İçeriğe geç

Altın Çanak Kitap Alıntıları – E. T. A. Hoffmann

E. T. A. Hoffmann kitaplarından Altın Çanak kitap alıntıları sizlerle…

Altın Çanak Kitap Alıntıları

İnan, sev ve umudunu yitirme!
Benim varlığıma inanıyor musun Anselmus? -Sadece inanırsan seversin – sen sevebilir misin?
“Ben dünyaya gerçekten her türlü azabı ve sefilliği çekmek için gelmişim.”
Sanki sen artık bu dünyaya ait değilsindir.
Hayatın boyunca alışkanlık hâline gelmiş günlük uğraşılarının sende katlanılmaz bir bıkkınlık yarattığı, senin için önemli ve değerli olan tüm duygu ve düşüncelerin sana anlamsız ve boş geldiği saatler, hatta günler ve haftalar geçirdiğin olmadı mı hiç?
Üstelik deliliğin bulaşıcı olduğunu bilmiyor musunuz? Bir deli çevresindekileri de delirtir; hiç kusura bakmayınız ama bu eskiden beri bilinen veciz bir sözdür
Uyanıkken de sanki uykudaymış gibi düşler alemine dalınamaz mı?
Sizler de tıpkı benim gibi sıkıca kapatılmış cam şişelerin içinde oturuyorsunuz sizlerde kımıldayamıyor, haraket edemiyorsunuz hatta korkunç görüntülerin eşlik ettiği çınlamalar olmadan ve başınız dönmeden doğru dürüst düşünemiyorsunuz bile.
Yüz ifadelerinizden neşeli olduğunuz anlaşılıyor, peki nasıl bu kadar rahat, hatta keyifli olabiliyorsunuz?
Bu perişanlığımın tek suçlusu benim! Ah güzeller güzeli Serpentina, sana ihanet etmedim mi? Sana karşı alçakça kuşkular beslemedim mi? İnancımı kaybetmekle birlikte bana en büyük mutlulukları verecek olan her şeyi de kaybetmedim mi?
Ben dünyaya gerçekten her türlü azabı ve sefilliği çekmek için gelmişim!
dehşete kapıldı, çaresizlik içindeydi.
inan, sev ve umudunu yitirme!
Tıpkı inanç ve sevgi gibi, bilgi de sonsuzdur.
Bu kız delirmiş, bu kız delirmiş!
O ölümün onun için bir kurtuluş olmadığının farkındaydı.
— Acaba ben tımarhaneye mi düşütüm? Yoksa çıldırdım mı?
— Neler saçmalıyorum böyle?
— Evet, ben de delirmişim, ben de.
Eğitim her şeyin temelidir.
İnancın ve kavrayışın seni kısa zamanda hedefine götürecek.
Sadece inanırsan seversin – Sen sevebilir misin?
Etrafındaki her şeye karşı suskun kaldığın hiç olmadı mı?
Sen beni yok edersen, seni şimdikinden daha çok sevebilir miyim ve seni şimdiki gibi görebilir miyim?
güzeller güzeli, tatlı serpentina, sen benim kalbimde yaşıyor ve ışıldıyorsun, ruhumun derinliklerini parçalayan o sonsuz özlemi, bir tek sen dindirebilirsin.
bu acı ve yakıcı özlem beni öldürecek!
ben dünyaya gerçekten her türlü azabı ve sefilliği çekmek için gelmişim!
Beyefendi aklını kaçırdı galiba!
Mürver ağacı kıpırdadı ve dile geldi: ‘ Sen benim gölgemde yattın, kokum dört bir yanını sardı, ama sen beni anlamadın. Aşkın ateşiyle alevlendiğinde, koku benim dilim olur.’ Akşam rüzgarı esip geçerken dile geldi: ‘Ben senin şakaklarını okşadım, ama sen beni anlamadın. Aşkın ateşiyle alevlendiğinde, yel benim dilim olur.’ Güneş bulutların arasından süzüldü ve hafifçe yakarken adeta şu sözlerle dile geldi: ‘Seni pırıl pırıl altınımla sardım, ama sen beni anlamadın. Aşkın ateşiyle alevlendiğinde, kor benim dilim olur.
Umutsuz bir âşık gibi hüzünlü gözlerle dolaşıp durmuşsundur, insanların hayatın karmaşası içinde sürdürdüğünü gördüğün çeşitli uğraşları sende ne acı ne de sevinç uyandırmıştır, sanki sen artık bu dünyaya ait değilsindir.
İnan, sev ve umudunu yitirme!
Aşk yüzünden düştüğü çaresizliktir.
Ben dünyaya gerçekten her türlü azabı ve sefilliği çekmek için gelmişim!
İnan , sev ve umudunu yitirme !
inancın ve kavrayışın seni kısa zamanda hedefine götürecek.
Sadece inanırsan seversin – sen sevebilir misin ? –
sanki sen artık bu dünyaya ait değilsindir.
Ben dünyaya gerçekten her türlü azabı ve sefilliği çekmek için gelmişim!
sen benim kalbimde yaşıyor ve ışıldıyorsun, ruhumun derinliklerini parçalayan o sonsuz özlemi, bir tek sen dindirebilirsin
Sadece inanırsan seversin -sen sevebilir misin?
Üstelik deliliğin bulaşıcı olduğunu bilmiyor musunuz? -Bir deli çevresindekileri de delirtir; hiç kusura bakmayınız ama bu eskiden beri bilinen veciz bir sözdür
“Değerli okur, izninle şimdi sana şunu sormak istiyorum: Hayatın boyunca alışkanlık haline gelmiş günlük uğraşılarının sende katlanılmaz bir bıkkınlık yarattığı, senin için önemli ve değerli olan tüm duygu ve düşüncelerin sana anlamsız ve boş geldiği saatler, hatta günler ve haftalar geçirdiğin olmadı mı hiç? Ne yapacağını, ne edeceğini bilemediğin böyle zamanlarda, günün birinde bir yerlerde tüm dünyevi zevklerden daha üstün yüce bir arzunun gerçekleşeceğine dair belirsiz bir hisle yüreğinin kabardığı ve ruhunun tıpkı katı kurallarla yetiştirilmiş ürkek bir çocuk gibi bunu dile getirmeye cesaret edemediği olmamış mıdır?”
Mutluluğu şiirde yaşamaktan başka ne olabilir ki?
tıpkı inanç ve sevgi gibi, bilgi de sonsuzdur.
Ne yazık ki her türlü ifade sönük kalıyordu.
İnan, sev ve umudunu yitirme!
İnancımı kaybetmekle birlikte bana en büyük mutlulukları verecek olan her şeyi de kaybetmedim mi?
Bu kadar süslenmek niye
Kısıtlı imkanlar içinde geçen hayatının bütün sıkıntıları, ufak tefek endişeleri aklından,fikrinden çıkmıştı, güneşin parlak ışıkları gibi içini aydınlatan yeni yaşamında, daha yüksek bir dünyanın mucizelerini kavrıyordu.
eğitim de her şeyin temelidir.
çünkü eskiden sadece garip rüyalarımda karşıma çıkan ta uzaklardaki mucizeler alemine ait acayip görüntülerin, artık uyanık olduğum zamanlarda bile hayatıma karıştıklarını, beni oynatıp durduklarını görüyor ve hissediyorum Ne olursa olsun!
acı ve keder içinde mahvolup gideceğim!
sanki sen artık bu dünyaya ait değilsindir.
Umutsuz bir aşık gibi hüzünlü gözlerle dolaşıp durmuşsundur, insanların hayatın karmaşası içinde sürdürdüğünü gördüğün çeşitli uğraşları senden ne acı ne de sevinç uyandırmıştır, sanki sen artık bu dünyaya ait değilsindir.
Her şey yolunda gidiyordu, sanki bir şans yıldızının etkisi altındaydı
uyanıkken de sanki uykudaymış gibi düşler alemine dalınamaz mı?
buna rağmen mutluluk mu, acı mı olduğunu bilemediği, daha önce hiç tatmadığı bir duygu yüreğini sıkıştırıyordu.
Ben dünyaya gerçekten her türlü azabı ve sefilliği çekmek için gelmişim! – Bir kere bile Fasulye Kral’ olmadım; tek mi, çift mi bahsinde hep yanlış tahmin ettim; tereyağlı ekmeğim hep yağlı tarafının üzerine düştü; bütün bu aksilikler bir yana, bundan sonra da korkunç kader peşimi bırakmayacak mı? Ben şeytana inat üniversite öğrencisi olmayı başarmama rağmen, ömür boyu burada ot gibi yaşayıp gitmek zorunda mı kalacağım? – Yeni bir ceketi giyer giymez hep üzerine yağ mı damlatacağım ya da eğreti çakılmış bir çiviye takıp iğrenç bir biçimde yırtacak mıyım? Bir saray müşaviri beyefendiye ya da bir hanımefendiye selam vermek için şapkamı çıkardığımda, elimden düşürmeden ya da düz yolda ayağım takılıp düşmeden geçip gidemeyecek miyim? Halle’de her pazar kurulduğunda, şeytana uyup kır faresi gibi önüme ardıma bakmadan dosdoğru yürürken kırdığım çanaklar için her defasında üç-beş kuruşum gitmedi mi? Bir kere olsun üniversitedeki derse ya da katılmam gereken toplantıya tam zamanında yetişebildim mi? Yarım saat önce evden çıkmamın ne yararı oldu? Gideceğim yere zamanında vardığım halde, tam kapının tokmağını çalacakken şeytan başımdan aşağıya bir kova su dökmedi mi ya da o sırada kapıdan çıkan biriyle çarpışıp bitmek bilmeyen bir tartışmaya girdiğimizden her şeyi kaçırmadım mı? – Ah! Ah! Sır kâtipliği görevine kadar yükselebileceğimi düşünerek gururlanırken gelecekteki mutluluk hayallerime ne oldu? Oysa kör talih bana en değerli velinimetlerimi düşman etmedi mi?
Sen benim gölgemde yattın, kokum dört bir yanını sardı, ama sen beni anlamadın Ben senin şakaklarını okşadım , ama sen beni anlamadın Seni pırıl pırıl altınımla sardım, ama sen beni anlamadın
Değerli okur, keşke sen de 23 Eylül’de Dresden’e gitmek üzere yolda olsaydın
Ben dünyaya gerçekten her türlü azabı ve sefilliği çekmek için gelmişim! – Bir kere bile Fasulye Kral’ olmadım; tek mi, çift mi bahsinde hep yanlış tahmin ettim; tereyağlı ekmeğim hep yağlı tarafının üzerine düştü; bütün bu aksilikler bir yana, bundan sonra da korkunç kader peşimi bırakmayacak mı? Ben şeytana inat üniversite öğrencisi olmayı başarmama rağmen, ömür boyu burada ot gibi yaşayıp gitmek zorunda mı kalacağım? – Yeni bir ceketi giyer giymez hep üzerine yağ mı damlatacağım ya da eğreti çakılmış bir çiviye takıp iğrenç bir biçimde yırtacak mıyım? Bir saray müşaviri beyefendiye ya da bir hanımefendiye selam vermek için şapkamı çıkardığımda, elimden düşürmeden ya da düz yolda ayağım takılıp düşmeden geçip gidemeyecek miyim? Halle’de her pazar kurulduğunda, şeytana uyup kır faresi gibi önüme ardıma bakmadan dosdoğru yürürken kırdığım çanaklar için her defasında üç-beş kuruşum gitmedi mi? Bir kere olsun üniversitedeki derse ya da katılmam gereken toplantıya tam zamanında yetişebildim mi? Yarım saat önce evden çıkmamın ne yararı oldu? Gideceğim yere zamanında vardığım halde, tam kapının tokmağını çalacakken şeytan başımdan aşağıya bir kova su dökmedi mi ya da o sırada kapıdan çıkan biriyle çarpışıp bitmek bilmeyen bir tartışmaya girdiğimizden her şeyi kaçırmadım mı? – Ah! Ah! Sır kâtipliği görevine kadar yükselebileceğimi düşünerek gururlanırken gelecekteki mutluluk hayallerime ne oldu?
Değerli okur, izninle şimdi sana açıkça şunu sormak istiyorum: Hayatın boyunca alışkanlık haline gelmiş günlük uğraşılarının sende katlanılmaz bir bıkkınlık yarattığı, senin için önemli ve değerli olan tüm duygu ve düşüncelerin sana anlamsız ve boş geldiği saatler, hatta günler ve haftalar geçirdiğin olmadı mı hiç? Ne yapacağını, ne edeceğini bilemediğin böyle zamanlarda, günün birinde bir yerlerde tüm dünyevi zevklerden daha üstün yüce bir arzunun gerçekleşeceğine dair belirsiz bir hisle yüreğinin kabardığı ve ruhunun tıpkı katı kurallarla yetiştirilmiş ürkek bir çocuk gibi bunu dile getirmeye cesaret edemediği olmamış mıdır? Bilinmeyen bir şeye duyduğun bu özlem, gittiğin, bulunduğun her yerde peşini bırakmayan buğulu bir rüya gibi keskin bakışların karşısında eriyip giden saydam görüntüler halinde her yanını sarmışken, etrafındaki her şeye karşı suskun kaldığın hiç olmadı mı? Umutsuz bir âşık gibi hüzünlü gözlerle dolaşıp durmuşsundur, insanların hayatın karmaşası içinde sürdürdüğünü gördüğün çeşitli uğraşları sende ne acı ne de sevinç uyandırmıştır, sanki sen artık bu dünyaya ait değilsindir
Mutluluğu şiirde yaşamaktan başka ne olabilir ki?
Zambak bütün varlıkların kutsal uyumunun bilgisini temsil eder.
Zambağın altın ışıkları hiçbir zaman sönmeyecek, çünkü tıpkı inanç ve sevgi gibi, bilgi de sonsuzdur.
İnan, sev ve umudunu yitirme!
İnancın seni kısa zamanda hedefine götürecek.
Sadece inanırsan seversin – sen sevebilir misin?
Ruhunun derinliklerinden yükselen çeşitli görüntülere bakmak, aynı zamanda kendini de yeniden bulabilmekti.
Etrafındaki her şeye karşı suskun kaldığın hiç olmadı mı?
“Zambağın altın ışıkları hiçbir zaman sönmeyecek, çünkü tıpkı inanç ve sevgi gibi, bilgi de sonsuzdur.”
Zaten Anselmus’un mutlulugu siirde yasamaktan baska ne olabilir ki?
-yaydigimiz koku, ask ozlemidir-
-Koku ozlem, ates ise arzudur, senin yureginde var olan biz degil miyiz? Biz seniniz!
-Ates arzudur, umut ise bizim serin golgemiz! Biz basinin etrafinda tatli tatli esiyoruz,…
Çünkü tıpkı inanç ve sevgi gibi,bilgi de sonsuzdur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir