Cezmi Ersöz kitaplarından Ancak Bir Benzerim Öldürebilir Beni kitap alıntıları sizlerle…
Ancak Bir Benzerim Öldürebilir Beni Kitap Alıntıları
Hepimizin ruhu aldı başını çok uzaklara, bilinmez gurbetlere gitti sanki. Ruhumuzun ozon tabakası delindi! Öyle ki ağzına kadar dolu bir barda herkes yine de kapıdan en son içeri giren insana bakıyor büyük bir ümitle.
Bu gelen, bu içeri giren beni yalnızlıktan kurtaracak o melek midir acaba? Diye. Heyhat. O melekler çoktan uçup gittiler.
Bu gelen, bu içeri giren beni yalnızlıktan kurtaracak o melek midir acaba? Diye. Heyhat. O melekler çoktan uçup gittiler.
Ne olur hiçbir şeyi unutmayalım! Yaşadığımız yenilgi bize yeter!
Tek başınalık bir şanstı.
Bir yerlerde çok önemli bir şeylerimi kaybettim ben, ama neyi, nerede kaybettiğimi tam olarak bilemiyorum
“Yeni bir faşizm türünü yaşıyoruz: Unutmak, unutturmak!…”
İnsan denen muammayı çözmeye çalışmaktan bıktım!
Gözü tok insanlarda yoksulluk, bir asalete dönüşüyor.
Yaşanan hiçbir acı, hiçbir güzellik, hiçbir anlam kaybolmaz. Yazı olur, şiir olur, anı olur kağıtlara dökülür.
Yoksulluğun ve açlığın hızla yayıldığı bir ülkede, her ne kadar sembolik de olsa imarethanelerin varlığından hoşnutluk duyuyorum.
Çocukluğumda yetişkinlerin hayatlarının nasıl olduğunu anlatsalar inanmazdım. Bu kadar tamamlanmamış olabileceğine kesinlikle inanmazdım.
Kimsenin kimseyi anlamaya çabalamadığı dünyada , yalnızca sözcüklere , şiirlere yazılara , biraz da şarkılara bağlanacak , yaşayıp gidecekti işte
O gelecek ve ben insan olacağım! O gelecek, ben bu çağdan kurtulacağım!..
Dininiz,sevdiklerimi yakıyor!
İyimserliği yara almıştı.
Gözü tok insanlarda yoksulluk, bir asalete dönüşüyor..
Kendisine yeni bir koza örmeliydi ve gerçek özünü bulduğunu sanıp, ‘artık insanların içine çıkabilirim, onları gerçek kişiliğimle görüp, hissedebilirim’ diye düşünüyor, yanlarına sevgi ve hasretle koşuyor, ama biraz konuştuktan sonra, konuşmanın yine kendisine ait bir öz olmadığını görüyordu.
Bir başkasıydı sanki o. Ya da kimseye ait olmayan birinin özüydü taşıdığı. Unutulmuş, tesadüfen bulunmuş ya da korkudan, kaygıdan alelacele oluşturulmuş yapma bir şeydi.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
‘Gözü tok insanlarda yoksulluk, bir asalete dönüşüyor’
Aşkımın iki düşmanı var. Bayağılık ve faşizm.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kopuk bir uçurtma gibi hüzünlü ve kesik kesik, aşağılara düştüğünü hissediyordu.
Evlilik özel hayata tecavüzdür.
Kapitalizm, mahcup, ürkek, tedirgin olduğu için beceriksiz görünenlerin anlaşılabildiği, hak verdiği ve korunup sevildiği bir sistem değil.
Kapitalizm, dostluk ve dayanışma ortamlarını yıkarken, yardımlaşma duygularını da köreltiyor.
Açlık, utancı bastırır.
Gözü tok insanlarda yoksulluk, bir asalete dönüşüyor.
Alın teri ile para kazanılmaz.
Biliyorum, insan kendi çektiklerine biraz kördür. Belki de iyidir böyle olması. Yoksa dayanma gücümüz nereden gelirdi?
Mutluluk, hakkını veremediğimiz güzel bir gün gibi, arasıra arkasını dönüp bakarak uzaklaşır, kırgın mı alaycı mı belli değil.
Lanetliyorum kendimi. Niye soruyorum ki bu soruları insanlara? Hangi sözcüklerle anlatabilirim ki cinneti?
Yalnızca ben miyim, yoksa herkes mi kendisini benim gibi bu yeni yerde öksüz hissediyor?, diye fısıldıyor. Bize ait olan yerleri teker teker unutunca, bedelini artık bize ait hiçbir yer kalmayıncaya dek ödüyoruz.
Unutarak, unutturarak gideni, uzaktakini aforoz ediyoruz, bilerek ya da bilmeyerek. Ama aynı anda biz de aforoz ediliyoruz yaşanmışlıktan, yaşanacaklardan
Ne uzun, ne kısa, ne şişman, ne zayıf, ne siyah gözlü, ne yeşil. Benim içimde dinmeyen bir yara, bir sızı var. Benim için aşk, oraya dokunan olmuştur. İşte bu sensin.
Hep gizli bir suç ortaklığıyla yaşadı babasına olan sevgisini. Hiçbir şey söze dökülemezdi zaten. Duygular gömülebildiği kadar gömülürdü. Duygular gösterilirse uçup gidecekti sanki, anlamı saklanırdı. Gözyaşları en büyük günahlar gibi saklanırdı.
Gözyaşlari en büyük günahlar gibi saklanırdı.
Kimsenin kimseyi anlamak için çaba harcamadığı bu ülkede köpekler gibi yalnız olduğumu hissediyorum.
Beni ne bayağılık ,ne faşizm öldürebilir. Beni ,aşkım öldürsün istiyorum! İşte ben bu yüzden sonuna dek politik ve anti-faşistim!
Yazınızda “Allahüekber” sesleriyle yanan 37 insan yoktu İsmet Özel. Yazınızda yakılarak öldürülen o filiz gibi semahçı kızlar,yüreği elinde halk ozanları ve söz için can veren şairler yoktu. Yana yakıla aradım, bir tek kelime yazmamıştınız. Oysa hangi politik strateji ölümden daha önemli,daha kutsal ve daha hayatiydi!
Devlet,insanın ölümünü sayıyla ifade eder. Nicelik hesabı yapar. Bazen ölü sayısının artmasından endişe ettiğini duyurur bizlere..
O gün bugündür benim için Kürt sorunu evleri bombalanıp vücudu yakılan yaşlı kadının bacaklarına koyduğu incir yapraklarıdır.
Kim sol mücadeleyi haksız yere küçümsüyorsa,hayatına iyi bakın.Ne bedel ödemiş,onu öğrenin
Düşünüyorum da biz solcuların birbirimize karşı duyduğumuz düşmanlık egemenlere duyduğumuz düşmanlıktan daha fazlaymış gibi geliyor. Bu bana göre çok tehlikeli birşey. (2 ocak gündem gazetesi s.6)
Tecritin verdiği aşağılanmaya karşı Dostoyevski’nin ateşli ruhu koruyordu beni. Ruhuma Raskolnikov’ların ruhundan aşı yapıyordum.
Hayatım boyunca hep acıyı ve “yenilgiyi” mi aradım? Bütün bunlardan gizli bir tat mı alıyorum yoksa?..
Ne olur hiçbir şeyi unutmayalım! Yaşadığımız yenilgi bize yeter!..
Kapitalizm beceriksizi derhal saf dışı eder.
İnsan denen muammayı çözmeye çalışmaktan bıktım.
artık eşi dostu, arayanı olan da yalnız, kimsesi olmayan, kapısını sabah rüzgarının dahi açamadığı biçareler de yalnız. Hepimizin ruhu aldı başını çok uzaklara, bilinmez gurbetlere gitti sanki.
Tabii çoğu kişi işi müzevirliğe vurup astrolojinin, burçların karşı cinsin dikkatini çekmek için başvurulan bir yöntem olduğunu iddia ediyor.
Neşeli görünmeye mecburdu sanki.
Yaşanan hiçbir acı, hiçbir güzellik, hiçbir anlam kaybolmaz. Yazı olur, şiir olur, anı olur kağıtlara dökülür.
Kimsenin kimseyi anlamak için çaba harcamadığı bu ülkede köpekler gibi yalnız olduğumu hissediyorum.
Alem buysa isyanlardayız!
Muhterem Nur’un vefalı sevgilisi Müslüm Gürses; Muhterem Nur amansız bir kanser hastalığına yakalanınca varını yoğunu onun için harcayan, günde üç pavyonda şarkı söyleyen, sevgilisinin iyileşmesi için onu Amerikalar’a götüren Müslüm Gürses
Müslüm Baba, canımız feda sana! Müslüm Baba, sen çok yaşa.
Kadın – erkek ilişkilerine mutlu bir çözüm pek aranarak bulunmuyor anlaşılan ama bulacak olanlar da arayanlar olacaktır hiç şüphesiz.
“Gençtiler, henüz düşleri çok kirlenmemişti!..”
İnsan denen muammayı çözmeye çalışmaktan bıktım.
“ Hepimizin ruhu aldı başını çok uzaklara, bilinmez gurbetlere gitti sanki. Ruhumuzun ozon tabakası delindi! Öyle ki ağzına kadar dolu bir barda herkes yine de kapıdan en son içeri giren insana bakıyor büyük bir ümitle.
Bu gelen, bu içeri giren beni yalnızlıktan kurtaracak o melek midir acaba? Diye. Heyhat. O melekler çoktan uçup gittiler. “
Bu gelen, bu içeri giren beni yalnızlıktan kurtaracak o melek midir acaba? Diye. Heyhat. O melekler çoktan uçup gittiler. “
Çünkü benim kanım kurt kanı değil/ancak bir benzerim öldürebilir beni
Yaşanan hiçbir acı,hiçbir güzellik,hiçbir anlam kaybolmaz.
Yazı olur,şiir olur,anı olur,kâğıtlara dökülür.
Tıpkı,şimdi olduğu gibi!
Yazı olur,şiir olur,anı olur,kâğıtlara dökülür.
Tıpkı,şimdi olduğu gibi!
İnsanın karakteri onun kaderidir.
Yeni bir faşizm türü yaşıyoruz: Unutmak, unutturmak
İnsan denen muammayı çözmeye çalışmaktan bıktım
Ruhumuzun ozon tabakası delindi.
Aslında evlilik özel hayata tecavüzdür
Bir ara genç kız, yazara “Benim hiç tipim olmadı” dedi; “Ne uzun, ne kısa, ne şişman, ne zayıf, ne siyah gözlü ne yeşil. Benim içimde dinmeyen bir yara, bir sızı var. Benim için aşk, oraya dokunan olmuştur ve işte bu sensin.” Ve koşarak uzaklaştı oradan.
İnsan denen muammayı çözmeye çalışmaktan bıktım!
Yeni bir faşizm türünü yaşıyoruz: Unutmak, unutturmak!
İnsan denen muammayı çözmeye çalışmaktan bıktım !