İçeriğe geç

A’mak’ı Hayal Kitap Alıntıları – Filibeli Ahmed Hilmi

Filibeli Ahmed Hilmi kitaplarından A’mak’ı Hayal kitap alıntıları sizlerle…

A’mak’ı Hayal Kitap Alıntıları

&“&”

Alem bir deniz,
Sen bir gemi,
Aklın yelkeni,
Fikrin dümeni,
Kurtar kendini,
Ha göreyim seni!
…hayatı bir makina, ruhu bir hayal, vicdanı basit bir mirastan ibaret görmek…
…insanlar mantığı, doğru ile yanlışı ayırt etmek için değil, her dediklerini mantığa uydurmak için icat etmişlerdir.
Ben öyle bir fakirim ki neyim varsa hepsi senindir. Ben ise sadece bir hiçim. Hz. Muhammed’ in el-Fakru fahri" yani "Allah’ a muhtaç olduğumu bilmek benim en büyük iftiharımdır" buyurması, senin tekliğine ne güzel bir delildir.
Ey can yok olacak bu aleme ibret ile bak.Gafletten kurtul meydan boş değildir. A gülüm cihan denilen bu bahçe ne güle ne bülbüle kalacaktır.Zaten felek kime isteğine göre yar olmuştur.
Yerküre dediğimiz bu geçici ikametgâhı derin bir hüzne kapılmadan seyretmek acaba mümkün mü?
Alem bir deniz, sen bir gemi; aklın yelkeni, fikrin dümeni, kurtar kendini ha göreyim seni…"
Ben bu hayatı; dünyaya niçin geldiğimizi, ne olacağımızı, bizi bu dünyaya göndereni anlamadan terk etmemeye niyet ettim.
Devr ile adem olacak,
Kendini kendinde bulur.
Mutlak iken nokta olur,
Adem imiş mazhar-ı Hak.
İnsan , tabiat bağında yetişmiş güzel bir çiçekse de akıl denilen ruh okşayıcı kokuyla diğerlerinden daha seçkin bir çiçektir.
Yüreğim her türlü kederden uzaktı. Çünkü her türlü emelden uzaktı.
Maddiyat emrimin mahkûmu, maneviyat irademin düşkünüdür.
Demek ki tevfik olmazsa , tarif bir işe yaramıyor.
Nasibinde ne varsa, kaşığında o çıkar.
İnsanın bilmesi gereken tek şey, birşey bilmediğini bilmesidir."
Ne var ki bizim gibi kıymetli vaktinin bir kısmını geçimini sağlamaya, diğer kısmını zevk ve sefahate adamış gençlerin mezarlıklarla ilgilenecek vakti mi olur !
Yüz bin senelik ömrü neşe ile geçirsen de hepsi bir an" dan ibarettir.
Ben küfür ile imandan, ikrar ile inkârdan, tasdik ile şüpheden mürekkep bir şey olmuştum. Kalp ile inkâr ettiğimi akıl ile tasdik eder, akıl ile reddettiğimi kalp ile kabul ederdim.
Esas bir olduktan sonra pire de bir, fil de bir..
&”
Saygı ile ayağa kalkarak elini öpmek istedim. Engel oldu:
– Benim içinse, ben hiçim. Bence saygı ile hakaret eşittir.
Senin içinse kalbinden doğan sevgin yeterlidir, dedi.
&”
İnsanın şekli, en güzel biçimdir.
Hayatın zevki ölüm sayesindedir. Eğer ölüm olmasa, hayatın hiçbir kıymeti olmazdı.
Hiç kimseyi sevmiyor ! İşte aşkın insanı en çok üzen , yaralayan ve kor eden şekli budur.
İnsanların, gözü hakikati görme noktasında apaçık soğana benzer.
Yoklukla varlığın tek şey olduğunu kim kanıtlayabilir ?
Azizim, insanlar mantığı ne dediklerini ayırt etmek için değil, her dediklerini mantığa uydurmak için icat etmişler.
Ya Rab! Hayatta nedir bu lezzet?
Hayata rapteden bu garip kuvvet !
Hayat ki lûbeha ,pür derd-ü keder,
Yine emek O, nedir bu hikmet?
Bir an bırakmaz insanı rahat,
Bin türlü âlâm ,derd-i ma’işet.
Çocukluğunda ağlar beşikte,
Feryadla geçer o vakt-i ismet!
Civanlığında bin türlü amâl,
Şey hûhetinde bin türlü mihnet!
Vakti ecelde mazi bir an ,
Bir an için mi bunca sefâlet ?"…
İlim bir noktadır."
*Hz.Ali
Zira insanların gözü,hakikatleri görmekte arpacık soğanının değerinde ve nispetindedir,dedi."
Ey bilinen ve noksan sıfatlardan tenzih ettiğim Rabbim ! Seni hakkıyla bilemedik."
*Hazreti Seyid
Özellikle kasvet neşeden daha çok bulaşıcıdır."
Yerküre dediğimiz bu geçici ikametgahı derin bir üzüntüye kapılmadan seyretmek acaba mümkün mü ?"
Harflerin bir araya getirilmesi ile hikmet noktası bilinir mi?
Yine neyin var ?"dedi.

"Hiç" dedim.

Bu "hiç" yalnız halimi tarif için söylenmemişti. Ağzımdan çıkan bu "hiç" sözü kâinatın sıfatı idi.

Günümüzde pek çok şey açıklığa kavuşmuşken, insan hala çözülemeyen bir bilmecedir. Nedense insan, yaratılış itibariyle tuhaf bir varlıktır. İstediği birçok şeyi elde eder, fakat onları elde ettikçe hırsı artar.
Çünkü üzüntü, sevinçten daha bulaşıcıdır.
Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Saf bir inancın çok güzel cevapladığı bu soruya akıl ve fen cevap veremiyordu.
Bu kitabı, endişe-i hakikatle meʼluf vicdanlar,¹ mebâhis-i nihaiyeyi² seven insanlar, zevkler okuyabilirler. Bir asırdır, bu muhit ve bu millet, hayli Râcîler yetiştirdi ve daha birçokları yetişecektir.
Şanslı kitaplar, başlangıçta anlaşılamasalar da, bir gün, mutlaka keşfedilirler, kitap semasında parlak birer yıldız olarak yerlerini alırlar. Onlar artık sonsuza kadar yaşayacak ve işlevlerini yerine getireceklerdir.
İnsanlar gibi, kitapların da bir kaderi vardır. İnsanlar, kaderlerini kendi davranışlarıyla belirlerler. Oysa kitapların böyle bir şansı yok. Kitapların şanssızlıkları buradan başlıyor: Onların kaderlerini belirleyenler de insanlar.
Mevsimlik elbise giymeye benzeyen bu çeşit dindarlığa ben her zaman hayret ederdim.
Herkes için normal olan şeyler bana başka türlü görünüyordu. Bu yüzden aşkta da parada da şanssızdım. İnsanlardan kaçan biri olmuştum.
– Herkes kendi dinince kendi fikrince haklı olur ve ona
güvenir.
Mutluluk; çalışmak, kazanmak ve kazancını kendi gibi
olanlar ile paylaşmaktadır.
Günümüzde pek çok şey açıklığa kavuşmuşken, insan hâlâ çözülemeyen bir bilmecedir. Nedense insan yaratılış itibariyle tuhaf bir varlıktır. İstediği bir çok şeyi elde eder, fakat onları elde ettikçe hırsı artar.
insan ebedî mi?" diye soruyordum kendime. Adına dünya dediğimiz bu durağı, derin bir üzüntüye kapılmadan seyretmek acaba mümkün mü? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Saf bir inancın çok güzel cevapladığı bu soruya akıl ve fen cevap veremiyordu."
İlim bir noktadır, bunu cahiller çoğalttı.
Ona Mecnun mu denilir ki onun Leyla’sı
Yeni bir cilve-i şevket ile Mevlâ olmuş.
Ey avare yolcu! Yürü! Durma, yürü!
Bu geçici âlemin zevkleri seni Allah’a kavuşmaktan alıkoymasın.
Bu eşsiz manzaraların, bu güzelliklerin hepsi yal-nızca bir rüya ve hayaldir.
Ey zavallı ziyaretçi! Yürü! Durma, yürü! Yürü, kendi aslına kavuş.
Kemalin dereceleri bunlardır.
Geçici süs ve gösterişi terk edip, yürü ki Allah’a kavuşma kadehinden içesin.
Yürü ki, yokluk meydanında Allah’ın kudretini ve sırrını göresin.
Bu olaylar ve bu âlem ezelî ve ebedî değildir. Havva ve Adem nerede? Ey dedem! Aklın varsa an bu andır, an bu an. Geçmişi hatırlamak korku, ıstırap ve keder verir. Kaderle uğraşma. Çünkü kimse kalıcı değildir, herkes gidici-dir. An bu andır, an bu an. Senin gibi bir dilencinin dert ve sıkıntı ile uğraş-ması yazık değil mi? Şimdinin ve geleceğin derdiyle uğraşma! An bu andır, an bu an. Bu hayatta vefa yoktur, her günü dert ve eziyettir. Ey huzura can atan! Ömrünü boşa geçirme. An bu andır, an bu an. Bilen kimse Ethem imiş, bilmeyen ise sersem imiş. Ölüm sırasında hayat sadece bir nefesten ibaret olup, geride kalanlar dert ve keder imiş. An bu andır, an bu an. An bu andır, an bu an.
Tamah ve hırsa uyup nejs ile mahkûr olma, Rahatın zail olur, nam-ı meşhur olma!
Sohbet-i ârij-i billaha eriş dür olma, Saltanat—ı mesned—i dünya ile mağrur olmaf*

(Açgözlülüğe ve hırsa kapılıp nefsin kahrına uğrama. Meşhur biri olma, sonra rahatın kaçar. Allah’ı bilenlerle arkadaş ol, onlardan uzak kalma. Dünya tahtındaki gücünle gururlanma.)

Bu fena mülküne ibretle nazar kıl, ey can, Gafleti eyle heba, hail değildir meydan.
Hani Sultan Süleyman, hani İskender han?
Sat hezar ömrü sürür ile geçir sen bir an.
Ne güle, bülbüle bakî a gözüm bağ-ı cihan, Kime yâr oldu muradıncafelek—i devr—i zaman*

(Ey can! Yok olacak bu âleme ibretle bak. Gafletten kurtul, meydan boş de-ğildir. Sultan Süleyman ve İskender Han neredeler? Yûzbin senelik ömrü neşe içinde geçirsen de, aslında hepsi bir an"dan ibarettir. A gözüm! Cihan denen bu bahçe ne güle, ne bülbüle kalacaktır. Zaten felek, kime isteğine göre yâr olmuştur.)

Bir kısmı ise, Ramazan kandillerini gördüğü zaman müslüman olduğunu hatırlardı. Kandiller yandığı zaman ellerine tespihi alıp, cami cami dolaşır, hiçbir şey anlamamalarına rağmen Kuran-ı Kerim ve vaaz dinlerlerdi. İkindi vakti uyanmak şartıyla oruç bile tutarlardı. Oruç tuttuğu hâlde namaz kılmaya gerek görmeyenleri de vardı. Uzun bir namaz olan teravihe hiçbiri yanaşmazdı. Ramazan bitti mi, bunların dinî duygusu da elveda!" diyerek yoluna giderdi. Mevsimlik elbise giymeye benzeyen bu çeşit dindarlığa ben her zaman hayret ederdim.
– Evet, dostlarım, evet. Hep düşünün. Bugünkü durum
gerçekten düşünülmeye değer bir bilimdir. Yazı yazacak
hemen hiçbir konu kalmamıştır. Çünkü anlayışlar değişti. Her
konuda garip ve ilginç değişiklikler ortaya çıktı. Eskiden
garip ve yeni sayılan şeyler, bugün yeni nesil tarafından ne
yeni ne de garip olarak algılanıyor. Zaman her konuda, birçok
yenilikler mi diyeyim yoksa delilikler mi sayayım, olaylar
ortaya çıkarmıştır. Bugün en ciddi eserler yeni nesil
tarafından komediye veya alaya alınarak dalga geçiliyor. Bu
yüzden hayatı bir makine, ruhu bir hayal, vicdanı basit bir
mahkeme gibi görmek ve yaşamak anlamını görev ve erdem
kabul eden bilginlerle bilim adamları ile dalga geçilmekte
değil midir? Bu bakımdan ey saygın Öğretmen, ey Ahlakçı!
Siz bir gün kıymetli eserlerinizle en meşhur komedi yazarı
sayılacaksınız.
Ya Deymûmi, ya Dehri, ya Evvel, yâ Âhir
Yâ Zâhir, yâ Bâtın;
İsma’nida’i kemâ semi’te nidâe abdike Zekeriyya!
Hazreti Şâzeli
İnsanoğlu o kadar âciz, zayıf ve muhtaçtır ki hayatını ricayla geçirir.
Zavallı beynimin içi sürekli bir savaş meydanıydı.
Kısmetinde ne varsa
kaşığında o çıkar…
Tımarhane görevlilerine göre tımarhaneye her getirilen deliydi. Ancak akıllılar için bu adamlar tarafından
hiçbir ölçü olmadığından tımarhaneden çıkmak çok zor bir şeydi…
– Azizim, insanlar mantık dediklerini her şeyi ayırt etmek için, her dediklerini akla uydurmak için ortaya çıkarmışlardır.
Yaratılış bir olduktan sonra pire de bir fil de…"
İnsanoğlu o kadar âciz, zayıf ve muhtaçtır ki hayatını ricayla geçirir.
Yerküre dediğimiz bu geçici ikametgâhı derin bir hüzne kapılmadan seyretmek acaba mümkün mü ?
! Yoklukla varlığın bir tek şey olduğunu kim ispat edebilir ki ?
– Bilmekle bilmemeyi bir tutan deliler !
-Hayatımız nedir?
-Ebediliğe nispetle bir hiç; uzun zamanlara nispetle bir an…..
Zaten hiçle hep, tek gözlü, tek şeydir. Ancak cahil kalabalıklar bir şeyi iki adla anıyorlar!
Halkımız içinde bir zümre var ki yalnız bilmediğini bilmez" bundan maada her şeyi bilmek davasındadır. Hekim değildir lâkin hekimleri istihfaf eder, önüne gelene ilaç tavsiye eyler. Evlenmesini asla bilmemiş, zâhir ve bâtını çirkin bir kadın almıştır; böyle iken her gence usul-ü izdivaç öğretir. Birçok para sarfıyla yaptırdığı ev, ahıra benzer, maa-mafih Mimar Sinan’ı bile beğenmez… ila ahirih.
Vahdet-i vücut felsefesine göre;

“Tanrıdan başka varlık yoktur. Var olan her şey onun çeşitli biçimlerde görünmesidir”.

İnsanlar, sınanmadan, sırf" iman ettik" demekle kurtulacaklarını mı sanıyorlar?"

Ankebut Sûresi/2. Âyet

Ya Nur, zulumatı nur et!

Zerdüşt

Ne konuşalım?
Terkib-i huruf ile nokta-i hikmet bilinir mi?
Ben küfür ile imandan, ikrar ile inkârdan, tastik ile raybden mürekkeb bir şey olmuştum. Kalben inkâr ettiğimi aklen tastik eder; aklen reddettiğimi kalben kabul ederdim. Ve’l hâsıl-ı rayb denilen ejderha vücûdumu sarmış idi.
İnsanın yegane marifeti bir şey bilmediğini itiraf be tasdikidir.
Küçük bir kuş, böcekleri, daha büyük
kuşlar küçük kuşları yiyor. Büyük kuşları da bazen gıdasızlık,
bazen da soğuk mahvediyor. Bir böcek tohumları yiyor. O
böcek de başka bir hayvanın gıdası oluyor. O hayvanı da bir
diğeri yutuyor. Bir koyun otları yiyor, siz de koyunu
yiyorsunuz. Bu âlem birbirini yemek, mahvetmek için
kurulmuştur. Her şey birbirinin değişmez düşmanıdır.
Birbirinin hırslı dişlerinden ve yem olmaktan kurtulanları da
bir gün gelir ecel denilen büyüleyici korkunç yaratık
yutuyor… İşte gerçek budur. K

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir