İçeriğe geç

Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? Kitap Alıntıları – Philip K. Dick

Philip K. Dick kitaplarından Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? kitap alıntıları sizlerle…

Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? Kitap Alıntıları

Keşke bana yaptığını ben de sana yapabilseydim.
Sen öldürmeyi seviyorsun. İhtiyacın olan tek şey bir bahane.
Dünya bir radyoaktif toz tabakası değil, süprüntü tabakası altında yok olup gidecekti.
İnsan ırkının daha çok empatiye ihtiyacı olduğunu belirtmişti birkaç kez.
Sonunu görmek mümkün değildi. Çok uzaktı. Ama sonunda ulaşacaktı.
Dünyanın sesizliği onun açgözlülüğünü dizginleyemiyordu.
Ölüm kesin ama yaşam belirsiz.
Eğer daha fazla hiddet tuşuna basarsan, ben de aynını yaparım.
bence beni kullanıyorlar ama umurumda değil. onlar yine de sahip olunabilecek en iyi arkadaşlar, diye düşündü.
bir androide yalvaramazsın, onda ulaşabileceğin hiçbir şey yoktur.
İnsansı bir robot da diğer makineler gibidir; bir anda faydalı olmaktan çıkarak tehlikeli hale gelebilir.
Bunda adil olan ne var? Neden burada bir başımayım? Neden göremediğim bir şey bana sürekli eziyet etmekte?
Bir şeyi istemeyecek kadar tükenmişti. Geleceğe dair olanakların tümünün önünü kapatan bir ağırlıktı bu hissettiği.
Her yaşam birdir. Shakespeare’in dediği gibi;
hiçbir insan bir ada gibi yalnız değildir.
Rick sonik bir belirsizlikten dolayı dürüst olmak ihtiyacını hissetti. Belki de kendini şimdiden olacaklara hazırlamaktaydı. Andy’lerin bir hayvan sahibi olup, onlara baktıklarına iki kez şahit oldum. Bu oldukça seyrek gözükür ve gözlemlediğim kadarıyla genellikle başarısızlıkla neticelenir. Andy hayvanı hayatta tutmayı beceremez. Sürüngenler ve böcekler haricinde tüm hayvanların hayatlarını sürdürmek için ilgi ve sıcaklığa ihtiyacı vardır.
Ölüm kesin ama yaşam belirsiz.
Bazen doğru olanı değil de yanlış olanı yapmak daha iyi.
Bütün hayat birdir; ‘kimse bir ada değildir,’ Shakespeare’in eski zamanlarda söylediği gibi.
“Eğer androidleri de hayvanlar gibi kendi empatik sınıflandırmamıza dâhil edersek bunun sonucunun ne olacağını anlamıyor musun?”
Mozart, ‘Sihirli Flüt’ü yazdıktan kısa bir süre sonra, daha otuz yaşlarındayken bir böbrek hastalığından ölmüş ve bilinmeyen bir mezara gömülmüştü.
Mozart acaba geleceğin olmadığının ve dünyadaki sayılı günlerini doldurduğunun farkında mıydı? Belki benim de zamanım doldu
Empati kutuları dünyada ilk ortaya çıktığında Mercer, sadece öldürenleri öldüreceksin, demişti.
Esas garip olanı bu çift taraflı biyolojik bir hayat sigortası gibiydi. Bir kişi mutluluk hissettiği sürece diğer herkes bu mutluluktan bir parça tadacaktı.
Nereye gidersen git, yanlış yapman gerekecek. Bu hayatın temel şartı, kendi kimliğine aykırı davranmak zorunda kalmak.
Ancak bir insan, başka bir insanın duygularını anlayıp, sempati duyabilirdi. Empati belli ki sadece insan topluluklarına özgüydü. Oysa pek çok canlı zekâya sahipti.
Karşındakinin hislerine empati duyma kabiliyeti, aynı zamanda zarar görmemiş içgüdüsel bir grup psikolojisini gerektiriyordu. Doğada yalnız yaşayan örümcek gibi canlılar için bu duygu tamamen gereksizdi, hatta bu his örümceğin şuurlu bir şekilde avının yaşama isteğini fark etmesine neden olup, onun içgüdüsel yaşama yeteneğini tamamen yok ederdi.
Bunun sonucunda hemen hemen tüm yırtıcı hayvanlar, hatta kedi gibi gelişmiş memeliler bile açlıktan ölmüş olurlardı.
Isidore dünyada kalan diğer insanların da boşluğu böyle hissedip hissetmediğini merak etti. Yoksa bu his sadece ona, onun biyolojik kimliğine yetersiz duyu organlarının meydana getirdiği bir hilkat garibesine has bir durum muydu? İlginç bir soru, diye düşündü Isidore. Ama kendi durumunu kiminle karşılaştırabilirdi ki? O, bu körleşmiş, çürük, gün be gün daha derin bir düzensizlik içinde harap olan, binlerce boş dairenin olduğu binanın içinde yaşıyordu. Zamanla bu binadaki her şey birbirinin içinde eriyip şeklini kaybedecek ve birbirinin aynı olacak, her bina tavana kadar uzayan ‘yığınla’ dolacaktı.
Bence ayda iki kez olan biten her şeye üzülmek için yeterli bir süre, sence de öyle değil mi? Yani aklı başında olan herkes buradan göç ederken hâlâ dünyada kalmamıza mesela.”
Ölüm kesin ama yaşam belirsiz.
neden androidlerinin empati ölçme testiyle karşı karşıya kaldığında çaresizce bocaladığını merak etmişti. Belli ki empati sadece insan toplumu için geçerliyken, zekâ bir dereceye kadar örümcekgiller de dahil olmak üzere her filum ve türde bulunabiliyordu. Empati yeteneği her şeyden evvel sağlam bir grup içgüdüsü gerektiriyordu; örümcek gibi tek bir organizmanın buna hiç ihtiyacı olmazdı; aslına bakılırsa, bu bir örümceğin hayatta kalma yetisini yok ederdi. Bu avının yaşama arzusunun bilincinde olmasını sağlardı. Böylece bütün yırtıcılar, hatta kediler gibi çok gelişmiş memeliler bile açlıktan ölürdü.
Bazen doğru olanı değil de yanlış olanı yapmak daha iyi.
San Francisco’dan uzaklaşarak yerleşimin olmadığı ıssız kuzeye doğru ilerliyordu. Sonunun geldiğini hissetmediği sürece hiçbir canlının gitmeyeceği yere.
Nereye gidersen git, yanlış yapman gerekecek. Bu hayatın temel şartı, kendi kimliğine aykırı davranmak zorunda kalmak. Bir noktada, her canlının bunu yapması gerekiyor. Nihai karanlıktır bu, yaradılışın bozguna ugramasidir; hayatla beslenen, evrenin her yanındaki lanettir bu.
Siz androidler, dedi Rick, zor zamanlarda birbirinizi pek kollamazsınız.
Garland ters bir tavırla, Sanırım haklısın. dedi. Görünen o ki siz insanların sahip olduğu bir yetenekten mahrumuz. Galiba buna empati deniyor.
Dünyayı sarsacak kadar önemli bir konu hakkında şaka yollu konuşuluyordu; belki de androidlere özgü bir özelliktir bu, diye düşündü. Duygusal bir farkındalık, söylediğinin gerçek manasına yönelik duygusal bir algı yoktu. Sadece farklı terimlerin kof, yüzeysel, entelektüel tanımları vardı.
Çocuk sahibi olmak nasıl bir his? Hatta, doğmak nasıl bir his? Biz doğmuyoruz; büyümüyoruz; hastalık ve yaşlılıktan ölmek yerine karıncalar gibi tükenip gidiyoruz. Yine karıncalar; işte biz buyuz. Sen değil, yani ben. Gerçekten canlı olmayan sert kabuklu refleks-makineleri.
Yaşlı Adam, “Nereye gidersen git, yanlış yapman gerekecek. Bu hayatın temel şartı, kendi kimliğine aykırı davranmak zorunda kalmak. Bir noktada, her canlının bunu yapması gerekiyor. Nihai karanlıktır bu, yaradılışın bozguna uğramasıdır; hayatla beslenen, evrenin her yanındaki lanettir bu,” dedi.
Bu arada unutmadan; bende sana ait olan birşey var.
“Bütün hayat birdir; ‘kimse bir ada değildir,’ Shakespeare’ in eski zamanlarda söylediği gibi.”
Omuriliğin üst kısmında meydana gelen refleks tepkisi insan sinir sistemine oranla robotlarda birkaç mikro saniye daha geç meydana geliyor.
Uzay yolculuğu daha yapılmadan bunun üzerine bir hikâye nasıl
Yazarlar uyduruyorlardı.
Neye dayanarak?
Hayal gücüne. Pek çok kez yanıldılar.
Mars yalnızlıklar beldesidir.
İhtiyacın olan tek şey bir neden.
Siz androidlerde koruma içgüdüsü pek yok.
Bana doğruyu söylersin, değil mi? Yani eğer ben bir androidsem bunu saklamazsın?
Elbette.
Çünkü bilmek istiyorum. Bilmem şart.
tüm hayvanlar yaşamak için ilgiye ve sıcaklığa ihtiyaç duyarlar.
Belki de sen sahte hafızası olan bir androidsin. Bunu hiç düşünmüş müydün?
Bir android başka bir androide ne olduğuna aldırmaz.
Ama bu nasıl olabilir? O bir insan.
Biz de sonsuzluğun simgeleri haline geliyoruz.
Ama eğer biri acı çekerse, herkes bu acının gölgesinden payını alırdı.
çünkü androidlere testi geçmelerine yardım etmek amacıyla sahte anı yüklemesi yapılırdı.
O da çoğu insanın şu veya bu zamanda merak ettiği gibi, neden androidlerinin empati ölçme testiyle karşı karşıya kaldığında çaresizce bocaladığını merak etmişti. Belli ki empati sadece insan toplumu için geçerliyken, zekâ bir dereceye kadar örümcekgiller de dahil olmak üzere her filum ve türde bulunabiliyordu. Empati yeteneği her şeyden evvel sağlam bir grup içgüdüsü gerektiriyordu; örümcek gibi tek bir organizmanın buna hiç ihtiyacı olmazdı; aslına bakılırsa, bu bir örümceğin hayatta kalma yetisini yok ederdi. Bu avının yaşama arzusunun bilincinde olmasını sağlardı. Böylece bütün yırtıcılar, hatta kediler gibi çok gelişmiş memeliler bile açlıktan ölürdü.
Mors certa, vita incerta,* derdi Bay Sloat ara sıra.
* Ölüm kesin ama yaşam belirsiz
Kendi kimliğini çiğnemek zorunda kalmak; zamanı geldiğinde yaşayan her canlı bunu yapmak zorunda.
Mors certa, vita incerta
*Ölüm kesin ama yaşam belirsiz.
“İnsana benzeyen bir robotun herhangi bir makineden farkı
yoktur.”
“Fakat üzüntü gibi bir hisse kapıldığında başka bir numara
çevirerek ondan kaçamazsın. Yaşamın her anını kapsayan bu
tür bir üzüntü, keder kendi kendini yeniler.”
Nereye gidersen git, yanlış yapman gerekecek. Bu hayatın temel şartı, kendi kimliğine aykırı davranmak zorunda kalmak. Bir noktada her canlının bunu yapması gerekiyor. Nihai karanlıktır bu, yaradılışın bozguna uğramasıdır; hayatla beslenen, evrenin her yanındaki lanettir bu.
Nereye gidersen git, yalnış yapman gerekecek. Bu hayatın temel şartı, kendi kimliğine aykırı davranmak zorunda kalmak. Bir noktada, her canlının bunu yapması gerekiyor. Nihai karanlıktır bu, yaradılışın bozguna uğramasıdır;hayatla beslenen, evrenin her yanındaki lanettir bu.
Şişe kapakları gibi damgalanmış makineleriz.
Belki de ne kadar çirkinleşirse çirkinleşsin Dünya yine de insana aşina gelen sıkıca sarılabilecek bir yerdi.
Bazen yanlış bir şey yapmak doğrusunu yapmaktan daha doğru.
Pris elindeki makasla örümceğin bir bacağını daha kesti.John İsidore bir anda onu iterek bacakları kesilmiş yaratığı aldı.Lavaboya götürüp orada suda boğdu.İçinde zihni,umutları da boğuldu.Örümcek kadar hızlı.
Sadece bir insan, başka bir insanı duygularını anlayıp, duygudaşlık duyabilirdi. Duygudaşlık belliki sadece insanlığa özgüydü. Oysa
pek çok canlıda zeka vardı.
“You will be required to do wrong no matter where you go. It is the basic condition of life, to be required to violate your own identity.”
My schedule for today lists a six-hour self-accusatory depression
Çünkü sen oldukça ahlaklı bir insansın. ben değilim, ne kendimi ne de başkalarını yargılarım.
Belki de ne kadar çirkinleşirse çirkinleşsin, dünya yine de insana aşina gelen sıkıca sarılınacak bir yerdir.
Duygusal bir farkındalık, söylediğinin gerçek manasına yönelik duygusal bir algı yoktu. Sadece farklı terimlerin kof, yüzeysel, entelektüel, tanımları vardı.
Zaman seni beklemez.
Nereye gidersen git, yanlış yapman gerekecek. Bu hayatın temel şartı, kendi kimliğine aykırı davranmak zorunda kalmak. Bir noktada, her canlının bunu yapması gerekiyor.
Hepimiz duygusal özürlü şizofrenleriz, buna tepki körelmesi deniyor. Ve hepimiz toplu halüsinasyon görüyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir