İçeriğe geç

Anarşizmin Bugünü Kitap Alıntıları – Hans-Jürgen Degen

Hans-Jürgen Degen kitaplarından Anarşizmin Bugünü kitap alıntıları sizlerle…

Anarşizmin Bugünü Kitap Alıntıları

Tek bir çizgi üzerinde ilerleyen, örneğin devlet sosyalizmi yerine, sendika sosyalizmini temel alan bir yaklaşımı son derece sakıncalı buluyorum. Çok biçimli bir sosyalizm tasavvur etmek zorundayız. Toplumsallaştırılmış sanayilerin taşıyıcısı olarak çeşitli, birleşik örgütlenmeler yaratılmalıdır, tabii ki işçi kuruluşları ve sendikalar olacaktır, ancak aynı zamanda komünler, tüketici birlikleri, daha büyük bölgesel birlikler vb. de olmalıdır.
Proudhon üreticilerle tüketicilerin karşılıklı yardıma dayanan ortak girişim için birleşmesini daima toplumsal kurtuluşun önkoşulu saydı. Siz işçiler mülkiyete karşı savaşı siyasal kulüplerde
yürütmemelisiniz diye yazdı. Bu mücadele atölyelerde ve pazarda yürür. Devletten hiçbir talepte bulunmayarak, onu yenilgiye uğratmalıyız. Kapitalizmin parazit karakterini, onu karşılıklı krediyle
ikame ederek kanıtlamalıyız. Kitlelerin ekonomik inisiyatifini örgütleyerek, özgürlüğü fethetmeliyiz. Sorun birilerine hayırseverlik yapmak değil, adaleti organize etmektir, özellikle de değiş tokuşu sömürü ve tekeller olmaksızın sağlamaktır ( ) Grevin anlamsızlığı konusundaki açıklamaları, Gustav Landauer’in sınıf mücadelesi konusundaki yargısı bağlamında anlaşılabilir: Mülksüz kapitalist üreticilerin mücadelesi son derece haklıdır ve binlerce kez bu mücadelenin yanında yer almak mümkündür, ancak bu mücadele kaçınılmaz olarak kapitalist döngünün
içinde cereyan eder, hiçbir zaman onun aşılmasıyla neticelenmez. Ancak başka tarzda kr edilendir iliyor, üretiliyor ve değiş tokuş yapılıyorsa, kapitalizmin aşıldığından söz edilebilir.
Proudhon’un düşünceleri arasında, daha sonra Landauer’de tekrar görülen bir başka anlayış daha vardır. Buna göre, uğrunda mücadele edilmesi gereken sosyal denge bir kerede daimi olarak kurulamaz -Landauer’e göre, bütün sosyalizmler göreli sosyalizmdir,
gerçekleşmekte olan sosyalizmdir. Sosyal denge ölü bir düzen değil, hareket eden unsurların, durağan olmayan çok yönlülüğün düzenidir. Hem de yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğundan
değil, kendini daima daha iyiye doğru ilerletme çabası içinde olduğu için böyledir. Tıpkı vücudumuz gibi, diye açıklar Proudhon. Bazı şeyler manevi ve sosyal hayatımıza kendi başına zehir etkisi yapabilirken, başka etkenlerle bir araya geldiğinde bütün hayatı dinamikleştirebilir. Bu sosyalizmin bütün otoriter kavrayışlarını yerinden oynatacak müthiş ve yararlı bir fikirdir. Aynı zamanda tamamına ermiş bir sosyalist sistem düşleyen naif hayalleri de sarsar. Bugün tamamen aşılmış olan bu fikirlere bağlı kalmak, bilindiği gibi özgürlükçü devrimciler tarafından bile klasik düşüncelere sadakat olarak nitelendirilmektedir. Bu konuya daha önce de işaret etmiştim, tarihe mutlak bir erek yüklemeye çalışan bütün eğilimler, ya da tarihin bir ereği olduğunu iddia edenler, siyasal yöntemlerinde de mutlakıyetçiliğe varmak zorunda kalacaktır. Doktriner bilimsel Marksistler bunu kanıtlamaktadır, ancak kendine özgürlükçü diyen birçok sosyalist de bu anlayışın dışında değildir.
Proudhon aynı mektupta şöyle yazmaktadır: Mektubunuzda yer alan şu hususa da itirazım var: eylem anında
yurtdışındaki gelişmelerden haberdar olmayı herkes çok isteyecektir vb Belki de siz, bir darbe yapılmadan -eskiden darbe, devrim diye adlandırılarak güzel gösterilmeye çalışılırdı- bir reformun gerçekleştirilemeyeceği fikrindesiniz Bu fikri tartışmaya hazırım, bilhassa bu düşünceyi oldukça uzun bir süre savunduğum için. Ancak söylemek zorundayım ki, çalışmalarım beni bu düşünceden tamamen vazgeçmeye yöneltti. Ben meseleyi şöyle görüyorum: Biz toplumda ekonomik düzenler yaratarak, başka ekonomik düzenler nedeniyle yitirilen zenginlikleri yeniden dağıtmak zorundayız. Sevgili filozofum, ben meseleyi bugün böyle görüyorum. Proleterlerimiz bilime o kadar susamış ki, onlara içsinler diye sadece kan vermeye kalkarsak, bizi kabul etmek istemeyeceklerinden eminim. Yok ediciler olarak ortaya çıkmak istemek, kötü politika yapmak demektir. Şiddetin araçları oyuna kendiliğinden katılır; halkı şiddete başvurmaya çağırmamıza gerek yok. Mektubun sonunda ise Proudhon kibar bir şekilde, Marx’ın gerekçelerini yeterince açıklamaksızm aleyhine tavır almasını istediği Alman Grün’e cephe almayı reddeder. Bu kadarı da artık fazladır; ve Proudhon mektubuna hiçbir zaman cevap almaz. Marx kendi tarzında, taş yürekli düşmanlık içinde tepki gösterir.
Proudhon Marksistler tarafından sık sık ütopyacılar” arasında anılır. Bu nedenle 1841’de yazdığı bir mektuptan bir alıntı yapmak istiyorum. Aslında düşünce tarzının ne kadar bilimsel olduğu buradan açıkça görülecektir: Görevimiz beynimizin içinde herhangi bir sosyal sistem yaratıp, sonra da bunun propagandasına girişmek değildir. Dünya böyle reforme edilemez. Toplum sadece kendisinden hareketle düzeltilebilir; bu demektir ki, biz insan doğasının yasalardaki, dinlerdeki, örf ve âdetlerdeki, siyasal eknomideki bütün dışavurumlarını incelemek ve bu malzeme yığınının özünü bulup çıkarmak zorundayız. Hastalıklı, yanlış, yetersiz olanı ayıklamalı ve geriye kalanın temelleri üzerinde, çabalarımızın yönünü gösterecek prensipler formüle etmeliyiz -bu üstesinden gelinmesi yüzyıllar sürecek bir iştir. Saint Simon ve Fourier’in hedeflediği gibi, bir sistemi bütün parçalarıyla birlikte kurarak, çalıştırmaya hazır hale getirebilecek hiç kimse yoktur dünyada. Bu, insanları aldatmak için söylenebilecek en büyük yalandır. Bu yüzden Fourierizme böyle şiddetle karşı çıkıyorum. Sos­yal bilimler hiçbir zaman kendi içinde tamamlanmış değildir; kimse onu kendi mülkü ilan edemez biz sosyal bilimlerin yalnızca
temel prensiplerini, unsurlarını ve belirli yönlerini keşfedebiliriz, ki bu keşiflerin her zaman daha da geliştirilmesi mümkündür Proudhon ayrıca anayasaların bütün zamanlarda ekonomik örgütlenmenin bir refleksi olduğunu düşünüyordu -bunu 1846’da
yayımlanan, ancak Almanların sadece Marx’ın karşı yazısından tanıdığı Die Philosophie des Elends (Sefaletin Felsefesi) adlı eserinde yazdı. Ancak buradan hareketle Marksistlerin materyalizmlerinde yaptığı gibi insanlık tarihine deli gömleği giydirmeye kalkmadı.
Proudhon’un düşünceleri arasında, daha sonra Landauer’de tekrar görülen bir başka anlayış daha vardır. Buna göre, uğrunda mücadele edilmesi gereken sosyal denge bir kerede daimi olarak kurulamaz -Landauer’e göre, bütün sosyalizmler göreli sosyalizmdir,
gerçekleşmekte olan sosyalizmdir. Sosyal denge ölü bir düzen değil, hareket eden unsurların, durağan olmayan çok yönlülüğün düzenidir. Hem de yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğundan
değil, kendini daima daha iyiye doğru ilerletme çabası içinde olduğu için böyledir. Tıpkı vücudumuz gibi, diye açıklar Proudhon. Bazı şeyler manevi ve sosyal hayatımıza kendi başına zehir etkisi yapabilirken, başka etkenlerle bir araya geldiğinde bütün hayatı dinamikleştirebilir. Bu sosyalizmin bütün otoriter kavrayışlarını yerinden oynatacak müthiş ve yararlı bir fikirdir. Aynı zamanda tamamına ermiş bir sosyalist sistem düşleyen naif hayalleri de sarsar. Bugün tamamen aşılmış olan bu fikirlere bağlı kalmak, bilindiği gibi özgürlükçü devrimciler tarafından bile klasik düşüncelere sadakat olarak nitelendirilmektedir. Bu konuya daha önce de işaret etmiştim, tarihe mutlak bir erek yüklemeye çalışan bütün eğilimler, ya da tarihin bir ereği olduğunu iddia edenler, siyasal yöntemlerinde de mutlakıyetçiliğe varmak zorunda kalacaktır. Doktriner bilimsel Marksistler bunu kanıtlamaktadır, ancak kendine özgürlükçü diyen birçok sosyalist de bu anlayışın dışında değildir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir