İçeriğe geç

Andıran Otu Kitap Alıntıları – Cenk Taner

Cenk Taner kitaplarından Andıran Otu kitap alıntıları sizlerle…

Andıran Otu Kitap Alıntıları

&“&”

Her çocuk naif bir savaşçıdır. Uzakta ve doğuda olduğu için bilmez. Korkunç çelik, büyümüş savaşçının bilgisidir.
Sözsüz karakterlerden olmayı istemiştin, oldun mu?
Evrene karışan adam hesabım sığmamıştı cüzdana unuttun belki.
Tartışmanın kaderi onlardan" sorulur.

Varsaydım HEPİNİZİ.

Ayırdın hepimizi. Ben ki yalnızlığıma bir cevap istedim TAO yolundan, sen bir cevap verdin: Cahilliğimden. Yine de yalnızım sanma!
Ama yalnızım.

Deniz, İstanbul
Rüzgar,

Yüzyılın yalnızlığı bu, mukadderat deyip geçsem, demiş olurum en azından.
Gece tadında adımlar ve bunları atan kadınlar varmış.
Sonra yine Pazar, çöktüğüm minder, elimde kitap (açıyı daralt, kitaplık gözüksün) makarnaya mi zeytin, bardağa mi şarap koyduğumuzu hatırlayamadığım bir gün, laf arasında ben gidiyorum" dedim. Temizmişim gibi. Tabii bu arada bahar kopya bahar.
Kırmızı bir denize alışmak istemez gözlerin.
Deliye deli demek deliliktir, akıllıca olsa da, akıl senin merkebindir, ata binen olsa da; at seni oraya götürmez, binen sen olmayınca. ( Atname)
Düne göre daha iyisin sanırım. Ne yaptın bugün?"

Yolun sonuna bakmayı istedim.

Yalnızlık iyiydi. Paşa çayları ve güzel kahkahalar atan kedili kadınlar da öyle!
Ve baba" dediğinin hangi coğrafyadan çıkıp geleceğini bilemezsin. Bir baba, bir babadır.
Siyah beyazdan gelmeyim ben, senin renkli dünyan çok yavan.
Nezaket nedir? Benim sandığım sey mi? Sadelik konuşmamakla mümkün.
Ve Kurt masalı bitti. Genetik istifa. Bir kuzuya aşıksam, avlanabilirliğim sorgulanır.
Dokun bana cesaretin varsa. Sevgilisine sahip çıkamamış bir adamım oysa ben!
Sayfaların araç olduğunu anlamak yıllarımı aldı. Bütün kitaplar denizde var.
Yan bahçedeki kedi bilir bütün sokakları ya da havadaki kuş kendince tanımlamıştır şehri. Paranın özelliği görüneni almasıdır. Görünenin içi paraya kapalı, görene açıktır.
Kraliyeti yeneceksek bir (duble) rakı daha! Sensizliği yeneceksek savaşamam, sarhoş!
…sonra bir gün,-o zaman sabah güneşi vardı- bir yatılı okulda uyandım. yatılı okullarda daha önce de uyanmıştım hepsi aynı şehirdeydi. yalnızca semtler ve zamanlar farklıydı. bir tür genetik bilgi; çocukluğunu bırakma! yalnız büyümüş bir çocuğu ne rahatsız edebilir?

üç beş kuru gölge ve korkmuş yaşıtlar. çocuk olmadan büyümeyi düşünenler. adım adım yürümeyi bilmeyenler. baba kılıcına boyun eğenler. bunlar eğlenceliydi aslında; içten fethedilmiş köleler. ve dünya bunlarla doluydu. ve para denen şeyden haberdardı hepsi. bu da onların genetik bilgisiydi.”

anlamsız bir futbol maçında bir çin rahibine dönüşmek. inan Derilla, gördüm Hazer’in dibi temizdir. (Amin gibi.) "
sancısız bir alkol krizi,görmüş işini
üç filistin asilzadesi: birinin elinde (yolculuk)
daha acısı,denize bakmış doğduğu yerden
söylendi. silahın ağzında kalmış bu da güzel
rüzgarlı deniz kıyısından bir kurşun sekmiş

– Rüya- "

Ve " baba " dediğinin hangi coğrafyadan çıkıp geleceğini bilemezsin. bir baba,bir babadır. fazlasını beklemek hayalcilik. madem hayaldi işimiz, hep fazlasını bekledik. ve sessizlik, her yere hakimdi. yani o kasaba sessizdi, işten dönüldüğünde bile. cumartesi pazara çıktığımızda bile…"
sonra bir gün,-o zaman sabah güneşi vardı- bir yatılı okulda uyandım. yatılı okullarda daha önce de uyanmıştım hepsi aynı şehirdeydi. yalnızca semtler ve zamanlar farklıydı. bir tür genetik bilgi; çocukluğunu bırakma! yalnız büyümüş bir çocuğu ne rahatsız edebilir?

üç beş kuru gölge ve korkmuş yaşıtlar. çocuk olmadan büyümeyi düşünürler. adım adım adım yürümeyi bilmeyenler. Baba kılıcına boyun eğenler. Bunlar eğlenceliydi aslında . içten fethedilmiş köleler. ve dünya bunlarla doluydu. ve para denen şeyden haberdardı hepsi. bu da onların genetik bilgisiydi. "

Bir zaman şehirde aşktan sağ kalmış birkaç adam bakarlar arkamdan. Gelişlere alıştım da gidişlere onurlu askerler gibi selam durmaktayım.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Yaşamın ne olduğunu anlamak,
aynı parçayı üç defa çalmakla
mümkün olabilir mi?
Hareket alanının daralması diyelim; acıtır insanı. Sınırlarımı zorlasam, sınır ihlali savaş sebebidir. Bilgece kitaplar avutmak içindir. Çünkü gerçek ürküttüğü kadar avutur da.
Yine de gecenin sakinliği belli taarruzları barındırır içinde. Bir kitap açık, bir radyo kapalı, bir gece lambası içinde sinek; var mıyım diye sormayan rüya, yok muyum diye sormayan ben. Hatırlatır kendini gece, gözlerim açık bakarken tavana saatin çalmasına iki dakika kala gerilim diz boyu. Bir daha ki gece ne zaman? diye sorar rüyamı çözmeye çalışmaktan yorgun, mutlu kafam. Bedenim olur vermez kalkmaya, yine de kalkmam gerek. Kalkmak. Kalkabilmek. Gece ışığı bulduğum yere gitmem gerek."
Hala adam aranıyor, mümkünse aşktan sağ kalma."
Yok edilmeli gerçeklikten bahseden papazlar! O çarmıha gerilmiş İsa’lar ki eve gelen arkadaşlar kadar yolsuzdular."
Yıllar. Geçti. Gençlik. Bitti. Hepsi. Öldü.

Film. Bitti. Adam. Gitti. Paket. Bitti. Boştu. Hepsi."

İki taştan bir kale olmaz artık."
Ben O’yum! Bir imparatorluk harcına konmuş taşlar kadar yalnızım!"
Siyah beyazdan gelmeyim ben, senin renkli dünyan çok yavan."
Yine de gecenin sakinliği belli taaruzları barındırır içinde."
Hala adam aranıyor, mümkünse aşktan sağ kalma."
Yalnızlık mühimdir, telaşlanma."
Bir yoldan çıkıp ötekine gitmez, bağlanır nazikçe.
Sonra yine Pazar, çöktüğüm minder, elimde kitap (açıyı daralt, kitaplık gözüksün.) Makarnaya mı zeytin, bardağa mı şarap koyduğumuzu hatırlayamadığım bir gün, laf arasında Ben gidiyorum" dedim. Temizmişim gibi. Tabii bu arada bahar kopya bahar.
Ağzın açık,ağzın güzel. Silahın ağzında kalmış bu da güzel
Diyelim ki mimlendin sen, aşka doğru kayarken sesin bitti
Şimdi sen ölsen de ben yazarım
silahın ağzında kalmış…"
Sakin içimdir, içim evimdir. Zarfın içindeki adam bendim, bunu da söyleyeyim. Neye baksam rüzgara, çamura sebebi benim. Canım yansa aydınlanırım belki o acıyla ya da bir can yaksam bu karşımdakini aydınlatmak için mi? Gözyaşı yangına çare mi? Dışa akan her şey içe de akar. Alkol ateşi azdırır. Konuşmak serinletir. Bir can yanmışsa çaresi tektir. Zamanın kumları rüzgarla gelir rüzgarla gider. Gelmek ve gitmek iki aşık.Aşk onlardan doğar. İki taşı çarptığında çıkan kıvılcım gibi. Gelip gittiğimiz gibi.. "
Sahildeki yalnızlığımın görüntülenmesini istedim ya da evdeki, içimden istedim bunu. Önemli miyim ben? Önem. şarkılar resim olmuş hayatıma, başrollerde ben. Oyuncu muyum ben? Ben çay bahçesinde bir figüranım. Yüzlerce figüran arkadaşımla beraber çay içiyorum. Parasını ödeyerek. Bir çınar ağacının altında denize bakmak yetti bana. Önemli miymişim? Hayır.."
Gebelik kısa sürer. Yine geceleri kendimi boş şarap şişesine bakarken bulurum bazen. Ama bu iyi, kendimi bulurum en azından, bir şeye bakarken olsa da…"
Zaman her şeyi değiştirir. Bu bir sanrı. Başlayan biter mi? Bu da bir soru. Düz bir mantık zamanın düz olduğuna inanıp düz yollarda gider. Benim hasadımsa anayoldan uzakta bulduğum anılar. ki onlar da zamanın süzgecinden geçip çoğaldılar. Güzelleştiler. Zaman çoğalttı onları. Çokum şimdi, zenginim. Anayoldan uzakta define buldum. Ama definem düz yollarda geçmiyor. İçime attım hepsini, anlatmadım. Paralı şehir turu görmediğini keşfettirir mi? Yan bahçedeki kedi bilir bütün sokakları ya da havadaki kuş kendince tanımlamıştır şehri. Paranın özelliği görüneni almasıdır. Görünenin içi paraya kapalıdır, görene açıktır… "
Kendimi senin gibi yalnızlara verdiğim günden beri hüznüm bin kat arttı.
Yanlış anlama, yüceliğinden bir şey kaybetmedin, ben eridim potanda ve bir sualtı düşü gördüm.
serbest kalmak istemiyorsan beni niye aradın Derilla? yalnızlığının çabaları üzüyor beni. hazer’in dibi temizmiş, öğrendin işte. Artık kalkıp gitmek. özüne mi baktın Derilla? yoksa özden gelen sözler seni üzdü mü? Hazer’in dibinde Derilla, kaç balık ölmüştü? Kıyıda oturup görmüştün; bir kızın bacağında kaç sacayağı vardı? Yanıp duran ateşlerde bir sevgi mi görmüştün? yoksa bir şarap şişesine gömülüp soruları mı düzmüştün? "
o barış ki öldürür beni, fark etmeden -yavaşça-aşkın barış olduğunu söyleyen kim? bir adem. aşk kurda bir gelir, o da kuzudur. bir kuzudur taze.

Aşk budur…"

mastürbasyon yapacaksan düşün; ellerin ne farkı var kap kaçaktan? zamfir, zamfir sen istedin sen söyle. Soldan sağa, yakamozdan bir at, aydan bir gün? kelime oyunlarına uğradım, dün bana baktım. Kortejdim, taktım, kutlama oldum. bir ufacık mut oldum…"
kendimi kurban ettim, kurt tarafım sevindi buna…"
SEN ÖYLE SAN
Hepinizi çok sevdim. Görüştürene şükür ederim.
YAŞAYIN.
Zaten yaşayacaksınız.
Siyah beyazdan gelmeyim ben, senin renkli dünyan çok yavan
Ne kadar parçasıysan kendinin, o kadar merak edersin kim olduğunu
Tüm rezilliklerim benden bağımsız gibi. Onlara inanmıyorum. Benden çıkmalar ama benden değiller.
Kendimi senin gibi yalnızlara verdiğim günden beri hüznüm bin kat arttı
Gece tadında adımlar ve bunları atan kadınlar varmış.
Bir takıntım olsaydı keşke. Ama onlarca var. Tiklerim arttı bu ara -baharIa birlikte. Ruhumun içinde bir karakter yarattım, onu da bu
öyküde harcamak istemedim. Öyküyü küçümsemekten degil, kendimi kurban etmekten.
Penceremden sokağı izlemek, yarım saat ayakta durmak, kütüphaneye bakmak, televizyonu açmak, akşamı beklemek. Kademeli içkiler içmek: Çaydan kahveye, kahveden şaraba ve oraya ilerlemek. Sigarayı azaltmaya çalışıp çoğaltmak. Kedinin aslında bir kedi olduğunu anlamak. Yalnızlık derslerinin değişmeyen müfredatına alışmak. Falan ve filan olmak.
Ve kadın önce mumu üfledi. Çünkü çıplak kablolardan ürktü. Adamın ürktüğü gibi. Huzursuz bir rahatlık duydu. Adamın duyduğu gibi. Kadın mesaj attı, teknolojiye inanıyordu. Adam mesaj attı, teknolojiyle arası limoniydi. Kadın ‘’çocuklarımıza bilgisayar gerek’’ dedi. Adam ‘’hallederiz’’ dedi. Adam ‘’ben biraz yokum’’ dedi. Kadın ‘’bekleyemem’’ dedi ve beklemedi. Başka bi’ adama gittiğini sandı.
Bir kız gülmüşken Berlin’de düşünmem gerek. Kırkaltı mıydı? Yaz mıydı?
Hazer’in dibi temizmiş -Amin- bir horozbina katında suyu bol olsun faninin – yıkıldım sular sonra, küfrüme bir iman istedim o da oldu mu bilmem. Yetmezdi bir Moğol prensi, doğulu bir dahiymiş, şimdi evliymiş. (Kana bastım)
Sonra yine Pazar, çöktüğüm minder, elimde kitap (açıyı daralt, kitaplık gözüksün). Makarnaya mı zeytin, bardağa mı şarap koyduğumuzu hatırlayamadığım bir gün, laf arasında &”ben gidiyorum&” dedim. Temizmişim gibi. Tabii bu arada bahar kopya bahar.
Her şeyin mükemmel olmasına gerek var mı? Sözün bittiği yerde konuşan kim?

Ayakkabımda kum var.

Yalnızlık iyiydi. Paşa çayları ve güzel kahkahalar atan kedili kadınlar da öyle!
Ne kadar da merak etmiştik. Öğrendik. Tren günlerinde, otobüs seyehatlerinde -ki hafif sigara kokardı- kar tatillerinde öğrendik ki hava gerçekten soğuk olabilir. Durağı geçersen yürürsün. Bilmiyorsan sorarsın ama öğrenirsin. Elim hep soğuktur benim. Ama nasıl ısınır öğrendim.
Dokun bana cesaretin varsa. Sevgisine sahip çıkamamış bir adamım ben! Oysa çocukluğumda tam tersini düşünmüştüm.

&”Zarfın içindeki adam bendim, bunu da söyleyeyim.&”

Böyle bilgece sözler, parasız olduğumda rahatsız olmamı engellemez tabii ki. Hareket alanının daralması diyelim; acıtır insanı. Sınırlarımı zorlasam, sınır ihlali savaş sebebidir. Bilgece kitaplar avutmak içindir. Çünkü gerçek ürküttüğü kadar avutur da. Gelip gidiciliğini görmek, gelmekle gitmek’in iki aşık olduğunu bilmek güzel. Sayfaların araç olduğunu anlamak yıllarımı aldı. Bütün kitaplar denizde var.
Sokak. Yıllar geçse de aynı. En azındn kişisel tarihim kaydı böyle düşmüş. Ben aynıyım. Değiştim sandım. Ama aynıyım. Aynada bile aynıyım. Bunu bilen tek insanım. Bütün yeryüzünde bunu bilen tek insanım. Diğer tekler gibi. Seni aramam bundandır. Aramak? O da aynı.
Ve hep isimler vardı. Şehir isimleri, şarkı isimleri. Dinlemeden sevdiğim şarkılar, tanımadan sevdiğim kadınlar, görmeden sevdiğim şehirler. İnsan sevmeye görsün. Tanımak bahanedir!
Kafam güzel şeylere gebedir. Gebelik kısa sürer. Yine geceleri kendimi boş şarap şişesine bakarken bulurum bazen, ama bu iyi, kendimi bulurum en azından, bir şeye bakarken olsa da…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir