Umberto Eco kitaplarından Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti kitap alıntıları sizlerle…
Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti Kitap Alıntıları
Okur ile tarih, kurmaca ile gerçeklik arasındaki karmaşık ilişkiler üzerine düşünmek, aklın canavarlar üreten uykusuna karşı bir tür terapi oluşturabilir.
Yazın dünyasının Mona Lisa’sıdır Hamlet.
(T.S. Eliot)
(T.S. Eliot)
Okurlar hem kurmaca bilginin doğru olduğuna inanıyormuş gibi yapmalı hem de yazarın verdiği tarihsel coğrafi bilgileri doğru olarak kabul etmelidir.
Aynı şekilde, anlatılar okumak, gerçek dünyada gerçekleşmiş, gerçekleşmekte ve gerçekleşecek olan uçsuz bucaksız şeylere bir anlam vermeyi öğrendiğimiz bir oyun oynamak demektir. Romanlar okuyarak, gerçek dünyayla ilgili bir şeyler söylemeye çalıştığımız an bizi kuşatan o kaygıdan kurtulmuş oluruz.
Gerçekten de kurmaca dünyalar gerçek dünyanın asalaklarıdır, ancak gerçek dünya hakkında bildiklerimizin çoğunu ayraç içine alıp bize, bizimkine benzeyen, ama ontolojik açıdan daha yoksul, sınırlı ve kapalı bir dünya üzerinde yoğunlaşma olanağı verirler.
Bir yandan, bize çoğunlukla sınırlı bir yer ve zamanda birkaç kişinin öyküsünü anlatması açısından anlatı dünyası gerçek dünyadan çok daha sınırlı, küçük bir dünya olmak zorundadır; öte yandan, artalan olarak gerçek dünyayı alıp ona yalnızca bazı bireyler, özellikler ve olaylar eklediğinden, deneyimlerimizin dünyasından daha geniştir. Bir anlamda, kurmaca bir dünya anlattığı öyküyle bitmez, sonu belli olmayan bir süre için ötesine uzanır.
Okur, kendisine anlatılanın hayal ürünü bir öykü olduğunu bilmelidir; ancak bu, yazarın yalan söylediğini düşünmesini gerektirmez.
Bir ormanda dolaşırken benim yaşamla ilgili, geçmiş ve gelecekle ilgili dersler çıkarmak için her deneyimi, her keşfi kullanmam doğaldır. Ancak orman herkes için kurulmuş olduğundan, orada yalnızca beni ilgilendiren olaylar ve duygular aramamalıyım.
Bir metin, alıcının anlaması gereken her şeyi söylese mahvolurduk: Asla sona ermezdi böyle bir metin.
Bir anahtar deliğinden izlenen yaşam.
Dolayısıyla, örnek yazar araştırmamız, bir başka imgenin araştırılmasının Ersatz’ıdır, sonsuzun sisi içinde kaybolan bir Baba İmge’sinin; o yüzden bıkmamacasına kendimize neden Hiçlik değil de Varlık olduğu sorusunu soruyoruz.
Bir zamanlar (Gülün Adı’na Ek’te) polisiye romanların, filozoflar ile dinlerin sorduğu soruyu sordukları için hoşumuza gittiğini yazmıştım: Whodunnit? Yapan kim? Tüm bunlardan sorumlu olan kim?
Öykünün nasıl sona erdiğini bilmek için, genellikle bir kez okumak yeterlidir. Örnek yazarı tanımak için birçok kez okumak gerekir, belli öyküleri ise sonsuza dek okumak.
Eğer anlatı dünyaları böylesine rahatsa, neden dünyanın kendisini bir romanmış gibi okumayı denemeyelim?
Bir yapıtın gerçekten de gerçekçilik endişelerinin olup olmadığını, içten etik niyetlerinin bulunup bulunmadığını ve estetik açıdan tatmin edici sonuçlara ulaşıp ulaşmadığını belirlemek güç olduğundan, ben (çok sayıda hard-core movies’i inceledikten sonra) şaşmaz bir kuralın var olduğuna karar verdim.
Bana, ıssız bir adaya düşmüş olsam yanıma hangi kitabı alacağımı soranlara şu yanıtı veriyorum: Telefon rehberi; rehberdeki bütün o karakterlerle sonsuz öyküler yaratabilirim.”
( ) zamansal belirsizliği nedeniyle hikâye bileşik zamanı, rüyaların ya da kâbusların anlatıldığı zamandır. Aynı zamanda da masalların anlatıldığı zamandır; once upon a time ( )
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Le rêve est une seconde vie [ Rüya ikinci bir yaşamdır ]
Alfred Kazin, Thomas Mann’ın bir zamanlar Kafka’nın bir romanını Einstein’a ödünç verdiğini ve Einstein’ın kitabı geri getirdiğinde, Okuyamadım bu kitabı. İnsan beyni bu derece karmaşık değil! dediğini anlatıyor.²
Orman, anlatı metninin bir eğretilemesidir; yalnızca masal metinlerinin değil, tüm anlatı metinlerinin.
Demek ki oyunun kuralları vardır ve örnek okur oyunda kalmayı bilen kimsedir.
Öyle ya, seyirci olmak güzel şey. Bir anahtar deliğinden izlenen yaşam.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Elinize bir kitap alıp bunu şunu okuyor ve gerçekdışı kişilerle olaylardan başkaları adına heyecan duyuyorsunuz Eğlenceli, değil mi?
Derin bir üzüntü yaşadığınız bir sırada, bir komedi filmi gorduyseniz, kişinin böyle bir durumda eğlenmesinin çok güç olduğunu bilirsiniz, bununla da kalmaz aynı filmi yıllar sonra yeniden görüp gene gülmeyebilirsiniz,çünkü her görüntü size ilk deneyiminizdeki üzüntüyü anımsatacaktır.
ancak karşılıksız bir sevgiye, yalnızca minnettarlık ya da hayranlık adına karşılık verilebileceğini bilmiyordu.
Ama yaşam acımasız olduğundan, hem sizin hem de benim için, işte buradayım.
Ölebilirdim, çünkü artık hayatımda okuduğum öykülerin en güzelini yaşamıştım.
Karanlıkların sinesinde, birbirlerini hiç görmemiş olsalar da birbirlerini tanıyan insanların oluşturduğu bir topluluk kurulmuştur
Bizler, Kırmızı Şapkalı Kız’ın ormanından çok daha geniş ve daha karmaşık olan büyük dünya labirentinde yaşıyoruz.
Gerçek dünyanın, yazarın yanılgıyla gerçek olduğuna inandığı yönlerini ne ölçüde gerçek olarak kabul edebiliriz?
Romanlar bize doğruluk kavramının tartışmaya açılamayacağı bir dünyada yaşamanın getirdiği rahatlatıcı duyguyu veriyor.
Onun derinliklerinde, gördüm ki
evrende dağınık olan her şey
sevgiyle tek bir cilt halinde birleşmiş.
evrende dağınık olan her şey
sevgiyle tek bir cilt halinde birleşmiş.
Bana, ıssız bir adaya düşmüş olsam yanıma hangi kitabı alacağımı soranlara şu yanıtı veriyorum: Telefon rehberi; rehberdeki bütün o karakterlerle sonsuz öyküler yaratabilirim.
Yolculuğa çıktı.
Gemilerin hüznünü tattı, sabah ayazında çadırlarda uyandı, görünümlerin ve yıkıntıların göz alıcılığını, yarım kalmış arkadaşlıkların acısını duydu.
Gemilerin hüznünü tattı, sabah ayazında çadırlarda uyandı, görünümlerin ve yıkıntıların göz alıcılığını, yarım kalmış arkadaşlıkların acısını duydu.
Kendi kendime sordum: Tüm hüzünlü temalar arasında, insanların evrensel kavrayışına göre en hüzünlü olanı hangisidir?
Dağınık sayfalar üzerine hemen her zaman kurşun kalemle, kendimi fantezinin ya da gezintinin kollarına bırakarak acıyla yazdım.
Evinizde, şöminenin yanındaki bir koltuğa gömülmüş rahatça otururken, kendinize hiç dışarda neler olup bittiğini sordunuz mu?
Yanılsamalar birbiri ardı sıra dökülüyor, bir meyvenin çekirdekleri gibi
Bir zamanlar Bir kral varmış! diyecek hemen minik okurlarım. Hayır çocuklar, yanıldınız. Bir zamanlar bir tahta parçası varmış.
Bir sabah tedirgin düşlerden uyanan Gregor Samsa, dev bir böceğe dönüşmüş buldu kendini.
Öykünün nasıl sona erdiğini bilmek için genellikle bir kez okumak yeterlidir. Örnek yazarı tanımak için birçok kez okumak gerekir, belli öyküleri ise sonsuza dek okumak.
Metinde yaratılan, onun içinde hapsolmuş kimseler olarak Örnek Okurlar, metnin onlara verdiği özgürlük oranında özgürlükten yararlanabilirler
” Kurmaca anlatılarda gerçek dünyaya yapılan kesin göndermeler öylesine iç içe geçer ki, romanda bir süre kaldıktan ve haklı olarak fantastik öğelerle gerçekliğe yapılan göndermeleri birbirine karıştırdıktan sonra, okur artık kesin olarak nerede bulunduğunu bilmez. ”
” Gerçek dünyada doğruluk, anlatı dünyalarında ise güven ilkesinin egemen olması gerektiğini düşünürüz. Oysa, gerçek dünyada da doğruluk ilkesi kadar güven ilkesi önemlidir. ”
” Romanlar okuyarak, gerçek dünyayla ilgili bir şeyler söylemeye çalıştığımız an bizi kuşatan o kaygıdan kurtulmuş oluruz. ”
” Gerçekten de, kurmaca dünyalar gerçek dünyanın asalaklarıdır, ancak gerçek dünya hakkında bildiklerimizin çoğunu ayraç içine alıp, bize bizimkine benzeyen, ama ontolojik açıdan daha yoksul, sınırlı ve kapalı bir dünya üzerinde yoğunlaşma olanağı verirler. ”
Kant’ın felsefi başyapıtını ancak elliyedi yaşında yazdığını bilmek, kabına sığmayan genç bir araştırmacı olduğum yıllarda bana büyük bir örnek ve büyük bir avuntu olmuştur tıpkı Radiguet’nin Le diable au corps’u yirmi yaşında yazdığını bilmenin beni dizginlenmesi olanaksız bir kıskançlığa itmiş olduğu gibi.
Bir metin Bir varmış bir yokmuş ile başlıyorsa, kendi örnek okurunu hemen seçtiğine dair bir işaret göndermiş olur: Bu okur ya bir çocuk olmalıdır ya da sağduyunun ötesine giden bir öyküyü kabul etmeye hazır birisi.
Derin bir üzüntüyü yaşadığınız bir sırada, bir komedi filmi gördüyseniz, kişinin böyle bir durumda eğlenmesinin çok güç olduğunu bilirsiniz; bununla da kalmaz, aynı filmi yıllar sonra yeniden görüp, gene gülemeyebilirsiniz, çünkü her görüntü size ilk deneyiminizdeki üzüntüyü anımsatacaktır.
Ampirik okur metni birçok biçimde okuyabilir, üstelik ona nasıl okuması gerektiğini belirtecek bir yasa da yoktur; çünkü çoğunlukla bu okur metni, metnin dışından gelen ya da metnin onda rastlantısal olarak uyandırdığı tutkularının bir mahfazası gibi kullanır.
Bir öykü
az ya da çok hızlı veya az ya da çok kısa olabilir, ancak öykünün kısalığı, yönelinen okur göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir.
az ya da çok hızlı veya az ya da çok kısa olabilir, ancak öykünün kısalığı, yönelinen okur göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir.
Alfred Kazin, Thomas Mann’in bir zamanlar Kafka’nın bir romanını Einstein’a ödünç verdiğini ve Einstein’ın kitabı geri getirdiğinde:
Okuyamadım bu kitabı: İnsan beyni bu derece karmaşık değil! dediğini anlatıyor.
Okuyamadım bu kitabı: İnsan beyni bu derece karmaşık değil! dediğini anlatıyor.
Bir metin, alıcının anlaman gereken her şeyi söylese mahvolurduk: Asla sona ermezdi böyle bir metin. Size telefon eder ve yola çıkıp, bir saat içinde geliyorum dersem, yola çıkmamın yanı sıra arabamı alacağımı da örtülü olarak belirtmiş olurum.
Ancak şimdi, her kurmaca anlatının zorunlu olarak, kaçınılmaz olarak hızlı olduğunu söylemek istiyorum; çünkü anlatı, olayları ve kişileriyle bir dünya kurarken, bu dünya ile ilgili her şeyi söyleyemez. Belli şeylere değinir ve kalanı için okurdan bir dizi boş alanı doldurarak işbirliği yapmasını ister.
Arkadaşımın başına gelen neydi peki? Kendi kişisel belleğinde bulunan bir şeyi ormanda aramıştı. Bir ormanda dolaşırken, benim yaşamla ilgili, geçmiş ve gelecekle ilgili dersler çıkarmak için her deneyimi, her keşfi kullanmam doğaldır. Ancak orman herkes için kurulmuş olduğundan, orada yalnızca beni ilgilendiren olaylar ve duygular aramamalıyım. Aksi takdirde, yakınlarda çıkan iki kitabımda, I limiti dell’interpretazione ile Interpretation and Overinterpretation’da yazdığım gibi, bir metni yorumlamış değil, kullanmış olurum.
Uyanık olmak zorundasınız. Ve becerikli. Yoksa sizi öldürürler.’
Sonuçta, yaşamımız süresince bize neden dünyaya geldiğimizi ve yaşadığımızı söyleyecek bir ilk öykü’nün arayışı içindeyiz, kimi zaman kozmik öykü arıyoruz, evrenin öyküsünü, kimi zaman kendi bireysel öykümüzü.
Biz yetişkinler kurmaca anlatılar aracılığıyla gerek şimdinin, gerek geçmişin deneyimine biçim verme yeteneğimizi geliştiriyoruz.
Rüyamızda rüya gördüğümüzü görürsek, uyanıklığa yakınız demektir.
– novalis
– novalis
Belli bir olgular durumunu betimleyen bir anlatının kavranması için, o içeriğe doğru ile yanlış kategorilerinin uygulanabiliyor olması gerekmez
Eğer bir rastlantısal biçimin arkasında bir yaratıcının oluşumu gerçekleştiren stratejisini hayalimizde canlandırabilirsek, bu bir sanat yapıtıdır.
Okumamın bir anlamı olması için örnek yazarı nasıl belirlemeliyim?