İçeriğe geç

Alman Vakıfları Kitap Alıntıları – Necip Hablemitoğlu

Necip Hablemitoğlu kitaplarından Alman Vakıfları kitap alıntıları sizlerle…

Alman Vakıfları Kitap Alıntıları

Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ ni kurarken ekonomik açıdan bitik bir görüntümüz vardı ama itibarımız da vardı. Çünkü, dış politikada misilleme stratejileri uygulanıyordu. Bugün de misilleme stratejilerini yaşama geçirme hakkına ve hukukuna sahibiz. Tek eksiğimiz, ulusal gurur ve onura sahip, ulusal çıkarlarımızı gözeten, ulusal kaynaklarını kullanan, üreten, üretimin önünü açan, ulusa layık yöneticiler!..
Salt çevrecilik uğruna, fabrika olmayacak, madencilik yapılmayacak, var olan sanayi de ortadan kaldırılacak. Peki insanlar nasıl geçimlerini sürdürecek, nasıl devletini ve bağımsızlığını koruyacak, nasıl emperyalistlerin oyunlarına direnecek ve nasıl parçalamaktan, sömürgeleşmekten kurtulacak?
Her güçlü ülke, kendi enerji politikalarını, kendisi belirlemektedir. Ancak Türkiye’nin de yer aldığı gelişmekte olan ya da azgelişmiş ülkelerde, enerji politikalarının belirlenmesinde dış baskı ve müdahaleler kaçınılmaz olmakta; Almanya, ABD gibi ülkeler, kendi ülkelerinde uydukları standartların tam aksine dayatmalarda bulunmaktadırlar, tıpkı nükleer santraller konusunda olduğu gibi.
Gana, Peru, Türkiye gibi az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde altın üretimini engellemek için siyanürlü altına hayır kampanyaları sürdüren Almanya, diğer yandan tüm dünyaya siyanür satmakta hiçbir sakınca görmemektedir. Başta FIAN olmak üzere, hiçbir Alman çevre örgütü, siyanürün Almanya’daki üretiminin ve ihracının yasaklanması için kampanya yürütmemektedir. Çünkü önemli olan dünyanın doğasını korumak değil, Almanya’nın çıkarlarını kollamaktır.
anti-emperyalizm adına, tam bağımsızlık adına, farkına varmadan Almanya emperyalizmini savunur duruma düşmek, hayli aşağılayıcı ve yüz kızartıcı bir sonuçtur. Emperyalizmin iyisi ya da kötüsü yoktur; ABD kötü, Almanya iyidir, demek yanılgıların en kötüsüdür..
İşte Türkiye, altın üzerinde oturan Türkiye, basiretsiz yöneticileri yüzünden, her yıl yurt dışından tonlarca altın ithal etmektedir.
altın üretimi demek, arz-talep dengelerinin altüst olması ve fiyatların düşmesi demektir. Fiyatların düşmesi, Almanya’nın zararına, yükselmesi ise yararınadır. Şu halde Almanya’nın çıkarı, altın üretimini dünyanın her yerinde engellemektir.
Yugoslavya’nın parçalanması sürecinde yaşanan etnik temizlik operasyonlarında, tecavüz edilen, işkence gören kadınların, çocukların envanterini çıkaran, haklarını arayan ve sorumluların gerçekten izini süren kaç küreselleşmeci NGO (Non-Governmental Organizations) vardır küreselleştiği söylenen dünyada?
Korte, 1997’nin Mart ayı başında Bergama’ya gelerek direniş cephesini denetlemiş ve izlenimlerini Basına yansıtmıştır: Bugün Avrupa’nın belirli bölgelerinde de altın var. Ama böyle bir yöntemle altın üretmek Orta Avrupa’da denenmez bile. Her şeyden önce halk inisiyatifi buna hayır der. Şu anda söylenebilecek şey, yaşam alanına kısıtlama geleceğidir. Çok az bir altın kazanmak için tonlarca taş, toprak yerinden edilecek. Büyük miktarlarda su kaynakları kullanılacak. Eurogold çalışmalara başlarsa, bölge İnsanlarının yaşam kalitesi çok düşecek. Her şeyden önce, siyanür havaya karışacak en büyük zehirlerden birisi ve bölgede yaşayan insanlar bunu teneffüs edecekler. Avrupa’da böyle bir şey düşünülemez bile. Bu proje için siyanür tankerlerinin taşınacağı yollar bile trafiğe kapatılmalı. Havuzdaki siyanürün kontrol altında tutulması imkânsız. Ne Bergama’da, ne de başka bir yerde böyle bir şey görmedim. Siyanür zehrini etkisiz hale getirmek çok pahalıdır. Bunu Eurogold dahil kimse ödeyemez.
Korte, devletinin maaşa bağladığı işbirlikçi-yerli personel gibi, Türk kamuoyunu da basit yalanlarla ka ndırabileceğini, provoke edebileceğini düşünmektedir. Yukarıda söylediklerinin içinde sadece bir tek konuda haklıdır, o da Orta Avrupa’da siyanürlİİ altın üretiminin yapılmadığıdır. Nedeni de, Orta Avrupa’da altın bulunmamasıdır. Fransa, İtalya, İspanya, Finlandiya, İsveç, bu mantıkla Orta Avrupa ülkesi sayılmadıklarından olacak, altın üretiminde siyanür kullanmaya devam etmektedirler. Ancak, Korte’nin ahlaksal açıdan esas gizlediği gerçek şudur: Dünyada siyanür üretimi yapan üç ülkenin biri Almanya’dır.
Eurogold Şirketi’nce bulunduğu açıklanan altın yatağı, Almanya açısından göz ardı edilmemesi gereken çok önemli bir gelişme olarak algılanmalıdır. Yakında, altın arama faaliyeti sürdüren diğer yabancı şirketlerin yeni yeni altın
yataklarını açıklamaları beklenmektedir. Böylece Türkiye, Bergama’dan Truva’ya kadar uzanan Ege hattındaki onlarca altın yatağı ile tüm ülkedeki yüzlerce altın yatağının peş peşe bulunmaşına ilişkin açıklamalarla olumlu yönde sarsılacaktır. Aynı sarsıntı, kaçınılmaz bir biçimde ve olumsuz yönde Alman ekonomisinde de kendini hissettirecektir. Bölgede ekonomik ve siyasal istikrarsızlığını koruyan ve sürdüren bir Türkiye, Almanya açısından yaşamsal önem taşımaktadır. Mevcut statükoyu değiştirebilecek tüm gelişmeler tehdit ve risk” olarak algılanmalı ve önlem senaryoları hazırlanarak en pratik ve rasyonel biçimde uygulamaya konulmalıdır.
Gelelim Türkiye’ye!.. Dünyada altın üretimine karşı en yoğun, en uzun süreli, en gürültülü, en organize, en renkli, en anarşist, en dıştan yönetilen, en anti-emperyalist, en etnik, en mezhepçi, en sosyalist, en ulusalcı tepkiler gösterilen tek ülke, Türkiye!.. Ve bu tepkinin simgesi de Bergama! ..
Bu anormalliğin trajikomikbir yönü de, Türkiye’de altın üretiminin hiç söz konusu olmayışı!.. Üretilmeyen altın için kitlesel kıyametler koparılan bir ülkenin, araştırmayan, sessiz, duyarsız insanlarıyız hepimiz. Oysa biliyoruz ki, dünyanın ilk bakır’ kurşun ve demir maden işletmesi ile ilk metalürjik uygulaması Anadolu’da yapılmıştır. Dünyada ilk altın para Anadolu’da tedavüle sokulmuştur Ve Cumhuriyete kadar da tüm madenler gibi, altın madenlerinin işletme hakkı da yabancı şirketlere verilmiştir. Atatürk, dünyanın da bildiği yeraltındaki altın zenginliğimizi ulusal ekonomiye kazandırmak amacıyla, 1933 yılında Altın Arama ve İşletme İdaresi ni kurdurmuştur. Ancak, o’nun aramızdan ayrılmasından sonra, ilke ve devrimlerinin unuttürulması çabaları kapsamında, bu kurum da işlev kaybına uğratılarak kuruluş amacından uzaklaştırılmıştır, Bugün, Türkiye’de işletilen bir tek altın madenimiz maalesef bulunmamaktadır.
Almanların Bergama’ya olan ilgisi, 1865 yılına kadar uzanmaktadır. Bu yıldan başlayarak 1871 yılma kadar devam eden izinsiz kazılar sırasında çıkarılan tarihsel buluntular, yine izinsiz olarak Osmanlı sınırlarından çıkarılarak, Berlin’de sergilenmiştir. Arkeolojik hırsızlıkta sınır tanımayan Almanya, bu defa Bergama’daki kültür hazinelerinin ruhu”nu oluşturan Zeus Sunağı’na göz dikmiştir. 1877’de başlayan kazılarda elde edilen tüm buluntular, —Zeus Sunağı dahil— numaralanarak takip eden yirmi yıllık süreçte Berlin’e kaçırılmıştır. Mesleki etik kurallarım ihlâl eden çok sayıda hırsız arkeologdan söz edilmektedir; ancak, Bergama’daki tarihsel eser hırsızlığı ve kaçakçılığında tüm bu suçları işleyen-işleten bizzat Alman Devleti’nin kendisidir, tıpkı Osmanlı ve Mısır’daki tarihsel hazineleri yağmalayıp Londra’ya kaçırtan İngiltere gibi.
Almanya Bergama’yı o kadar yağmalamıştır ki, sadece Zeus Sunağı’nı sergileyebilmek için ayrı bir müze yapmak gereği doğmuştur. İşte, Pergamon Müzesi’nin 1910’da başlayan inşası, ancak 1930’da tamamlanabilmiştir. Bu müzeyi her yıl ziyaret edenlerin sayısı, Bergama’yı ziyaret eden turistlerden onlarca kat daha fazladır.
Cok değil 18 Aralık 2002’de, 3 Kasım 2002 seçimlerinden bir buçuk ay sonra Dr. Necip Hablemitoğlu evinin önünde akşam saatlerinde arabasından iner inmez biri gözüne diğeri ensesine sıkılan iki kurşunla karanlıkta öldürüldü. Önce ensesine mi, yoksa gözüne mi ateş edildiğini hiç bir zaman bilemeyeceğimiz bir saldırı ile yaşamına son verildi. Bu olaydan sadece bir hafta sonra,
Dr. Necip Hablemitoğluinun müdahil olarak katılacağı Alman Vakifları hakkında açılan davalar bitti.
Daha kötüsü, sırf kamu kaynaklarını hortumlamak amacı ile kurulan yüzlerce NGO’ya en tipik örnek, vakıf üniversiteleridir.
Ancak Almanya’nın gücünün yetmeyeceği; abd,Kanada, Avustralya,Güney Afrika gibi büyük altın üreticisi ülkelere ya da küçük ölçekli altın üreticisi İtalya,Fransa,İspanya Hatta Yunanistan gibi ab üyesi ülkeleri engellemesi,kesinlikle söz konusu değildir. İşte,ulusal çıkarlarının hesabında,ekonomik ve siyasal dengeleri gözeten Almanya, altın üretiminin artmaması yolunda “diş geçirebileceği”dört ülkeyi gözüne kestirmiştir. Türkiye,Peru,Gana ve Hindistan. Almanya, bu dört ülkede iki önemli avantaja sahiptir. Birincisi bu ülkelerin yönetiminde, medyasında, bürokrasisinde, sivil toplum örgütlerinde harekete geçirebileceği yeterli sayıda “etki ajanına” sahiptir. İkincisi bu dört ülkenin dış müdahale Yolu ile kullanılmaya müsait etnik,dinsel-mezhepsel farklılıkları çok iyi bilinmektedir.
Almanya’nın imparatorluk dönemine ait altın stokları, I.dünya savaşı sonunda”harp tamiratı borcu”kapsamında itilaf devletleri tarafından paylaşılmıştır, bir başka ifadeyle sıfırlanmıştır. Bu nedenle, bugünkü stokun kaynağını Hitler döneminde aramak gerekir.
Bugün Almanya’da 90.000 ton altın stoku bulunuyor. dünya piyasasında altın tükense, Almanya’nın altını yeter.
Ebert Vakfı, Türkiye’deki siyasi partiler içinde en çok CHP ile ilişki içindedir.
Yüzyıllardan beri sömürge olmayı reddederek bağımsız ve özgür yaşayan Anadolu insanı onurludur. Emperyalistlerden ve işbirlikçilerinden öğreneceği hiçbir şey yoktur.
Yüzyıllardan beri sömürge olmayı reddederek bağımsız ve özgür yaşayan Anadolu insanı onurludur. Emperyalistlerden ve işbirlikçilerinden öğreneceği hiçbir şey yoktur..
Zeus Sunağı Bergamalılara iade edilinceye kadar, Türkiye ‘de Alman arkeoglarının kazı yapmalarına kesinlikle izin verilmemelidir.
Emperyalizmin iyisi yada kötüsü yoktur ; ABD kötü, Almanya iyidir, demek yanılgıların en kötüsüdür.
Türk Basınında Almanya aleyhine en çok yazı ve haber yayınlanan gazete Hürriyet, Almanya aleyhine hiç yazı ve haber yayınlamayan gazete ise fethullahçıların Zaman gazetesidir.
fian ın bütün toplantılarına katılan prof. dr. ismail duman ın itü web sitesinde yayımlanan özgeçmişinde wolfram (şelit) ve bakır konusunda uzman olduğu ve bütün bilimsel ve teknik çalışmalarını, araştırmalarını, uluslararası yayınlarını bu konularda yaptığı görülmektedir. üniversitede, altın madenciliğine ilişkin bilimsel araştırma ve projeler yapmadığı halde.
yök, tüm üniversitelerde, alman destekli projelere onay koşulu getirmelidir. sosyal, dinsel, toplumsal, etnik ve de ekonomik istihbarat açısından anlam ifade eden ortak projelere ve tezlere izin verilmemelidir.
Zeus Sunağı Bergamalılara iade edilinceye kadar, Türkiye ‘de Alman arkeoglarının kazı yapmalarına kesinlikle izin verilmemelidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir