İçeriğe geç

Alnımdaki Işık Kitap Alıntıları – Mehmed Alagaş

Mehmed Alagaş kitaplarından Alnımdaki Işık kitap alıntıları sizlerle…

Alnımdaki Işık Kitap Alıntıları

.
Hiç kuşkusuz ki her hayır, her hayrın yegane sahibi olan Allah’tandır. Müslümanlar olarak her hayrı Allah’tan bilmemiz ve her hayrı Allah’tan beklememiz gerekiyor.

.
İnandığımız Allah, her şeye kadirdi. Her şeye kadir olan Allah’tan ise hiçbir zaman ve hiçbir durumda umud kesilmezdi.

.

.
Nitekim Allah (c.c.), kendisinden umud kesmeyen kulunu iyileştiriyor. Derdi veren Allah, dermanını da nasip ediyor.

.

.
La ilahe!.
Allah’tan başka ilah yoktur!. Vallahi de yoktur, Billahi de yoktur.

.

Rahman ve Rahim olan Rabbimiz, bizleri bu dünyaya keyfimize göre yaşamamız için göndermemiştir. Karşılığı cennet ya da cehennem olan bir imtihan dünyasıdır bu!..
.
Dünyada hak olan yegane din İslam’dı. Ama adına İslam denilen her din, hak değildir.

.

.
-Tağut, insanları Allah’tan ve Allah’a kulluktan uzaklaştırarak, kendisine kulluğa davet eden her şeydir

.

.
İslam’ı bilenler bizim gibilere sadece müslüman diyorlar. Bilmeyenlerin ise yakıştırdıkları çok isim var. Mesela aşırı dinci gibi!.

.

Bana sistemin kokuşmuşluğundan, ahlaki değerlerin çöküşünden bahseder ve önce insan sonra müslüman olmamız gerekir derdi.
Zaten Allah bütün insanlara öleceklerini bildirmiş, bütün insanların her an ölüme hazır olmalarını istemişti. Öleceğini bilerek ibadet etmek, zaten her müslümanın yapması gereken bir şeydi.
.
Evet,
Ölmek başka, bambaşka bir şeydi!.
Ölmekle her şey değil sadece bir şey bitiyordu!. Ve bu bir şeyin bitmesiyle, her şey yeni başlıyordu!.

.

.
Dünya hayatında ne yapmam gerekirdi ve ben ne yaptım? sorusu, ateşten bir göktaşı gibi düşüyor üzerinize!.

.

.
Çünkü hoşlanmasak da, hoşumuza gitmese de ölüme ve ölümden sonraki hayata doğru ilerliyorduk.

.

.
Ölümü bilerek, ölümü görerek, ölüme doğru gitmek mi iyiydi, yoksa ölümden bihaber yaşarken bir anda ölümle çarpışmak mı?

.

.
Ebedi cennet hayatı!.
Evet,
Sadece ve sadece bunun için yaşanabilir,
Sadece ve sadece bunun için ölünebilirdi!.

.

.
Şu insanlara baksana!. Alemlerin Rabbi olan Allah bütün insanlara Öleceksiniz diyor tınlayan yok!.

.

.
Uyur-gezerden ziyade uyur-yaşar olan bu insanlar, hiç kuşkusuz ki ölümün ve ölecek olmanın ne anlama geldiğini bilmiyorlardı.

.

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
.
İnsanları getirdim gözümün önüne!. Beyinsizce yaşayan çoktu, çoktu ama yine de hepsinin beyinleri vardı.

Hiç kullanılmamış, gıcır gıcır beyinleri!.

.

Gerçek bir düşünür, körleri düşünürken gözleri görmeyen kimsedir. Kafa ile düşünmek bilmemizi, kalp ile anlamak hissetmemizi sağlar.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Gerçek bir düşünür, körleri düşünürken gözleri görmeyen kimsedir. Kafa ile düşünmek bilmemizi, kalp ile anlamak hissetmemizi sağlar. Ölüm düşüncesi kafamızdan kalbimize intikal ettiği zaman bu gerçeği yaşıyormuş gibi hissetmemiz mümkündür.
Böyle bir eş, servetten de, maldan da, mülkten de daha değerliydi bir insan için!. Bana böylesine değerli bir eş nasip ettiği için Allah’a hamdettim.
Din bir yaşam şeklidir. İslam dini bazı kimselerin zannettiği gibi yirmi dört saatimizin muayyen vakitlerine değil, yaşadığımız yirmi dört saate müdahale eden, ışık tutan, denetleyen, disipline alan bir dünya görüşü, bir yaşam tarzıdır.
İslam’ı bilenler bizim gibilere sadece müslüman diyorlar. Bilmeyenlerin ise yakıştırdıkları çok isim var. Mesela aşırı dinci gibi!.
Kabirdekilerin hepsi,
kıyamete kurulmuş bir saat, mahşere gerilmiş bir ok gibiydi!.
Dünya hayatında ne yapmam gerekirdi ve ben ne yaptım? sorusu, ateşten bir göktaşı gibi düşüyor üzerinize!.
Bildiğim fakat anlamadığım, ne anlama geldiğini hissetmediğim bir gerçekmiş ölüm!. Ve ben bunu şimdiye kadar hiç ama hiç anlamamışım!. Ateşi bilip de sıcaklığını hissetmemek, hatta ve hatta soğuk zannetmek gibi bir akılsızlık, bir duyarsızlık içindeymişim!.
Fatih Sultan Mehmed han İstanbul’u fethettiği zaman önce iki rekat namaz kılmış sonra tahta oturmuştu. Ne güzel bir davranış, ne büyük bir tevazuydu bu!.
Otuzüç yıldır saatim çalışmış, ben unutmuşum.
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.

Necip Fazıl

Otuz üç yıldır saatim çalışmış, ben durmuşum.
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum!.
Ölmek başka, bambaşka bir şeydi!..
Ölmekle her şey değil sadece bir şey bitiyordu!.. Ve bu bir şeyin bitmesiyle, her şey yeni başlıyordu!..
Hayat damarım Allah’ın elindeydi.
O dilediği zaman, dilediği yerde, dilediği şekilde bu damarı koparacaktı.
– Bak hayatım!.. Bu dünyada güzel bir beraberliğimiz var. Allah senden razı olsun. Benim için iyi bir eş, anlayışlı bir arkadaşsın. Ama asıl güzel olan, bu güzel beraberliğimizi cennete taşımamız. Ebedi cennet hayatında da bir ve beraber olmamız. Ben umud ediyorum ki biz bunu Allah’ın izniyle başaracağız.
Efendimiz (sav) ölüm gerçeğine işaret ederek Nasihat olarak ölüm yeter buyuruyor. Ölümü bilmek, ölmeden önce ölüm gerçeğini tanımak, gerçekten çok büyük bir nasihattır.
Tağutun ne olduğunu​ anlamadan tabuta doğru ilerleyen bu işçiye üzülerek baktım.
Allah zaten bu dünya hayatının ebedi olmadığını, her an öleceğini bildirmemiş miydi?
Bildirmişti,
Bildirmişti ama bilen kim?
Bilip de anlayan kim?
Bazı şeylerin ne olduğu, belki varlığında değil ama yokluğunda anlaşılıyor!.
Çünkü ölümü bilerek, ölümü görerek yaşamak, aslanların gezindiği bir ormanda piknik yapmak gibi bir şeydi!.
Hiçbir insan diğerine benzemiyordu. Her biri ayrı bir insan, her biri ayrı bir dünyaydı.
Başkasına verilen ölüm haberiyle, ölümün ve ölecek olmanın ne anlama geldiğini anlayabilmek, başkasının girdiği denizde ıslanmak, ıslanabilmek gibi bir şeymiş meğer.!
Ölmekle her şey değil sadece bir şey bitiyordu!. Ve bu bir şeyin bitmesiyle, her şey yeni başlıyordu!.
Beyinsiz yaşanır mı?
İnsanları getirdim gözümün önüne, beyinsizce yaşayan çoktu, çoktu ama yine de hepsinin beyinleri vardı.
Müslümanca yaşamak ne kadar güzel ise, müslümanca ölmek de o kadar güzeldi.
Allah’ın razı olacağı dini öğrenebilmek için camilere giden birçok insan, ağaç dikmenin faziletini öğreniyorlardı ama İslam’ın faziletini öğrenemiyorlardı. İslam’a girmenin en önemli şartı olan kelime-i tevhidin ne anlama geldiğini, “La ilahe” derken neleri inkar edeceklerini bilmiyorlardı!.
..Allah’in razı olacağı dini öğrenebilmek için camilere giden birçok insan Ağaç dikmenin aziletini öğreniyorlar ama İslam’ın faziletini öğrenemiyorlardı.
Ebedi cennet hayatı!.
Evet,
sadece ve sadece bunun için yaşanabilir,
sadece ve sadece bunun için ölünebilirdi!.
Uyur-gezerden ziyade uyur-yaşar olan bu insanlar, hiç kuşkusuz ki ölümün ve ölecek olmanın ne anlama geldiğini bilmiyorlardı.
Aldığımız her nefesle bir kulaç atıyor, attığımız her kulaçla kıyıya, yani toprağa, yani Kabire daha bir yaklaşıyorduk.!
Sanki seviyordum bu tümörü!. Bunu bir tümör olarak değil, alnımdaki bir ışık olarak görüyordum.!
Bir insan için en büyük paye ve en büyük onur , şirk koşmadan Allah’a inanması ve yine şirk koşmadan O’na kul olmasıydı!.
Gerçek onur ve gerçek İzzet buydu!.
Geçmişini ağılındaki inekle sağlayan bir adam varmış. Her nasıl olmuşsa dünyaperestin biri, bu adamın küçük bir işine yardımcı olmuş. Dünyaperestin bu yardımı karşısında borçlu kalmak istemeyen adam, kısa bir süre düşündükten sonra ona şunları söylemiş. Allah razı olsun desem, bu sana göre az bana göre çok olur. Ağıldaki inekle danasını al ve git!.
Ölümü bilmek, ölmeden önce ölüm gerçeğini tanımak, gerçekten çok büyük bir nasihat tır. İnsanlara bu nasihatı bazen bir müslüman, bazen bir peygamber yapar.
Otuzüç yıldır saatim çalışmış, ben durmuşum.
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum!.
Dünya hayatında ne yapmam gerekirdi ve ben ne yaptım? sorusu , ateşten bir göktaşı gibi düşüyor üzerinize!.
Öleceğini bilen bir insan, nasıl olur da dolu dolu yaşardı! Sabah asılacağını bilen idam mahkumunun, geçeyi eğlenerek geçirebilmesi mümkün müydü?
Başkasına verilen ölüm haberiyle, ölümün ve ölecek olmanın ne anlama geldiğini anlayabilmek, başkasının girdiği denizde ıslanmak,ıslanabilmek gibi bir şeymiş meğer!.
Şimdi daha iyi anlıyorum ki dünyada birçok şey sıhhatle, sıhhatin de ötesinde ölümü unutmakla anlam kazanıyor. Ölümle karşılaşmak, öleceğini bilmek ise, dev bir silgi gibi siliveriyor bütün bu anlamları.
Öyle ki geride ne silgi kalıyor, ne de silinen.
Gerçek bir düşünür, körleri düşünürken gözleri görmeyen kimsedir. Kafa ile düşünmek bilmemizi, kalp ile anlamak hissetmemizi sağlar.
Allah’la beraber başka şeylere de kulluk yapanların durumu, babasıyla beraber başka adamlara da Baba diyen kimselerin durumuna benzer. Çocuğunun üzerinde sadece babalık hakkı bulunan sen, böyle bir durumu nasıl kabullenmiyorsan, insanların üzerinde İlahlık hakkı bulunan, insanları yaratan, insanları yaşatan Allah (c.c.) da, kendisiyle beraber başka bir şeye kulluk edilmesini asla kabul etmez.
Dünyada hak olan yegane din İslam’dı. Ama adına İslam denilen her din, hak değildi.
İsmail biraz düşündükten sonra Said hocaya baktı. Hoca cevap vedi.
– Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,/ olmaya cihanda, bir nefes sıhhat gibi.
Said hocaya dönerek evet bu dedim ve ilave ettim. ,
-Güzel söz değil mi?
Hiçbir tepki göstermeden nesi güzel? dedi.
Elinin körü diyecektim, zabdettim kendimi.
– Tabi ki manası
– Manası ne, Nefes mi kıymetli, devlet mi kıymetsiz!

Bu adam ya beni imtihan ediyor, ya da sabrımı ölçüyordu. Tepkimi belli etmeden cevap verdim.,
– Sıhhatli bir nefes, elbetteki devletten daha değerli, daha kıymetli!.
Verdiğim cevabı duymamış duysa da anlamamış gibi yüzüme baktı. Belki de saf bir adamdı bu!. Gülümseyerek Anladınız mı? dedim. Gülümsememe gülümseyerek karşılık vermedi. Sakin bir sesle Anlamadım , sizin de anladığınızı sanmıyorum dedikten sonra bir süre gözlerime bakıp ilave etti.,

– Şu an dünyada sıhhatli bir şekilde nefes alıp veren milyarlarca insan var. Söyleyin bana!. Hangisinin aldığı nefes, hangi devletten kıymetli?
Durdum, düşündüm, şaşırdım!.
Gayet mantıklı bir itirazdı bu!. Uzun yıllardır, uzun asırlardır herkesin doğru gördüğü, doğru bildiği bir söze böyle itiraz eden bu adama ne cevap vereceğimi bilemedim. En iyisi soruya soruyla cevap vermekti.,

– Sizce bu sözün anlamı ne?
– Bence bu sözün belirli bir anlamı yok. Anlamlı değil, anlama muhtaç bir söz bu!.
– Nasıl?
– Sıhhatli bir nefes ve bu nefesle yaşanan zaman, her halükarda değerli ya da değersiz bir şey değildir. Zamanı değerli ya da değersiz kılan şey, bu zamanın harcanma şeklidir, neyin karşılığında harcandığıdır.

Doğruydu adamın söyledikleri. Bu söylediklerini tasdik eder gözlerle kendisine baktım. Devam etti.,

– Herhangi bir şeye bedel olarak verdiğimiz zaman, o şeyden daha değerli değildir. Çünkü değerli olsaydı, bu alışverişe razı olmamamız gerekirdi. Dolayısıyla devleti, malı, makamı ele geçirmek için harcanan zaman, harcadığı şeylerden daha değersiz bir duruma itilmiştir.
Bu adamın sözleri, beni düşündüren, düşünce derinliğine daldıran sözler olmuştu. Bu söylediklerini bir neticeye bağlamasını isteyerek Sonuç olarak !. dedim.
– Sonuç olarak şu. Devlete sahip olmaktan daha kıymetli olan nefes, devletten daha kıymetli bir ideal, daha değerli bir hedef uğruna tüketilen nefestir.
– Yani
Sustu. İsmail’e baktı. Bu sorunun cevabını İsmail’in vermesini istiyordu. İsmail bana tebessüm ederek Bunun cevabını sen de öğrenmişsin Selçuk. Allah’ı razı etmek için, O’nun rızası istikametinde yaşamak dedi.

Allah’a inanan ve Allah’a kulluk yapmak isteyen birçok insan, ne yazık ki bu gerçeklerden habersizdi. Belini doğrultmaktan aciz olan bu insanlar, hem Allah’ın huzurunda hem de tağutun önünde eğiliyorlardı. Oysa Müslüman demek, sadece Allah’ın huzurunda eğilen insan demekti. Çünkü Allah katında makbul olan kulluk sadece ve sadece Allah’a yapılan kulluktu.
Fakat bilmiyordu,
Bilmiyordu bu insanlar bunu!.
Allah’ın razı olacağı dini öğrenebilmek için camilere giden birçok insan, ağaç dikmenin faziletini öğreniyorlardı ama İslam’ın faziletini öğrenemiyorlardı.
Esas itibariyle doktorları sevmezdim. Beyaz önlüklü görüntüleri ile bana hastaları ve hastalığı hatırlatırlardı. Bununla beraber doktorla karşılaşmak istemeyenlerin, imamla karşılaşacaklarını da biliyordum.
Her din bir dünya görüşü, bir yaşam tarzı olduğu gibi, her dünya görüşü, her yaşam tarzı da bir dindir. Putperestlik bir dindir, mecusilik bir dindir, insanlara belirli bir yaşam tarzı dayatan her ideoloji, her izm, bir dindir.
-Tağut, insanları Allah’tan ve Allah’a kulluktan uzaklaştırarak, kendisine kulluğa davet eden her şeydir. Görüntüsü zaman ve mekana göre değişebilir. İnsanların karşısına bazen bir put, bazen bir firavun, bazen bir dinadamı, bazen bir tarikat, bazen bir parti, bazen bir ideoloji, bazen bir devlet olarak çıkabilir!.
-Şimdi söyleyeceklerime dikkat edin. Kur’an-ı Kerim’e iman eden bütün hocaların, bütün alimlerin, Resulullah (s.a.v.)’i kendilerine örnek alması gerekir. Çünkü alimler peygamber varisidir.
Her şeyin yegane sahibi,
her şeyin yegane Hakimi Allah idi!.
Bir insan için en büyük paye ve en büyük onur, şirk koşmadan Allah’a inanması ve yine şirk koşmadan O’na kul olmasıydı!.
Gerçek onur ve gerçek izzet buydu!.
En umudsuz görünen durumlarda dahi yine de Allah’tan umud kesmememiz gerekirdi. Her şey Allah’ın emrine, her şey Allah’ın dilemesine bağlıydı.
“Otuzüç yıldır saatim çalışmış, ben durmuşum.
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum!.”
Necip Fazıl
Allah katında yegane hak din olan İslam, Kur’an ve sünnet çerçevesindeki İslam’dır. Çünkü hak olan din, hak ölçülere göre yaşanan dindir.
Şanı yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’in Nahl Suresinde, tüm peygamberlerin gönderiliş gayelerini iki esasa bağlıyor. İnsanları tağuttan ve tağuta kulluktan sakındırarak Allah’a kulluğa davet etmek.
Zamanı değerli ya da değersiz kılan şey, bu zamanın harcanma şeklidir, neyin karşılığında harcandığıdır.
İnsanların yaşadığı trajedi, düşünen insanları güldürüp, hisseden insanları hüzünlendirirmiş!.
Evet,
Ölmek başka, bambaşka bir şeydi!.
Ölmekle her şey değil sadece bir şey bitiyordu!. Ve bu bir şeyin bitmesiyle,
her şey yeni başlıyordu!.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir