği sahteleştirir, değersizleştirir, değiller. «Doğa» kavramı «tanrı»nın karşıt kavramı olarak ayarlanınca, «doğal» sözcüğü «günahkâr» anlamına gelmek zorundaydı, —bütün bu uydurmalar dünyası, köklerini, doğal olana (—gerçekliğe!—) karşı bir nefrette buluyordu, gerçek karşısında derin bir hoşnutsuzluğun dilegelişiydi Bu da her şeyi açıklıyor. Gerçeklikten acı çeken. Ama gerçeklikten acı çekmek demek, kendisi bir bahtsız gerçeklik olmak demektir Nahoş duyguların hoş duygulara ağır basmasıydı, bu uydurma ahlakın ve dinin nedeni: bu ağır basma ise, décadence’in formülünü sağlar.

_Budizm, Hristiyanlıktan yüz kez daha gerçekçidir. Yüzlerce yıl sürmüş bir felsefe geleneğinden sonra gelmiştir. Bunun «tanrı» kavramı da, daha gelirken, giderilmiştir. «Günaha karşı savaş» demez, «acıya karşı savaş» der. İyinin ve kötünün ötesinde durur. Açık havada yaşamayı, gezgin yaşamını; yiyeceklerde ölçülülüğü ve seçiciliği; bütün alkollü içkilerden kaçınmayı; aynı şekilde, safra yapan, kanı kızıştıran bütün tutkulardan kaçınmayı getirir; dinginlik veren ya da şenlendiren tasarımları geliştirir. Dua etmek yasaktır, hiçbir kesin buyruk yok, hiçbir zorlama yok, manastır topluluğunun kendi içinde bile (—isteyen çıkıp gidebilir—).başka türlü düşünenlere karşı savaşmayı öğütlemez; öğretisi, kin, çekemezlik, ressentiment duygularından başka hiçbirşeye karşı değildir (—«düşmanlığa çare düşmanlık değildir» geniş yüreklilik ve hoşgörü, militarizm yok. Hareketin ordusunu oluşturanlar da yüksek ve öğrenim görmüş toplum katmanları, istenen, neşelilik, dinginlik, en yüksek amaç olarak arzulardan arınmaktır, yetkinlik normal durumdur.

_Hristiyanlık, yırtıcı hayvanlar üzerinde efendi olmak istiyordu; bulduğu yol da onları hasta yapmaktı, —zayıflaştırmak, Hristiyanca ehlileştirme, «uygarlaştırma» reçetesidir. Budizm uygarlığın sonunun ve yorgunlaşmasının dinidir, Hristiyanlığın önünde ise. uygarlık daha yoktur bile, —onu, belirli koşullarda kuracaktır.

_Doğruluk ve bir şeyin doğru olduğu inancı: neredeyse karşıt dünyalar, Acı çekenlerin bir umut yoluyla ayakta tutulmaları gerekir;
_Décadence, Yahudilik ve Hristiyanlıkta güce ulaşmaya çalışan insan türü, bu rahipçe tür için, yalnızca bir araçtır: bu insan türünün yaşamsal çıkan, insanlığı hasta kılmaktı ve «iyi» ile «kötü», «doğru» ile «yanlışın» tersine çevirmekte yatıyordu.

_ Ne anlama gelir «ahlaki dünya düzeni»? İnsanın neyi yapması, neyi yapmaması gerektiği konusunda bütün zamanlar için tek bir defada ortaya konmuş bir tanrı iradesi olduğu; bir bireyin değerinin, tanrının iradesine ne kadar çok ya da az boyun-eğildiğiyle ölçüldüğü; tanrının iradesinin egemen, yani boyuneğiş derecesine, göre, ödeklendirici ve ödüllendirici olacağı. Bu zavallı yalanın ardındaki gerçek ise şöyledir: Bir asalak insan türü, yaşamın bütün sağlıklı yapıları pahasına serpilen bir tür, rahip, tanrının adını kötüye kullanmaktadır : şeylerin değerini rahibin belirlediği duruma, «tanrının egemenliği»; böyle, bir durumun elde edilmesini ya da korunmasını sağlayacak araçlara, «tanrının iradesi» adını takar; bütün bozukluk, insanların «Kutsal Kitab»a yabancılaşmış olmasındadır Rahip, kesinlikle, en küçük kılları kırka yararak, kendisine verilecek en büyük ve en küçük vergilere varasıya (—en leziz et parçasını da unutmadan, çünkü rahip beefsteak tıkınır), tek bir seferde formüle etmişti neyi elde etmek istediğini. «Tanrının İradesinin ne olduğu»nu rahip her yerde onsuz-edilemezdir; yaşamın her doğal olayında, doğumda, evlenmede, hastalıkta, ölümde (kurbanlardan, «ekmeğin bölünmesi»nden hiç söz etmiyoruz), bu kutsal asalak orada hâzır ve nazırdır, bütün bu işleri doğallıklarından çıkarmak: onun dilinde, «kutsamak» için Rahip doğayı değersizleştirir, kut-dışı kılar: bunun pahasına sürdürür kendi varlığını. rahip, günahlar sayesinde yaşar, «günah işlenmesi» bir gerekliliktir onun için..
_İsa, başkaldırının başlatıcısı olarak anlaşılsa, ya da yanlış anlaşılsa da, başkaldırının neye yönelik olduğunu görmezlikten gelmiyorum: bu, Yahudi Kilise’sine bir başkaldırmadan başka bir şey değildi; —toplumun yozlaşmasına karşı değil, üst sınıflara, ayrıcalıklara, düzene, kurallara karşıydı.
______________________

_Ecce Homo_
_Kişi nasıl kendisi olur?
Kendini saklama ve bencillik sanatı ile. İnsanın kendisi olmasının koşulu, kim olduğunu hiç mi hiç bilmemesidir. Kendini unutmak, yanlış anlamak, küçültmek, daraltmak, orta değerde yapmak sağduyunun ta kendisidir.
_Şarap Tanrısı Dionysos’un çömeziyim ben; İnsanlığı “düzeltmek”, herhalde benim vadedeceğim en sonuncu iş olurdu. Ülküleri devirmek, sanatım asıl bu benim. İnsanlar ülküsel bir dünya ile gerçeğin değerini, anlamını, doğruluğunu harcadılar. “insanlık en derin içgüdülerine dek aldatıldı, yalana boğuldu; ters değerlere taptı.
_Her ruhun ta içini, ciğerini görür gibi sezerim, koklarım. Bununla her gize dokunur, yakalarım onu. İnsan sevgim sürekli bir kendimi yeniştir. Yalnızlık olmadan edemem; yalnızlık, yani iyileşme, kendine dönüş, özgür, hafif, esinen bir havayı solumak. İnsandan, ayaktakımından iğrenme benim en büyük tehlikem oldu hep.
_Ben her ayıyı evcilleştiririm, doğru yola getiririm soytarıları. En tembeller çalışkan olmuştu bende. “İnsan” denen çalgı nasıl bir çalgı olursa olsun, ondan dinlenebilir bir şeyler çıkaramazsam, hastayım demektir.
_Önyargıların hepsi bağırsaklardan gelir. Alman düşüncesinin nereden çıktığını anlarsınız: Bozuk bağırsaklardan.
_Ben kendim hep çokluktan acı çektim. Küçümsediğim kimse fark eder bunu.
_Tanrının tek özrü var olmayışıdır. Stendhal
_Din, yasaktan başka bir şey değildir bizlere: Düşünmeyeceksin!
_Son on yılı dışında yaşamımın, hep yanlış yerlerde geçtiğini düşününce tüylerim ürperiyor. Bünyem için birer yıkım olan yerler.
_Okuma benim için dinlenmeden sayılır; beni kendimden çekip alan, başka bilimlerde, başka ruhlarda gezmeye çıkaran, artık önemsemediğim şeylerden sayılır. Az sayıda, benim için sınanmış kitaplara geri dönerim. Belki de bana göre değildir çok okumak: çeşitli şeyleri sevmek de bana göre değildir.
_Alman gibi düşünmek, –elimden her şey gelir de, bir bu gücümü aşar. Anti-eşeğim; canavarım; deccal’ım. Bilgiç geçinen kimi büyük baş hayvan, beni Zerdüşt yüzünden darwincilikle suçladı.
_Benim bu soylu ve ince dünyama girebilmek benzersiz bir seçkinliktir. Ben daha hiçbir kuşun uçmadığı yükseklerden, daha hiçbir ayağın yolunu şaşırıp inmediği uçurumlardan geliyorum.
_İçinin yoksulluğu, işkembesinde yer etmiş korkaklık, pislik, sinsice öç gütmedir.
_Baskıdan kurtulmak için afyon ister. Wagner Alman olan her şeye karşı en iyi panzehirdir. Wagner, tatlı bir sonsuzluktur. Klasikçiler soyu tükenmiş güçlü Almanlardandı.
_Alman kenti çıktı karşıma. Kabuğuma çekiliverirdim hemen. Bu durumda kirpi olmaz mıydım?
_ Bizim göğümüzden bir tek bulut bile geçmedi.
_ Öylesine tatlı, öylesine tutkulu bir musikiyi bin yıllar arasında boşuna arıyorum.
_ Kendini bilgiye adayan için yalnızca düşmanını sevmek yetmez; dostuna da kin duyabilmelidir.
_Yaşamadığıma kendimi inandırmam için, “aydınlar”dan bir tekiyle konuşmam yeter.
_ Yanılgı (ülküye inanç) körlük değildir, korkaklıktır. Bilgide her kazanç, ileride atılan her adım yüreklilikten, dürüstlükten gelir. Felsefem bu parolayla üstün gelecek bir gün; çünkü şimdiye dek, kural olarak, yalnız doğruları yasakladılar.
_ İncirler dökülüyor ağaçlarından, olgun, tatlı incirler. Düşerken soyuluyor kızıl kabukları. Olgun incirler için bir kuzey yeliyim ben.
_ Hep öğrenci kalan insan, öğretmenine borcunu kötü ödüyor demektir.
_ Şimdi size beni yitirmenizi, kendinizi bulmanızı buyuruyorum; hepiniz beni yadsıdığınız gün, ancak o gün geri döneceğim sizlere.

_Yetkin insan duyularımıza hoş gelir; her sert, hem körpe, hem de güzel kokulu bir odundan yontulmuştur. Onu öldürmeyen şey daha da güçlü kılar. Kendine yarayan şeyden tat alır; kötü rastlantıları kendi çıkarına kullanmasını bilir;
_ Yazılarımın havasını soluyabilen, bunun bir yüksek yer havası, sert bir hava olduğunu bilir. O hava için yaratılmış olmalı insan, yoksa oldukça büyüktür üşütme tehlikesi. Felsefe, yüksek dağda, buz içinde gönüllü yaşamaktır.
_Zerdüşt kitapların en derini, doğrunun en derin hazinesinden doğmuş olanıdır; bir tükenmez kuyudur, içine daldırılan kova ancak altın dolu, iyilik dolu olarak çıkar. İnsanlığa şimdiye dek verilen en büyük armağanı sundum. Bin yılları aşan sesiyle Zerdüşt yazılmış en yüce kitaptır. “Fısıldanan sözlerdir fırtınayı getiren. Bu gibi şeyler ancak en seçkinlerin kulağına ulaşır; burada dinlenici olabilmek eşsiz bir ayrıcalıktır; her babayiğidin harcı değildir Zerdüşt’ü duyabilmek.
_Zerdüşt: Sana alçakgönüllü yaklaşmayı öğrenmeliyim daha: Pek zorlu akıyor sana doğru yüreğim, yüreğim, üzerinde bir yaz yanan, kısa, kızgın, karasevdalı, mutluluk taşan bir yaz. Nasıl da susamış “yaz yüreğim” senin serinliğine!
_ Acımanın aşılmasını soylu erdemlerden sayıyorum: sınav budur belki de. Yalnız décadent’lar için bir erdemdir acıma. Acıyanları kınamsıyorum, çünkü utanmayı, saygıyı, insanları ayıran aralıkları sezme duygusunu kolayca yitirirler.
_Bana bir kötülük yapsınlar, “karşılığını” veririm, hiç şüpheniz olmasın: tatsız bir öyküden kurtulmak için, bir kavanoz reçel gönderirim ben. En kaba söz, en kaba mektup bile susmaktan daha iyi yüreklice, daha bir dürüstçedir. Susanlar, içten gelen incelikten yoksundurlar; susmak mideyi bile bozar, susanların hepsi de sindirim bozukluğu çekerler. Kabalık en insanca karşı koyma yoludur
_Hınç_ Hiç bir şey de insanı hınç duyguları gibi çabucak eritip bitirmez. Kızgınlık, alınganlık, öc almaya güçsüzlük, öc isteği, bunlar bitkin insan için en zararlı tepki çeşitleridir: mide safranın, hastalıklı bir artışıdır bunların sonucu. Buda kavramıştı bunu. “din”in etkisi, hıncın yenilmesiyle el ele olmuştur: Kendini hınçtan kurtarmak, – iyileşme yolunda ilk adım. “Düşmanlık düşmanlıkla sona ermez; düşmanlık dostlukla sona erer”: Zayıflıktan doğan hıncın zararı zayıfın kendine dokunur.
_Yaradılışımdan savaşçıyım ben. İçgüdüdür bende saldırmak. Hınç duyguları zayıflıktan nasıl ayrılmazsa, saldırganlık tutkusu da öyle ayrılamaz güçten. Kadın öc güdücüdür; başkasının acısına karşı duyarlığı gibi, bu da zayıflığından gelir. Savaşçılık mesleğim dört ilkede toplanabilir. Birincisi: Yalnız üstün gelmiş şeylere saldırırım, 2-yalnız kendi adımı tehlikeye atacağım şeylere saldırırım. 3-Kişilere saldırmam hiç; onları usul usul yayılan güç bir tehlike durumunu görünür kılmak için bir büyüteç gibi kullanırım. 4 Dördüncüsü: Altında hiçbir kişisel anlaşmazlık yatmayan şeylere saldırırım yalnızca. Onu saydığımı, seçip üstün tuttuğumu göstermiş olurum:
_Gelecek ağacına kuruyoruz yuvamızı; gagalarıyla azık getirmeli kartallar biz yalnızlara! _Biz onların üzerinde sert yeller gibi yaşamak istiyoruz, kartallara komşu, karlara komşu, güneşe komşu: Böyle yaşar sert yeller. Yele karşı tükürmekten sakının!.

_Neden bilgeyim?_ Ben babamla birlikte çoktan ölmüşüm, ama anamla birlikte yaşlanıyorum. Doğuş ve çöküş. Hem décadent hem de karşıtıyım. Kanıtı: Kötü durumlarda içgüdümle hep doğru kurtuluş yollarını seçmişimdir; gerçek décadent ise hep kendine zararlı yolları seçer. Babam 36 yaşında ölünce: İnce, sevimli ve sayrıldı.
_Kendimin ikiziyim ben. Birinci yüzümden başka, bir de “ikinci” yüzüm var, belki de bir üçüncüsü var daha. Ulusal perspektiflerin ötesine bakma yetisi daha başta soyumdan geçmiş bana. Almanım ben. Oysa atalarım Polonya soylularındandı: Bir sürü ırk içgüdüsü. Babam Napoléon’un büyük hayranlarındandı; belki ona çekmişimdir.
_ Kendime düşman kazanmayı, bir türlü beceremedim; bunu babama borçluyum. Hristiğanlığa ne denli aykırı görünürse görünsün, kendimi de kendime düşman etmiş değilim üstelik.
_Erken ölen Prusyalı genç bir soylunun bütün taşkın toyluğuyla Wagner batağına batmış olan bu değerli insan, üç günde bir özgürlük fırtınasıyla değişivermiş, birden kanatları çıkan ve kendi yükseklerine varan biri olmuştu.
_Hastalık: Kurtulma, korunma ve savunma içgüdüsünün bozulmasıdır. Anı, irin toplayan bir yaradır. Hastanın elinde bir tek büyük ilaç vardır bunlara karşı: Rus kaderciliği, bir çeşit kış uykusu. Tepki gösterdiğimiz an kendimizi çabucak tüketeceğimiz için, hiç tepki göstermemek.
_Neden Akıllıyım? _Din, yasaktan başka bir şey değildir bizlere: Düşünmeyeceksin! Neden “günahkâr” olmam gerektiğini anlayamadım. Pişmanlık acısını tanımak için güvenilir bir ölçü yok. Başarıya varamayan bir şeyi bir kat daha saygın tutmak. “Tanrı”, “ruh”, “öte dünya”.. çocukken bile dikkatimi vermedim. Benim için bir sonuç değildir tanrısızlık, içgüdümden gelir düpedüz.

_Beslenme_
_ İnsanlığın selâmeti için o tanrıbilimci antikalıklarının hepsinden çok daha önemli bir sorun var: Beslenme sorunu. “Sen, sen olarak asıl beslenmelisin ki, gücünün, erdeminin, düzmece sofuluk katışmamış erdeminin doruğuna varabilesin?”
_Alman mutfağının kabahatleri: Yemeklerden önce çorba, fazla pişmiş etler, yağlı, unlu sebzeler; ağır hamur işleri! Bunlara bir de Almanların hayvanca yemek üstüne içme alışkanlıklarını da katarsanız, Alman düşüncesinin nereden çıktığını anlarsınız: Bozuk bağırsaklardan. Yamyamlığa dönüş olan İngiliz beslenme düzeni de iyice aykırıdır benim içgüdülerime. Hantallaştırır düşüncenin ayaklarını. Az içkini keyfimi kaçırmasına karşılık, çok içmeğe karşı bir deniz kurdu gibi dayanıklıydım. Düşünceye dönük tüm yaradılışlara, alkollü içkilerden hepten uzak durmalarını öneririm. Su ne güne duruyor. Önyargıların hepsi bağırsaklardan gelir.
_Yer ve iklim sorunu, beslenme sorununa yakından bağlıdır. İklimin metabolizma üzerine, onun ağırlaşmasına, hızlanmasına etkisi çok büyüktür. Metabolizmanın hızı, düşünce ayaklarının çevikliğiyle doğru orantılıdır; bir tür metabolizmadır “düşünce”nin kendisi de. Özgür, değerli biri, iklim konusunda içgüdü inceliği olmaması yüzünden dar kafalı, köşesine sinmiş, hırçın biri olup çıktı. Son on yılı dışında yaşamımın, hep yanlış yerlerde geçtiğini düşününce tüylerim ürperiyor. Bünyem için birer yıkım olan yerler.
_Çocukluğumdan, tek iyi anım yoksa, bunu “töre” dedikleri nedenlerle, örneğin kendime göre bir çevrenin yokluğuyla açıklamak ahmaklık olurdu: Çünkü aynı yokluğu bugün de çekiyorum. Fizyoloji konusundaki bilgisizliğim ve o kahrolası “ülkücülük”, işte asıl bahtsızlığı, artık giderilmesi, ödeşilmesi olmayan yanı budur yaşamımın.
_Beslenme ve iklimden sonra üçüncüsü de dinlenme yolunu seçmektir. Okuma benim için dinlenmeden sayılır; beni kendimden çekip alan, başka bilimlerde, başka ruhlarda gezmeye çıkaran, artık önemsemediğim şeylerden sayılır. Önemsediğim şeylerin yorgunluğunu alır. Dış uyarımlardan elden geldiğince kaçınmalıdır insan; düşünce gebeliğinde içgüdünün yapacağı ilk akıllıca iş, çevresine bir çeşit duvar örmektir. Az sayıda, benim için sınanmış kitaplara geri dönerim. Belki de bana göre değildir çok okumak: çeşitli şeyleri sevmek de bana göre değildir. Yeni kitaplara karşı güvensizlik, uygun düşer Ben Fransız ekinine inanırım tek ve yemeklerine. Shakespeare bir yaban dehadır.

_Stendhal yaşamımın en güzel rastlantılarından biridir, – yaşamımda çağ açan ne varsa, hepsi de rastlantıyla önüme çıktı. Saklı olanı gören o psikolog gözü vardır onda. Dürüst bir tanrısız oluşu: Fransa’da 40 yılda bir rastlanan, nerdeyse hiç bulunmayan bir tür. Belki de Stendhal’i kıskanıyorumdur? Tam benim yapacağım en güzel tanrısız nüktesini aldı elimden: “Tanrının tek özrü var olmayışıdır” Bende bir yerde şöyle demiştim: “Bugüne dek varlığa karşı en büyük itiraz neydi? Tanrı ”
_Shakespeare _Hiç kimseyi okurken Shakespeare’de olduğu gibi paralanmaz yüreğim: Soytarılığı böyle gerekli bulmak için nasıl acı çekmiş olmalıdır insan! Schumann. O iç bulandırıcı Saksonnalı. Faust adına şöyle bir bakarım sadece. Ne düşündüklerini bilmeyen, kuş beyinli Amerikalıların acınacak gevezeliklerinden bana ne?
_Wagner_Beni en derinden dinlendiren ve minnet duymama neden olan şey Wagner’le yakından düşüp kalkmam olmuştur. Bizim göğümüzden bir tek bulut bile geçmedi. Alman olan her şeye en derin içgüdülerimle yabancıyım, öyle ki bir Alman’ın yakınımda olması bile sindirim gecikmesi yapar, ben Wagner’le ilk karşılaştığım zaman yaşamımda ilk kez derin bir nefes aldım: Wagner’i dış ülke olarak, “Alman” erdemlerine bir karşıt, bir canlı karşı koyma olarak duyup saydım. Bizler ancak devrimci olabiliriz, düzmece softaların başta olduğu bir düzene göz yumamayız. Alman kuzu gibidir. Wagner’se hiç öyle değildi. Sanatçı olarak insanın avrupada Paris’den başka yeri yurdu olamaz: Parisli bir sanatçının ne düşler beslediğini, Almanya’dakiler düşünmezler. Nedir Wagner’de hiç bağışlamadığım?
Almanlara dek inmiş olması. Baskıdan kurtulmak için afyon ister. Wagner Alman olan her şeye karşı en iyi panzehirdir. Wagner, tatlı bir sonsuzluk. Wagner’in yalnız kendine vergi kanatlarla girdiği o bilinmez esrimeler dolu elli dünyayı benden iyi kimse duyup tanıyamaz; bense en tehlikeli, en sorunsal şeyleri bile kendi yararıma çevirmek için yeterince güçlü olduğumdan, Wagner’i yaşamımın en büyük velinimeti sayıyorum.

_ Bir sözüm daha var en seçilmiş kulaklar için: Asıl istediğim nedir musikiden. Ekim ayında bir öğle sonu gibi duru ve derin olsun. Kendine özgü, taşkın ve nazlı olsun; çıtı pıtı, tatlı bir kadın, iyemli, dönek bir kadın olsun. Klasikçiler soyu tükenmiş güçlü Almanlardandı. Chopen, Lizst, rossiniyi severim. Bunların hepsinde –besin, yer ve iklim, dinlenme seçimi– bir kendini sürdürme içgüdüsüdür buyuran, savunma içgüdüsünde ortaya çıkar bu. Yaygın adı beğenidir._ Alman kenti çıktı karşıma. kabuğuma çekiliverirdim hemen. Bu durumda kirpi olmaz mıydım? Başka bir akıllılık ve kendini savunma yolu da, insanın elden geldiğince seyrek tepki göstermesi, kaşınmasıdır.
_ Bilgin demek décadent demek. Çok kitap okuyan düşünme yetini kaybeder. Kitap karıştırmıyorsa düşünmez de. Yetenekli, verimli, özgür yaradılışlar, daha otuz yaşlarında “okumaktan çökmüşler”, kibrit gibiler artık; kıvılcım, “düşünce” verebilmeleri için sürtmek gerek.
_ Bilincinin bütün yüzeyini –ki bilinç bir yüzeydir– herhangi bir büyük buyruktan uzak tutmalı insan. Büyük sözlerden sakınmalı! Hepsi de içgüdünün kendini çok erken “bilmesinden” doğacak tehlikeler.
_İnsanlığın bugüne dek önemle düşünüp durduğu şeyler kuruntudur. Hasta yaratıkların bozulmuş içgüdülerinden doğan yalanlardır; –O kavramların topu, “tanrı”, “ruh”, “erdem”, “günah”, “öte dünya… İnsanoğlunun büyüklüğünü, “tanrısallığını” hep bunlarda aradılar Küçük şeyleri”, yani yaşamın temel konularını küçümsemeyi öğretmekle, en zararlı insanları büyük insan saymakla, toplum düzeninin,
eğitiminin tüm sorunlarını ta köklerine dek bozdular.
_En itibarlı insanlar diye saygı görenler benim gözümde insanlığın döküntüleri, yıkım getiren canavarlardır hepsi; yaşamdan öç alırlar. Bunun karşıtı olmak istiyorum ben: tavır takınmadan edemeyen kimse düzmecinin biridir.

_Neden Böyle İyi Kitaplar Yazıyorum?_ Kimi insan öldükten sonra doğar. Bir kimsenin kitaplarımdan birini eline alması, kendine verebileceği en yüksek pâyedir; bunu yaparken umarım ayakkabılarını çıkarıyordur. Dr Heinrich, Zerdüşt’ümün tek sözcüğünü bile anlayamadığından açık sözlülükle yakındığında, ona bunun böyle olması gerektiğini söylemiştim: Onun altı cümleciğini anlamak, çağdaş insanların çıkabileceğinden çok daha yükseklere götürür ölümlüleri. Sakın yazılarıma hayır deyişlerindeki bönlüğün bana tattırdığı eğlenceyi küçümsüyorum sanılmasın.
_Schopenhauer_”Tasarım Olarak Dünya satılmaya başladığında, Schopenhauer sevinçle –okunuyorum, okunacağım– demişti. Benim utkum Schopenhauer’inkinin tam tersindedir,_ Demek istediklerimin tam üstüne basmak için bir tek şey gerekliydi, tüm değerleri tersine çevirmek;._Benden bir şey anlamadıklarını sananlar, kendi boylarına göre kesip biçtiler beni; Hiçbir şey anlamayanlarsa, iler tutar yerimi bırakmadılar._ Üstinsan sözcüğü, töreler yıkıcısı Zerdüşt’in ağzında düşündürücü bir sözcük, yarı ermiş yarı deha olarak anlaşıldı. Tam bir bönlükle Zerdüşt’ün kişiliğinde canlandırılan değerlerin tersine anlaşıldı. Bilgiç geçinen kimi büyük baş hayvan, beni onun yüzünden Darwincilikle suçladı.
_Şimdiye dek en çok gururumu okşayan da, meyve satan yaşlı kadınların bana en tatlı üzümlerini seçip vermek için çırpınmaları. İnsan feylosof oldu mu, böyle olmalı işte. Polonyalılar için boşuna İslav ırkının Fransızları dememişler.

_Yazar olarak ayrıcalığım nedir biliyorum; benim yazılarıma alışmanın beğeniyi nasıl bozduğunu biliyorum. Hele felsefe üstüne iseler, dayanamaz olur. Onlar yeryüzünde erişilecek en yüksek doruğa, sinizm’e erişirler yer yer.
……………………………………………

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir