İçeriğe geç

Antik Dünya Kitap Alıntıları – Susan Wise Bauer

Susan Wise Bauer kitaplarından Antik Dünya kitap alıntıları sizlerle…

Antik Dünya Kitap Alıntıları

Sümer kralları silah gücü ve karizma sayesinde hüküm sürüyordu Krallıkların onlan destekleyecek bürokrasileri yoktu. Taç dinamik savaşçıdan daha beceriksiz oğluna geçtiğinde, krallık kaçınılmaz olarak çöküyordu.
Sümerlerin, bir hükümdara, Mısır firavunlan na bahşedilen gücü verdiğini hayal etmek zordur. Sümer yurttaşlarından hükümdarlarının ihtişamına bir anıt için yirmi yıl ter dökmeleri istenseydi, herhalde isyan ederlerdi.
Hıristiyanlık, Roma’nın hiç becerernediğini yapmıştı: Kökeni olan ülkede bir Yahudi tarikatı olarak dar kapsamlı bir başlangıçtan yayılmış ve Ya­hudileri, Goyları, Trakyalıları, Yunanları, Suriyelileri ve Romalıları tek bir cemaatte birleştirmişti.
Milvius Köprüsü’nde kendini Hıristiyan Tanrısı’na bağlayarak, Cons­tantinus imparatorluğu yeni bir şeye dönüştürmüştü. Kökleri Roma ken­tinde olan ama onu da aşabilen bir Romalılık peşindeki sonuçsuz araştır­mayı terk etmişti. Bunun yerine, onun yerini alacak yeni bir şey bulmuştu. Sancağında İsa’nın adıyla savaşta ilerlediğinde, geleceğini bunun bütünü bir arada tutacak anahtar olduğu kumarına bağlamıştı.
Bu, eski Roma’nın sonuydu. Ama iyisiyle kötüsüyle çok daha güçlü bir şeyin de yükselişi olduğu ortaya çıkacaktı.
Bir kralın oğlunun, karakteri ne olursa olsun, babasının iktidarını devralması yolundaki akıl dışı arzu, insan ırkında Sümerli Etana’nın zamanından beri mevcuttu. Üç bin yıl sonra bu arzu hala güçlüydü.
“Eğer görevini yerine getiriyorsan, soğukta ya da sıcakta olmak sende bir fark oluşturmasın, ya da uykulu veya uykusuz, methedilmiş veya yerilmiş, ölüyor veya başka şeyler yapıyor olmak. Biraz ileride bir Caesar’a dönüştürülme­meye, böyle bir boyayla lekelenmemeye özen gösterin, çünkü böyle şeyler oluyor. Kendinizi basit, iyi, saf, ciddi, etkilenmelerden uzak, adaletin bir dostu olarak tutun. Marcus Aurelius
Hiç sevdiğiniz kadın tarafından, istemediğiniz bir şeyi yapmak zo­runda bırakılmadınız mı? Değerli oğlan kölenizi şımartmadınız mı? Hiç ayağını öpmediniz mi? Ama eğer biri sizi Caesar’ınkini öpmeye zorlasa, bunu skandal, zorbalığın aşırılığı olarak görürsünüz Hiç dışarı çıkmak istemediğiniz bir gece, dışarı çıktığınız, istediğinizden daha fazlasını harcadığınız ve yalvarıp yakarma sözleri sarf ettiğiniz olmadı mı? Neden o zaman kendinizi hala özgür olarak adlandırı­ yorsunuz? Epiktetos
Ve tanrıların talebi doğrultusunda adil bir yönetim göstennek isteyen Şulgi yeni bir dizi yasa çıkardı. Bunlar bölük pörçüktür, ama tarihte belli suçlar için belli cezalar öngören ilk yazılı yasalar olma ayrıcalığına sahiptir
Hiçbir anayasa ya da güç dengesi, güçlülerin hırsıarını frenleyememişti; Caesar’ın kendisi de bunu kanıtlamıştı ve şim­di de kendi uyguladığı yöntemlerin kurbanı olmuştu. Ama bu şok, Cum­huriyet fikrinin Romalıların muhayyilesine hala tutunduğunu gösterir. Cumhuriyet’in lejyonların sancaklarına ve Roma’nın binalanna kazınan resmi adı SPQR’dı: Senatus Populusque Romani, Senato ve Roma Halkı.

Roma, halkın gücünün olduğu bir yerdir; bu söz yıllardır gerçek ol­mamıştı ama Romalıların kendilerini başka şekilde düşünmelerinin baş­ka bir yolu, ortak kimliklerinin de başka bir adı yoktu. Bu güçlü bir ya­landı ve bir diktatör bile bunun sahteliği gözüne sokulduğunda dehşete kapılabilirdi .

Sargon evvelce hiçbir Sümer kralının yapamadığını yapmıştı; gevşek bir kentler koalisyonunu, imparatorluğa dönüştürmüştü:
Marathon’da savaşanlar, daha sonra Marathonomakhoi olarak anıldılar ve Atina’da, Türkiye’de Çanakkale kahramanlarına ülkenin özgürlüğü dolayısıyla atfedilene benzer bir onura layık görüldüler. Ama muzaffer General Miltiades teşekkürsüz bir sona ulaştı, Perslere sadık Paros Adası’nı ele geçiremediği için komutanlıktan alındı.
Yüzyıllar sonra yazdığı Atina’nın anayasalarının tarihinde Aristotales, Atina demokrasisinin aslında birkaç ayrıcalıklı ve güçlü kişi tarafından yönetildiğine dikkat çeker. Özgür olduğunu düşünen ama yasalarının esiri olan Spartalılar gibi, Atinalılar da sözde özgürdü. Aristotales, Yoksullar, karılarıyla çocukları, aslında zenginlerin kölesiydi. der.
İmparatorluğundaki sorun kaynakları konusunda Asurbanipal’in iki tepkisi vardı: Tamamen yok etmek ya da hiç ilgilenmemek. Mısır, bu ikinci tepkiden yararlanacak kadar uzaktaydı, Elam ise fazla yakın olduğu için, birinciyi aldı.
Başarısız piramide kimse gömülmedi. Geçidin sonundaki küçük, pen­ceresiz tapınak da kimsenin beğenisini kazanmadı. Birkaç yüzyıl sonra, zevksiz küçük kutunun yanından geçen bir Mısırlı, duvarına şunları yaz­dı: Kral Snefru’nun Güzel Tapınağı. Bu, tarihteki ilk alaycı duvar yazısı örneğidir.
Her döngünün sonunda, tiranlar devriliyor ve erdemli kişiler temel ilkelere geri dönüyordu; ama bu ilkelere uzun süre bağlı kalınamıyordu. İyi niyet güvensizliğe, dindarlık boş inançlara, incelik gurura ve beyhude gösterişe dönüyordu. Çünkü yol, der Sima Qian, bir döngüdür; bittiği yerde yeniden başlar.
Ölümün kurtuluş olmadığı bir dünyada, başka bir kaçış yolu bulunmalıydı.
Hititler kesinlikle denizci değildi, Mısırlılar da, her ne kadar Nil’de tekne kullanmaya alışıklarsa da, Büyük Yeşil dedikleri denizi sevmiyorlardı ve genellikle uzak duruyorlardı.
Gökyüzüne kim çıkar?
Yalnızca tanrılar sonsuza kadar yaşar. İnsanın günleri sayılıdır.
Ama yenilirsem bile şöhret kazanacağım, Şöhret ebediyen kalır

Gılgamış Destanı

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ölümünden ancak yüz yıl sonra -Mısır krallannın kendi tanrısal yetke­lerini yerleştirmeye çabaladıklan sırada- Sümer kralı Gılgamış efsanevi bir kahraman olmuştu. Devi öldürmüş, Gökyüzünün Boğası’nı saf dışı bı­ rakmış, tanrıça İnanna’nın romantik girişimlerini geri çevirmiş ve ölüm­lülüğünün kokusunun güneş tanrısını bile şaşırttığı tanrılar bahçesine varmıştı.
Hiyeroglif bilgisi bir kez tamamıyla kaybolunca, Mısırlıların yazısı, Napoleon’un Nil Deltası’nda inşa ettirmeyi umduğu bir kale için temel kazan askerleri, üzerinde aynı şeylerin hiyeroglifle, daha sonraki bir Mısır yazısıyla ve Yunanca yazılı olduğu 350 kg ağırlığında bir bazalt parçasını buluncaya kadar karanlıkta kaldı; Rosetta Taşı olarak bilinen bu taş, dil­ bilimcilere yazının kodunu çözmeleri için gereken şifreyi sağladı. Böylece yüzyıllardır edebiyata malzeme sağlayan askerlik kurumu, en eski şiir­lerin ve kahramanlık öykülerinin anlamını kurtaracak aracı da sağlamış oldu. (Büyük edebiyat hiçbir zaman savaştan bağımsız olmadı, tıpkı ken­disini ticaretten de kurtaramadığı gibi.)
Gökyüzüne kim çıkar?
Yalnızca tanrılar sonsuza kadar yaşar. İnsanın günleri sayılıdır.
Ama yenilirsem bile şöhret kazanacağım, Şöhret ebediyen kalır

Gılgamış Destanı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir