İçeriğe geç

Anne Baba Biz Suçluyuz Kitap Alıntıları – Ali Şeriati

Ali Şeriati kitaplarından Anne Baba Biz Suçluyuz kitap alıntıları sizlerle…

Anne Baba Biz Suçluyuz Kitap Alıntıları

Ahiretteki kurtuluşun yolu dünyadaki kurtuluştan geçer
toplumda olan genel kanı şu ki; kadınların zekası erkeklerinkinden daha düşük, gençlerde yaşlılara göre daha az kavrayış sahibidir Onlar kadın olduklarından evde oturmaları nasıl bir dini anlayışa , akideye sahip olmaları gerektiğini, nasıl davranmaları gerektiğini kendilerine bildirecek olan kocalarının yolarını gözlemeleri gerekir!!! diğer bir yanılgı da şu: Yaşlılar sadece yaşlı oldukları için kendilerini daha akılı sanırlar
Kur’an okunan kitaptır

Kur’an’ı avamın ona inandığı anlayışla tanımamak gerekir. Onu bir kitap olarak alıp okumalı, kavrayıp düşünmeli. Kur’an’ın tarihteki izleri araştırılmalı. Son yüzelli yıldır sömürgeciliğin Asya ve Afrika toplumlarındaki düşünsel, kültürel ve politik saldırılarına karşı koyuş yöntemlerini incelemeli. İşte bundan sonra tanır ve görürsün ki; bu kitap düşünce, adalet, özgürlük ve gücün kitabıdır

Sen fakirliği övüyorsun, açlığa teşvik ediyorsun. Aç olan kul, Allah’ın sevgili kuludur; İslam Peygamberi açlıktan karnına taş bağlardı. diyorsun. Öyleyse yeryüzünün aç insanları bu açlığa şükretmeliler, öyle ya! Üstelik sizi aç bırakanları, mutluluğunuza, kurtuluşunuza ve uhrevî saadetinize sebep oldukları için onları övgüyle anmalısınız! Dünyayı başınıza dar edenlere, hayatınızı zindana çevirenlere memnuniyetinizi ifade etmelisiniz! Öyle ya, sizi ölümden sonraki dünyada müminlerin, salihlerin ve kurtuluşa erenlerin safına onlar kattılar!
Bugün tahammül, sükut , teslimiyet, razı olmak, boyun eğmek , başa gelen hiçbir şeye ses çıkarmamak olarak anlaşılan sabır, tam aksine direnmek, yoluna devam etmek, ağır sorumluluktan ve yükten kaçmamak, ümitsizliğe düşmemek, ye’ se kapılmamak, gevşememek, üzülmemek, tembel ve dayanıksız olmamak anlamına gelir.
Bu Üçüncü Dünya’da her tarafı kasıp kavuran, onların kanını içen vahşi ve sinsi bakışlı ve maymun iştahlı yağmacı Batı karşısında beni neye çağırıyorsun? Neredesiniz benim mümin babam ve mukaddes annem! Gaflet içinde boğulan siz namaz kılanların ve hatta o namazın vay haline! Hayallerinizde göklerin ilahını namaza götürüyorsunuz, amellerinizde ise yeryüzünün çağdaş putlarını ve ilahlarını hâkim kılıyorsunuz. İbrahim’in döneminde, Muhammed’in yaşadığı coğrafyadaki gibi sade, dilsiz ve aciz putlar yok!
Putlar şekil değiştirdi.
Hayırı evetinden fazla olan dine yazıklar olsun!
Dua, asla çalışmanın ve vazifenin yerini tutmaz, ferdi ve içtimai sorumlulukları ortadan kaldırmaz.
Dünyası olmayanın ahireti de olmaz.
– Hz. Peygamber (s) –
Eğer bu ibadetler gerçek manada yapılıyor olsaydı, bunun etkisinin görülmesi gerekirdi.
Kader anlayışınızın, sizi nerelere götürdüğünü görüyor musunuz? İnsanlara zarar veren, Allah’ı da itham eden bir anlayış!
Siz, herkesin yaptığı her şeyin Allah tarafından irade edildiğini ve yapıldığını söylüyorsunuz. Eğer ilahi cebir doğru ise ahlaki değerlerin ne anlamı vardır? Hiç kimsenin sorumluluğu yok demektir.
Dinin, dünyada senin de yanlış ve günah olarak kabul ettiğin işlerden seni alı koymuyor.
Diğer hata ise yaşlıların, sadece yaşlı olmaları hasebiyle kendilerini gençlerden daha akıllı ve bilgili olarak kabul etmeleri ve onlara karşı söz sahibi olarak görmeleridir.
Yalan, hile ve pohpohlama tatlı, hakikat ise acıdır.
Ne senin iraden, ne benim iradem, ne senin ve ne de benim sorumluluğum ne cani olma ne de kurban olmayı seçme yetisini bize verir.
Her yerde olan fakirlik açlık ve açıklık değildir. Fakirlik para yada altına sahip olmama da değildir. Fakirlik, sahafta satılmamış bir kitap üzerindeki tozdur. Fakirlik, kağıt imha makinasında, gazete parçalayan bir bıçaktır. Fakirlik, arabanın camından atılmış bir muz kabuğudur. Fakirlik yemeksiz geçirilen bir gece değildir,fakirlik düşünmeden geçirilen bir gecedir.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Daha düne kadar altını ıslatan bu bacak kadar kızınız ve oğlunuz, bugün hacı amcaları, teyzeleri ve nineleri olan sizlerden daha bilgililer. Yürümeyi ve konuşmayı onlara sizin öğrettiğiniz doğrudur, ancak şimdi ilmî konuları ve toplumsal cenhaları sizden daha iyi teşhis ediyorlar. Nice zorluklara katlanarak bu çocuğa namazı, dinin şartlarını, tahareti, necaseti, abdesti ve guslü, kısacası her şeyi! Öğrettiğiniz doğrudur. Fakat o şimdi öyle şeyler okumakta, kavramakta, düşünmekte, istemekte, eleştirmekte öyle şeylere itiraz etmektedir ki; ne sen ne de yedi sülalen bunun kokusunu dahi anlayamazsınız. Onun bu çağda zihninde yer eden düşünce ve fikirlere cevap verecek, problemlerini çözecek neyiniz var sizin? Siz ona ne verebilirsiniz?
Neden bu neslin,bu çağın ıslah olması için dua etmekten başka bir şey gelmiyor aklınıza?
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Fakirlik yemeksiz geçirilen bir gece değildir, fakirlik düşünmeden geçirilen bir gecedir.
İnsan öyle bir şekilde konuşmalı ki herkesi memnun etmeli. diye bağrı yanık, akıllı ve çalışkan nasihatçilerin nasihatini anlamış değilim.
Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.
Tarihte hiçbir millet tam olarak ortadan kalkmamıştır,duayı terk edenler hariç
Anlamıokunan olan bu kitap,okunmamaya başlandığı günden beri kutsanmak,ondan bereket ve menfaat elde etmek için istifade edildi.
Kur’an öyle bir kitaptır ki Allah adıyla başlar ve nas/insanlar kelimesiyle son bulur.
Okuma yazma bilmiyordu.Buna rağmen Kur`an -ta o dönemde-mürekkebe,kaleme ve yazıya yemin ediyor: Nun’a,Kaleme ve onunla yazılanlara andolsun ki (68/Kalem Suresi 1).
Şuursuzluk şerefsizlik kadar suçtur.
Hiç olmazsa, Kur’an’ın şu hükmünü göz önünde bulundurmalısınız:
Herkes yaptıklarına karşılık rehindir. [ Müddessir 38 ]
çünkü bizim toplumumuz gelenekçi bir ruh, kalıtımcı bir değer ve telkin edilip bilinç haline dönüştürülmeyen bir iman sahibidir.
Her yerde olan fakirlik açlık ya da açıklık değildir. Fakirlik para ve altına sahip olamama da değildir. Fakirlik, sahafta satılmamış bir kitabın üzerindeki tozdur. Fakirlik, kağıt imha makinasında, gazete parçalayan bir bıçaktır. Fakirlik, arabanın camından dışarıya atılmış muz kabuğudur. Fakirlik yemeksiz geçirilen bir gece değildir, fakirlik “düşünmeden” geçirilen bir gecedir.
İnsanî, adil, onurlu ve şahsiyetli bir ortamı kendime ve başkaları­na nasıl hazırlayabilirim ?
Dünya ahiretin tarlasıdır” ilkesi, İslâm’ın dünya görüşündeki dünya-ahiret ilişkisini gösteren bir ilkedir. Ahiret, dünyanın doğal ve mantıksal bir sonucudur. Mevcut dinî görüş ile, bu dinî görüşün eleşti­ricisi görüşün tam aksine, dünyadaki iş, yaşam ve pratikle ahiret ürünü elde edilir. Yoksa bu mevcut iki zıt kutbun düşündüğü gibi, ahi­ret ürünü dünya tarlasını harap etmekle elde edilecek değildir!.
Benim aydın dostum! Bütün bunlar şu anlamadır: Düşman, Kur’an’dan korkuyor. Ama, nasıl? Düşmanın bu korkusu senin hayat, kurtuluş, uyanıklık, bilinç ve yaratıcılık konusunda bu kitaptan mutma­in olmandan, onu kavramandandır!.
Demek istiyorum ki, şu anda şirk yoksa, puttan İbrahim kırmışsa niçin hâlâ daha güçlü ve daha çok put var insanoğlunun hayatında?
Benim inandığım din, insanları yoksulluğa yöneltici değildir. Belki bu din yoksulluğu küfrün duvarına bitişik bir duvar sayar. Peygamber (s.a.v) ve Ali’nin terbiyesini alan büyük insan Ebu Zerr der ki: Yoksulluk bir kapıdan girdi mi, din öbür kapıdan çıkar.
İslâm’da Allah adildir. Bu, evrenin adalet temeli üzre olduğu anlamınadır. Çünkü Allah, bu evrenin yaratıcısıdır. Varlık O’nun tecellisi ve varlık düzeni O’nun iradesinin tecellisidir.
İslâm’ın ilâhı; izzeti, bilimi, demiri, adaleti, cihadı, sorumluluğu, in­san iradesi, özgürlüğü, serveti, medenîleşmeyi, insanın doğaya ege­men olmasını sevendir. İnsan bu ilâhın emanetçisi, yeryüzündeki halifesi, ruhunun taşıyıcısı ve meleklerin secde ettiği bir yaratığıdır!.
Tevhid, salt doğa-ötesi idealist bir teori değildir. Tevhid, Allah’ın varlığında tek olduğuna, çoğul olmadığına inanmaktan da ibaret değil­dir. Tevhid, aynı zamanda bir dünya görüşüdür. Tarihî, sosyal ve İnsa­nî bir görüştür. Varlıkla birliğin, ırksal-sınıfsal birliğin alt-yapısıdır tev­hid. Grupsal, düşünsel, sınıfsal ve ulusal şirkin inkârcısıdır.
Herşeyi değiştirmişlerdir. Dış görünüşünü korurken, anlam, ruh, yön ve tavrını değiştirmişlerdir. Her zaman bir düşünce ve akideyi için­ de barındıran, birer zarf örneği olan İslâmî kavranılan, kendi sınıfsal, politik ve ekonomik çıkarları için değiştirip özgün yapısından ve içerikten yoksun kılmışlardır. Boş, çürük, beyinsiz ve ruhsuz kavramlar! Boş kap misali kavramlara hurafe ve uyuşturucu unsurları ağır basan anti İslâmî nesneler doldurmuşlardır.
Tüm bunları bir kenara iterek, işimin peşisıra, bilim, felsefe, sanat, dü­şünce ve edebiyatın peşisıra gidişime hak vermez misin?
Benim kaderim kendi elim, iradem ve seçmemle- dir. Ben şöyle diyen Sartre’a inanıyorum: Annesinden felçli doğan birisi, kahraman veya sporcu olamıyorsa kendisi sorumludur.
Ben İnsanî sorumluluğun gömülü olduğu bu cebrî çerçeveden ken­ dimi kurtardım. Veya inançsızlık, başıboşluk ve nihilizmin peşinden git­tim. Herkesin yaptığı herşeyi Allah istemiş ve Allah yapmış diyorsun.
Eğer İlâhî cebir doğruysa ahlâkî ve hukukî kurallar anlamsızdır. Eğer herşey cebirse herkes hiçtir!
Hanımlar, beyler!
Günbegün düşünce bozukluğu ve laubali olmakla suçladığınız, bir başka deyişle sizin ölçülerinize göre gerçeği kavrayamamışlıkla suçladığınız çocuklarınız! İşte bu tür yaklaşım ve suçlama da anne ve babala­rın yanlışlarından biridir.
Tekrarlıyorum: Biz suçluyuz, suçlu!.
Dinden uzaklaşmış ya da hızla uzaklaşan bir kuşak nezdinde suçlu­yuz.
Toplum ve zamanın göstergesi, işte bu yazar, düşünür, edebiyatçı, doktor ve mühendislerdir. Şu anda din adına yaşa­yan, güç sahibi, erk ve etkinlik sahibi olan sınıfla hiçbir sınıfsal bağım yok benim.
Niçin bu çağın ruh ve dü­ şüncelerinin karşısında geri çekiliyor; kendinizi aciz hissediyor; çağdaş kuşağın ıslâhı için duaya yönelmekten başka yol izlemiyorsunuz?
Günümüzün İslâm’a inanma, dünyada egemen dinsizlik ve imansızlık çağında imanını koruma, akîde ve amelini sürdürme iddiasında olan, öte yandan müslüman, dindar olma sorumluluğuna sahip çıkan sizlere aile ve çocuklarınızın kurtuluşu için apaçık Kur’an’la çalışmanız gerekti­ğini hatırlatıyorum.
Sadece hatırlatmıyor, haykırıyorum da:
Ey iman edenler! Kendinizi ve ehlinizi yakıtı insanlar ve taş­ lar olan ateşten koruyunuz. (Tahrim: 6)
Dinî eğitim gördü­ ğümden toplumun vicdanına, fıtrat ve ruh derinliklerine inme yetene­ğini kazanmışım. Batılı eğitim gördüğüm için çağımın görüş ve düşüncelerini tanımışım. İnsanı ilgilendiren ve dünya gündeminde olan so­runların tam ortasındayım.
Henüz vakit varken, henüz bir şeyler yapabilecek durumdayken, geç olmadan, vakit geçmeden, fırsatlar kaçmadan bir şeyler yapın
Vesselam
Ben, hem bugün hem de yarın, dün tükettiklerimin zavallı esiriyim!
Tüketim esasına dayalı bir yaşam, adil yaşam sistemi! Sürekli olarak insanın ömrünü tüketen bir sistem!
Fakirlik bir kapıdan girince, din öbür kapıdan sıvışır
Sana demek istediğim şu: Reddetmek hakkına sahipsin, ancak reddetmekte olduğun, “hak değil!..
Ortada isim var ama cisim yok!
Babacığım! Ben bir öğrenciyim. Eğer bir kimse benim ders kitaplarımla veya notlarımla oyun oynarsa asabım bozulur. Bu nedenle ben okumaya yaramayan bir kitabı, senin ifadenle Allah’ın kitabı dahi olsa, boş verdim ve onun yerine okumaya yarayan, sinirlerimi bozmayan kitapları tercih ettim
Ahiret, dünyanın doğal ve mantıksal bir sonucudur.
Kerbelâ büyük ve devrimci bir ekoldür.
Yoksulluk bir kapıdan girdi mi, din öbür kapıdan çıkar.
Zalim ya da mazlum olmak yazgısı önceden sabittir. Ve biz önümüzdekini icra etme memuruyuz; önceden yazılanı icra etmek ve görmek zorundayız.
Ne senin iraden, ne benim iradem, ne senin ve ne de benim sorumluluğum, ne cani olmayı ne de kurban olmayı seçme yetisini bize verir.
Düşman size tuzak ve hile hazırlıyor, sizinle oynuyor siz tedbir bile düşünmüyorsunuz.
Niçin bu çağın ruh ve düşüncelerinin karşısında geri çekiliyor; kendinizi aciz hissediyor; çağdaş kuşağın ıslâhı için duaya yönelmekten başka yol izlemiyorsunuz?
Her zaman ve her yerde bütün akıl ve duyular bu teknik formalitelere yöneliktir.Hep sordum:”Nasıl?”Ama tek bir defa sormadım:Niçin?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir