İçeriğe geç

Andersen’den Masallar Kitap Alıntıları – Hans Christian Andersen

Hans Christian Andersen kitaplarından Andersen’den Masallar kitap alıntıları sizlerle…

Andersen’den Masallar Kitap Alıntıları

Tekrar uyandığında gece olmuştu. Gök gürültüsü kesilmiş, ay çıkmıştı. Kilisenin tam ortasında üstü açık bir açık bir tabut duruyordu; cenaze henüz gömülmemişti. Gayet iyi biliyordu ki, ölüler kimseye bir şey yapmaz! Asıl kötülük yapanlar hayatta olanlar, yani insanlardır! ~ Yoldaş
Bir kuğu yumurtasından çıktından sonra ördek kümesinde doğmanın ne önemi var?
Hoşça kal güzel kuş.
Parlak güneşin bizi ısıttığı, ağaçların yemyeşil olduğu,
o güzel yaz günlerinde bana söylediğin güzel şarkılar için çok tekkürler
Göklerde ne soğuk vardı, ne açlık, ne korku
Bir yıldız düşerse bir insanın ruhu göğe yükselir, Tanrı’ya kavuşur!
-Ah! Kimsesizlik ne kötü şey!
-Kötü şey, sahiden, diye düşündü kurşun asker.
Ama gene de kimsesizlik, unutulmaktan iyiymiş
Döktüğüm gözyaşlarını unut, yalvarışlarımı unut,
bütün o yaptıklarımı, söylediklerimi unut!
Her insanın yaradılışına göre ya bir hayat ağacı ya da bir hayat çiçeği vardır. Onlar öteki bitkilere benzer, ama onlardan bir farkları vardır, kalpleri atar
Senin gözlerin benim şimdiye kadar gördüğüm gözlerin en aydınlık olanı
Ölüm, rüzgardan hızlı gider, aldığını da asla geri getirmez
Savaşa!! Savaşa!!
– Yalnızlık ne kötü şey.
– Evet yalnızlık kötü, ama önemli olan unutulmamak. Hatırlanmak çok güzel
Güçlükle ilerliyordu. Nereye gidecekti? Kendisiyle alay edenlerin yanına dönmek istemiyordu
Kenti, kentlileri göreceğim de n’olacak sanki! Kırlar, yamaçlar, ağaçlar yeter bana!
Kendini koca Dünya’da yapayalnız kalmış gibi görüyordu
Kendi şarkımızı çalıyoruz
-Korkuyorum
– Neden korkuyorsun?
– Dünya çok büyükmüş. Masada aynanın önündeki yerime dönmek istiyorum. Oraya dönemezsem mutlu olamam
Dediğinden dönmek olmazdı.
Ne bekliyordu? Kendisi de bilmiyordu.
Gökyüzünde de binlerce yıldız parıldıyor, kıvılcımlar gibi ışık saçıyordu
Senden ayrılmak bana acı gelecek, seni hiç unutmayacağım
Onun için yaptıklarını düşündü
Uçsuz bucaksız Dünya ne kadar sıkıcı, soğuk ve tatsızdı .
Kalbi umut ve korkuyla doluydu
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Uğraşıyor, uğraşıyordu;
Olmuyor, olmuyordu
Onların arasına katılmak, arkadaş edinmek istiyordu. Ne var ki, ötekiler onu görünce yanından uzaklaşıyorlar, burun büküp kaçıyorlardı.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Güçlükle ilerliyordu. Nereye gidecekti? Kendisiyle alay edenlerin yanına dönmek istemiyordu.
Neden sevmiyorlardı
Bir yiyeceği aranızda kardeşçe pay etmezseniz, sizden daha güçlü biri çıkar, elinizden alır.
Konuşacak, dertleşecek biri de yoktu
Pek de yalnız olduğum söylenemez. Kafamı kurcalayan bin bir düşünce var
Son kibrit de büyülü bir aydınlık saçtıktan sonra sönmüştü.
-Yalnızlık ne kötü şey.
-Evet yalnızlık kötü, ama önemli olan unutulmamak. Hatırlanmak çok güzel
Çünkü büyük bir yürek kibirlenmeyi bilmezdi.
Leylek, kırmızı uzun bacakları üzerinde ilerliyor ve Arapça konuşuyordu.
Sadece yaşamak yetmez dedi, kelebek.
Gün ışığı, özgürlük ve küçük bir çiçek de gerek!
“Ne yazık ki iyinin, güzelin ömrü uzun olmuyor!”
“Hiçbir mum sevinçli bir çocuğun gözleri gibi ışıldayamaz!”
“Dünyada hiç kimse doğru yerinde değil zaten.”
Onun gücü iyiliğinde saklı, bununla kimse başa çıkamaz.
Cadı her şeyin olduğu gibi bunun da bir çözümü olduğunu söyledi.
Ama denizkızının aslında neden ağladığını hiç anlamadı.
O, çok sevdiğim biri, bütün varlığımın bağlandığı insan. Onun ellerinde bir kum tanesi olmak isterdim.
Elimizden gelen her iyiliği yapabilirsek ölümsüz bir ruh elde edebiliriz.
Çünkü büyük bir yürek kibirlenmeyi bilmezdi.
Yılın son gecesinde donarak ölmüştü. Yeni yılın ilk sabahı küçük ölünün üzerine doğdu. Hemen hemen hepsi yanmış bir demet kibritle oracıkta oturuyordu kızcağız. “Isınmak istemiş” dediler; ne güzel şeyler gördüğünü, büyükannesinin yanında yeni yıla ne kadar mutlu, sevinçli girdiğini kimseler bilmedi.
“Gayet iyi biliyordu ki, ölüler kimseye bir şey yapmaz! Asıl kötülük yapanlar hayatta olanlar, yani insanlardır!”
Ben senin kalbini tacından daha çok seviyorum
Her şeyi öğrenmek gerek! İnsan dünyanın efendisidir.
Cadı her şeyin olduğu gibi bunun da bir çözümü olduğunu söyledi.
Ama denizkızının aslında neden ağladığını hiç anlamadı.
Onun gücü iyiliğinde saklı, bununla kimse başa çıkamaz.
Sobanın içi hem aydınlıkmış, hem de dayanılmaz derecede sıcakmış! Ama kurşun asker bu sıcaklığa ateşin mi, yoksa balerin kıza duyduğu sevginin mi neden olduğunu anlayamamış.
Uykuveren resimli şemsiyesini açarak
“Bu gece öykü yok” dedi.
Şu insanlara bak.
Artık soğuk, açlık ve korku diye bir şey yoktu çünkü Tanrı katındaydılar.
Ölüler bizden daha iyi durumda, işte bu yüzden geri gelmiyorlar.
Uykuveren resimli şemsiyesini açarak
Bu gece öykü yok dedi.
Şu insanlara bak.
İyi ve güzel şeyler ne kadar da çabuk gelip geçiyor.
İyi kalpli biri , kibirli olmaz.
Yıllar geçti ve zamanla sevgisi azaldı.
Ben senin kalbini tacından daha çok seviyorum.
Masum ruhlar birbirini tanır.
Her şeyi öğrenmek gerek! İnsan dünyanın efendisidir.
Kimseyi ölmeden mutlu sayma.
Solon
Ah, işte yine biri ölüyor. dedi küçük kız. Kayan bir yıldızla sonsuzluğa gömülen o iyi yürekli babanneciğinden öğrenmişti bunu. Kayan her yıldız. bir insanın ruhunu sonsuzluğa uçurur.
Ona sevgisini yalnızca büyük annesi gösteriyordu. Ama o şimdi yoktu.
Küçük kız, merdivenlere bir kibrit daha sürttü. Ortalık yeniden ışığa boğuldu. Bu aydınlıkta büyük annesi tüm iyiliğiyle, güler yüzlülüğüyle ona bakıyordu.
-Büyük anne, diye bağırdı küçük kız. Biliyorum kibrit sönünce sen de sıcak soba, aydınlık sofra ve o kutsal yılbaşı ağacı gibi silinip gideceksin!
Şimdi artık heyecan ve telaş içindeydi. Elinde ve önlüğünde ne kadar kibrit varsa hepsini ateşe verdi. Çünkü büyük annesinin gitmesini istemiyordu. Sokak, kibritlerin alevinden, gündüz gibi olmuştu. Büyük anne, aydınlıkta büyüdükçe büyüyordu. Onu daha önce hiç bu denli güzel ve bu denli büyük görmemişti. Yaşlı kadın eğildi, küçük kızı kucağına aldı. Sevinçle, ışıktan iki melek gibi göğe yükseldiler. Gökyüzünde açlık da soğuk da korku da dinmişti.

Sabah o sokaktan geçenler, Zavallıcık, ısınmak istemiş. dediler. Ama küçük kızın, büyük annesiyle birlikte yeni yıla ne büyük sevinçle girdiğini kimseler bilemedi.

On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir