İçeriğe geç

Altı Bardakta Dünya Tarihi Kitap Alıntıları – Tom Standage

Tom Standage kitaplarından Altı Bardakta Dünya Tarihi kitap alıntıları sizlerle…

Altı Bardakta Dünya Tarihi Kitap Alıntıları

İçkilerin tarihin akışıyla genelde kabul edilenden daha yakın bir ilişkisi ve seyri üzerinde daha büyük bir etkisi olmuştur. Kimin, neyi, neden içtiğinin ve nereden eşde ettiğinin sonuçlarını anlamak, ayrı ve birbiri ile ilişkisiz bir çok alanı dolaşmayı gerektirir: Tarım, felsefe, din, tıp, teknoloji, ticaret tarihlerini.
Damıtık içkiler, ateşli silahlarla ve bulaşıcı hastalıklarla birlikte, eski dünya sakinlerinin kendilerini yeni dünyanın hakimleri olarak kabul ettirmelerine yardım ederek modern dünyanın şekillenmesine yardım ettiler. Alkollü içecekler, milyonlarca insanın köleleştirilmesinde ve yerinden edilmesinde, yeni ülkelerin kurulmasında ve yeni kültürlere boyun eğdirilmesinde rol oynadılar.
On yedinci yüzyılda Avrupalı bir iş adamı en son ticari haberleri duymak, mal fiyatlarını izlemek, siyasal dedikodulara yetişmek, başka insanların yeni bir kitap hakkında ne düşündüklerini öğrenmek ya da en son bilimsel gelişmelerden haberdar olmak istediğinde, yapması gereken tek bir kahvehaneye uğramaktı. Orada bir fincan kahve fiyatına en son broşürleri ve gazeteleri okuyabilir, diğer patronlarla sohbet edebilir, iş anlaşmaları bağlayabilir, edebi veya siyasal tartışmalara katılabilirdi. Avrupa’nın kahvehaneleri bilim insanları, işadamları, yazarlar ve politikacılar için bilgi borsası işlevi görüyordu. Kahvehaneler, modern web siteleri gibi, tipik olarak tikel bir konuda ya da siyasal bir görüşte uzmanlaşan, canlı ve çoğunlukla güvenilmez bilgi kaynaklarıydılar.
Kahvehaneler kendi kendini eğitme, edebi ve felsefi kurgu, ticari yenilik ve bazı durumlarda siyasal mayalanma merkezleriydi. Fakat her şeyden önce haber ve dedikoduların, müşterilerin, yayınların ve bilginin birinden diğerine dolaşmasıyla birbirine bağlanan takas daireleriydi. Avrupa’nın kahvehaneleri hep birlikte Akıl Çağının İnterneti işlevi gördüler.
Ekmek katı biraydı, bira ise sıvı ekmekti.
Şarap sadece ezilmiş üzümün mayalanmış suyundan ibarettir. Üzüm tanelerinin kabukları üzerinde bulunan doğal mayalar, meyve suyundaki şekeri alkole dönüştürür.
Mezopotamya ‘da olduğu gibi, Mısır’ da da biranın eski ve mitolojik bir kökeni olduğu düşünülmekteydi; ibadetlerde, mitlerde ve efsanelerinde yer alan bir içki.
Birleşmiş milletlerin açıklamasına göre Sahra Altı Afrika’da kızların okula gitmemesinin ana nedenlerinden biri, zamanlarının çoğunu uzak kuyulardan su taşımakla geçirmek zorunda olmaları.
Ekmek katı biradır, bira sıvı ekmektir
Bazılarına göre Coca-Cola, sosyal bir içki olarak kahvenin yerini aldı. Alkollü içkilerden farklı olarak günün her saatinde -kahvaltıda bile- ve elbette her yaştan insan tarafından tüketilmeye uygun sayılıyordu.
Coca-Cola’yı icat eden Pemberton geride durup imalat ve pazarlama işini Robinson’a bıraktı. Yeni içkinin 29 Mayıs 1986’da Atlanta Journal’de çıkan ilk reklamı kısa ve amaca uygundu: Coca- Cola. Hoş! Serinletici! Ferahlatıcı! Dinçlendirici! Harika koka bitkisi ile ünlü kola yemişlerinin özelliklerini barındıran yeni ve popüler sodalı içki.
1891’de Harper’s Weekly’de yazan yazar ve sosyal yorumcu Mary Gay Humphreys Sodalı suyun başta gelen meziyeti ve onu ulusal içki olmaya uygun kılan şey, demokrasidir. Milyoner şampanya içerken yoksul bira içebilir; fakat her ikisi de sodalı su içer. diyordu.
Hindistan bugün de dünyanın önde gelen çay üreticisi ve tüketicisidir.Dünya çay üretiminin yüzde 23’ünü tüketen Hindistan’ı yüzde 16’yla Çin ve yüzde 6’yla İngiltere izliyor.
Nasıl ki on yedinci yüzyılda masa başında çalışan katipler, işadamları ve entellektüeller kahveye sarıldılarsa, on sekizinci yüzyılın yeni fabrikalarındaki işçiler de çayı kucakladılar. Çay, bu yeni çalışma düzenine en uygun içecekti ve birçok şekilde sanayileşmeye yardımcı oldu.
Çay dünyanın en eski imparatorluğundan gelip en yeni imparatorluğunun kalbine girmişti. İngilizler evlerinde oturup fincanlarındaki çayı içerken denizaşırı imparatorluklarının büyüklüğünü ve gücünü hissediyorlardı.
Çay içmek yoksulların sıkıntısının nedeni değil sonucudur.
Çin efsanesine göre ilk çayı, hükümdarlık dönemi MÖ 2737-2697’ye tarihlenen imparator Shen Nung demledi.Efsanevi Çin imparatorlarının ikincisiydi ve ilaç olarak kullanılan bitkileri keşfettiği, tarımı ve sabanı icat ettiği söylenir.
Onyedinci yüzyılın sonuna doğru, bilimsel bilginin Londra’nın kahvehaneleri aracılığıyla yayılması yeni ve daha fazla yapılandırılmış bir biçim aldı.1698’den itibaren, St.Paul Katedrali’nin yakınındaki Marine Kahvehanesi’nde matematik konusunda bir dizi ders verilmeye başlandı ve bu tarihten sonra, kahvehaneler giderek karmaşıklaşan dersler için popüler bir mekan haline geldiler.
Batı Avrupa’da ilk kahvehane, bir iş ya da ticaret merkezinde değil, üniversite kenti Oxford’da açıldı.
Kahvenin çekiciliğini arttırıcı bir özelliği de yeni bir içecek olmasıydı.Yunanlıların ve Romalıların bilmediği bir içkiydi; onların bilmediği bir içkiyi içiyor olmak, on yedinci yüzyıl düşünürlerinin eski dünyanın sınırlarının ötesine geçebildiklerini vurgulamalarının başka bir yoluydu.
İspanyolların Meksika’ya damıtmayı sokmaları, Azteklerin agave bitkisinin mayalı suyundan yaptıkları hafif alkollü bir içki olan pulquenin damıtılmış bir çeşidinin, meczalin geliştirilmesine yol açtı. (Pulque gündelik bir içkiydi; Aztek savaşçıları, rahipleri ve soyluları, seçkinlerin içkisi çikolata içerdi.)
Şekerin posasından damıtılan rom, Yeni Dünya’da hem Avrupalı sömürgeciler hem de onların köleleri tarafından tüketilmekteydi. Varlığını, keşifler çağının korsanlığına borçlu olan bir içkiydi; fakat Avrupalıların uzun süre bilerek görmezlikten geldiği köle ticaretinin zalimliği olmadan varlığını sürdüremezdi. Rom, birinci küreselleşme döneminin zaferinin ve baskıcılığının sıvı cisimleşmesiydi.
Elbette damıtma bilgisi Arap bilginler tarafından korunup geliştirilen ve Arapçadan Latinceye çevrildikten sonra Batı Avrupa’da öğrenme ruhunun yeniden ateşlenmesine yardım eden antik bilginin yalnızca küçük bir parçasıydı.
MS birinci binyılın bitiminde Avrupa’daki en büyük ve en kültürlü kent Roma, Bizans ya da Londra değildi. Arap Endilüs’ün başkenti Cordoba’ydı. Parklar, saraylar, kaldırımlı yollar, sokakları aydınlatan lambalar, 700 cami, 300 hamam ve kapsamlı kanalizasyon sistemleri vardı.
Roma’da şarap merdiveninin en alt basamağında lora denilen, normalde kölelere verilen ve şarap denmesi zor bir içki vardı. Şarap yapılırken artan üzüm çekirdeklerinin, sapları ve kabuklarının ıslatılıp ezilerek yapıldığı, alkol derecesi düşük, zayıf ve acı bir şaraptı bu. Sonuçta efsanevi Falernian’dan en dipteki loraya kadar sosyal merdivenin her basamağı için bir şarap vardı.
MÖ 300’de 100 bin civarında olan Roma’nın nüfusu, 0 yılında yaklaşık 1 milyona çıkmış, Roma dünyanın en büyük metropolü olmuştu.
Bir efsaneye göre şarap tanrısı Dionysos, bira sever Mezopotamya’dan kurtulmak için kaçıp Yunanistan’a gelmişti.Daha kibar, fakat yine oldukça tepeden bakan bir Yunan söylencesine göre ise, Dionysos, asmanın yetiştirelemediği ülkelerdeki insanlar için birayı yaratmıştı.
MÖ 3150 civarında Mısır’ın en eski hükümdarlarından biri, I.Skorpion, o dönemde önemli bir şarap üretim bölgesi olan Güney Levant’tan büyük masraflarla ithal edilen 700 küp şarapla birlikte gömüldü.
Şarabın en eski fiziksel kanıtına, toprak bir küpün içindeki kırmızımsı kalıntı biçiminde Zagros Dağları’ndaki bir Cilalı Taş Devri köyünde, Hacı Firuz Tepesi’nde rastlandı. Bu küp M.Ö 5400’e tarihlenmiştir. Şarabın bu bölgedeki olası kökeni, tufandan kurtulduktan sonra Ağrı Dağı’nın eteklerinde ilk üzüm bağını diktiği söylenen Nuh’un öyküsüne de yansır.
Eski Mısırlılar ekmek ile birayı yaşamın zorlu gereksinimleriyle o kadar özdeşleştirmişlerdi ki, ekmek ve bira ifadesi genel olarak besin anlamına geliyordu. Her ikisinin hiyeroglifi birlikte bakıldığında, yiyecek sözcüğünün karşılığı olan simgeyi oluşturuyordu.
MÖ 3000’de o zamanın en büyük kenti Uruk’un 50 bin civarında nüfusu vardı ve on mil yarıçapında bir tarla çemberiyle çevriliydi.
Çiftçilik yiyecek fazlalığı yaratarak toplumun bazı üyelerini yiyecek üretme zorunluluğundan kurtarıp belirli faaliyetlerde ve zanaatlarda uzmanlaşmalarını olanaklı kılarak uygarlığın doğmasını kolaylaştırdı ve böylece insanlığı modern dünyanın yoluna soktu.
İki gün kadar bekletilen tahıl çorbası, özellikle maltlaştırılmış tanelerle yapılmışsa gizemli bir dönüşüme uğruyordu. Havadaki yabani mayalar çorbadaki şekeri mayalayıp alkole dönüştürdüğü için, çorba biraz köpürüyor ve hoş bir sarhoşluk veriyordu.
Nasıl ki arkeologlar kullanılan malzemeler temelinde tarihi farklı dönemlere -taş çağı, bronz çağı, demir çağı vb.- ayırıyorlarsa, dünya tarihini farklı içkilerin egemen olduğu dönemlere ayırmak da olanaklıdır. Özellikle altı içki -bira, şarap, damıtık içki, kahve, çay ve kola- dünya tarihinin akışını ana hatlarıyla belirtir.
Suyun hem bir savaş nedeni, hem bir barış katalizörü olma potansiyeli vardır.
Birleşmiş Milletler’in açıklamasına göre, Sahra altı Afrika’da kızların okula gitmemesinin ana nedenlerinden biri, zamanlarının çoğunu uzak kuyulardan su taşımakla geçirmek zorunda olmaları.
Dünya Sağlık Örgütü, dünyadaki tüm rahatsızlıkların yüzde 80’inin nedenin suyla bulaşan hastalıklar olduğunu ve gelişmekte olan dünyadaki insanların yaklaşık yarısının, diare, kancalı kurt ve trahom gibi yetersiz su ya da sağlık hizmetleriyle bağlantılı hastalıklara yakalandığını tahmin etmektedir. Yılda yaklaşık 4 milyar diare vakası ile karşılaşılıyor ve bunların, yüzde 90’ı beş yaşından küçük çocuklar olmak üzere, 1.8 milyonu ölümle sonuçlanıyor.
Şu anda dünya nüfusunun beşte biri, yaklaşık 1.2 milyar kişi güvenli içme suyundan yoksundur.
Şişe suyunun musluk suyundan daha güvenli ya da daha sağlıklı olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur ve gözü kapalı tatma testlerinde pek çok kişi iki su arasındaki farkı söyleyemez. Şişe suları arasındaki tat farkı, şişe suyu ile musluk suyu arasındaki tat farkından fazladır.
Su yaşamın ve sağlığın temelidir. İnsanın su hakkı, insan onuruna yakışır sağlıklı bir yaşam sürmek için vazgeçilmezdir. Tüm diğer insan haklarının gerçekleşmesinin ön koşuludur. (Birleşmiş Milletler Ekonomik, Kültürel ve Sosyal Haklar Komitesi)
Coca-Cola reklamları mutlu, dertsiz bir dünya betimliyordu. Sonuç olarak, Büyük Buhran sırasında Coca-Cola yoksullaşmayıp zenginleşti.
Coca-Cola’nın bu ilk sürümü az miktarda koka özü, dolayısıyla bir miktar kokain içermekteydi. (Kokain yirminci yüzyılın başında formülden tamamen çıkarıldı; fakat koka yapraklarından çıkarılan diğer özler bugüne kadar içkinin bir parçası olarak kalmaya devam etti.)
Kendisinden önceki birçok içki gibi sodalı su da önce bir ilaç olarak başlayıp, sonunda yaygın olarak tüketilen serinletici bir içecek oldu.
İngiliz imparatorluğunun öyküsü bir fincan çayda görülebildiği gibi, Amerika’nın küresel üstünlüğe yükselişinin öyküsü de Coca-Cola’nın, o kahverengi, tatlı ve fışırtılı içeceğin öyküsüyle paraleldir.
Coca-Cola alınca insanlar
Daha güçlü büyürler
Coca-Cola içince düşünürler
Daha parlak düşünürler
(Coca-Cola reklam sloganı,1896)
Çayın öyküsü İngiliz İmparatorluğu’nun hem yenilikçi, hem yıkıcı gücünü ve menzilini yansıtır.
İngiltere, İrlanda, Avustralya ve Yeni Zelanda en çok çay tüketen ilk on iki ülke arasında yer alan dört batılı ülkedir; Japonya dışında geri kalanlar, çayın tüketiminin alkol yasağı nedeniyle yüksek olduğu Ortadoğu ülkeleridir. Amerika, Fransa ve Almanya listenin alt sıralarında yer alırlar; her birinde kişi başına tüketim, İngiltere ya da İrlanda’da kişi başına tüketilen çayın onda biri kadar: Çay yerine kahveyi tercih ediyorlar.
Dünya çay üretiminin yüzde 23’ünü tüketen Hindistan’ı yüzde 16’yla Çin ve yüzde 6’yla İngiltere izliyor.
İngilizlerin gönlünü kazanan çay tüm dünyaya yayıldı ve dünyada sudan sonra en fazla tüketilen içki oldu. Çayın öyküsü emperyalizmin, sanayileşmenin ve dünya egemenliğinin öyküsüdür.
Çok şükür çay var! Çaysız dünya ne yapardı? Nasıl var olurdu? (Sidney Smith)
Üç gün yiyeceksiz kalmak bir gün çaysız kalmaktan iyidir. (Çin atasözü)
Bugünkü kahve kültürünün ve Starbucks kahvehane zincirinin merkezi olan Seattle kentinin aynı zamanda dünyanın en büyük yazılım ve internet firmalarından bazılarının üssü olması şaşırtıcı değil mi?
Avrupa’nın kahvehaneleri hep birlikte Akıl Çağının interneti işlevi gördüler.
Kahvehaneler, modern web siteleri gibi, tipik olarak tikel bir konuda ya da siyasal görüşte uzmanlaşan, canlı ve çoğunlukla güvenilmez bilgi kaynaklarıydılar.
On yedinci yüzyılda Avrupalı bir işadamı en son ticari haberleri duymak, mal fiyatlarını izlemek, siyasal dedikodulara yetişmek, başka insanların yeni bir kitap hakkında ne düşündüklerini öğrenmek ya da en son bilimsel gelişmelerden haberdar olmak istediğinde, yapması gereken tek şey bir kahvehaneye uğramaktı.
Alkollü içkiler, milyonlarca insanın köleleştirilmesinde ve yerinden edilmesinde, yeni ülkelerin kurulmasında ve yerli kültürlere boyun eğdirilmesinde rol oynadılar.
Şarabın Hıristiyanlıktaki merkezi rolü de Müslümanları şaraba karşı olmaya itti; tıbbi amaçla kullanımı bile yasaklandı.
Roma’nın en zengin vatandaşlarının lüks zevklerini sınırlamak için sayısız ‘müsriflik yasası’ çıkarıldı. Bu kadar çok yasanın çıkarılmış olması, bu yasalara pek uyulmadığını ya da uygulanmadıklarını gösterir.
Yunan şarabı taşıyan gemiler sadece şarap değil, aynı zamanda Yunan uygarlığını da taşıyorlardı. Birayı tahtından indiren şarap en uygar ve gelişkin içki oldu.
İktidar şarap gibidir; alışık olmayan halk tarafından fazla tüketildiğinde sarhoş edebilir.
Platon’un Devlet kitabında öne sürdüğüne göre, sıradan insanların eline fazla yetki vermek kaçınılmaz olarak anarşiye yol açardı.
Yunan demokrasisi köleliğe dayanıyordu. O sıkıcı ve zor işleri yapam köleler olmasaydı, erkeklerin siyasete katılmak için yeterince boş zamanları olmazdı.
Platon içki içmeyi, insanın kendini içkinin uyandırdığı tutkulara -öfke, aşk, gurur, açgözlülük, korkaklık- teslim ederek, kendi kendini sınamanın da bir yolu olarak görüyordu.
MÖ üçüncü yüzyılda yaşamış Yunanlı bir filozof olan Eratosthenes “şarap, gizli olanı açığa çıkarır” diyordu.
Eski şarap bir statü simgesiydi ve şarap ne kadar eskiyse o kadar iyiydi.
Çabuk, bana bir bardak şarap getirin ki, zihnimi ıslatıp akıllıca bir şeyler söyleyeyim. (Aristophanes)
Çok gümüşü olan mutlu olan mutlu olabilir, çok arpası olan da mutlu olabilir; fakat hiçbir şeyi olmayan da rahat uyuyabilir.
Ekmek katı biraydı, bira ise sıvı ekmekti.
Modern dünyaya doğru yolculuğunda insanlığa yardım eden bu ilk içki, biraydı.
Başlangıçta Atlantalı bir eczacı tarafından dinçleştirici bir ilaç olarak tasarlanan kola, giderek, Amerika’nın ulusal içkisine dönüşürken, Amerika Birleşik Devletleri’nin bir süper güç haline gelmesine yardımcı olan canlı tüketim kapitalizminin de bir simgesi oldu.
Çabuk, bana bir bardak şarap getirin ki, zihnimi ıslatıp akıllıca bir şeyler söyleyeyim.
Aristophanes (MÔ 450 – 385 civarı)
Bazı antik duvar yazılarına göre; firavun Menkaure için yapılan üçüncü Gize piramitinde çalışan bir işçi ekibinin kendilerine Menkaure’nin Ayyaşları adını takması boşuna değil. İnşaat işçilerine yapılan ödemelerin yazılı kayıtları; piramitlerin, bir zamanlar sanıldığı gibi bir köle ordusu tarafından değil, daha çok devlet çalışanları tarafından inşa edildiğini gösterir. Bir aşka kurama göre ise, piramitler, taşkın sırasında tarlaları su altındayken çiftçiler tarafından inşa edilmiş. Devlet haraç olarak tahıl topluyor, topladığı bu tahılı da ücret olarak tekrar dağıtıyordu: Böylece yapı işi bir ulusal birlik duygusu aşılıyor, devletin zenginliğini, gücünü gösteriyor ve vergilere haklılık kazandırıyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir